بِسْــــــــــــــــــــــمِ اﷲِارَّحْمَنِ ارَّحِيم
Peygamber, dinî terim olarak, “Allah’ın kulları arasından seçtiği ve vahiyle şereflendirerek emir ve yasaklarını insanlara ulaştırmak üzere görevlendirdiği elçi” ye peygamber denir.
Allah'ın kitabında bir ayeti kerimede Resul’e biat etmeyi, Allah’a biat etmenin yerine koyduğunu görüyoruz.
“Muhakkak ki, sana biat edenler, ancak Allah’a biat etmektedirler…” Fetih - 10
“Peygamber'e itaat eden, Allah'a itaat etmiş olur. Kim yüz çevirirse bilsin ki, Biz seni onlara bekçi göndermedik.” Nisa - 80
Allah'ı tanımak için, ibadet, şeriatı ve Allah’ın rızasına ermenin yöntemini öğrenmenin tek yolu, ancak peygamberler aracılığı ile olur. Allah’ın resullerine iman etmeyenler mümin değillerdir. Peygamberlerden birini inkar etmek, Allah ve aynı zamanda diğer peygamberleri de inkar etmek demektir.
“Allah’ı ve peygamberlerini inkar edenler ve Allah ile peygamberlerini birbirinden ayırmak isteyip bir kısmına iman ederiz, ama bir kısmına inanmayız diyenler ve bunlar arasında bir yol tutmak isteyenler yok mu? İşte gerçekten kafirler bunlardır…” (en-Nisâ 4/150-151).
Allah’u Teala Hz. Muhammed (ﷺ) ile Nübüvvet ve Risalet müessesesini sona erdirmiş ve onu ins ve cinler alemine peygamber kılmıştır. Hz. Muhammed (ﷺ) tüm insanlara Allah'ın elçisi olduğu gibi aynı zamanda cinlere gönderilmiş de bir elçidir.
“Peygamber de kendisine Rabbi tarafından indirilene iman etti, müminlerde. Her biri Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine iman ettiler. Allah’ın peygamberlerinden hiçbiri arasında ayırım yapmayız…” (el-Bakara 2/285).
Kur’ân-ı Kerim’de de bildirildiği gibi, peygamberlik Hz. Muhammed (ﷺ) ile son bulmuştur:
“Muhammed sizin erkeklerinizden hiçbirinin babası değildir. Fakat o, Allah’ın resulü ve peygamberlerin sonuncusudur…” (el-Ahzâb 33/40).
Artık ondan sonra peygamber gelmeyecektir. Onun getirdiği mesaj da kıyamete kadar sürecektir. Hz. Muhammed (ﷺ)‘den sonra yeni bir peygamber geleceği, onun da yeni bir kitap getireceği konusunda ortaya atılan iddialar, Kuran’ın bu apaçık hükmünü, Hz. Muhammed (ﷺ)’in “hâtemü’nnebiyyîn” (peygamberlerin sonuncusu) olduğu inancını inkardan başka bir şey değildir.
Kur'an-ı Kerim'de bütün peygamberlerin haberleri bize anlatılmamış lakin “And olsun ki, senden önce birçok peygamberler gönderdik; sana onların kimini anlattık, kimini anlatmadık; hiçbir peygamber, Allah'ın izni olmadan bir mucize getiremez. Allah'ın buyruğu gelince iş gerçekten biter. İşte o zaman, boşa uğraşanlar hüsranda kalırlar.” Gafir-78
Alimler katında tercih edilen görüşe göre kur'an-ı Kerim'de zikredilen peygamberlerin sayısı 25'tir. Kur’an’da adı geçen Üzeyir, Lokman ve Zülkarneyn’in peygamberliği konusunda ihtilâf vardır (İbn Sa‘d, I, 53-55). Onların da peygamber olduğu görüşü benimsenmektedir. Lokman ve Zülkarneyn salih zatlardan olduğu söylenmiştir.
