Fitnelerden ve Nefsani Arzulardan Uzaklaşma
Öncelikle bu zamanda ve her zaman diliminde sapık inanç sahiplerini izlemekten sakınmak gereklidir. İçinde şeri hakikat yönü açıklıkla belli olmayan fitnelerden de sakınmalıdır. Şeriat ıstılahında fitne ile en başta, Müslümanların arasında ortaya çıkan basiretten uzak çarpışmalar, bunun gibi bozuk düşünceleri yayma hareketlerine de fitne adı verilir.
Kafirlerin yahut zalimlerin, mü'minlere baskı ve zulüm yapmaları, toplumsal kargaşa (anarşi), net çizgileri olmayan siyasi kavgalar, hizip mantığından doğan çekişmeler ve buna dayalı olarak gerçekleştirilen saldırılar, kişiyi dini konusunda gevşek ve tereddüde götüren mal, mevki, gizli düşünce ve batıl yönelişler de fitne olarak görülmektedir. Yine insanlar arasında kargaşa çıkarmak, birbirlerini seven insanlar arasında ayrılık çıkarmak da fitne türlerindendir.
O zaman müslümanın, fitnenin bütün türlerinden sakınması ve her bir türü ile ilgili olarak belli bir konumunun olması gerekir. O yüzden, müslümanlar arasında ortaya çıkan iç çatışmaların sebep ve mahiyetini tam olarak öğrenmeye çalışması gerekir. Bozuk fikirleri reddederek Hak ehlinin anlayış ve sözlerine yapışması gereklidir.
Esasta müslümanın, insanları Allah'a çağırması ve katlanamayacağı bir zulmün içine kendini atmaması gerekir. Ancak şeriat açısından belli bir konumda olması durumu müstesnadır. (İmam Ahmed’in Kur’anın mahluk olup olmadığı meselesindeki duruşu örneği gibi) Eğer insanlara iyiliği emretmek ve onları fenalıklardan nehyetmek yahut hayra çağırması nedeniyle zulme ve işkenceye maruz kalmak, önüne iki seçenek çıkarır: Şehid oluncaya kadar sabretmek, yahut baskı ile ilgili bir kurtuluş yolu olacaksa bu ruhsatlardan yararlanmak.
Müslümanın asıl görevi hakk imamın (önderin) yanında kafirlere ve isyancılara karşı savaşmaktır. Ama anarşi ve kargaşa ortaya çıkması halinde, bağlanabileceği sahih bir yol ve hakk üzere giden bir kitle buluncaya kadar uzlete çekilmeyi tercih etmelidir.
Siyasi taassup, kavmiyetçilik ve kabilecilik anlayışından müslüman mutlaka
sakınmalıdır. Kalbe gelen fitnelerden, bozuk düşüncelerden de müslüman kendini korumaya çalışır. Böylelikle kalbini Allahu Teala'ya teslim eder.
Hadislerden derlediğim kısa kısa başlıkları inceleyelim:
Sizin için mide ve ferçlerinizin şehvetlerine dalmanız bir fitnedir.
Birbiri ile savaş halinde olan siyah yılanlar gibi birbirinizin boynunu vurursunuz.
Uzlete çekilen Allah’tan korkan ve insanların fenalıklarını bırakan kişi olunmalıdır
Büyük fitnelerin evler arasında yağmur damlalarının düştüğü yerler gibi fitneler olacaktır.
Fitnenin üzerine kim giderse, fitne onun üzerine gelir. Kim sığınacağı yahut kendini kurtuluşta hissedeceği bir yer bulabilirse bu yere sığınsın.
Fitne zamanında kişi kılıcının ağzını köreltip devesi varsa devesinin başına koyunu varsa koyunun sürüsünün başına geçip onlarla ilgilensin. Toprağı varsa toprağıyla ilgilensin.
Fitnelerin ortaya çıktığı zaman eğer evine kadar ulaşırsa ve seni öldürmeye kalkan bir el olursa, Adem'in oğlu Habil gibi ol. “Ve beni öldürmek üzere elini bana uzatırsan, ben seni öldürmem için elimi uzatmam. Çünkü ben alemlerin Rabbi olan Allah'tan korkarım.” Maide 28.
