Kadiri Yolu

 

El-Enfal Suresi 30- 44. Ayetlerin Tefsiri

El-Enfâl  Sûresi 30-44. Ayetlerin Tefsiri

Tarih: 01 .04. 2025






وَاِذْ يَمْكُرُ بِكَ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا لِيُثْبِتُوكَ اَوْ يَقْتُلُوكَ اَوْ يُخْرِجُوكَۜ وَيَمْكُرُونَ وَيَمْكُرُ اللّٰهُۜ وَاللّٰهُ خَيْرُ الْمَاكِر۪ينَ ﴿٣٠﴾ وَاِذَا تُتْلٰى عَلَيْهِمْ اٰيَاتُنَا قَالُوا قَدْ سَمِعْنَا لَوْ نَشَٓاءُ لَقُلْنَا مِثْلَ هٰذَٓاۙ اِنْ هٰذَٓا اِلَّٓا اَسَاط۪يرُ الْاَوَّل۪ينَ ﴿٣١﴾ وَاِذْ قَالُوا اللّٰهُمَّ اِنْ كَانَ هٰذَا هُوَ الْحَقَّ مِنْ عِنْدِكَ فَاَمْطِرْ عَلَيْنَا حِجَارَةً مِنَ السَّمَٓاءِ اَوِ ائْتِنَا بِعَذَابٍ اَل۪يمٍ ﴿٣٢﴾ وَمَا كَانَ اللّٰهُ لِيُعَذِّبَهُمْ وَاَنْتَ ف۪يهِمْۜ وَمَا كَانَ اللّٰهُ مُعَذِّبَهُمْ وَهُمْ يَسْتَغْفِرُونَ ﴿٣٣﴾ وَمَا لَهُمْ اَلَّا يُعَذِّبَهُمُ اللّٰهُ وَهُمْ يَصُدُّونَ عَنِ الْمَسْجِدِ الْحَرَامِ وَمَا كَانُٓوا اَوْلِيَٓاءَهُۜ اِنْ اَوْلِيَٓاؤُ۬هُٓ اِلَّا الْمُتَّقُونَ وَلٰكِنَّ اَكْثَرَهُمْ لَا يَعْلَمُونَ ﴿٣٤﴾ وَمَا كَانَ صَلَاتُهُمْ عِنْدَ الْبَيْتِ اِلَّا مُكَٓاءً وَتَصْدِيَةًۜ فَذُوقُوا الْعَذَابَ بِمَا كُنْتُمْ تَكْفُرُونَ ﴿٣٥﴾ اِنَّ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا يُنْفِقُونَ اَمْوَالَهُمْ لِيَصُدُّوا عَنْ سَب۪يلِ اللّٰهِۜ فَسَيُنْفِقُونَهَا ثُمَّ تَكُونُ عَلَيْهِمْ حَسْرَةً ثُمَّ يُغْلَبُونَۜ وَالَّذ۪ينَ كَفَرُٓوا اِلٰى جَهَنَّمَ يُحْشَرُونَۙ ﴿٣٦﴾ لِيَم۪يزَ اللّٰهُ الْخَب۪يثَ مِنَ الطَّيِّبِ وَيَجْعَلَ الْخَب۪يثَ بَعْضَهُ عَلٰى بَعْضٍ فَيَرْكُمَهُ جَم۪يعًا فَيَجْعَلَهُ ف۪ي جَهَنَّمَۜ اُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْخَاسِرُونَ۟ ﴿٣٧﴾ قُلْ لِلَّذ۪ينَ كَفَرُٓوا اِنْ يَنْتَهُوا يُغْفَرْ لَهُمْ مَا قَدْ سَلَفَۚ وَاِنْ يَعُودُوا فَقَدْ مَضَتْ سُنَّتُ الْاَوَّل۪ينَ ﴿٣٨﴾ وَقَاتِلُوهُمْ حَتّٰى لَا تَكُونَ فِتْنَةٌ وَيَكُونَ الدّ۪ينُ كُلُّهُ لِلّٰهِۚ فَاِنِ انْتَهَوْا فَاِنَّ اللّٰهَ بِمَا يَعْمَلُونَ بَص۪يرٌ ﴿٣٩﴾ وَاِنْ تَوَلَّوْا فَاعْلَمُٓوا اَنَّ اللّٰهَ مَوْلٰيكُمْۜ نِعْمَ الْمَوْلٰى وَنِعْمَ النَّص۪يرُ ﴿٤٠﴾ وَاعْلَمُٓوا اَنَّمَا غَنِمْتُمْ مِنْ شَيْءٍ فَاَنَّ لِلّٰهِ خُمُسَهُ وَلِلرَّسُولِ وَلِذِي الْقُرْبٰى وَالْيَتَامٰى وَالْمَسَاك۪ينِ وَابْنِ السَّب۪يلِۙ اِنْ كُنْتُمْ اٰمَنْتُمْ بِاللّٰهِ وَمَٓا اَنْزَلْنَا عَلٰى عَبْدِنَا يَوْمَ الْفُرْقَانِ يَوْمَ الْتَقَى الْجَمْعَانِۜ وَاللّٰهُ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ قَد۪يرٌ ﴿٤١﴾ اِذْ اَنْتُمْ بِالْعُدْوَةِ الدُّنْيَا وَهُمْ بِالْعُدْوَةِ الْقُصْوٰى وَالرَّكْبُ اَسْفَلَ مِنْكُمْۜ وَلَوْ تَوَاعَدْتُمْ لَاخْتَلَفْتُمْ فِي الْم۪يعَادِۙ وَلٰكِنْ لِيَقْضِيَ اللّٰهُ اَمْرًا كَانَ مَفْعُولًاۙ لِيَهْلِكَ مَنْ هَلَكَ عَنْ بَيِّنَةٍ وَيَحْيٰى مَنْ حَيَّ عَنْ بَيِّنَةٍۜ وَاِنَّ اللّٰهَ لَسَم۪يعٌ عَل۪يمٌۙ ﴿٤٢﴾ اِذْ يُر۪يكَهُمُ اللّٰهُ ف۪ي مَنَامِكَ قَل۪يلًاۜ وَلَوْ اَرٰيكَهُمْ كَث۪يرًا لَفَشِلْتُمْ وَلَتَنَازَعْتُمْ فِي الْاَمْرِ وَلٰكِنَّ اللّٰهَ سَلَّمَۜ اِنَّهُ عَل۪يمٌ بِذَاتِ الصُّدُورِ ﴿٤٣﴾ وَاِذْ يُر۪يكُمُوهُمْ اِذِ الْتَقَيْتُمْ ف۪ٓي اَعْيُنِكُمْ قَل۪يلًا وَيُقَلِّلُكُمْ ف۪ٓي اَعْيُنِهِمْ لِيَقْضِيَ اللّٰهُ اَمْرًا كَانَ مَفْعُولًاۜ وَاِلَى اللّٰهِ تُرْجَعُ الْاُمُورُ۟ ﴿٤٤﴾

