Kadiri Yolu

 

Manevî Yolculukta Hased Hastalığı

Nefsi Emmâreyi Tanımak ve Manevî Yolculukta Hased Hastalığı

Hasedin Nefsi Emmâredeki Konumu

Nefsi emmârenin en tehlikeli hastalıklarından biride haseddir. Bu zehir vucüdda çok hızlı yer bulur ve yayılır. İçsel merkezi darmadağan eden bir yapıdır. Kur’ân’da “hâsidin şerrinden” Allah’a sığınmamız istenmiştir; zira hased, insanın iç dünyasında başladığı hâlde hem kulun kendisini hem çevresini yakar. 

Kur’ân’da şeytanın Âdem’e secde etmeyişinin ardında hased bulunduğu beyan edilir. Bu yüzden tasavvuf büyükleri hasedi: “İblis’in mirası, nefsin en kara arzusu” olarak tarif etmiştir.

Hased, insanın kalbinde başka bir kulda bulunan nimetin yok olmasını istemesi; Allah’ın taksimatına razı olamaması; başkasının iyiliğini kendi zararına görmesidir. Bu duygu açığa çıktığında nefsi emmâre, kulun iç âlemini zehirler; gizli bir ateş gibi kalbi içten içe yakar.

Sûfîlere göre hased, nefsin şu iddiasından doğar: “Nimet yalnızca bana yaraşır, başkasına değil.” Bu da nefsi emmârenin en belirgin sıfatı olan benlik ve üstünlük arzusunun eseridir.


Hasedin Manevî Zararları

a) Allah’ın takdirine itirazdır

İmam Gazâlî hasedi, “kalben ilahî taksimata karşı çıkmak” olarak tanımlar. Çünkü haset eden, Allah’ın bir kula verdiği nimetin verilmemiş olmasına razı değildir. “Bu nimet ona değil bana verilmeliydi” Bu razı olmayış, kulun kalbini karartan bir itirazdır.

b) Amelleri yok eden manevi bir ateştir

Hased, tıpkı ateşin odunu yakması gibi, sevabı ve ameli tüketir. Nitekim rivayetlerde, “Hased, ateşin odunu yediği gibi amelleri yer bitirir” buyrulmuştur. Hased kalbi ibadetin bereketinden mahrum bırakır; yapılan hayrın tadı kaçar. Manevî yolculukta ilerlemek için yapılan ibadet ve zikirler, hasedin ateşiyle tükenebilir.

c) Kalpte kin ve öfke doğurur

Hasedin olduğu bir yerde zamanla öfke, gıybet, kötü zan, düşmanlık gibi diğer kalbî hastalıklar da büyür. Hased kalbin kökünü çürütür, diğer hastalıklar onun dallarıdır.

d) Manevî seyrin kapılarını kapatır

Tasavvufta ilerlemenin en temel şartı “tam teslimiyet ve gönül ferahlığıdır.” Hased ise gönlü sıkıştırır, kulun iç âlemini daraltır, murakabe ve zikirde huzurun oluşmasını engeller.

e) Kalbi karartan gizli bir ateştir

Hased eden kişi, çoğu zaman bunu açıkça dile getirmez; fakat kalpte bir kıskançlık ateşi sürekli tüter. Bu gizlilik onu daha tehlikeli kılar, çünkü kul kendindeki hastalığı teşhis etmekte zorlanır.

f) Ruhî enerjiyi tüketir

Sûfîler der ki: “Hased eden, kendi ömründen yer.” Çünkü hased, kişinin ilahi huzura yönelen dikkati dağıtır; enerjisini başkasının nasibini izlemeye harcar.


Tasavvuf Büyüklerinin Hasede Dair Tespitleri ve Uyarıları

1) Cüneyd-i Bağdâdî: “Hased kalbin zehridir.”

Cüneyd, hasedin gizli bir zehir olduğunu, fark edilmediği sürece bütün ibadetleri çürüttüğünü söyler. O’na göre derviş önce bu zehri teşhis etmeli, sonra tedaviye başlamalıdır.

2) İmam Gazâlî: “Hased nefsi emmârenin şehvetidir.”

Gazâlî, İhyâ’da hasedi nefsin kendi üstünlüğünü ispatlama arzusu olarak görür. Bu yüzden hasedin kökü kibir, kendini beğenme ve dünya sevgisidir.