Yaklaşmış olan fenalık nedeniyle Araplara yazık! O fenalıktan elini çeken kurtulmuştur.
Fitne zamanında yaylarınızı parçalayın, oklarınızı kırın ve evlerinizin içinde kalmayı tercih edin.
Bir fitne ortaya çıkacak bu fitnenin kapılarında cehenneme çağıran davetçiler olacak. Senin ağacın kökünü yiyerek ölmen, bu fitneye karışmadan birinin peşine gitmenden daha hayırlıdır.
Fitne zamanında en hayırlı kişi sürüsünün başına geçen Allah'a ibadet eden adam ile atının yelesinden (başını) tutup düşmana korku salan kişidir.
Fitne zamanında tanıdığın şeyi alır, tanımadığın iyi bilmediğin şeyi bırakırsın. Sen özel konumda gördüklerine yanaşır, onları da avamları ile baş başa bırakırsın.
Fitne zamanında seni öldürmeye kalkan, senin günahını da alıp üstlenecektir.
Fitne zamanında size dokunacak olursa ölüm size yeter.
İnsanlar üzerine öyle bir zaman gelecek ki, öldüren kişinin niçin öldürdüğünü, öldürülen de niçin öldürüldüğünü bilmeyecek. Resulullah (sav) bu nasıl olacak diye sorulduğunda Resulullah şöyle cevap verdi, fitne ve kargaşa sebebiyle bu durumda öldüren de öldürülen de cehennemdedir.
Resulullah (sav) şöyle buyurdu, birbirinize iyiliği emredip birbirinize kötülükten nehyedin. Kendisine uyulan katı cimriliğin hakim olduğunu, arzulara uyulduğunu, dünyanın etkili olduğunu ve her görüş sahibinin sadece kendi görüşünü beğendiğini gördüğüm zaman, işte artık sen kendi nefsini kurtarmaya bak. Avamın durumunu kendi haline bırak. Önünüzde sabır günleri var. O günlerde sabır, elde ateş koru tutmak gibi olacak. O günlerde amel edene, sizin ameliniz gibi amel edene 50 kişinin sevabı verilecektir. Ebu Davud’da bir ilave fazlalık vardır. Onlardan 50 kişinin mi yoksa bizden elli kişinin mi sevabı verilecek? sorusuna bilakis sizden 50 kişinin sevabı verilecektir” diye buyurmuştur.
Müslümana sövmek fasıklık, onunla savaşmak ise küfürdür.
Resulullah (sav) kim kavmiyetçilik, kabilecilik veya tarafgirlik davasına çağırarak yahut bu davaya destek vererek sapıklık bayrağının altında ölürse ölümü cahiliye ölümüdür.
Kim bize karşı silah çekerse bizden değildir.
Yönetimi ele geçirme savaşı bir fitnedir. Hz. Muhammed (Sav) müşriklere karşı savaşıyor ve onların dinlerine girmek olayını fitne olarak sayıyordu Abdullah bin Ömer radıyallahu anh.
Benden sonra birbirinizin boyunlarını vuran kafirler olmayın. Kişi, babasının veya kardeşinin günahından sorumlu tutulmaz.
Kargaşa ve anarşi içinde ibadet bana hicret gibidir.
Kıyamet gününde Allah katında en fena konumda olan kişi, başkasının dünyası için kendi ahiretini feda eden kuldur.
Kenar beldede oturan zorluğa düşer. Kim kendini ava verirse gaflete düşer. Sultanın kapısına giden fitneye düşer. Allah da onu kendinden uzaklaştırır.
Ümmet içinde saptırıcı önderler olacaktır. Putlara tapanlar çıkacaktır. Ümmet içerisinde müşrikler arasına karışacak kabileler olacaktır. Kıyamet gününden öncesinde çokça yalancı Deccal ortaya çıkacaktır. Bunların yaklaşık sayısı otuzu bulur. Bunlardan her biri kendini peygamber olduğunu ileri sürer. Ümmetim içinde hak üzere hareket eden ve Allah'ın yardımına kavuşan bir grup sürekli bulunacaktır. Kendilerine Allah (C.C.)’nin emri gelinceye kadar bu gruba muhalefet edenlerin onlara bir zararı olmayacaktır.
