Kadiri Yolu

 

Dervişin Özü Tevazu Ve Doğruluk Olmalı

Dervişin Özü Tevazu Ve Doğruluk Olmalı

Kurtuluşunu Allah’ın hükmüne tabi olmuş ve hükümlerini iyi bilen birine yoldaş olup sana öğreten, seni terbiye eden ve Allah’a giden yolu sana bildiren birinde bulabilirsin. 

Ameline dikkat etmeli ve itina göstermelisin Kur’an-ı Kerim okuma hususunda sabah, akşam bir vird edinerek okumada devamlı ol ve onunla amel etmek de özenle çalışmalısın. Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’in sünnetini öğrenmede gayretli ol onunla amel et sakın yapmadığın şeyleri insanlara yapıyormuş gibi anlatma ne de emret.

Kitap yüklü eşekler gibi olmamalısın, okuyup amel etmelisin. Kendini leziz yemeklerle dolu sofralardan, davetlilerden beri bırakmalısın, gözünüzden yaşı eksik etmemelisin ağlamalı ve günahlarını Allah CC.’ya itiraf edip saklamamalısın. Geceleri deliksiz uyku çeken olma gecenin belirli bir vakti de kıyamda olanlardan ol, zikir edenlerden olmalısın. Güzel elbiseler içerisinde kendinizi görmek için zorlanmayın sade giyinin. Nefsinizle devamlı mücahade etmek için kendinize zorlayın, yılmayın bir daha, bir daha aynı hataya düşseniz de bir daha düşmemek için mücadele etmekten vazgeçmeyin.

Mal ve mülk için kılıktan kılığa girenler gibi şekil değiştirmeyin. Güzel kadınların etkisinde kalmamak için gözlerinize ve kendinize hakim olun. İnsanlarla oturup kalkmak için hevesli olmayın onlara yüklemeyin yemin etmekten sakının.Kendinize bir halvet yeri yapın orada ibadet,zikir, ilim ve tefekkür halinde olun bu şekilde kendinizi korumuş olursunuz. Şaka dahi olsa yalan konuşmayın. Söz vermeyin, söz verirseniz de yapın. Kimseye lanet okumayın insan olsun hayvan olsun hiç kimseye eziyet etmeyin. Beddua da bulunmayın. Ehli Kıbleyi şirk, küfür ve nifak ile tavsif etmeyin. Günah işlemekten sakının, insanların elindekine göz dikmeyin, onlardan bir şey istemeyin ve onların elindekine güvenerek hareket etmeyin. Her zaman tevazu sahibi ol.

Abitlik makamının derecesine ancak tevazu ile ulaşırsın. Allah katında ve kullar nezdindeki itibarı bununla artar. Dünya ve ahirete dair yapmak istediği işlere Tevazu ile muvaffak olursunuz. Tevazu bütün hasretlerin başıdır. Kul iyi ve kötü günde Allah’tan razı olan salihler zümresine bununla dahil olur. Takvanın kemali de tevazudur.

Hiç kimse bizden aşağı değildir. Allah katındaki o kişinin makamı ve derecesi benimkinden daha yüksek olabilir demelisin. O kişinin yaşı küçük ise bu isyana düşmemiş diyeceksin. Yaşı büyük ise bu bizden daha çok Allah’a ibadet edip yönelmiş diyeceksin. Alim ise bu benim nail olamadığım şeye nail olmuş diyeceksin. Cahil ise bu Allah’u Teala’ya cehaletle isyan ediyor ben ise bilgi ile isyan ediyorum diyeceksin. Bana ne ona ne ile muamele edileceğini de bilmiyorum diyeceksin. Kafir ise son nefesten önce onun iman edip salih amel ile Allah’a kavuşması, Benim de küfre düşüp O halde öbür dünyayı boylamam mümkündür diyeceksin.

Anlatılır ki,

Seyyid Abdulkadir Geylani Sultan-ül-meşâyıh, bizim şeyhimiz ve bereketimiz sultan hazretlerine bir gün sordular:

-Bu işe başladığınız ve bu yola ayak attığınız zaman, temelini neyin üzerine attınız? Hangi amel üzerine bina ederek böyle yüce makamlara eriştiniz, bu menzillere gelerek alemde benzersiz oldunuz?

Hazret-i Gavs-ül-a’zam şöyle buyurdular:
– Bu işe başladığım zaman, temelimi gerçeklik üzerine attım. Yani, sıdk üzere oldum, asla yalan söylemedim. Yalanı, kağıda bile yazmadım. Hatta, yalan söylemeyi dahi düşünmedim, içimi ve dışımı bir ettim. Suretimi, siyretimle birleştirdim. İşlerim de böylece rast gitti.

Tekrar sordular
– Bu yola başladığınız vakit, halk ile aranızda nasıl bir muamele geçti? Lütfedin, söyleyiverin de bizler faydalanalım. Ol sultan, bu soruyu da şöyle cevapladılar:
Çocukluk çağlarımda, kastım ve niyetim ilim tahsil etmek ve bu ilimle amel etmekti. Bir (Kurban Bayramı günü) hacılar bayramı günü
idi. (Arefe günü) şehirden dışarı çıktım ve bir çiftçinin iki öküzünü sabana koşarak çift sürdüğünü gördüm ve kendisine yaklaştım. Bir müddet, ben de öküzleri önüme katarak çift sürdüm. Öküzlerden birisi döndü ve bana dedi ki:
Sen, bu iş için yaratılmamışsın. Git, ne iş için yaratıldıysan o işle meşgul ol.