بِسْمِ ‬‮اللّٰهِ ‬‮الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يم


30- “Hani küfür edenler seni tutup bağlamak yahut öldürmek veya çıkartmak için düzen kuruyorlardı. Onlar düzen kurarken Allah da düzenlerine karşılık veriyordu. Allah düzen kuranlara karşılık verenlerin en iyisidir”

Ey Peygamber! Hatırla ki, biz seni kurtardığımız zaman Kureyşliler Darün Nedve denilen mekanda toplanmışlar, kendi aralarında tartışıyorlardı. Ya seni yakalayıp bağlayacaklar ve ara sıra yemeğini önüne atacakları bir delikten başka penceresi olmayan bir eve hapis edeceklerdi, ya da seni öldüreceklerdi veya öldürteceklerdi, ya da sürünün ayakları altında ezilip ölesin diye seni bir dananın veya devenin üzerine bağlayarak Mekke'den çıkaracaklardı. 

Onlar tuzak kuruyorlardı. Allah’ta tuzak kuruyordu. O kafir isyankarlar, seni yok etmek için tuzak kuruyorlar, seni gözetmekte olan Allah da seni ellerinden kurtarmak için onlara bir tuzak kuruyordu. Allah'ın istediği galip geldi ve seni aralarından salimen çıkarttı. Allah plan yapanların en iyisidir. Yani bütün onların hilelerini bilen Allah yaptığı planın etkisi en sert en kuvvetli olandır. 

Anlatılır ki kafirler Ensar'ın iman ettiğini duydukları zaman hemen toplanıp peygamberin meselesini ününün artmasını delillerinin yayılmasını tartışıyorlardı. 

- İblis aleyhillane bir ihtiyar kılığında yanlarına geldi ve onlara “Ben Necidliyim, toplantınızı duydum ve bir müddet daha bu şekilde yaşadığı takdirde kötülüklerine maruz kalacağınız bu adam hakkında nasıl bir tedbir alacağınızı öğrenmek için geldim” dedi.  

- Ebul Buhturi dedi ki: “Bence, onu bir evde hapis etmelisiniz, evin kapı ve pencerelerini örtmelisiniz. Ölünceye kadar, yiyeceğini ve içeceğini, bırakacağınız küçük bir delikten atmalısınız.” 

- Necidli Şeyh dedi ki: “Benim görüşüm onun bir deveye yüklenmesi ve devenin onu topraklarınızın dışına çıkarması ve Haşimoğullarının zararının size bulaşmamasıdır.” 

- Şeyh bu sefer de şöyle söyledi: “O zaman da gider başka bir kavmi karıştırır ve onlar da gelip sizinle savaşır. Dilindeki akıcılığı, sözlerindeki tatlılığı ve bakışlarındaki tesiri görmediniz mi? 

