Kadiri Yolu

 

Tasavvufta Hak Ve Batıl Ekoller

Tasavvufta Hak Ve Batıl Ekoller


1- Muhasibiye:  Tasavvuf büyüklerinden. İlk sufilerdendir, Künyesi Ebu Abdullah’dır. Basra’da doğdu. Nefsini çok hesaba çektiği için, Muhasibi denmiştir. Aslen Bağdatlıdır. Zamanında Bağdat’ın en büyük alimlerindendi. Hadis, kelam ve tefsir alimidir.  Şu hasletleri elde etmeye çalışan faidelerini görür.

1-Doğru ve yalan yere yemin etmemek.

2-Yalan söylememek.

3-Verdiği sözde durmak.

4-Lanet etmemek.

5-Kimseye beddua etmemek.

6-Allahu tealanın rızâsı için sabırlı ve tahammüllü olmak.

7-Haramlardan sakınmak.

8- Kendisini başkasından büyük görmemek.

9-Kimsenin kalbini kırmamak.

10-Gelen bela ve musibetlere sabretmek,

11-Allahu Teâlâ'nın emirlerini yerine getirmek.


“Kim Cennetliklerden olmayı isterse, salih kimselerle beraber olsun.” “Sadık (doğru) kimse, halk kendisine iltifât etmedi diye üzülmez. “Kulluk, insanın, acizliğini idrak edip, anlamasıdır.”

“İlmin neticesi, Allahu Teâlâ'dan korkmak; zühdün neticesi, rahatlık; marifetin neticesi, Allahu Teâlâ'ya dönüştür.”

“Eziyetlere katlanmak, kızmamak, güler yüzlü ve tatlı sözlü olmak, güzel ahlaktandır.”

2- Kassariye: Melametiye adıyla tanınır. İlk defa Nişabur’da hicrî 3. asrın başlarında Ebu Salih Hamdun b. Ahmet b. Ammâr el-Kassâr, Melamiliğin yayılmasında büyük rol oynamıştır. Melmilik, Hamdun Kassar’dan önce varsa da, bir tarikat haline onun zamanında gelmiştir. 

Kendisine sordular ki, “Eski büyüklerin sözleri, bizim sözlerimizden daha te’sîrli idi. Bunun hikmeti nedir?” Cevâbında buyurdu ki, “Onlar, Allahü teâlânın rızâsı için, İslâmiyetin izzeti, yükselmesi için ve nefslerinden kurtulmaları için konuşurlardı. Biz ise nefsimiz için, dünyalık ele geçirmek için ve insanlar tarafından kabûl görmek için konuşuyoruz. Böyle olunca, elbetteki sözlerimiz kimseye te’sîr etmez.”

Kurucusu Bayezid-i Bistami Ebu Zeyd Tayfur’un adına nisbetle Tayfuriyye (diğer adı ile Bistamiyye). Bugüne kadar Nakşibendiyye adıyla gelen silsilenin tarih içinde aldığı isimlerden biridir. Bayezid-i Bistami  tarafından kurulan bu tarikat, aşkiyye ve Bayramiyye adı île iki kola ayrılmıştır. Bistamî çeşitli tarikatların silsilelerinde bir kolbaşı durumundadır. Bistamiyye veya Bestamiyye de denir.

“Siz havada uçan birisini gördüğünüz zaman hemen o kimsenin fazîletli, kerâmet sahibi birisi olduğuna hüküm yermeyin. Hatâ edebilirsiniz. O kimsenin hakîkaten fazîlet ve kerâmet sahibi olduğunu anlamak için, İslâmiyetin emirlerine uymaktaki hassasiyetine, Peygamber efendimizin ahlâkı ile ahlâklanması ve sünnet-i seniyyeye uymasına, hakîkî İslâm âlimlerine olan muhabbet ve bağlılığına bakın. Bunlar tam ise, o kimse fazîlet ve kerâmet sahibidir. Bunlara uymakta en ufak bir gevşeklik ve zayıflık bulunursa, o kimse için fazîlet ve kerâmet sahibidir demek mümkün olmaz.” demiştir. 