Ben de, çiftçiyi ve öküzleri bırakarak evime geldim. Dam üzerine çıkarak kıbleye doğru baktım. Gördüm ki, hacılar Arafat’ta vakfe ediyorlar. Damdan indim ve anamın yanına giderek, öküzün bana söylediklerini ve dam üzerinde bakarken Arafat’taki hacıları gördüğümü söyledim, sonunda anama dedim ki: Anneciğim! Bana izin ver ve beni Hak Teâlâ'ya ısmarla. Hak yoluna ikdam edeyim, gurbete gideyim, ilim tahsil edeyim, ilmimle amel eyleyeyim, inşallahu Teâlâ mârifetullah hasıl eder ve ariflerden olurum.

Anacığım, beni sevdi ve okşadı.

-Oğul! dedi. Mademki, böyle hayırlı bir niyetin var, ben, seni Allahu Teâlâ'ya ısmarladım. Var git oğul, ilim öğren. Amma, sana nasihatim odur ki, nerede olursan ol, doğruluktan ayrılma! Sakın, sakın hiç yalan söyleme! Kalktı, gitti babamdan kalan florileri getirdi ve önüme
koydu. Almak istemedim ısrar etti. Her ne kadar: Anacığım, sen bir garip ve zayıf hatunsun. Benden çok sana haktır ve lâzımdır, bu altınlar sende kalsın, dedimse de dinlemedi ve abamın koltuğuna kırk altın dikti.

Anamın elini öperek duasını aldıktan sonra, yola çıktım. Bağdat’a gitmekte olan bir kafileye katıldım ve yola çıktım. Birkaç gün yol aldıktan sonra, kafilenin önüne eşkıya çıktı ve üzerlerinde ne varsa hepsini aldılar. Birisi de benim yanıma geldi ve sordu:
-Yiğit, senin neyin var?
– Kırk altınım var, dedim.
Benimle alay ederek gittiler ve paralarımı almadılar. Her halde yaşım küçük olduğundan, bende bu kadar para bulunabileceğine ihtimal verememişlerdi. Haramiler, herkesi soyduktan sonra reislerinin yanına gitmişler ve kendisine olup bitenleri anlattıktan sonra, benim sözlerimi de nakletmişler.

Eşkiyanın reisi, benim halimi ve sözümü merak etmiş olacak ki, beni yanına çağırttı ve sordu:
Senin de bir şeyini aldılar mı?
Hayır, hiç bir şeyimi almadılar, dedim.
Senin neyin vardi ki? diye üsteleyince:
Hırkamın koltuğu altına dikilmiş kırk altınım var, Cevabını verdim.
Hırkanı çıkar; bana ver, dedi.
Çıkardım, verdim. Koltuk altını söktü, altınları çıkardı ve saydı. Sözlerimin doğru olduğunu anlayınca, hayretle sordu:
-Demek kırk altınım var dediğin doğru imiş. Halbuki, adamlarım sözüne inanmamışlar ve hatta seni alaya alarak üzerini bile aramamışlardı. Hırkanda kırk altın dikili olduğunu söylemeseydin, ben de paralarını almaz geçer giderdim. Neden, paran olduğunu saklamadın? Doğruyu söyledin? Anam Bana (Oğul! Nerede olursan ol, sakın yalan söyleme!) diye tembih etti. Ben de ona, hiç bir zaman ve hiç bir şekilde yalan söylemeyeceğime söz verdim. Onun için, sorduğunuz zaman size de doğru söyledim. Bana anamın öğüdü odur ki, benim gideceğim yola yalancılık sığmaz.

Hak yoluna girenlerin, doğruluk ve gerçeklik en büyük sermayeleridir. Hak teâlâ, doğruları ve gerçekleri sever, yalancıları sevmez. Bende onun için yalan söylemem ve nerede olursam olayım doğru konuşurum, dedim. Haramilerin başı, dikkat ve ibretle yüzüme baktı: Ey yiğit! dedi. Sen, helal malını haramiden kurtarmak için dahi yalan söylemedin. Oysa, ben bütün ömrümü yalancılık ve haramilik ile geçirdim. Benim halim nice olur? dedi ve gelip elime yapıştı. Bir daha haramilik yapmayacağına söz verdi ve tövbe etti. Emrinde bulunan kırk harami de, reislerinden sonra birer birer elime yapışarak haramilik etmeyeceklerine ve yalan söylemeyeceklerine söz verdiler ve tövbe ettiler.

Kafile halkından aldıkları mal ve paranın tamamını kendilerine teslim ettiler ve bu arada benim kırk altınımı da geri verdiler. İşte, o zamandan bu zamana kadar, doğruluk ve gerçeklik üzerinde dururum, buyurdular.

Ey sadik tâlip: Sen de, bir mürşid-i kamile eriştiğin zaman, gerçeklikle ve kamil iradetle onun elini tutup tövbe et, şeksiz şüphesiz kısa zamanda maksadına ulaşır ve inşaallahu teala yüce mertebelere erişirsin. (Vallahu a’lem-)

Post a Comment

İçinizde olan güzellik her zaman yazılarınıza ve dilinize aşkla dökülsün...

Daha yeni Daha eski

Öne Çıkanlar