3) Mevlânâ: “Hased gözün körlüğüdür. Ve Şeytanın kışkırtması”

Mevlânâ, hasedin insanın kendi nimetlerini görmesini engellediğini söyler. Mesnevî’de şöyle der: “Hasetçi kendindeki ışığı görmez olur; başkasındaki ışık onu karartır.” Yine Mevlana şöyle der: Şeytanın Hz. Âdem’e secde etmeyişini “hasedin ilk kıvılcımı” olarak anlatır. O günden bu yana şeytan, insana aynı duyguyu fısıldar:
“Sen daha iyisine layıksın.”

4) Abdülkadir Geylânî: “Hased eden Hak’tan uzak düşer.”

Geylânî Hazretleri Fethü’r-Rabbânî’de, hasedin kalbi Hak’tan perdelediğini; Allah’ın kuluna verdiği bir nimetten rahatsız olmanın, kulun başına manevi kuraklık getirdiğini ifade eder.

5) İbn Atâullah el-İskenderî: “Rızanın kapısı kapanırsa haset içeri girer.”

Hikem-i Atâiyye’de işaret edildiği üzere, kul Allah’ın takdirine rızayı kaybettiğinde hased yavaşça girer ve gönlü esir alır.

6) Kuşeyri: Benlik duygusu (enâniyet)

Hasedin kaynağı “ben merkezli nefis”tir. Nefis kendini üstün görmek ister; başkasının üstünlüğü onu yaralar.

7) İmam Rabbânî: Dünya sevgisi

Hasedin çoğu zaman dünyaya bağlılık sebebiyle ortaya çıktığını söyler: “Dünya sevgisi yürekte oldukça, hased ateşi sönmez.”

8) Sühreverdî: Nimetin yanlış ölçülmesi

Nimeti sadece maddi yönüyle değerlendirenlerin hasede daha çok kapıldığını ifade eder. Manevî nimetleri göremeyen kişi, başkasının elindeki zahire takılır.


Hasedin Kaynağı: Nefsi Emmârenin Psikolojisi

Tasavvuf erbabına göre hasedin kaynağında üç temel bozukluk bulunur:

1) Kibir

“Kendinde olanın başkasında olmasına tahammül edememe.”
Nefsi emmâre üstün olmayı ister; başka biri üstün görünürse ateşlenir.

2) Dünya sevgisi

Nimetlerin asıl sahibini değil, mutluluğun dünya malı, makam ve imkanlarda olduğunu zannetmek. Bu zan kalbi Allah’tan koparır, insanı başkasının nimetine göz diken biri haline getirir.

3) Güvensizlik ve hırs

“Benim payım eksik, ben kaybediyorum.” düşüncesinin neticesi. Oysa taksim edici Allah’tır; kulun payına düşen hiçbir şey şaşmaz.


5. Hased Hastalığının Tedavisi

Tasavvuf büyükleri hasedin tedavisi için hem kalbî, hem amelî yöntemler öğretmişlerdir.


A) Kalbî Tedavi Yöntemleri

1) Allah’ın takdirine tam rıza

İbn Atâullah’ın ifadesiyle: “Allah’ın taksimine razı olan huzur bulur.”  Rıza hali, hasedin kökünü kurutur. Kul “Allah ne hikmetle verdiyse doğrudur” demeyi öğrenir.

2) Kendi nimetlerini fark etmek (Muhasebe)

Hased eden kendi nimetlerini görmez. Bu yüzden her gün, “Rabbim bana neler verdi?” diye düşünmek hasedin ateşini düşürür.

3) Dünyanın geçiciliğini hatırlamak

Başkasının nimeti seni geçici etkiliyor; fakat kalbine verdiği ateş kalıcı zarar veriyor. Büyükler “fani olan şey için kalbini yakma” derler.

4) Başkasındaki nimetin sana zarar vermediğini kabul etmek

Hasedin gizli düşüncesi: “Onda varsa bende yoktur.” Oysa ilahî rahmet sınırlı değildir; kul bunu idrak edince hased zayıflar.

5) “Kaderine razı ol; hased söner.” (Geylânî)

Gavs-ı Âzam’a göre hasedin en güçlü ilacı, rızadır. Kişi Allah’ın takdirine razı olduğunda, başkasının nasibi onu rahatsız etmez.

6) “Hased ettiğini fark ettiğin an dua et.” (İbn Atâullah)

Hased duygusu doğduğu anda, o kişiye dua etmek nefsin hevesini kırar. Zira dua, hasedin tersidir. İbn Atâullah der ki: “Nefsin hoşlanmadığı kişiye dua etmek, gönlü temizleyen sudur.”

7) “Kendindeki nimeti gör; kalp genişler.” (Mevlânâ)

Mevlânâ’ya göre hasedin temelinde “körlük” vardır. İnsan kendi nimetini görmez; başkasınınkine bakar. “Senin çorabın delik ama ayakların sağlam; bunu gör!” der.