Cüneydiyye sahv görüşünü  benimsemiş bir ekoldür . (Sahv, salikin bilinçli, aklı başında, dengeli ve ölçülü olması halidir. Sekr halinde mest olduğundan kendine hakim olamayan salik, sahv halinde kendine hakimdir.) Cüneydiyye’nin esasları için şu sekiz özellik öne çıkar: Az yeme, az uyuma, az konuşma, inzivâ, sürekli abdestli bulunma, kalbi mâsivâ ile meşgul etmeme, sürekli zikir ve kalbi şeyhe bağlamak.

Ebü’l-Hüseyn Ahmed b. Muhammed el-Bağdadî en-Nuri, İbn Bagavi olarak da tanınır. Bağdat tasavvuf ekolünün en büyük temsilcilerindendir.

Onun, “Ben nuru müşahede ettiğim zaman sürekli ona bakar, bir müddet sonra ben de nur olurum” (Baki, Meşrebü’l-ervaḥ, s. 312) “Vecd ruhta meydana gelen bir kıvılcımdır, dille anlatılmaz” diyen Nurî, hayatının son günlerinde sokakta birinin okuduğu, “Seni seve seve öyle bir noktaya ulaştım ki akıllılar bu menzile vardıklarında hayrete düşmüşlerdir” anlamındaki beyti duyunca vecde geldi.

Kamışları yeni kesilmiş olan bahçede dönüp dururken ayaklarının altı yarıldı ve bir müddet sonra vefat etti. Son anlarında, “Allah’ı an” diyen dostlarına, “Zaten O’na dönmüyor muyuz?” diye karşılık verdiği; yakın dostu olan Cüneyd’in, “Onun ölümünden sonra artık sıdktan bahseden kalmadı, çünkü çağın sıddıkı o idi” dediği nakledilir.

Tasavvuf tarihinde “Allah sevgisi” yerine “Allah aşkı” tabirini ilk defa kullanan Ebü’l-Hüseyin en-Nûrî’dir. Bakli onun, “Ben Allah’a aşığım, O da bana” ifadesinin ne anlama geldiğini soranlara, “Müminler Allah’ı, Allah da müminleri sever” ayetini (el-Maide 5/54) okuyarak cevap verdiğini söyler. (TDV, İslam Ansiklopedisi)

6- Sehliye:  “Adı Sehl b. Abdullah, künyesi Ebu Muhammed, nisbesi et-Tüsterî. Tasavvuf yolunun imamlarındandır. Sıkıntılı ve çile dolu, fakat huzurlu bir hayat yaşadı. 283/896 yılında Tüster’de (veya Basra’da) öldü.” Riyazat ve nefs ile mücahede, nefsin ıslahı konusunda bir takım esaslar geliştiren ilk mutasavvıf sayılır. Müridlerini çile ve riyazatla yetiştirirdi. Bu yüzden onun yolunu izleyenlere adına nisbetle “Sehliyye” denildi.

Hakim Tirmizi (Muhammed b. Ali,329/932): Riyasetin nefs, kitabı sıfatü’l kulub ve ahvaliha, kitabul menhiyyat, kitabın Hikmet, kitab-ul kesb, nevadirul usul ve hatmul evliya… gibi eserlerin yazarıdır. Hakim diye anılmasının sebebi insan ve nefisle ilgili tahliller ve değerlendirmeler yaparken hikmet kavramına üzerinde ısrarla durması makul ve felsefi açıklamalar ve psikolojik yorumlar yapmasındandır. Bu sebeple eserleri ahlak ve edep bakımından son derece değerlidir Hakimiye denilen bir tasarrufu ekolünde öncüsüdür.

