Kadiri Yolu

 

Kabir Azabından Korkan Padişah

Kabir Azabından Korkan Padişah

Eski zamanlarda bir padişah vardı. Gayet ulu bir padişah idi. Bir gün hastalandı ve bütün saray halkını çağırarak vasiyyet eyledi, dedi ki:

“ Ey benim vezirlerim, dostlarım, oğullarım ve kullarım! Beni görün ve benim halime bakarak ibret alın. Bu fâni ve yalancı sultanlığa aldanmayın, bu fâni lezzetlere gönül vermeyin, varın ibadet ve ahiret amelleriyle meşgul olun, fırsat elde iken hakka kulluk edin, yoksa bencileyin sizler de pişman olursunuz. Ölüm, kişiye ansızın geliyor. İnsan, ölüm gelince bütün bildiklerini şaşırıyor. Sağ ve sıhhatte olduğum günlerde kendi kendime: (Yarın zulümden vazgeçeyim, artık âdil ve salih olayım. Mevlâma miskinlikle varayım, yüzümü gözümü sürerek günahlarımın bağışlanmasını dileyeyim.) derdim.

Bugün, yarın derken ömrüm geçmiş haberim olmadı. İşte, şimdi ölüm Arslan’ı geldi ve karşıma dikildi, beni pençesine aldı, mecal bırakmadı zebun oldum. Çaresiz dört yanıma bakar dururum. Sakın siz benim gibi olup sonra pişmanlığa düşmeyin, son pişmanlık fayda vermiyor. Tövbeyi dilden eksik etmeyin, her nefeste tövbe ve istiğfar edin.

Padişah bu öğütlerden sonra şunları söyledi:

– Öldüğüm zaman sakın beni kabre koymayınız. Zira kabir azabından çok korkuyorum. çok zulümler ettim, tebaamı çok incittim. O sebeple beni mezara koymayınız.

Etrafındakiler sordular:

Peki ne yapalım?

Padişah, üzgün bir sesle devam etti:

– Sarayımın odalarından birisini boşaltın. Beni, çok sağlam bir tabutun içine koyun ve tabutun kapağını da sıkı sıkı kapatın. İçine su dahi girmesin ve tabutumu o odanın içinde zincirle tavana asın, dedi ve can verdi.

Dediklerini aynen yaptılar. Sağlam bir ceviz tahtasından tabut yaptırdılar, padişahın ölüsünü içine koydular, kapağını sıkı sıkı kapattılar, namazını kıldılar, sarayın odalarından münasip olan birini boşalttılar ve tabutu zincirle odanın tavanına astılar.

Akşam oldu, herkes uyudu. Evin içinde gayet korkunç bir ses duyuldu, herkes odalarından dışarı fırladı. Baktılar ki, bu ses tabutun bulunduğu odadan geliyor. Hemen o tarafa yöneldiler. Padişahın tabutunu indirip açtılar ki ne görsünler? Padişahın başını, büyük bir kara yılan yutmuş. Bu öyle bir yılan imiş ki, o güne kadar bir benzerini gören olmamış. Ölünün başını yılanın ağzından çıkarıp aldılar, yılanı öldürdüler ve tabutu yine yerine astılar.

Ertesi gece yine korkunç bir ses işitildi, yine koşuştular ve bu defa gördüler ki, yılan padişahın ölüsünü yarı beline kadar yutmuş. O ifrit yılanı öldürdüler, padişahın ölüsünü ağzından çıkardılar ve yine tabutu yerine astılar.

Daha sonraki gece, aynı korkunç ses duyuldu, tabutun bulunduğu odaya vardılar, tabutu açtılar ve gördüler ki, padişahın ölüsü kömür gibi kapkara olmuş. Sabah oldu, gittiler bu meseleyi âlimlere danıştılar. Alimler dediler ki:

-o gördüğünüz kara yılan, padişahın amelidir. Her nerede olursa olsun onu bulur. O zaman, saray halkı, olacak şeyin nerede olursa olsun olacağını anladılar, gidip bir kabir kazdılar ve padişahı oraya gömdüler. Hakkın emrine razı oldular.

Post a Comment

İçinizde olan güzellik her zaman yazılarınıza ve dilinize aşkla dökülsün...

Daha yeni Daha eski

Öne Çıkanlar

Nefs