Kadiri Yolu

 

Sa’lebe Ensari’nin Tövbesinin Kabulü

Sa’lebe Ensari’nin Tövbesinin Kabulü 

Fakih anlatıyor:
Rahmetlik babam. Abbas b Fudayl, Yahya b. Ebî Hatem, Hümam b. Semure, Leys b. Halid Yezid b. Harun, Yahya b. Mūsa, Şehr b. Havseb, Ebû Umame yolu ile gelen rivayette, Hz. Ali b. Ebi Talib (r.a.)’ın şöyle dediği anlatıldı:

Resûlullah (s.a.v.) müslümanlar arasında kardeşlik bağı kurdu. Bu çeşitten olmak üzere, Said b. Abdullah ile, Sa’lebe Ensari arasında bir
kardeşlik bağı kurdu.

Bu sırada, Resûlullah (s.a.v.), Tebûk gazasına çıkmıştı. Said b. Abdullah da gaza niyeti ile yola çıktı. Yerine kardeşi Sa’lebe’yi çoluk çocuğunun işi için vekil bıraktı. Sa’lebe, onun çoluk çocuğu için sırtında odun taşıyor; su getiriyordu. Bütün bunları yaparken sevabını Allah’u Teâlâ’dan diliyordu. Bir gün dönüşünde eve girdi. İçeri girince ona iblis geldi:

– Şu perdenin arkasına bak, deyince Sa’lebe, perdeyi kaldırdı ve Allah yolunda gazi kardeşinin güzel hanımını gördü.

Dayanamadı: yanına girdi; ona dokundu.
Kadın şöyle dedi: “Ey Sa’lebe, Allah yolunda gazi kardeşinin bizim için sana bıraktığı hakkı koruyamadın.”
Bunun üzerine Sa’lebe: Eyvah mahvoldum, diye bağırıp yola düştü. Bir dağa çıktı. 
Yüksek sesle şöyle yalvarıyordu:
İlahi sen sensin; ben de benim. Sen mağfiretle karşılayansın. Ben ise, günahlarla, hatalarla huzuruna geldim.

Resûlullah (s.a.v.) gazadan döndükleri zaman, herkes kardeşini karşılamağa geldi. Ama, Said’in kardeşliği gelmedi.

Said evine gitti; hanımına sordu:
– Allah yolunda kardeş olduğumuz Sa’lebe nerede?
Kadın şöyle anlattı:
O kendini hatalar denizine attı; dağa doğru çıkıp gitti. Said kardeşini aramak üzere yola çıktı, gidip buldu.

Sa’lebe yüzüstü düşmüştü. Başını iki eli arasına almıştı. Yüksek sesle şöyle diyordu:
– Zillet makamım ne kadar düşük! Rabbına asi olan kimsenin makamı nasılsa öyle.

Said ona göyle dedi:
– Kalk ey kardeşim, bu gördüğüm hal nedir?
Sa’lebe şöyle dedi:
– Seninle gelemem. Ancak, şu şekilde gelebilirim : Elimi boynuma bağlamalısın. Zelil bir kul, efendisinin kapısına nasıl götürülürse, öyle götürmelisin.

Said onun dediğini yaptı. Sa’lebe’nin Hamsane adında bir kızı vardı. Gelip babasını aldı; Hz. Ömer (r.a.)in kapısına götürdü Evden içeri girdiler. Saʻlebe Hz. Ömer (ra)’a şöyle dedi:
– Allah yolunda gazaya çıkan kardeşimin hanımına dokundum Benim için bir tevbe yolu var mı?
Hz. Ömer (r.a.) şöyle dedi:
– Git yanımdan, saçlarından tutup seni ezmek istiyorum. Buradan çık, git: benim yanımda sana tevbe yok.

Buradan çıkınca, Hz. Ebû Bekir (r.a.)’in yanına gitti; şöyle dedi:
– Allah yolunda gazaya çıkan kardeşimin hanımına dokundum Benim için bir tevbe yolu var mı?
Hz. Eb Bekir (r.a) şöyle dedi: Git buradan, beni de kendi ateşine yakma. Bana göre, senin için hiç bir tevbe yolu yoktur.


Oradan Çıktı: Hz. Ali (ra)’ın kapısana gitti. Şöyle dedi:


bir tevbe yolu vor mi?
– Allah yolunda gazaya çıkan kardeşimin hanımına dokundum Benim için bir tevbe yolu var mı?
Hz. Ali (r.a) şöyle dedi:
Çık git buradan. Bence, senin için bir tövbe yoktur.
Buradan çıkınca, şöyle dedi:
– Ey kardeşim, ey kızım, bu üç kişi beni ümitsiz bıraktı. Ümidim o ki Resûlullah (s.a.v.) beni ümitsiz bırakmaz.
Bunun üzerine kızı onu Resûlullah (s.a.v.)’in yanına götürdü, Resulullah (s.a.v.) onu görür görmez şöyle dedi:
– Cehennemin zincirlerini ve bukağılarını, bana hatırlattın.
Resulullah (sav)’e söyle dedi:
– Ya Nebiyyallah. Allah yolunda gazi kardeşimin karısına dokundum. Benim için bir tevbe yolu var mı?
Resulullah (s…) söyle buyurdu:
– Çık git buradan: bana göre hiç bir şekilde senin tevben yoktur.