8) “Muhabbet hasedi boğar.” (Cüneyd-i Bağdâdî)

Cüneyd-i Bağdâdî, kalpte sevgi arttıkça hasedin daraldığını söyler. O nedenle derviş, kardeşi için sevgi beslemeye çalışmalıdır.

9) “Zahiri değil, hakikati görmeye çalış.” (Sühreverdî)

Bir kimseye verilen nimetin ardında imtihan olabilir. Sühreverdî: “Sandığın nimet, imtihandır; imrendiğin yük olabilir.” Hakikati gören kişi haset etmez.


B) Amelî Tedavi Yöntemleri

1) Dua ile karşı koymak

Büyükler hasedin tedavisinde şu ilkeyi koymuşlardır: “Hased ettiğin kimseye dua et; nefsin bundan incinsin.” Nefsi emmârenin hoşlanmadığı bu davranış, onu kırar ve zayıflatır. Aynı zamanda güçlü bir terbiyedir.

2) Ona iyilik yapmak

Nefsi emmârenin zorlandığı bu davranış, hasedi kırar. Haset edilen kişiye bir iyilikte bulunmak, kalbin zehrini temizler.

3) Gıybeti ve kötü zannı kesin olarak yasaklamak

Hased gıybetin kapısını açar; gıybet hasedi büyütür. Bu döngü kırılmazsa kalp karanlığa gömülür.

4) Şükür zikrine devam etmek

“Elhamdülillah” kalbi genişletir; hased daraltır. Şükür zikri, kalbi ferahlatan bir panzehirdir.

5) Muhacere (Uzaklaşma)

Hasedin tetiklendiği ortamlardan bir süre uzak durmak tavsiye edilir. Nefis sakinleşince kalp daha doğru görmeye başlar.

6) Hasedi iç dünyada hemen teşhis etmek

Derviş kendi iç sesini yakalamaya alışmalıdır. “Hissettiğim bu duygu rahatsızlık mı, hased mi?” diye sormak nefsi çözmeye başlatır.

7) Nimetin kaynağının Allah olduğunu tefekkür etmek

“Kardeşime verilen nimeti veren Allah’tır. O isterse bana daha fazlasını verir.” düşüncesi, hasedin kökünü besleyen itiraz ateşini söndürür.

8) Kendi alanına odaklanmak

Seyr-i sülûk yolcuları için prensip şudur: “Tasavvuf başkasıyla değil, kendinle uğraşmaktır.” Kişi kendi eksiklerini görmeye başladıkça, başkasındaki fazlalık gözüne batmaz.

9) Nefsi dünyadan uzaklaştırmak (Zühd)

Dünya sevgisi arttıkça hased güçlenir. Dünya sevgisi azaldıkça hased zayıflar.
Zühd; maldan değil, malın kalpteki değerinden vazgeçmektir.

10) Şükür defteri tutmak

Her gün sahip olunan 3 nimeti yazmak, kişinin iç dünyasını genişletir. Şükür çoğaldıkça hasede yer kalmaz.


Manevi Yolculukta Hasede Karşı Uyanık Olup Hasedi Söndürmek, Nefsi Emmâreyi Zayıflatmak Demektir

Hased, nefsi emmârenin en derin çekirdeğine yerleşmiş gizli ve sinsi bir alevi gibidir. Derviş fark etmediğinde kalbini yakar; ibadetini, zikrini ve yolculukta topladığı manevi sermayeyi tüketir. Bu yüzden hasedle mücadele, seyr-i sülûkun zorunlu ve ilk safhalarındandır. Onu söndürmek, nefsi emmâreyi çözmenin en etkili yollarından biridir. Çünkü hasedi yenen, nefsi üzerinde hâkimiyet kurmaya başlar; kalbi genişler, iç dünyasında huzur ve teslimiyet büyür.

Seyr-i sülûk ehline göre hased, kalpte iz bırakmadan söndürüldüğünde insan “itminan” yoluna girer. Nefsi emmâre, hasede yer bulamadığı bir kalpte barınamaz.

Sufîler bu mücadelede rıza, tevazu, şükür, duâ, iyilik ve murakabeyi en güçlü silahlar olarak göstermişlerdir. Kalbinde hasedin izini silen kimse, nefsi emmârenin zincirlerini kırar; manevi mertebelere yükselmek için daha geniş bir ufka kavuşur.



Post a Comment

İçinizde olan güzellik her zaman yazılarınıza ve dilinize aşkla dökülsün...

Daha yeni Daha eski

Öne Çıkanlar