- Ebu Cehil söze girdi: “Benim görüşüm her kabul eden bir erkek çocuk alın, ellerine de birer kılıç verin. birer kere vursunlar. Böylece Muhammed'in kanı kabileler arasında dağılmış olur. Haşimoğulları da Kureyş kabilesinin bütün boyları ile savaşamaz. akıl istiyorlarsa, böyle düşünüyoruz.” 

- Şeyh devreye girerek, “Bu genç doğru söylüyor, o görüşte birleşiniz” dedi.

Cebrail Aleyhisselam Hz Peygamber'e gelerek bu haberi bildirdi ve hicret etmesini söyledi. Peygamber (ﷺ) yatağına Hz. Ali'yi yatırdıktan ve üstüne de kendi hırkasını örttükten sonra Hz. Ebubekir (ra)’la birlikte evden çıktı ve sevr mağarasına doğru gitti. Müşrikler, Hz. Ali'yi Hz. Peygamber sanarak gözetlediler ve sabah olunca öldürmek için saldırdılar. Ancak karşılarında Hz. Ali'yi gördüler. “Arkadaşınız nerede?” diye sordular. O da,”Bilmiyorum” dedi. Ayak izlerini takip ettiler ve Sevr mağarasına ulaştılar. Mağara girişinde örümcek ağını görünce, “Buraya girmiş olsaydı bu ağdan eser kalmazdı” dediler. Hz. Peygamber (ﷺ) burada üç gün kaldıktan sonra Medine'ye doğru yola çıktı.  

31- “Ayetlerimiz onlara okunduğu zaman: “İşittik, istersek biz de bunun benzerini elbette söyleriz. Bu eskilerin masallarından başka bir şey değildir.” demişlerdi.”

Onlara kurduğumuz tuzak icabı biz onların kalplerini ve kulaklarını kasvet ve gaflet mührü ile mühürledik. Öyle ki onlara ayetlerimiz okunduğu zaman, çok defa inatlaşmaları ve başaramamalarına rağmen, büyüklenerek “Biz bunları daha önce duymuşuz. İstesek benzerlerini söyleriz. Bu eskilerin masallarından başka bir şey değil, değersiz insanları yüceltmek maksadıyla kaleme aldıkları yalanlardır” dediler. Bu onların kin ve yüzsüzlüklerinin ifadesidir. 

Bu âyet-i Kerime’nin nüzul sebebi hakkında, Sa'd b. Cübeyr, Suddî ve İbn-i Cüreyc şunu rivayet etmişlerdir. "Nadr b. el-Hâris, Fars diyarına gidip onların Kisralarına ait bazı bilgiler edindikten sonra dönmüş ve döndüğünde Resulullaha Peygamberlik geldiğini öğrenmişti. Resulullah(ﷺ)  İslâm’ı tebliğ ediyor, insanları İslâm’a davet ediyordu. O, insanların yanına varıp onlara Kur’an okuyup tebliğ yaptıktan sonra oradan kalkıp gidince Nadr onun yerine oturup, Farslara ait hikâyeler anlatır sonra şöyle dermiş, "Allah için söyleyin benim hikâyelerim mi güzel yoksa Muhammed'in anlattıkları mı? "

İşte âyet-i kerime bu olaya işaret etmekte ve Nadr b. Haris'in bu sapık davranışını yermektedir.

Bu şahıs Bedir savaşında esir düşmüş, Resulullah (ﷺ) onu boynunun, kendi huzurunda vurulmasını emretmiştir. Bu olay, kendisi hakkı kabul etmedi­ği gibi başkalarının da hidayetine engel olmanın ne kadar büyük bir suç teşkil ettiğini göstermekte, özellikle bu engelcilerin cezalarının ağırlığına işaret et­mektedir.

32- “Hani demişlerdi ki: “Allah'ımız, eğer bu senin katından gelmiş hak ise, bize gökten taş yağdır, yahut acıklı bir azap getir.”

Eğer kur'an senin katından gelmiş ise bize Lut kavmine fil ashabına yaptığın gibi bizleri de gökten yağan taşlarla cezalandır. Çünkü biz kur'an-ı kerim'i Hakk'ın ifadesi olarak kabul etmiyor inkar ediyoruz, yahut acıklı bir azap getir. Bize başka bir çeşit azap indir. Bu ileri derecede ki bir bilgisizliğin göstergesi olduğu gibi son noktaya varan yalan, inat ve tekebbürlerinden kaynaklanmaktadır. Onlar: “Allah'ım eğer bu senin katından gelmiş bir hak ise bize ona ulaştırmaya muvaffak kıl” diyecekleri yerde bu tür sözleri söylemeleri gafletlerinin göstergesidir. Bunların çoğunluğu Kur'an-ı Kerim'i aşırı derecede yalanlamalarından başka bir şey değil di.

33- “Halbuki sen içlerinde iken Allah onlara azap etmez. Onlar istiğfar edip dururken de Allah onlara azap edici değildir.”