Ebu Said el-Harraz hazretleri, büyük velilerdendi. Tasavvufta ona tabi olanların mensub olduğu yola “Harraziye” denmiştir. Ebu Said-i Harraz, vera yani haram ve şüphelilerden sakınmak ve riyazatta yani nefsin isteklerini yapmamakta gayet ileriydi. Allahu tealanın rızasını kazanmak için çok çalışırdı. “Allahu tealaya yönelen ve Ondan başka her şeyi unutan bir kula, ‘sen neredensin, muradın nedir’ diye sorulsa, şüphe yok ki, ‘Allah’ der ve bundan daha güzel vereceği hiçbir cevap yoktur” buyururdu. Harraz tevhid konusundaki işaretleriyle Cüneyd-i Bağdadi’ye, Allah-kul ilişkisine dair görüşleriyle de Hallac-ı Mansur’a tesir etmiştir.

Evliyanın büyüklerinden. Künyesi, Ebu Abdullah olup, adı Muhammed bin Hafif eş-Şirazi’dir. Siraz’da doğup, orada yaşamıştır. Hafifiye ekolünün önderidir. İbn-i Hafif, yazdığı İtikadnamesinde şöyle buyuruyor. “Akıllı olan insan, önce itikadını düzeltir ve Rabbine ulaşmaya hazırlanır. Niyetini halis yapar, işlerini temiz kılar. İbadetini güzel yapar ve ahiret azığı toplar. Kendisinin başıboş yaratılmadığını bilir. İbn-i Hafîf’in yazmış olduğu kitapların ba’zıları şunlardır: El-İstizkâr, el-Fusl fil-usûl, el-Münkatiîn, Kitâb-ül-lübs-il-murakkât, Kitâb-ül-i’âne, el-Mi’râc, Kitâb-ül-i’tikâd, el-İktisâd, el-Lavâmî, el-Müfredât, el-İstidâc vel-indirâc, Kitâb-ül-belvâ, el-Enbiyâ Ma’rifet-üz-zevâl, el-Meşâyıh, Şerh-ül-fedâil.

İbn-i Hafîf buyurdu ki: “Nefsin kırılması Allahü teâlânın dinine hizmet etmek ile olur.”

Evliyanın büyüklerinden. İsmi, Kasım bin Kâsım el-Mehdî, künyesi Ebü’l-Abbas Seyyarî’dir. Fıkıh ve hadis ilimlerinde büyük alim idi. Faziletler ve kerametler sahibi olup, zamanın seçkin alimlerindendi. Ebu Bekr-i Vasıti’nin en büyük talebesidir. Zamanındaki büyük alim ve velilerle görüşüp onlardan ilim ve edeb öğrendi. Tasavvufta yetişip kemal derecelerine ulaştı. Tasavvufta Seyyari adıyla bilinen yolun temsilcisi ve yayıcısı oldu.

Ebü’l-Abbas Seyyari hazretleri, haram ve şüpheli şeylerden çok sakınır, dünyaya kıymet vermezdi. Allahu teâlâya isyan olabilecek hiç bir şeye ömrü boyunca yanaşmadı.

Kendisine; “Gönlünün Cennet bahçesi misali çok güzel olması için Allah yolunda yürüyen bir kimse hangi ameli işlemelidir.” dediler. Cevabında; “Allahu tealanın emirlerini yapmaya ve yasaklarından sakınmaya sabırla devam etmek, salihlerle beraber olup, sohbetlerinde bulunmak ve dostlarına hizmet etmekle.” buyurdu. Yine; “Bu yolda ilerlemek nasıl mümkün ve kolay olur?” diye sorulunca; “Allahu tealanın emir ve yasaklarına riayet etmek ve salihlerin sohbetine devam etmekle.” buyurdu.

Bu ekoller ehl-i sünnet vel cemaattendirler.