Rabbimden dört dilekte bulundum, bunların üçünü verdi, birini vermedi. Rabbimden ümmetimin topluca küfre düşmemesini istedim, bunu verdi. Yine üzerlerine kendi dışlarından düşman musallat etmemesini diledim, bunu da verdi. Geçmiş ümmetlere azap ettiği şekilde benim ümmetime de azap etmemesini diledim, bunu da verdi. Ümmetimin musibetlerini kendi içlerinden kılmamasını diledim, ancak bunu vermedi.
İnsanların dünya için birbirleriyle çarpıştığını görünce evinde otur silahını kır.
Müşriklerle çarpıtıldığı sürece sen de onlara karşı çarpış ama Müslümanların arasında kılıçların çekildiğini görürsen elini çek, evine gir otur.
Birtakım karışıklıklar ve fenalıklar ortaya çıkacaktır. Kim bu ümmetin birliğini bozuyor ise, onun parçalıyorsa, kim olursa olsun kılıçla boynunu vurunuz.
Ey Muhacirler topluluğu! Beş şey vardır ki, sizin onunla imtihan edilmeniz halinde, onların fitnesine kapılmanızdan Allah'a sığınırım Bir topluluk fuhşu açığa vurmadıkça, onların içinde fuhuş açıktan yayılmaz. Fuhşun yayılması halinde de, kendilerinden önceki topluluklarda önceki topluluklarda görülmemiş şekilde taun ve acılar yayılır.
Ölçü ve tartıda hile yapmaya başladıklarında, içlerinde kıtlık baş gösterir, rızık sıkıntısı çekerler ve yöneticileri de kendilerine zulmetmeye başlar.
Mallarının zekatlarını vermemeye başladıklarında, gökten yağmur yağmamaya başlar, eğer hayvanları da olmazsa hiç yağmur göremezler.
Allah resulünün vermiş oldukları ahdi (sözü) bozukluklarında, kendi dışlarından bir düşman başlarına musallat edilir.
Yöneticileri allah'ın kitabıyla hükmet etmez ve Allah'ın indirdikleri konusunda tereddüde düşerlerse Allahu Teala kendi içlerinden sıkıntı ve bela verir.
En büyük fitnelerden bir tanesi de ailenin dağılması karıyla kocanın arasının ayrılması ve boşanmaların çoğalmasıdır.
Allah resulü aleyhissalatu vesselam şöyle söylemiştir. Mutlu ki şirkten uzak tutulan kişidir. Bir de imtihan edilip de sabreden kimsedir.
Hazreti ömer radıyallahu anh şöyle söylemiştir. Resulullah (sav) şöyle buyurmuşlardır. “Kime dünyalık verilirse Allahu teala mutlaka onunla çevresindekilerin arasına kıyamet gününe kadar devam edecektir. düşmanlık ve kin koyar” diye söylediğini duydum. İşte ben bundan endişe ediyorum.
Fitneler kalpleri yavaş yavaş kaplayacak bir örtü gibi sunulur. Hangi kalp bu fitneden etkilenirse onun üzerine siyah bir nokta belirir. Hangi kalpte bunu fitneye karşı durursa onun üzerine beyaz bir nokta belirir. Böylelikle bu kalpler bir birisi beyaz mermer gibi bembeyaz olur. Artık göksel ve yer durdukça bu kalpte fitne zarar vermez. Diğer kalp ise üzeri oyuk, oyuk bir testi gibi griye yakın siyah bir renk alır. Artık bu iyiliği tanımaz, fenalığı reddetmez. Kendisinin kabul etmiş olduğu fitne dışında bir şeyi göremez.
Fitne zamanında bir adam mümin olarak sabahlar kafir olarak akşamlar, yine mümin olarak akşamlar kafir olarak sabahlar.
Resulullah (sav) Dünyadan geriye bela ve fitneden başka bir şey kalmadığını buyurmuştur.
