Seyr-i Sülûkte Sorunların Süratle Çözülmemesi
Seyr-i sülûk yolu, nefislerin terbiye edildiği, gönüllerin inceldiği ve cemaat düzeninin hassas dengelerle yürüdüğü bir yoldur. Bu yolun en büyük tehlikelerinden biri, ortaya çıkan sorunların süratle ve hikmetle çözülemeyerek kendi hâline bırakılmasıdır. Zira “tedavisi geciken her yara, büyür ve başka yaralar doğurur.”
Tasavvuf büyükleri, bu hakikati asırlar önce ifade etmişlerdir. Cüneyd-i Bağdadî şöyle buyurur: “Sûfî, vakti en iyi değerlendiren kimsedir.” Bu söz, yalnız ibadet ve zikir için değil; içtimaî yapıyı koruma, fitneyi söndürme ve bozulanı onarma için de geçerlidir.
Sorunların Birikmesi ve Cemaat Yapısını Çökertmesi
Her cemaat zaman zaman problemlerle karşılaşır; bu, yolun tabiatındandır. Fakat sorunlara eğilmede ağır davranılması, onları çetrefilleştirir, çözüm yollarını tıkar ve huzuru kaçırır. Küçük bir mesele kendi haline bırakıldığında büyür, başka sorunlar doğurur ve ihvanın birbiriyle uğraşmasına sebep olur.
Mevlânâ bu durumu şöyle anlatır:
“Ateş küçükken söndürülür; büyürse artık kendisi söndürür.”
Cemaat içindeki her küçük huzursuzluk, zamanında ele alınmazsa büyük bir ateşe dönüşür.
Nitekim nice mesele vardır ki çözümü aslında büyük bir müdahaleye değil, sadece bir söze, bir öğüde, bir açıklamaya bağlıdır. Fakat ertelendiğinde hem zaman hem enerji kaybına yol açar. Tasavvufta bu duruma “tedbiri terk etmek” denir ve büyükler bunu ciddi bir kusur saymışlardır.
İmam Rabbânî şöyle der:
“İhmal edilen küçük bir kusur, nefsi azdırır; nefsi azdırmak ise kalbi öldürür.”
Bir Misal ve Gecikmenin Doğurduğu Fitne
İdari sorumluluğu olan bir kardeşin meşru bir itirazı zamanında ele alınsaydı, mesele sükûnetle çözülecekti. Fakat müdahalenin gecikmesiyle olay dallanıp budaklandı; komisyonlar kuruldu, tahkikatlar yapıldı, birçok sorumlu meşgul oldu. İçeride huzursuzluk büyüdü, dışarıda ise cemaat hakkında olumsuz bir görüntü oluştu.
Bu hâl, tasavvuf büyüklerinin uyardığı fitnenin tipik bir örneğidir.
Şeyh Şazelî şöyle ikaz eder:
“Fitne ilk doğduğunda insana kuş tüyü kadar hafif gelir; ama bırakılırsa dağdan ağır olur.”
Sorunların Süratle Çözülememesinin Sebepleri
Bu gecikmenin arkasında çoğu zaman şu sebepler yatar:
1. Önderlik Zafiyeti
Önderlik makamının çözüm üretme kabiliyeti zayıfsa, meseleleri geç anlar veya hiç anlayamaz.
Abdülkadir-i Geylânî buyurur:
“İş başındaki zaaf, cemaatte bin zaafa bedeldir.”
2. Aşırı İdari Formaliteler
Bazı yapılar, her küçük meselenin birçok kademeden geçmesini zorunlu kılar. Bu da yöneticinin pratik çözüm üretme gücünü köreltir, karar alma gecikir.
3. Bünyenin Genişleyip Yönetimin Zayıflaması
Cemaat büyüdükçe ihtiyaçlar artar; fakat önderlik bu ihtiyaçları karşılayacak güçte değilse sorunlar birikir, çözüm yetersiz kalır.
Bu sebeplerin her biri tek başına bir problem doğurur; fakat hepsi bir araya geldiğinde ortaya çıkan sonuç nettir:
Problemler yayılır, krizler büyür ve iç düzen sarsılır.
Sürat, Hikmet ve Adalet
Seyr-i sülûkün selameti, sorunların süratle, fakat hikmetle ele alınmasına bağlıdır.
Zünnûn-i Mısrî bu konuda şöyle der:
“Hikmetsiz sürat fitnedir; süratsiz hikmet ise beladır.”
Dolayısıyla;
- Meselenin fark edilmesi gecikmemeli,
- Gereksiz formaliteler çözümü tıkamamalı,
- Küçük problemler büyümeden söndürülmeli,
- Önderlik makamı adalet ve dirayetle hareket etmelidir.
Seyr-i sülûk yolunun selameti, bu hassas dengeyi korumaya bağlıdır. Sorunlar geciktirilmeden çözülürse cemaatin gönlü açılır, bereket iner ve birlik kuvvetlenir. Çünkü cemaat huzuru, yolun nurudur.

Yorum Gönder
İçinizde olan güzellik her zaman yazılarınıza ve dilinize aşkla dökülsün...