Onlar seni ve seninle gönderilen kitabı yalanlamaları sebebiyle en şiddetli azabı topluca yok edilmeyi ve köklerinin kurutulmasını hak etmiş olsalar bile sen onların memleketinde onların içinde olduğun sürece Allah onlara azap etmiş olsa, seni onların arasından çekip almak mümkün olsa bile, ucu sana da zarar verecektir. Onlar tövbe ettikleri sürece, Allah onlara azap etmek, soylarını kurutmak istemiyor. Yani onların sonradan gelenlerinden, daha önce helak olan ümmetlerin aksine, iman etmeleri ve tövbe etmeleri mümkün olanlar vardır. Burada istiğfar edenler mustazaf olup da Resulullah (ﷺ) ile birlikte hicret edemeyip geride onlar arasında kalan müslümanlardır.

34- “Onlar mescid-i haram'dan men edip durdukları halde, Allah onlara niçin azap etmesin ki? Hem onlar ona layık kimseler değillerdir. Onun gerçek dostları ancak takva sahipleridir. Ama onların çoğu bilmezler.”

Onlar bu azabı hak ettikleri halde, onları bu cezadan ne kurtarabilir? Nasıl azap etmeyesin ki? Zira onlar müminleri mescid-i harama sokmuyorlar, tavaf etmelerine izin vermiyorlar ve kendilerinin buna hakları olduğunu iddia ediyorlar. Halbuki kafirliklerinin pisliği, fasıklıkları ve liyakatlerinin olmaması sebebiyle onların böyle bir velayet hakları yok. Oranın idarecileri ve sahipleri büyük günahlar işlemekten kesinlikle kaçınan ve kabahatlerden uzak duran muttakilerden başkası değildir. Fakat ekseriyetle buranın yöneticileri olmadıklarını, layık olmadıklarını bilmiyorlar ve büyüklenerek iddia ediyorlar. Az bir kısmı biliyorlar ama yine de inat ediyorlar. 

 

35- "Onların beytin yanındaki duaları ıslık çalmak veya el çırpmaktan başka bir şey değildir. Öyleyse küfürde devam edegelmekte olduğunuzdan dolayı tadın azabı.”

Beytullah'a ehil olmamaktan başka gönül huzuruyla huşu ile boyun eğip ram olarak Allah'a yönelmek ve hakka yaklaşmak için yapılmış olan mescid-i onların duaları ıslık çalarak ses çıkartmak ve alkışlamaktan başka bir şey değildi. İbn Abbas: “Kureyş Beytullah’ı çırılçıplak tavaf eder, ıslıkçalar ve el çırpardı.” Üstelik onlar oranın sahibi olduklarını mahremiyetine saygı duyduklarını iddia ediyorlardı. Halbuki yaptıkları şey orayı aşağılamak ve hafife almak gibi küfrü gerektiren şeylerdendi. Öyleyse ey sapıklar dünyada ve ahirette inkar ettiğiniz azabı tadın bakalım. 

36- “Doğrusu kafir olanlar mallarını, Allah yolundan alıkoymak için harcarlar. Mallarını harcayacaklar, sonra bu aleyhlerine hasret sebebi olacak, sonra da yenilgiye uğrayacaklardır. Küfür edenler cehenneme toplanacaklardır.”

Kâfirler mallarını, insanların İslâm’a girmelerine engel olmak için harcar­lar. Bundan sonra da harcamalarına devam edeceklerdir. Fakat bu harcamaları onlar için sonunda bir pişmanlık sebebi olacaktır. Çünkü malları gidecek fakat onlar yine de, Allah'ın nurunu söndürüp, inkarcılığı yüceltme maksatlarına ula­şamayacaklardır. Sonunda müminler onlara galip gelecektir. Bu onların hem ölüleri hem de dirileri için büyük bir kayıp ve ağır bir pişmanlık sebebidir. Ölen yok olmuş gitmiş, malları, yağma edilmiş ve ebedi olarak kalacağı azabın içine girmeye acele etmiştir. Sağ kalanlar ise mallarını kaybetmiş, hezimete uğramış, hor ve hakir olarak geri dönmek zorunda kalmıştır. En sonunda hepsi de topla­nıp cehenneme sürükleneceklerdir.

Kureyş kâfirleri Bedir savaşında mağlup olunca, savaştan sağ olarak kurtulanlar Mekke’ye dönmüşler ve şöyle demişlerdir. "Ey Kureyş topluluğu, Muhammed ileri gelenlerinizi öldürdü. Bize mallarınızla yardım edin tekrar sa­vaşarak yaptıklarının intikamını alalım."

Said b. Cübeyr diyor ki: "Bu âyet-i kerime Ebu Süfyan hakkında nazil ol­muştur. Ebu Süfyan, Uhud savaşında, soyu sopu belli olmayan karışık insanlar­dan iki bin kişi kiralamış ve Resulullaha karşı savaşmıştır. Bu ayet işte o günkü durumu tasvir etmektedir.