Vakid İbnu Muhammed babasından, o da Abdullah İbnu Amr İbni'l-As radıyallahu anhüma'dan anlattığına göre demiştir ki: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam, (bir gün) parmaklarını kenetledi ve dedi ki: "Ey Abdullah İbnu Amr! Ahidleri bozulup şöyle karmakarışık hale gelen birkısım ayak takımı (hezele) kimselerle başbaşa kalırsan ne yaparsın?" "Ne yapmamı tavsiye edersiniz, Ey Allah'ın Resûlü!" dedim. Buyurdular ki: "Güzel bulduğun şeyi yaparsın, kötü bulduğun şeyi de terkedersin. Kendi yakınlarının (hallerini düzeltmeye) yönelirsin. O hezele takımı (ile de), onların cemaatı ile de (uğraşmayı) terkedersin." Kaynak: Buhari, Salat 88, Fiten 13; Ebu Davud, Melahim 17, (4342); İbnu Mace, Fiten 10, (3957).
- Hz. Ebu Zerr radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam seslendiler: "Ey Ebu Zerr! "Buyurun, Ey Allah'ın Resûlü, emrinizdeyim!" dedim. "İnsanlara (kitle halinde) ölüm isabet edip, kabirlerin (ücretli) hizmetçiler tarafından kazılacağı zaman ne yapacaksın?" buyurdular. "Benim için Allah ve Resûlü neyi ihtiyar buyurursa onu yaparım!" dedim. "Sabrı tavsiye ederim!" buyurdular -veya sabredersin! dediler- ve sonra bana tekrar seslendiler: "Ey Ebu Zerr!" "Buyurun ey Allah'ın Resûlü, sizi dinliyorum!" dedim. "Zeyt mıntıkasının taşları kanda boğulduğunu gördüğün zaman ne yapacaksın?" "Allah ve Resûlü benim için neyi ihtiyar buyurursa onu!" dedim. "Sana kendilerinden olduğun yakınlarını tavsiye ederim!" dedi. Ben sordum: "Ey Allah'ın Resulü! (O zaman) kılıcımı alıp omuzuma koymayayım mı?" "Böyle yaparsan (fitneci) kavme ortak olursun!" buyurdular. "Bana ne emredersiniz!" dedim. "Evine çekil!" buyurdular. "Evime girilirse?" dedim. "Eğer kılıcın parıltısının seni şaşırtacağından korkarsan, elbiseni yüzüne ört. Gelen hem senin günahınla, hem de kendi günahıyla dönsün!" buyurdular." Kaynak: Ebu Davud, Fiten 2, (4261); İbnu Mace, Fiten 10, (3958).
- Hz. Ebu Bekr radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Ümmetimden birkısım insanlar Dicle denen bir nehir yanında. Basra denen geniş bir düzlüğe inerler. Nehrin üzerinde bir koprü vardır. Oranın halkı (kısa zamanda) çoğalır ve muhacirlerin (müslümanların) beldelerinden biri olur. Ahir zamanda geniş yüzlü, küçük gözlü olan Beni Kantûra gelip nehir kenarına inerler. Bundan böyle (Basra) halkı üç fırkaya ayrılır: -Bir fırka sığır ve kır develerinin peşlerine takılıp (kır ve ziraat hayatına dönerler, bunlar) helak olurlar. -Bir fırka nefislerini(n kurtuluşunu esas) alırlar (ve Beni Kantûra ile sulh yolunu) tutarlar. Böylece bunlar küfre düşerler. -Bir fırka da çocuklarını geride bırakıp onlarla savaşırlar. İşte bunlar şehit olurlar." Kaynak: Ebu Davud, Melahim 10, (4306).