Hz. Adem, İdris, Nuh, Hud, Salih, İbrahim, Lut, İsmail, İshak, Yakub, Yusuf, Eyyüb, Şuayb, Musa, Harun, Yunus, Davud, Süleyman, İlyas, Elyasa, Zülkif, Zekeriya, Yahya, İsa ve Hz. Muhammed (ﷺ) salat ve selam hepsinin üzerine olsun.
Kur'an-ı Kerim peygamberlerin bazısını sabır ve tahammüllerinin çokluğu ve buna devam etmeleri sebebiyle onları “ulu’l azm - karar sahibi” diye vasıflandırmıştır. İlim ehli nezdinde onların faziletteki sıralamaları aşağıdaki gibidir.
Hz. Muhammed (ﷺ) - Hz. İbrahim (As) - Hz. Musa (as) - Hz. İsa (As) - Hz. Nuh (As) salat ve selam onların üzerine olsun.
Allah'ın resulleri ve nebileri ayrıcalıklı kıldığı özelliklerden biri de kendilerine vahiy gelmesidir. Nebilere ve resullere özel olan vahiy Allah'ın kendi peygamberlerinden birini muhatap olarak ona indirilmiş olan sözüdür. Peygamber ancak vahiy sebebiyle peygamber olur. Vahiy geliş yollarını kur'an-ı kerim şöyle beyan etmiştir:
“Allah bir insanla ancak vahiy yolunda veya perde arkasından konuşur yahut bir Elçi gönderip izniyle ona dilediğini vahyeder. O yücedir hakimdir” Şuara Suresi 51
Bu ayet vahyin doğrudan Resulullah (ﷺ)’in kalbine ilga edilmesi şekli, kelamın perde arkasından doğrudan Allah'tan alınması şekli ve Melek aracılığı ile geliş şeklini belirtmiştir. Vahiyle görevli olan melekler çoktur vahiyle mükellef olan asıl elçi Cebrail (as)’dır. Bu hususta kur'an-ı Kerim'de şöyle buyurmuştur:
“Onu ruhu’l emin (Cebrail) uyarıcılardan olasın diye apaçık arap diliyle senin kalbine indirmiştir” Şuara / 193 - 195
Akıl ve nakil peygamberlerin dört ana sıfat ile muttasıf olmaları gerektiği üzerinde birbirine destekleyici mahiyettedir.
1- Sıdk: Doğruluk sözlüğü ve dürüst olmak
2- Emanet: Güvenilir olmak
3- Tebliğ: Allahtan aldıklarını insanlara ulaştırmak
4- Fetanet: Akıllı ve zeki olmak
Sıdk:
Haberin gerçekte muhatabı Sıdk “her konuda doğruluk” Kur’an’da peygamberler sıddîk ve emîn diye nitelendirilmiştir “Kitap'da İbrahim'e dair anlattıklarımızı da an, o şüphesiz dosdoğru bir peygamberdi.” Meryem 19/41
Davranışlarında ve hükümlerinde adaletli olmak da peygamberlerin güvenilirlik niteliği çerçevesinde zikredilir. Hiyanet, yalancılık ve zulüm peygamberlerde görülmesi mümkün olmayan niteliklerdir.
“Allah ve Resulü doğru söylemiştir” Ahzab / 22
Emanet:
İsmet demektir, yani günah işlememek demektir. İsmet'in manası peygamberlerin zahir ve batınlarını günaha bulaşmaktan korumak demektir. Ulemanın ıstılahında o teklifi yerine getirmektir genel anlamıyla emanet budur.
Fetanet:
Delil getirme gücüne sahip olma ve buna bağlı olarak akıl zenginliği anlayış gücü ve çabuk kavrayış demektir. Çünkü peygamberlerin görevi Allah'ın yarattıklarından mükellef olanlara Allah'ın dini ile delil getirmektir.
Tebliğ:
Allah'ın mesajlarını tebliğ edilmesi emredilen kişilere ulaştırmak demektir.