Zühri, Muhammed b. Yahya, Asım b. Amr, Husayn b. Abdurrahman ve Amr b. Said b. Muaz demişlerdir ki: "Müslümanlar, Bedir savaşında Kureyş kâfirlerinden ileri gelenlerini öldürüp kuyuya doldurmaları üzerine, geriye kalan perişanları Mekke´ye döndüler. Ebu Süfyan da ticaret kervanıyla Mekke´ya var­mıştı. Kureyşlilerden Rabia´nın oğlu Abdullah, Ebu Cehilin oğlu îkrime ve Ümeyye b. Halefin oğlu Safvan gibi babaları, oğulları ve kardeşleri Bedir'de öl­dürülenler, Ebu Süfyanın ve kervanında eşyası bulunan diğer Kureyşli tüccarla­rın yanına gittiler. Onlara: "Ey Kureyş topluluğu Muhammed sizi helak etti. Seçkinlerinizi öldürdü. Siz bu kervan malıyla, onun taraflanna karşı bize yar­dım edin. Ola ki biz, ölenlerimizin intikamını onlardan alırız." dediler. Onlar da bunların isteklerini yerine getirdiler. İşte bunun üzerine Allah Teala bu âyet-i kerimeyi indirdi.

  

37- “Allah murdarı temizden ayırt etsin ve murdarı birbiri üstüne koyup topunu birden yığsın da cehenneme atsın diye. İşte onlar hüsrana uğrayanların ta kendileridir.” 

Kâfirler cehennemde bir araya getirilirler ki, Allah, murdar olan kafirleri, temiz olan müminlerden ayırmış olsun. Müminler cennete kâfirler ise cehenne­me yerleşsin. Ve Allah, kâfirleri üst üste yığıp hepsini bir yere biriktirsin. So­nunda onları cehenneme atsın. İşte tamamen zarara uğrayanlar bunlardır. Zira, dünya malını harcayarak âhiret azabını satın almışlar ve bu harcamalarıyla ken­dilerini rezil etmişlerdir.

Âyet-i kerime´de, müminlerin kâfirlerden ayırt edilmesi zikredilmemek­tedir. Bir kısım müfessirlere göre bu iş âhirette olacaktır. Nitekim Allah Teala başka âyetlerde de şöyle buyurmaktadır!

"Kıyamet koptuğu gün, işte o gün, müminlerle kâfirler birbirlerinden ayırırlar. "Ey mücrimler, bugün müminlerden ayrılın. "Kıyamet günü bütün insanları bir araya toplarız. Sonra Allah'a ortak koşanlara şöyle deriz: "Siz ve Allah'a ortak koştuklarınız, yerinizden kımıldamayın." Sonra müşrikler­le ortak koştuklarını birbirlerinden ayırırız. Kendilerine tapanlara şöyle derler: "Siz, bize tapmıyordunuz. 

Bir kısım âlimlere göre ise, kâfirlerin müminlerden ayırt edilmesi, daha dünyadayken de cihad ve benzeri yollarla gerçekleşmiş olabilir. Bu hususta da şöyle buyrulmaktadır: "İki topluluğun karşılaştığı günde size gelen musibet, Allah'ın izniyledir. Ve müminleri ortaya çıkarması, münafıkları da belirtmesi içindir. "Yoksa Allah, içinizden cihad edenleri belirtmeden ve sabredenleri ortaya çıkarmadan cennete gireceğinizi mi zannettiniz 

38- “Kafir olanlara söyle: Vazgeçerlerse geçmiş kendilerine bağışlanacaktır. Tekrar dönerlerse evvelkilerin sünneti muhakkak devam etmiş olacaktır.”

Ey Muhammed, o müşriklere de: "Eğer inkârlarından, Peygamber ve mü­minlerle savaşmaktan vaz geçerlerse onlann geçmiş günahları bağışlanır. Şayet tekrar inkarcılığa ve savaşmaya dönerlerse, Peygamberlerimi yalanlayanları he­lak ettiğime dair süregelen kanunlarımı göz önünde bulundursunlar. Onları da aynı akıbete uğratırım. 

İbn Mesud (ra): “İslam’a güzel bir şekilde bağlanan kişi cahiliye döneminde yaptıklarından sorguya çekilmez. Ancak İslam'dan sonra kötülük işleyen kişi ise, öncekiyle de sonrakiyle de sorumlu tutulur.”

Yine ikinci bir hadiste Resulullah (ﷺ) buyurdu ki: “İslam kendisinden öncekileri siler, tövbe de kendisinden öncekileri siler.” 

39- “Fitne kalmayıncaya ve din bütünüyle yalnız Allah'ın oluncaya kadar onlarla savaşın. Eğer vazgeçerlerse muhakkak ki Allah yaptıklarını görendir.”

Ey müminler, kâfirlerle savaşın ki ortada şirk kalmasın, sadece Allah'a kulluk edilsin. Allah’ın kulları fitneye düşmekten kurtulsun. Yeryüzünde sadece Allah'ın dini hakim olsun. Eğer kâfirler, Allaha ortak koşmaktan ve onu inkâr etmekten vaz geçer de hak dine dönerlerse şüphesiz ki Allah, onların yaptıkları­nı çok iyi görendir. Kullarının yaptıklarından hiçbir şey ona gizli değildir.