- Hassan İbnu Atiyye, Cübeyr ibnu Nüfeyr'den, o da Resûlullah aleyhissalatu vesselam'ın Zi-Mihber denen bir sahabisinden naklen anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Rumlarla güvenilir bir sulh yapacaksınız. Onlar arkanızda (başkalarına) düşman olacaklar, sizler (de diğer düşmanlarınızla) savaşacak ve (Allah'ın keremiyle) yardıma mazhar olacaksınız; ganimet elde edecek, selamete ereceksiniz. Sonra dönüp tepelikli bir çayıra ineceksiniz. Hıristiyanlardan biri salibi kaldıracak ve: "Salib galebe çaldı!" diyecek. Müslümanlardan bir adam öfkelenip onu (salibi) kıracak. Bunun üzerine Rum, (antlaşmasına) ihanet edip büyük bir savaş için toplanacak. Müslümanlar da silaha sarılıp savaşacaklar. Allah bu orduya şehadet lutfedecek." Kaynak: Ebu Davud, Melahim 2, (4292, 4293)
- Hz. Sevban radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Size çullanmak üzere, yabancı kavimlerin, tıpkı sofraya çağrışan yiyiciler gibi, birbirlerini çağıracakları zaman yakındır." Orada bulunanlardan biri: "O gün sayıca azlığımızdan mı?" diye sordu. "Hayır, buyurdular. Bilakis o gün siz çoksunuz. Lakin sizler bir selin getirip yığdığı çer-çöpler gibi hiçbir ağırlığı olmayan çer-çöpler durumunda olacaksınız. Allah, düşmanlarınızın kalbinden size karşı korku duygusunu çıkaracak ve sizin kalplerinize zaafı atacak!" "Zaaf da nedir ey Allah'ın Resûlü?" denildi. "Dünya sevgisi ve ölüm korkusu!" buyurdular." Kaynak: Ebu Davud, Melahim 5, (4297).
- İbnu Mes'ud radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Bu ümmette dört (büyük) fitne olacak. Sonuncusunda Kıyamet kopacak!" Kaynak: Ebu Davud, Fiten 1, (4241).
- Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "İyi hurmalar adilerinden ayıklandığı gibi siz de ayıklanacaksınız. İyileriniz gidecek, kötüleriniz kalacak. (O devirde kötülerin içinde kalmaktansa) elinizden gelirse hemen ölün (ölün de hayırlı olanı tercih edin)."
- Hz. Aişe radıyallahu anha anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam mescidde otururken Müzeyre kabilesinden bir kadın girdi, çok süslüydü, zinetleriyle mescidin içinde bile pek çalımlı yürüyordu. Bunun üzerine Aleyhissalatu vesselam: "Ey insanlar! Kadınlarınızı mescidde süsler takınmaktan ve çalımlı yürümekten men edin! Zira İsrailoğulları, kadınları zinet takınıp, mescidde çalımlı yürüyünceye kadar lanetlenmediler" buyurdular."
- Abdullah İbnu Ömer radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Fitneden kaçının! Çünkü o esnada dil, (tesir bakımından) kılıç darbesi gibidir."
- Ebu Bekrı's-Sıddık radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Sabah namazını kim kılarsa, o Allah'ın zimmetindedir. Allah'ın bu garantisini ihlal etmeyin. Kim onu öldürürse, Allah, yüzüstü cehenneme atıncaya kadar öldürenin peşini bırakmaz."
Fitnelerden bahseden naslar çoktur. Bu naslar değişik fitne türleri söz konusu olsada Müslüman'ın, bu fitne türlerine karşı korunması ve izlemesi gereken en doğru yolu bu şekilde de bu naslar bizlere göstermektedir. Genellikle insanların çoğu doğru ve isabetli çıkarımlar yapamamakta ve fitneler karşısında izlenecek yolu iyi biçimlendirememktedirler.
fitnelerden söz eden naslardan, herhangi biri yerine göre kişisel bir durum veya belli bir merhale açısından fetva niteliği taşımaktadır. Yahut kişinin oluşup oluşmadığı konusunda net bir tespit yapamayacağı belli şartların oluşması ile ilgili fikirler vermektedir.
Ayrıca fitnelerden söz eden nasların, müslümanın veya müslümanların mutlaka yerine getirmeleri ve ellerindeki imkan ölçüsünde yapmaları gereken naslardır. Bu naslar, her bir ferdin ayrı ayrı yapması, yani bazı Müslümanların yapmasıyla diğerlerinin üzerinden düşmeyen ve müslümanlardan bazılarının yapmaları ile diğerlerinin üzerlerinden düşen görevler hakkında bilgi veren diğer naslarla bir arada ele alınıp değerlendirilmesi gerekmektedir. Bu itibarla neyin fitneden sayılacağını ve müslümanın bunlar karşısında nasıl bir tutum ortaya koyması gerektiğini net bir şekilde belirlemek gerekmektedir.