1- Bazı alimler, Risalet makamı ile nübüvveti bir kabul ederler. Onlara göre her ne bir Resul her Resul de nebidir nebinin görevi kendisinden önceki Resul'ün şeriatı ile amel etmek ve fetva vermektir
2- nübüvvetin ispatını sağlayan vahiy uyanıklık halinde Allah veya melek tarafından doğrudan olan bir hitaptır.
3- peygamberler için vacip oların hakkında imkansız ve onlara caiz olan şeyler, Tevhid alimleri konuları arasındadır. peygamberlerin vacip olan sıfatları Sıddık emanet tebliğ ve fetanet olduğunu söylemiştik kendilerinden yalan sadır olmaz Allah'ın emirlerine karşı gelmezler kendileri tebliğ edileni saklamazlar unutmaksızın terk etmek yapmazlar akılsızlık ve ahmaklık işlemezler. alimler peygamberler hakkında bulundukları makamla çelişmeyen ne insanlığa ne de şeriata muhalif olan şeylerden yüce mertebelerinde bir noksanlığa neden olmayan beşeri arızaları, caiz sıfatlar olarak nitelendirirler peygamberler hakkında yemek içmek nikahlı hanımıyla cima etmek kalpleriyle değil gözleriyle uyumak ve nefreti mucip olmayan hastalıklara yakalanmak gibi şeyler caizdir. anlatılanlardan anlıyoruz ki emanet ve İsmet ile mekruh olarak yasaklansa dahil ne yenilen şeylere bulaşmamak kastedilmiştir. peygamberlerin fiilleri sözleri ve halleri vaciple mendup dairesi içerisindedir onlar Nübüvvet öncesinde de kendilerinden nefret ettirecek şeylerden masumdurlar büyük günahlardan ve iğrenç şeylerden korunmuşlardır.
4- nübüvveter işaretinin şartları vardır; Hürriyet ve beşeriyet erkek ve insan olmakAziz ve Celil olan Allah ne insanlar için ne de Cinler için cinlerden bir peygamber seçip göndermemiştir yine Allah kendileriyle birlikte yaşamaları için insanlara meleklerin peygamber göndermemiştir aynı şekilde nebinin veya Resulün nefret edilen hastalıklardan uzak olması da şart koşulmuştur çünkü şu ya da bu hastalığın varlığı kendisinden faydalanmaya veya yanına yaklaşılmasına engel olur Bu da Resuller gönderme ve nebileri seçme hikmetiyle çelişir bir nebinin veya Resulün karısını Zinaya bulaşması da doğru olmaz Hz Eyüp hakkında İsrailiyat olarak gelen ve Onu iğrenç bir hastalıkla tanıtan rivayette Salih değildir bir Peygamberin Asli veya fevri bakımlar şerri hükümlerin gönderildiği insanların tümünde daha iyi bilmesi risaletin şartlarındandır.