Âyet-i kerimede zikredilen "Fitne"den maksat, Allah'a ortak koşmak ve inkarcılığa düşmektir. Allah Teala âyet-i kerime’de müminlerin, dinlerinden çı­karılıp şirke ve inkara düşürülmeden için ve sadece Allah'a ibadet etmeleri ve onu birlemeleri için savaşmaları emredilmiştir.

Bu hususta Urve b. Zübeyr diyor ki: "Allah Teala, Resulullah(ﷺ)´a peygam­berliği verince o kavmini hidayet ve nur olan dine çağırdı Kureyş´liler buna kar­şı, önceleri sert davranmadılar. Ancak Resulullah (ﷺ) onların tağutlarını reddedince müşrikler sertleştiler, Resulullah(ﷺ)'a tabi olan müminleri dinlerinden çıkarıp tekrar şirke düşürmeye çalıştılar. Bunun üzerine Resulullah (ﷺ) müminleri Habeşistan'a hicret ettirdi. Müşrikler gevşediler. 

Habeşistandaki müslümanlar, Mekke'de du­rumunu sakin olduğu ve dinlerinden çıkmayan zorlanmayacakları kanaatı ile Mekke'ye döndüler. Bu sırada Medine´de de müslümanlar çoğalmaya başlamış­tı. Bu durum, müşrikleri tekrar kızdırdı. Onlar, müminleri dinlerinden döndür­meye çalıştılar. Resulullah(ﷺ) bu sefer de müminlere, Medine´ye hicret etmelerini emretti. Daha sonra ise kendisini hicret etmesine izin verildi. Ardından müminlere, kâfirlere karşı savaşma emri geldi. Tâ ki müminleri, tekrar Allah'a ortak koşma fitnesine düşürmesinler. 

Buhari ile Müslim’de Resulullah (ﷺ)’in şöyle buyurduğu sabittir: Ben insanlarla “Allah'tan başka hiçbir ilah yoktur” deyinceye kadar savaşmakla emrolundum. Onu söyleyecek olurlarsa benden kanlarını, mallarını korumuş olurlar. Onun (Allah'tan başka hiçbir ilah yoktur, şehadetinin) hakkı ile olması müstesna hesapları ise aziz ve Celil olan Allah'a aittir.”

Rasulullah (ﷺ)’e;  birisi kahramanlık olsun diye, birisi Hamiyet maksadıyla birisidir Riyakarlık olsun diye savaşan adamlardan hangisinin savaşının aziz ve celil olan Allah'ın yolunda olduğuna dair soru soruldu şöyle buyurdu: “Her kim Allah'ın sözü en yüksek olsun diye savaşırsa, işte onun ki Allah yolundadır.” 

Bu göstermektedir ki İslam'da savaşın nihai hedefi Allah'ın adının en yüksek olacağı ve egemenliğinin Müslümanların elinde bulunacağı evrensel bir konuma ulaşmaktır. Bundan maksat herhangi bir dine girmek için zorlamak değil, fakat insan ile onun İslam’a girmesi, İslam'ın emirlerine uygulama hürriyeti arasında herhangi bir engelin veya otoritenin kalmamasını sağlamaktır. 

40- “Eğer yüz çevirirlerse o takdirde bilin ki Allah sizin mevlânınızdır. Ne güzel mevla, ne güzel yardımcıdır O!”

Şayet kâfirler, inkârlarından ve size karşı savaşmaktan vaz geçmeyip da­vetinizden yüz çevirecek olurlarsa bilsinler ki Allah, sizin dostunuzdur. Kâfirlere karşı size yardım eder. O halde kâfirlerle savaşın. Allah, ne güzel dost ne güzel yardımcıdır. 

41- “Bilin ki ganimet olarak aldığınız şeylerin beşte biri Allah'a ve Resulüne, yakınlarına, yetimlere, yoksullara ve yolculara aittir. Eğer Allah'a ve o Furkan günü o iki ordunun karşılaştığı gün kulumuza indirdiğimize inanmışsanız. Ve Allah her şeye kadirdir.”

Onları yenip de zafere ulaştığınız zaman elde edeceğiniz ganimetlerin beşte biri Allah içindir. İyi biliniz ki beşte bir, Allah’ın mallarınan Allah için ayrılır ve Allah’ın halifesi ve vekil olarak peygambere verilir. Allah’ın emirlerini uygulayan temsilcilerine dağıtılır. Beşte bir payda peygamberin akrabaları olan haşimoğulları ve Abdulmuttalip oğullarına verilir. bir diğer payda hiçbir şeyleri olmayan yetimlere verilir. Beşte bir payda fakirlik ve yoksulluk içindeki zavallılara verilir. Bir payda dini bir amaçla memleketlerinden ayrı düşmüş ve yolda kalmış olanlara verilir. Ey idareciler bu taksimata uygun hareket etmeniz gerekir. Sakın ihmal etmeyiniz. 