Kâfirlerin, Müslümanlara işkence ederek onları dinlerinden döndürmeyi amaçladıkları bir fitne vardır. Burada müslüman, kendisinin işkenceden kurtulmasını sağlayacak olan ruhsata göre amel edebilir. Efdal olan ise şehid oluncaya kadar sabretmektir.
Kâfirlerin, ve kendileriyle birlikte aynı şartlarda yaşamalarını sağlamayı amaçlayan fitneleri vardır. Demokrasi fitnesinde kafirler bu amaçla Müslümanlara, ya da onların çocuklarına kendi yaşayış tarzlarını ve anlayışlarını kabul ettirmeyi amaçlarlar. “Bir Müslüman, kendi dini yaşayış ya da gözetimi altında olan kimselerin dini yaşayışları hakkında endişeye kapıldığında, ona hicret etmek vacib olur..
Hanefi fakihleri, darul harp taşkınlık ülkesi, yahut bid’atlerin ve dinden dönüşün yaygınlık kazandığı beldede her türlü şartta hicret etmeyi vacib görürler. Çünkü buralarda müslümanlar yaşamaya devam ederlerse, dinlerinden tavizler verilmeye bir fitneye düşmeye adım atılmış olur. Şafii fakihlerine göre ise müslüman, eğer böyle beldelerde kendi dinini ve aile bireylerinin dinlerini koruyabileceğini umduklarında oralarda yaşamaya devam etmesinin müstehab görürler. Şafiiler bu şartlarda sözü edilen özellikleri taşıyan bellerinde yaşamayı bir tür cihat olarak değerlendirmektedirler. Çünkü burada müslümanlar yaşamaya devam ederlerse, Müslümanların orada küçük de olsa bir ülkesi bulunur.
Müslümanların elindeki bir yönetimi kafirler eğer ele geçirirse uygun şartların oluşması halinde müslümanların küfür yönetimine karşı durmaları farza ayin olur.
Eğer uygun şartlar oluşmamışsa küfür yönetimine karşı baş kaldırmayan kişi, günahkârlık ve suçlanamaz. Müslümanlar, küfür hakimiyetinden kurtulmak için doğru yollara başvurmalıdır. Eğer Müslüman gerekli imkanı amaca ulaştıracak olan araçları bulamaz ve bir şey yapmaya güç getiremezse uzlete çekilmesi gerekir. Ama eğer kendisi ile hayır konusunda yardımlaşarak birilerini bulurlar. Bununla birlikte hayır konusunda yardımlaşırken herhangi bir günaha düşme ihtimali de söz konusu olmazsa o zaman hayri gerçekleştirmek konusunda kendisine destek verecek kişilerle birlikte hareket etmek, yardımlaşmayı tercih etmelidir.
Bir de müslümanlar arasında yönetimi ele geçirmek için çıkacak kavgaların geriye bıraktığı etkilerden kaynaklanan fitneler vardır. Müslümanların zorlanmak dışında bu tür kavgalara karışmaması gerekir. Zorlanması halinde ise inşallah niyeti kendisini kurtaracaktır.
Bir de asabiyet, kavmiyetçilik, tarafgirlikten doğan ve hak için yapılmadığı anlaşılan fitneler vardır. Müslüman'ın bu tür fitnelerden uzak durması gerekir.
Bir başka fitne türü de, bütün toplumu kaplayan anarşi ve kargaşanın yol açtığı fitnedir. Müslüman bu tür fitneden gücünün yettiğince kaçmalı, imkanı nispetinde uzak durmalı ve eğer mümkün olursa kargaşanın olduğu yerlerden hicret etmelidir.
Yüce Allah'ın yerine göre bir kulu, bulunduğu konuma göre çeşitli sınavlarla dener. Kişinin komşusuyla, hanımıyla, çocuğuyla veya iş arkadaşlarıyla ilişkilerinde ortaya çıkar. Müslüman bütün bu ilişkilerde karşılaştığı sıkıntılarda hep Allah'ın hükmüne başvurmayı ve Allah'ın hükmüne göre amel etmeyi prensip edinmelidir.