Batıl olan ekollerde şunlardır;

EVLİYAİYYE: Evliyaiyye koluna mensup olanlar şöyle derler: “ bu yola giren, velilik derecesine yükselince ondan bütün şeri mükellefiyetler kalkar. Veliler, Peygamberlerden daha üstündür; onlar en yüksek makama ulaşacaklardır.” Oysaki bu inançta olanın kalbinde din, iman kalmaz, hiçbir veli peygamber derecesine ulaşamaz.

HUBBİYE: Bu kola mensup olanlarda “ Kul Allah’ın muhabbet makamına yükselip başka sevgilerden kopunca artık ondan oruç, namaz ve diğer emir ve yasaklar düşer, haramlar ona helal olur.” derler.

ŞÜMURAHİYYE: Bu kola mensup olanlar şöyle söylerler: “ Kul ilahi dostluk ve huzura kavuşup Mevla’ya dost olunca, şeri emir yasaklar onun için mükellefiyetten düşer. Artık ona def ve neyle sema etmek, çiçekleri koklar gibi kadınları koklamak onlardan yararlanmak gerekir.” Bunlar müthiş fesat ehlidir.

İBAHİYYE: İbahiye mensupları da şöyle söylerler “ Biz nefsimize sahip değiliz ki, onu kötülüklerden alı koyalım. Herkesin ırzı, malı bize helal ve mubahtır. Bulduğumuz yerde onları alırız ve gideriz. Böylesi arzulara mani olmaksa küfürdür, ne yapalım!” derler.

HALİYYE: Haliyye kolu mensupları da şöyle söylerler: “ Sema ve Rask ile Elele tutuşup oynamak helaldir.” Bu haldeyken kendilerinden geçtiklerini ve şeyhlerinin üzerlerine bir hal sıçradıklarını söylerler.

HULULİYYE: Bu kolun mensupları da şöyle söylerler: “ Güzel kadına ve sevimli oğlana bakmak helaldir. Zira bu kâinatın kuruluşundan bu yana bu böyledir.” Bunlar güzel kadına bakarken de neşeyle raskedip;” Bu haller, Hakkın sıfatlarındandır; bize sıçramış ruhumuz ve bedenlerimiz hep onun olmuştur.” Diyerek kucaklaşır, öpüşürler.

HURİYYE: Bu kolun mensupları da şöyle söylerler:” Kendimizden geçtiğimiz zaman bize cennetten huri kızları gelir ve onlarla birleşiriz. Onun için bize, kendimize geldiğimiz zaman gusletmemiz, boy abdesti almamız lazım gelir.”

VAKIFIYYE: Bu kolun mensupları şöyle derler: “ Kul Allah’ı bilmek ve anlamaktan acizdir. Beşer aklı onu idrak etme gücüne sahip değildir.” böyle derler ve yan gelip yatarlar ayetler ve hadisler çerçevesinde Mevla’yı idrak insan için mümkündür. Bunlar itikadi sapıklık içindedirler.

MÜTECAHİLİYYE: Bu kolun mensupları derler ki; “Biz riya ve gösterişten, şöhretten korkar ve kaçarız; onun için takva sahibi olanların giydiklerini giymez, günahkâr insanlar gibi giyinir, halk içine çıkarız.”

MÜTEKASİLİYYE: Bu kolun mensupları da şöyle derler: “Bu dünyaya gelmekten maksat yalnızca mide doyurup ense şişirmektir.” Bunlar dilencilik yapar. Hemen hemen ne bulurlarsa yeyip içerler ve giderler.

İLHAMİYYE: Bu kolun mensupları da şöyle derler: “Şairlerin yazdıkları Kuran yoludur; onlar, hakikatleri açıklamaktır.” “Bunlar ilahi ilhamlardır” diyerek bu yola devam ederler.

Post a Comment

İçinizde olan güzellik her zaman yazılarınıza ve dilinize aşkla dökülsün...

Daha yeni Daha eski

Öne Çıkanlar

Nefs