Kadiri Yolu

 

İnfak-Mücahede

32. Sohbet: İnfak-Mücahede

Yazıklar olsun sana ey zengin! 

Zenginliğin şükrünün sâdece “el-hamdü lillâhi Rabbi’l-âlemîn” demek olduğunu zannetme. Zenginliğin şükrü fakirlere ondan haklarını dağıtman ve farz olan zekatı fakirlere ödemendir. Sonra mümkün olduğunca yine onlara yardım et. Malından onlara karşılıksız ve minnetsiz bir şekilde dağıt; çünkü minnet kalplere eziyet verir ve iyiliği kirletir. Fakirlerin çoğu fakirlik ateşine katlanır, fakat minnete tahammül edemez. Vereceksen minnetsiz bir şekilde ver, aksi halde verme. 

Allah-ü Teâlâ’nın (CC): “Ey iman edenler! Sadakalarınızı minnet ve eziyet ile bâtıl (geçersiz) hâle getirmeyin” (Bakara / 264) buyruğunu işitmedin mi? Sadakanın bâtıl hâle gelmesi demek, onda sevabın kalmaması demektir. Minnet altında bırakan kişi malını da, sevabını da kaybeder. Kalbini karartır. Zira minnet şirktir. Mü’min verir ve minnet altında bırakmaz. Aksine, başkalarına vermeyi kendisine nasip ettiği için Allah’a (CC) şükreder. Hakikatte verenin kendisi değil, Allah-ü Teâlâ (CC) olduğuna inanır. İnanır ki, Allah-ü Teâlâ (CC) “Vâhid”dir (bir tektir), şeriki ve ortağı yoktur. O’ndan (CC) alır ve verir. İnanır ki, elindeki malı mülkü kendisine veren O’dur (CC); kendisi de O’ndan (CC) alan ve başkalarına dağıtan bir vâsıtadır. 

Ey zenginler! 

Ey bolluk içindekiler! Zenginliğiniz sizi aldatmasın. Şımarmayın ve zenginliğinizle fakirlere karşı kibirlenmeyin. Aksi takdirde bu sizin fakirliğe düşme sebebiniz olur. Ve sizler ey gençler! Gençliğiniz, güç ve kuvvetiniz sizi aldatmasın. Gençliğiniz Rabbinize (CC) karşı günah işlemenize desteğiniz olmasın. Günahlar sizin “din bedeni”niz için birer oktur. Günahlar sizin “din etleri”nizi, sağlığınızı ve zenginliğinizi yiyip bitiren vahşî hayvanlardır. 

Ne güzel demişler:

***

Bir nimet içindeysen, onu koruyup gözet, 

Zira günahlar sebebiyle kaybolur nimet.

***

Benim yanımda hüsn-i zanla ve töhmeti bırakmış bir şekilde bulunun. Evinize döndüğünüzde de bu sözü hatırlayın ve unutmayın. Ölümü ve sonrasını tezekkür edin. Geceyi ibadetle geçirin ve kalbinizle Rabbinizin (CC) huzuruna durun. Oruç tutun, zira oruç kalbin nurudur; özellikle iftarınız helâl lokma ile olursa. Bir şey vermedikçe bir şeye kavuşamazsınız. İlim ve hikmet erbabı nimeti terk etmeden nimete kavuşulamayacağı hususunda hemfikirdirler. 

Salih bir kimsenin kırk sene boyunca sâdece secde hâlinde iken uyuduğu, secdesinin (seccadesinin) onun yatağı, yorganı ve yastığı olduğu anlatılır. İşte bu, dünyaya karşı “zahid” (isteksiz), ahirete karşı “ragıp” (istekli) olanın, ölümden ve hesaptan korkanın, halka ve onların elindekine karşı zahid ve Hâlık’a (CC) karşı ragıp olanın, Hakk’ın (CC) indinde olanı takdir edenin, O’na (CC) ibadeti bilenin ve O’nun (CC) uğrunda nefsiyle mücahede edenin hâlidir. Allah-ü Teâlâ’yı (CC) tanıyan O’nu (CC) sever. O’nu (CC) seven O’na (CC) muvafakat gösterir.

Ey oğul! 

Bu dünyayı ne yapacaksın? Ona yönelirsen onunla meşgul olursun, sırt çevirirsen onu özlersin; ondan aç kalırsan zayıflarsın, doyarsan ağırlaşırsın. Sizden onunla en iyi olanınıza bile hastalıklar, dertler, gamlar ve sıkıntılar gelir. Allah-ü Teâlâ’ya (CC) itaat yolunda harcamanın dışında dünyada hayır yoktur.

Nefis cahildir; onu eğitin. O kötü edeplidir; ona edep öğretin. Dert ile devayı, helâl ile haramı, kendisine faydalı olanla zararlı olanı ayırt edemez. Rabbi (CC) ile çekişmekten de geri durmaz. Ona şehvet ve zevkten bir lokma bile yedirmeyin. Ona hakkı olan kuru ekmeğin dışında bir şey vermeyin, yâni devamlı vermeyin. Buna razı olduğu zaman ona dağlardaki otlardan yedirin; böylece o ekmeği her şeyiyle kabullensin ve ona gönül hoşnutluğu ile dönsün. Eğer razı olur ve sükûnete ererse şerri gitmiştir; rızkı, kısmeti ona verilir. Zira size Rabbinizden (CC) ferman gelmiştir: “Nefislerinizi öldürmeyin; Allah (CC) size karşı merhametlidir.” (Nisâ / 29) İşte o zaman o nefse şöyle denir: “Ey “mutmain” (huzura ermiş) nefis! Razı olmuş ve razı olunmuş olarak Rabbine (CC) dön.” (Fecr / 27-28) Böyle olan bir kimseye kısmeti iade edilir. “İlim” (kader) ona nasibinden istifade etmesini emreder. Kısmeti ona kesilmeksizin verilir. İşte o zaman nimetlere karışması ona zarar vermez. Bu faydalanma onun için sadrında (iç dünyasında) bir “inşirâha” (iç rahatlamasına), kalbinin aydınlanmasına ve safa bulmasına vesile olur. 

O, doktorun kendisini yemekten koruyup, âfiyet buluncaya kadar faydalı gıda ve içeceklerle beslediği hasta gibi olur. Hasta iyileştikten sonra doktor ona çeşit çeşit yemekler yemesini söyler, onu bir yemekten diğer yemeğe gönderir. O zaman yediği yemekler onun için deva olur ve bedenini kuvvetlendirir. İşte bunun gibi, bu zahid işin sonunda kısmeti olan nimetlerden istifade ettiğinde, bu onun dini için bir âfiyet, bir sıhhat ve kalbinde ve sırrında bir nur olur.

Allah’ım (CC)! 

Bizi senden başka her şeye karşı zahid ve her hâlinde sana karşı istekli olanlardan eyle. “Bize dünyada da, ahirette de güzellik ver ve cehennem azabından bizi koru.” (Âmin)

 Kaynak: Abdulkadir-i Geylani (Ksa), Cilâü’l-hâtır

Post a Comment

İçinizde olan güzellik her zaman yazılarınıza ve dilinize aşkla dökülsün...

Daha yeni Daha eski

Öne Çıkanlar

Nefs