5- bir grubun iddia ettiği gibi peygamberler göndermek Allah'ın üzerine vacip değildir diğer bir grup iddia ettiği gibi imkansız da değildir Bilakis şairdir Allahu Teala peygamberler göndermeyi tercih etmiş ve göndermiştir artık buna iman etmek vacip olmuştur
6- kitap ve sünnette allahutaala'nın peygamberleri yaptıkları bazı tasarruflardan veya işledikleri bir takım amellerden dolayı azarlaması hakkında varit olan sözlerin bazıları peygamberlikten önce olduğu şekilde yorumlanmış bir kısım da Ebrar'ın Aşk sanatı mukalebin seyyiatıdır babından olduğunu hamletmişlerdir bazıları da farklı şekilde yorumlamışlar Bunlar peygamberler için içtihatin caiz olması nedeniyle onların içtihatlarıdır ama onlar Allah katında doğruya isabet edememişlerdir bundan ötürü Allahü Teala kendi katından doğruyu Onlara haber vermiştir ona göre Müslüman Halk içinde yorumlara mana su ile peygamberlerden mahşeriler reddetmekle Ben aşkları bu şekilde anlamakla mükelleftir
7- bazı peygamberler bazen efsaliyet gerektirmeyen özellikler arz eder bazen de eftaliyetim Allahu Teala'nın ona yardım etmesi deve yürüyüşü ile bir aylık yoldan korkusunu Düşmanınla ulaştırılması yeryüzünü ona ve ümmetine temiz ve Mescit kılması ümmetine ve ona ganimetleri helal kılması kıyamet gününde ona şefaati uzmayı İhsan etmesi Allahu Teala'nın onu Seçkin kılmasından dolayıdır
8- Her zaman da İsa aleyhisselamın inmesi Hz Muhammed Aleyhisselam'ın son peygamber olması ile tezat teşkil etmez çünkü Hz İsa Aleyhisselam Hz Muhammed'in şeriatının bir izleyicisi olarak gelecektir O da bu bakımdan Hz Muhammed'in ümmetinden bir fert sayılmaktadır
9- muhakkak Resuller ve Nebiler meleklerden efdaldir buna dört büyük melek de Rıdvan ve Malik de dahildir
10- mucize peygamberlerin doğruluğunu ispat eden şeydir. Mucize harikulade bir olaydır Nübüvvet ve risaletin davası için ortaya çıkarılan bir durumdur Bu sebeple büyü Kehanet gözbayacılık ve hokkabazlık gibi işlerden ayrı tutulur .
11-Bizim Peygamberimize ait ana mucize kur'an-ı Kerim'dir ona başka Mucizeler de verilmiştir. Hiçbir peygamber yoktur ki muhatapları karşısında kendi risaletine hüccet olması için mucize verilmemiş olsun. Bazen Resulün bir tek mucizesi olur, bazen de birden çok mucizeleri olur.
Bizim Peygamberimizin temel mucizesi kur'an'dır. O öyle bir mucizedir ki, içinde pek çok mucize vardır. Fakat Kur'an'la birlikte ona parmaklarının arasından su kaynaması, ayın ikiye bölünmesi, hurma kütüğünün inlemesi, az yemeyi çoğaltması, hasta ve dertlere çare olması, duasının kabul olması, daha sonra meydana gelmiş birçok olayı önceden haber vermesi, geceleyin yürütülmesi ve göklere çıkarılması daha birçok mucizeler verilmiştir.
1- Adaletli olmak
2- Allah'a çağırmak
3- Hikmeti ve kitabı öğreterek nefisleri temizlemek ihtiyaç duydukları şeylerden bilmediklerini yalnızca vahiy vasıtasıyla insanlara öğretmek 4- Kitabı insanlara açıklamak
5- Müjdelemek ve uyarmak
Resul ve nebilerin Allah katında birbirlerine karşı da üstünlükleri vardır. Aynı şekilde peygamberlerin ümmetlerinin de birbirlerine üstünlükleri vardır. Allah israiloğullarına kendi zamanlarındaki diğer ümmetlere üstün kılmıştır. Peygamberlerin gönderilişi mükelleflere karşı getirilen bir hüccettir. Böylece mükellefler usul ve füruu öğrenirler. Bilerek karşı çıktıkları vakit dünya ve ahirette azabı hak etmiş olurlar.
Bütün peygamberlerin daveti tektir. Bu davet Tevhid’e, ibadete, ubudiyete ve Allah'ın nebilerine vahyettiği konularda ona itaat ve teslim olmaya davettir. Allah'a kulluğun ayrıntısı şeriattan şeriata değişmiştir. Sonuncu ve kendisine aykırı olan şeyleri nesh edici yürürlükten kaldıran şeriat Hz. Muhammed (ﷺ)'ın şeriatıdır.
İlahi rahmet görüntülerinin en büyüğü peygamberleri göndermektir. Bu rahmetin verdiği örneklerden en büyüğü de Hz Muhammed(ﷺ)’in peygamber olarak gönderilmesidir.