İnsanların sürekli dedikodu konusu yaptıkları kişisel rahatsızlıkların neden
olduğu bir takım fitneler de ortaya çıkabilmektedir. Bu tür fitneler, yerine göre kavgalara da neden olabilir. Müslüman, bu tür fitnelerden uzak durmaya çalışmalı ve kendileriyle yalnız Allah için kardeşlik anlayışıyla bir araya gelebileceği kardeşlerinin yakınlık ve ilgilerine başvurmalıdır. Eğer bilgi sahibi bir kimse ise, ilme, öğretime, başkalarına ilim ve hikmet kazandırmaya ve nefislerin arındırılmasını sağlamaya ağırlık vermelidir.
Bir diğer fitne de müslümanı ahireti düşünmekten ve ahiret için amel etmekten alıkoyan dünya fitnesidir. Müslümanın bu konudaki görevi, dünyaya kendini kaptırmamak ve yapmakla yükümlü olduğu işleri terketmemektir. Bu noktada basiretli bir bakışla ahiret için ne kadar vakit ayırması gerektiğini tespit etmeli ve dengeyi koruyabilmelidir.
Müslümanın ortaya çıkan fitneler ve bu fitnelerle ilgili konum nedeniyle Allah'ın kitabındaki hükümlerin rafa kaldıramayacağını bilmesi gerekir. Aksine fitneler konusunda da, diğer konularda da Allah'ın kitabına başvurulmalıdır. Nitekim daha önce vermiş olduğumuz Ebu Davud'un Hz. Huzeyfe (r.a)'den rivayet etmiş olduğu hadiste Resulullah (a.s)'ın:
"Allah'ın kitabını öğren ve içinde olanlara uy!" sözünü üç kez tekrar etmesi,
konunun önemine işaret etmektedir. Allah'ın kitabı bir konu ile ilgili esas
hükmü ve istisnai hükmü bildirerek müslümanın oluşan şartları değerlendirmesini bu iki hükümden hangisini seçmesi gerektiğini tespit etmesini ister.
Yüce Allah:
"Sana her şeyi açıklayan ve müslümanlara doğruyu gösteren bir rehber rahmet ve müjde olarak Kur'an'ı indirdik" (Nahl Suresi: 89) diye buyuruyor. Allah'ın kitabına göre amel, hiçbir durumda terk edilemez. Ancak müslüman gücüne göre amel etmekle mükellef tutulmuştur.
Yüce Allah şöyle buyuruyor:
"Allah, kişiye, ancak gücünün yeteceği kadarını yükler." (Bakara Suresi: 28)
Bu itibarla kişinin fitneyi yahut uzleti bahane edip de güç yetire bildiği halde
iyilikle emir, kötülükten nehiy görevini terk etmesi caiz değildir..
Yine müslüman, fitneyi bahane edip kendinin, çocuklarının ve aile bireylerinin eğitimini terk edemez. Aynı şekilde müslümanın üzerindeki ayni görevleri yani bizzat kendisinin yapması gereken, toplumun belli bir kesiminin yapması ile üzerinden düşmeyecek olan görevleri terk etmesi için fitne, bir özür olarak ileri sürülemez. Çağın, ya da yaşanılan dönemin şartlarının gerektirdiği görevler için de aynı şey söylenebilir. Kişi bu tür görevlerden yapabileceği kadarını yapmak durumundadır.
Emir istitaat (kişinin gücünün yetmesi) ile bağlantılıdır. İstitaat konusundaki
ölçü ve sınırlar ise ehil kişiler tarafından verilmiş basiretli fetvalarla belirlenebilir. İnsanın içinde bulunduğu her bir durum ile ilgili olarak yüce Allah'ın bir hükmü bulunmaktadır. Bu hükümleri ancak ilimde rusuh sahibi olan kişilerden öğrenmek mümkündür.
İslam Akaidi ile ilgili kısmın birinci bölümünü bu konu ile kapatıyoruz.
İkinci bölümde gayba iman konusu ele alınacaktır.
Yorum Gönder
İçinizde olan güzellik her zaman yazılarınıza ve dilinize aşkla dökülsün...