İmam Ahmed, El-Mikdam b. Ma’diy Kerib el-Kindi'den rivayet ediyor: el-Mikdam, Ubade b. es-Samid, Ebu’d-Derda ve el-Haris b. Muaviye el-Kindi (Allah hepsinden razı olsun) ile birlikte oturmakta iken Resulullah (ﷺ)’in hadislerini müzakere etmeye başladılar. Ebu’d-Derda, Ubade b. Samit'e dedi ki:

- Ey Ubabe, Resulullah (ﷺ)’in şu gazvede beşte birler hakkında söylediği neydi? Ubade şöyle dedi:

- Resulullah (ﷺ) gazvenin birisinde ganimetlerden bir devenin bulunduğu tarafa doğru yönelerek ashabına namaz kıldırdı. Selam verdikten sonra Resulullah (ﷺ) iki parmağı arasına bir tüy alarak şöyle buyurdu:

- “ Bu dahi sizin ganimetlerinizdendir. Ve bunda benim sadece sizinle birlikte olan payım vardır; beşte bir vardır. Bu beşte bir ise size geri dönmektedir. Artık iğneye, ipliğe varıncaya kadar bundan daha büyük ve küçük aldığınız bütün ganimetleri tastamam ödeyiniz, sakın ganimetlerden çalmayınız. Çünkü ganimetlerden çalmak dünyada da ahirette de bunu yapanlar için hem utanç vesilesidir, hem de ateştir. Yakın uzak bütün insanlarla Allah yolunda Cihad ediniz. Allah yolunda olduğu sürece kınayanın kınamasına aldırış etmeyiniz. Seferde de hazarda Allah'ın hadlerini uygulayınız. Allah yolunda Cihad ediniz. Gerçek şu ki, Cihad cennetin kapılarından çok büyük bir kapıdır. Allah Cihad sayesinde kederden, üzüntüden kurtarır.”  İbni Kesir: “Bu çok büyük bir hadistir” demiştir .

Eğer Allah'a inanmış iseniz iki ordunun karşılaştığı Furkan gününde kulumuza indirdiklerimize inanmış iseniz. En güzel biçimde adaleti sağlayan Allah'a iman etmişseniz lütfumuzun ve keremimizin icabı olarak indirdiğimiz galibiyete zafere ve melaike göndererek sevgilimize kulumuza yardım ettiğimize inanıyorsanız bu yardımların hak ile batılı ayıracak olan o günde yani iki ordunun iki tarafın yani sayıca az olan ehli hak ile sadece sayıca çok olan ehli küfrün Bedir'de karşılaştığı günde olduğuna inanıyorsanız hiç şüpheniz olmasın ki Allah her şeye gücü yetendir.

Furkan günü Resulullah (ﷺ)’ın katıldığı ilk gazve olan Bedir günüdür. Allah Hak ile batılın arasını ayırmıştır. Cuma günü Ramazan ayının 19 veya 17 . günü karşılaşma oldu ve Allah müşrikleri bozguna uğrattı. Onlardan yetmiş kişi öldürüldü ve bir okadarda esir alınmıştır. 

İbn Mes’ud’dan kadir gecesi hakkında şöyle dedi: “Kadir gecesini Ramazanın bitmesine onbir gece kala araştırınız. Çünkü o gecenin sabahı Bedir günüdür. 

Hasan b. Ali (Ra) dedi ki: “Furkan gecesi iki topluluğun bir araya geldiği gün ramazanın 17’si idi.” 

Allah zayıf olan dostlarını galip getirmeye kudret ve kuvvet şahidi güç sahibi olduğu gibi kuvvetli düşmanlarından mağlup etmeye gücü yetendir.

42- “Hani siz o vakit vadinin yakın kenarında idiniz. Onlarsa öte yamacında idiler. Kervan ise sizden daha aşağıda idi. Eğer buluşmak üzere sözleşseydiniz muhakkak ki vaktini tayinde ihtilafa düşerdiniz. Fakat Allah işlenmesi mukadder olan bir işi yerine getirmek için yaptı. Ta ki helak olan, apaçık bir delil üzere helak olsun; yaşayan da apaçık bir delil üzere hayat bulsun. Muhakkak ki Allah semidir alimdir”