“Resul'ün biz seni ancak Alemlere rahmet olarak gönderdik” Enbiya 107
İnsanı Allah'tan başkasına kulluktan kurtarmak bu rahmetin görüntülerindendir. Allah'ın insanlara birbirlerine nasıl davranacaklarını onlara Hakkı adaleti ve güzel ahlakı kendilerinin kar ve zararlarına olan şeyleri tanıtması, insana bulunduğu yeri, varlığın zahirini, vefatını, kendisine görünmeyeni bildirmesi, insanın cennete layık kılacak ve onu cehennemden azabından koruyacak şeyleri öğretmesi, insan için en güzel örneğin Hz. Muhammed (ﷺ)’de bulunduğunu bildirmesi ilahi rahmetin bir göstergesidir.
Nebiler ve resullerden bahseden kitap ve sünnet metinleri çoktur. Bu sebeple peygamberlerin bir kısmına inanıp, diğerlerini tasdik etmemek küfür sayılmıştır: Kur’an’da da belirtildiği gibi yüce Allah, asırlar boyunca peygamberler göndermiş, insanları onlar aracılığıyla gerçeği benimseyip yaşamaya çağırmıştır. Kendilerine peygamber gelmemiş hiçbir topluluk ve ümmet bulunmadığı Kur’an’da şöyle dile getirilmektedir:
“(Geçmiş) her ümmet içinde mutlaka bir uyarıcı peygamber buluna gelmiştir” (el-Fâtır 35/24),
“Allah’a andolsun ki biz senden önceki ümmetlere de peygamberler göndermişizdir…” (en-Nahl 16/63;
“Her ümmetin bir peygamberi olmuştur. Onlara peygamberleri geldiğine göre aralarında olup bitenler hakkında adaletle hüküm verilir, haksızlığa uğratılmazlar.” (Yûnus 10/47).
Peygamberlik, Allah vergisidir. Çalışma, ibadet ve taatla elde edilemez. Allah, peygamberlik yükünü taşıyabilecekleri ve layık olanları bilir ve dilediğini peygamber olarak seçer: “Bu, Allah’ın lütfudur. Onu dilediğine verir…”(el-Cum‘a 62/4).
Bu seçimde mal, mülk, şan, şöhret ve makam etkili değildir. Her konuda olduğu gibi peygamberlik konusunda da orta yolu gözeten İslam, onları ilah mertebesine çıkarmamış, Allah’ın elçisi ve kulu saymıştır. Biz peygamberlerin vahiyle şereflendirilmiş ve diğer insanlarda bulunmayan niteliklere sahip, seçkin kişiler olduklarını kabul ederiz. Fakat onların hiçbirisinde tanrılık özelliği olmadığına, Allah’ın müsaadesi dışında fayda sağlama ve zararı giderme güçlerinin bulunmadığına, Allah’ın bildirdikleri dışında gaybı bilmediklerine inanırız.
“Allah, Meryem oğlu Mesih’in kendisidir” diyenler, hiç şüphesiz hakikati inkar etmişlerdir. Oysa Mesih, “Ey İsrâiloğulları! Benim de rabbim sizin de rabbiniz olan Allah’a kulluk edin” demişti. Bilinmeli ki her kim Allah’a ortak koşarsa Allah ona cennet yüzü göstermeyecek ve onun varacağı yer cehennem olacaktır. Zalimlerin yardımcıları da olmayacaktır. Andolsun ki “Allah üç unsurdan biridir” diyenler de kafir olmuşlardır. Halbuki bir tek Tanrı’nın dışında hiçbir ilah yoktur. Şayet bu dediklerinden vazgeçmezlerse, böylece kafir olanları elem verici bir azaba çarptırılacaklardır. (el-Mâide 5/72-73)
”Meryem oğlu Mesih sadece bir peygamberdir. Ondan önce de peygamberler gelip geçmiştir. Onun annesi dürüst ve inançlı bir kadındır. İkisi de yiyip içen birer insandı. Bak, ayetleri onlara nasıl açıklıyoruz, sonra bak nasıl saptırılıyorlar!” (El- Maide: 75
”De ki: “Ben kendim için, Allah’ın dilediği dışında ne bir fayda elde edebilirim ne de zarardan kurtulabilirim. Eğer gaybı biliyor olsaydım elbette bundan çok faydalanırdım, başıma kötülük de gelmezdi. Ben yalnızca inanan kimseler için uyarıcı ve müjdeleyiciyim.” (el-A‘râf 7/188)
”Yahudiler “Üzeyir Allah’ın oğludur” dediler, hıristiyanlar da “Mesih (Îsâ) Allah’ın oğludur” dediler. Bunlar, daha önceki inkarcıların söylediklerine benzer biçimde ağızlarından çıkan sözlerdir. Allah onları kahretsin! (Gerçeklerden) nasıl da yüz çeviriyorlar!” (etTevbe 9/30).