Oradan böyle çıktıktan sonra kızı ona şöyle dedi:
– Ey baba, Muhammed (s.a.v.) ve ashabı senden razı oluncaya kadar, sen benim babam değilsin: ben de senin kızın değilim.
Bunun üzerine Sa’lebe yüksek sesle:
– Ya Rabbi, Ömer’in kapısına gittim; beni dövmek istedi. Hz. Ebu Bekir’e gittim; beni azarladı, tahkir etti. Hz. Ali’nin yanına gittim beni
Tard etti. Peygambere gittim: beni ümitsiz bıraktı. Ey Mevlam, benim için sen ne yapmayı istiyorsun? Bu duama evet diyecek misin? Yoksa cevabın hayır şeklinde mi olacaktır?

Bunun üzerine semadan bir melek geldi: Resulullah (sav)’e şöyle dedi:
– Allahu Teala soruyor: Halkı sen mi yarattın yoksa ben mi?
Resulullah (sav) Allahu Teala’yı murad edip şu cevabı verdi:
Sen, ey efendim.
Bunun üzerine melek şöyle dedi:
Allahu Teala şöyle buyuruyor:
Kuluma müjdele: onu bağışladım.
Bunun üzerine Resulullah (sav) ashabına sordu:
Sa’lebe’yi kim bana getirecek?
Hz. Ebu Bekir (ra) ve Ömer (ra) kalktılar:
Biz getiriniz ya Resulallah dediler.
Hz. Ali (ra) ve Selman (ra) dahi kalktılar:
Ya Resulallah biz getiririz dediler.

Resulullah (sav) Hz. Ali (ra) ve Selman (ra)’a izin verdi. Sa’lebe’nin yolunu tutup gittiler. Yolda Medine çobanlarından birine rastladılar.

Hz. Ali (a.) ona sordu:
– Resulullah’ın ashabından birini gördün mü?
Çoban şöyle dedi:
Galiba siz, cehennemden kaçan birini arıyorsunuz?
Evet, onu arıyoruz. Bizi onun yanına götür, deyince, çoban şöyle dedi:
Gece basınca, şu dereye gelir: gider şu ağacın altına oturur. Sonra yüksek sesle söyle der :
Rabbına asi olanın makamı ne kadar düşüktür!

Orada beklediler. Gece olunca Sa’lebe geldi; o ağacın altına gidip oturdu. Sonra ağlayarak secdeye kapandı.
Selman onun ağlamasını duyunca, ona doğru yürüdü ve şöyle dedi:
– Ya Sa’lebe, kalk. Alemlerin Rabbi seni bağışladı.
Bu sesi duyunca sordu:
Habibim Muhammed nasıldır?
Allah’ı ve seni seviyor dediler.

Bilal namaza kalktığı zaman, Sa’lebe’yi mescide getirdiler. Safın son kısmına durdurdular.

Resûlullah (s.a.v.) namazda:
“Çokluk sizi oyaladı” (102/1) âyetini okuduğu zaman bir bağırış bağırdı.
«O kadar ki; kabirleri ziyaret ettiniz» (102/2) ayetini okuyunca, bir daha bağırdı: dünyadan ayrıldı. 

Resulullah (sav) namazı bitirince Sa’lebe’nin yanına geldi:
-“Ey Selman, onun üzerine su serp.”
Selman:
Ya Resulullah, o dünyadan ayrıldı.
Sonra kızı geldi; Resulullah’a şöyle dedi:
– Ya Resulallah babam nerede? Ona hasret kaldım.
Resulullah (sav.) ona.
– «Mescide gir» dedi. Mescide girince, babasını ölmüş buldu. Elini başına götürdü. Ah perişan halim, ah babacığım, senden sonra bana kim bakacak? demeye başladı.
Onun bu halini gören Resulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:
– “Ey Hamsane, ister misin : Ben, senin baban olayım; Fatıma da kardeşin?”
Buna karşılık şöyle dedi:
– Olur ya Resulullah.

Resûlullah (s.a.v.) Sa’lebe’nin cenazesine de gitti. Kabrin kenarına geldiği zaman, parmak uçlarına basarak yürüdüğü görüldü.
Döndükleri zaman Hz. Ömer (r.a) şöyle sordu:
– Yâ Resulallah, kabrin başında parmak uçlarına basarak yürüyordun; nedendir?
Resûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:
«Ya Ömer, meleklerin çokluğundan, ayağımın tabanını basacak yer bulamadım.

Fakih der ki:

Yukarıdaki hikâye çeşitli lafızlarla anlatılmıştır. Söylendiğine göre şu ayet-i kerime o sahabe hakkında nazil olmuştur:
– “O kimselerdir ki: Bir kötü fiil işledikleri, ya da nefislerine zulüm ettikleri zaman, Allah’ı anarlar; günahlarının bağışlanmasını isterler.
Günahları Allah’tan başka kim bağışlayabilir? Bir de onlar, günah üzerine bile bile ısrar etmezler. Bunlara, Rablarından mağfiret vardır; altından ırmaklar akan cennetler vardır. Orada ebedi kalırlar. Anlatıldığı gibi olanların ecri ne kadar güzeldir. (Al-i İmran: 135 – 136)

Kaynak: Ebu’l-leys Semerkandi

Post a Comment

İçinizde olan güzellik her zaman yazılarınıza ve dilinize aşkla dökülsün...

Daha yeni Daha eski

Öne Çıkanlar

Nefs