Ey müminler Siz vadinin Medine kısmına daha yakın olan tarafında olduğunuz vakti hatırlayınız onlarsa yani müşrikler ise öte yamacındaydılar Medine'den uzakta bir kesimdeydiler siz zayıftınız güçsüzdünüz suyunuz yoktu yürüdüğünüz zaman kumlar ayaklarınıza batıyordu onlar ise vadinin Medine'ye uzak kısmında idiler. Suda yakınlarında idi. Sizin ele geçirmek istediğiniz kervan da sizin alt kısmınızda sizden uzakta ve deniz sahilindeydi 3 mil uzaklıktaydı. Siz gidip gitmemekte kararsız ediniz sözleşmiş olsaydınız buluşma yerine itiraz ederdiniz ve ihtilafa düşerdiniz. Eğer onlarla vahiy olmaksızın savaşmak için belirli zamanı kararlaştıracak olsaydınız zayıf ve güçsüz olduğunuz ve onlardan korktuğunuz için onların çok büyük gördüğünüz için aranızda anlaşmazlık çıkardı fakat Allah'ın yapmak istediği şey olacaktı. Yani Allah sizi cesaretlendirdi, kazanmanız için ayağınızı sağlamlaştırdı, o gece üzerinize yağmur yağdırdı. Allah'ın kararlaştırmış olduğu şeyler henüz olmamış olsa bile, kesinlikle olacaktır. Ölen apaçık delilden sonra ölecek yaşayan apaçık delilden sonra yaşayacaktır. Allah size zaferini nasip etti onlara da kahrını tattırdı. Ölen kafirler açıkça rezil olarak öldüler. Müslümanlardan yaşayanlar da sıkıntıları giderilerek açıkça mutlu olarak yaşadılar. Allah işitendir bilendir yani kullarının kalplerini bilen Allah iki takımın da yalvarmalarını işitendir. Her birinin niyetlerini kendi ezeli ilmi sayesinde de bilmektedir. 

43- “Hani Allah uykuda onları sana az gösteriyordu. Eğer sana onları çok göstermiş olsaydı, elbette çekinecek ve iş hakkında çekişecektiniz. Fakat Allah kurtardı. Muhakkak ki O göğüslerde olanı bilendir.”

Ey Muhammed hatırla o zamanı ki, Allah, arkadaşlarının, düşmanlarıyla savaşırken moralleri yüksek olsun diye, düşmanlarının sayısını uykunda sana az gösterdi. Sen de arkadaşlarına, düşmanın sayısının az olduğunu söyledin. Şayet onları sana çok olarak gösterseydi sen de onların çok olduğunu bildirecek olsay­dın, arkadaşların korkar onlarla savaşmazlardı. Dolayısıyla başarı elde edemez­diniz ve bu konuda tartışmaya girerdiniz. Fakat Allah, senin arkadaşlarını böy­le bir duruma düşmekten kurtardı. Çünkü o, göğüslerin özünü ve oralarda nele­rin gizli olduğunu çok iyi bilendir.

44- “Hani karşılaştığınız zaman onları gözlerinizde az gösteriyor, sizi de onların gözünde azaltıyordu. Allah işlenmesi mukadder olan bir işi yerine getirmek için böyle yaptı. Ve işler Allah'a döndürülür.”

Hatırlayın, sizler, Bedir savaşında düşmanlarımızla karşı karşıya geldiği­niz zaman, kendinize güveniniz gelsin diye Allah, düşmanlarınızı sizin gözünü­ze az gösteriyordu. Düşmanlarınız da gereği kadar tedbirli olmasınlar diye, sizi de onların gözüne az gösteriyordu. Böylece Allah, olması gerekeni yapmış, mü­minleri galip getirmiş, Allah’ın emri yücelmiş, kâfirlerin sözleri ise ayaklar altı­na düşmüştür.

İşte burada olduğu gibi, her yerde ve her zaman, bütün işlerin sonucu, Allah'ın takdirine bağlıdır. Onun dilemesiyle olmaktadır.

Abdullah b. Mesud diyor ki: Bedir savaşının yapıldığı günde düşman­lar bizim gözümüze o kadar az gösterilmiştir ki yanımızdaki arkadaşıma: "Ne dersin bunlar yetmiş kişi varmı diye sordum. O da: "Kanaatimce bunlar yüz kişidir." demişti. Nihayet onlardan bir kişiyi esir ettik ve ona kaç kişi oldukları­nı sorduk. O da "Biz, bin kişi idik." dedi.

İbni Kesir de şöyle denilmektedir: “İki taraf göğüs göğüse gelince ve Allah müminlere peş peşe bin Melek ile yardım edince, kafirlerin ordusu iman ordusunun kendisinin iki katı olduğunu görmeye başladı. 

Süddi diyor ki: "Müşriklerden bir kısım insanlar dediler ki: "Ticaret ker­vanı kurtulmuş, biz de dönüp gidelim." Ebu Cehil ise demiştir ki: "Şimdi mi Muhammed ve arkadaşları size göründükten sonra mı onların kökünü kazıma­dan geri dönmeyin. Ey kavmim siz onları silahlarla öldürmeyin. Onları yakalayın ve iplerle bağlayın.” Evet Ebucehil kendisine çok güvenmiş fakat neticede Bedir'deki kuyuya atılmıştır. 

Post a Comment

İçinizde olan güzellik her zaman yazılarınıza ve dilinize aşkla dökülsün...

Daha yeni Daha eski

Öne Çıkanlar