Peygamberler sadece dini tebliğ ile yetinmemişler, dini esasları açıklamışlar, sonra ümmetlerine öğretmişler, onları eğitip kötülüklerden arındırmışlardır. Bu işleri yaparken davalarından taviz vermemişler, bu uğurda pek çok eza ve sıkıntıya göğüs germişlerdi.
“Andolsun ki her ümmete Allah'a kulluk edin azdırıcılardan kaçının diye peygamber göndermiştir.” Nahl 36
“Kendilerine apaçık anlatabilsin diye, her Peygamberi kendi milletinin diliyle gönderdik…” İbrahim 4
Bu da göstermektedir ki aynı dili konuşan millete o dili konuşan peygamber gönderilmiştir. Her ümmete muhakkak ki bir peygamber gönderilmiş açık ve net bir şekilde ifade edilmektedir. Belli bir bölgeye has olarak peygamber gönderilmemiştir.
Kur'an ve Sünnet yoluyla bize gelmedikçe birinin Nübüvvet ve risaletine kesin olarak inanmayız. Zira bu hakikat artıklarının nispet edildiği bazı kişilerin müceddit veya peygamberlerin eserlerinden elde edilen veya etkilenen kişilerden veya ya da eski din artıklarının ve çeşitli fikirlerin karışımı olan dinleri yaşatmaya kalkışan ehli batıldan olma ihtimalleri vardır.
Mümin kalbinin sürekli bir karanlık içerisinde olması gerekir. Mümin bu kararlılığı zikirle, yüce Allah'a itaat görevlerini yerine getirmeye devamla, kur'an-ı kerim sohbeti ve Zikrullah için bir araya gelip sohbet düzenlemekle, ilim sahibi ve doğru insanlarla bir arada olmakla gerçekleştirebilir. Bu gerçekleşme insanları doğruya yönelten veli kulların hidayete yöneltme yönündeki çalışmalarından yararlanmakla, Veli kulların kerametlerini ve Salih kimselerin simalarını görmekle, hak ve adalet üzere olanların aralarına katılmakla veya yüce Allah'ın takva sahibi kullarının gönüllerine sebat katılmakla ve yüce Allah'ın takva sahibi kullarının gönüllerinin sebat üzere kalmalarını sağlamak için sebep kıldığı buna benzer uygulamalarla daha da pekişir.
İnsanların durumlarının düzeltilmesinde yüce Allah'ın dininin uygulanmasında en önemli rol sahipleri peygamber varisleri olan ve kendilerine ilim verilmiş olan alimler velilik ve irşatta yetkili olan sıfatları bulunan kamil kişilerdir.
Buhari'de rivayet edilmiş olan bir hadis-i Şerif de Yüce Allah şöyle buyuruyor ki: “ kim benim dostuma düşmanlık ederse, Ben ona karşı savaş ilan ederim. kulumun bana yaklaşmak için işlediği ameller içinde benim kendisine farz kılmış olduklarımdan daha sevimli olanı yoktur. kulun Nafile ibadetlerle de bana yaklaşmaya devam ederse, ben de onu severim. onu sevdiğimde de kendisinin duyan kulağı gören gözü tutan eli ve yürüyen ayağı olurum. o benden bir şey isterse mutlaka onun isteğini veririm. Bana sığındığında da mutlaka kendisini korurum.” Buhari: (11 / 340) 81 Kitabu’l Rikak, 38- tevazu babı
Velayetin varlığı kur'an-ı Kerim ve hadis-i şeriflerinde metin olarak sabittir ancak Veli Kul kimdir? Veli kul ibadet ve taat ile yüce Allah'ı kendisine dost edinen ve işlenmesi Yerine göre caiz de olsa amellerine masiyet İsyan karıştırmayan kimsedir Yüce Allah da böyle birini korumak ve gözetmek suretiyle kendisine dost edilir ve iki kişi Allah'ı ve onun sıfatlarını bilen biridir yüce Allah'a itaat türündeki amellere devam eder masiyet Allah'a İsyan türündeki amellerden kaçınır mübah olan zevklere ve şehevi arzulara da kendini kaptırmaz yanılgıya düşerek Bir masiyet işlediğinde de hemen tövbe eder.
Kerametin varlığı Kur'an ve sünnet ile sabittir. Zekeriya Aleyhisselam Meryem annemizin yanına girdiğinde mevsiminde olmayan meyveleri ve rızkı bulması gibi. Süleyman Aleyhisselam'ın arkadaşının Belkıs'ın tahtını berkiyanın getirmesi gibi, ashab-ı keyfin mağarada uzun süre uyumaları da Yemeden içmeden hayatta kalabilmeleri olayı kur'an-ı Kerim'de belirtilenler arasındadır.
Kur'an-ı Kerim'in dışında sünnet ile sabit olan Hz Ömer'in hutbede Sariye'ye emir vermesi olayı bildirilmektedir yine Useyd b. Hudayr ile Abbad b. Bişr’in asalarının ışık vermesi olayı da sünnette bildirilmektedir. Aynı şekilde Allah Celle Celalühü'nün Hubeyb’e Mekke'de esir olduğu sırada rızık vermesi olayı, yine Hz. Ebubekirin sofrasındaki yemeğin yedikçe çoğalması eksilmemesi de sünnette yer alan kerametler tarafındadır.
Kerametinde velayetin varlığı kesin olmakla birlikte bir Veli'yi sahip olduğu derecenin ve ehil olduğu durumun üstüne çıkarmamalıyız. Değer veri imamette Ehil ise öne geçirilir. ilim sahibi bir kimse ise kendisinden ilim alınır. kendisinde görülen haller ve sahip olduğu kabiliyetler şeriat terazisinde tartılır. şeriat her türlü hatadan korunmuştur. peygamberlerin dışında kalan insanlar ise hatadan korunmuş değillerdir.
Hızır Aleyhisselam’ın veli bir kul olduğunu söyleyenlerin görüşüne göre Hızır Aleyhisselam velayette üstün bir dereceye kavuşmuştur. Ancak önderlik ve peygamberlik Hz. Musa'ya verilmiştir. Hz Musa'nın kavminin Hz. Musa'ya uyması şeriatı ve ilahi hükümleri ondan öğrenmesi istenmiştir. Bu ayrı, veli olduğuna inandığımız; yahut hürmet edilmeye önünde edeple hareket edilmeye veya değer verilmeye layık gördüğümüz birini öne geçirmemiz ayrıdır. Bu gibi kişiler karşısında edepli olmamızın gerekliliği kesindir ve onlara hürmet etmemiş istenmektedir anlayış sahibi ve bir müslüman her şeyi yerli yerine oturtulmalıdır.
Ona göre bir kimsenin Veli olduğunu istikamet üzere olmasından elinde kerametlerin görünmesinden ve bir de Salih kimselerin kendisini sevmelerinden ve ondan övgüyle söz etmelerinden anlarız.
Yorum Gönder
İçinizde olan güzellik her zaman yazılarınıza ve dilinize aşkla dökülsün...