Siret-i Nebi
Ders Notları
بِسْــــــــــــــــــــــمِ اﷲِارَّحْمَنِ ارَّحِيم
Cinlere Tebliğ
Alemlere rahmet olarak gönderilen peygamberimiz bütün varlıklar için bir rahmet kaynağıdır Bu rahmetin ilk göstergesi Resulullah (sav)'in davetine uyanlara dünya ve ahirette rahmet olunacağıdır. kendilerine gösterilen rahmet ve Allah'ın dinini tatbik etmeleriyle, bütün varlıklara rahmet gösterir ve kendileri de rahmet görürler. Bu ise kalbe huzur, ahlaka istikamet verir. mahlukattan mükellef dinen hükümlü olanlar kendilerine yönetilen ilahi kitabı anlayabilecek olanlardır. Onlar hayır ve şer ile imtihan olunurlar. kendilerine Hayır ve şer yollarını birbirinden ayırt edebilecek bir irade verilmiştir. Bu özellikler ise insanlar ve cinlerde bulunmaktadır.
Resulullah (sav)'in siretinin başlarında cinlerin onun Kur'an tilavetini dinlemiş olduklarından söz edilmektedir. Öte yandan Kur'an-ı Kerim Ahkaf ve cin surelerinde bize bu vakayı anlatmaktadır. Bu bir çeşit tebliğdir. Ancak bu doğrudan yapılan ve kastedilen bir tebliğ olup tamamlanmamıştır. Her ne kadar bu tür bir tebliğin yapılması zamanı tam olarak bilemezsek de, kesin olan şey, cinlerin Resulullah (Sav)'i dinleyip kendilerine doğrudan yapılan tebliğe muhatap olduklarıdır. Siyer yazarlarının cinlerin Kur'an dinlemesi olayının Taif yolculuğundan sonra Vuku bulmuş olduğunu zikretmekte dirler.
Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem Taif dönüşünde geceyi geçirmek için bir yerde durduğunda üzüntülü bir haldeyken namaza durdu kendisi farkında olmaksızın oradan geçen bazı Cinler onun okuduğu Kur'an'ın cazibesine kapıldılar ve hemen İslamı kabul ettiler. Kur'an'daki Resulüm de ki cinlerden bir topluluğun Benim okuduğum Kur'an'ın dinledikleri bana vahyolunmuştur ifadesinden Resulullah sallallahu aleyhi ve sellemin cinleri Fark etmemiş olduğuna işaret etmektedir. Allah'ın cinlerin gelip iman ettiklerini, Cinler de de insanın ve İnkar Eden değişik dinlerin bulunduğunu kendisine vahiyle bildirmesi gerekiyordu. Kur'an Birçok yerde insanların yanı sıra Allah katında kendi yaptıklarından sorumlu tutulan ve cin denilen ikinci bir sınıfın daha olduğundan söz etmektedir. Bu konu hakkı ve cin surelerinde bize Vakıa olarak anlatılmaktadır: “Cinler onu ashabına sabah namazı kıldırırken gördüler.” Resulullah sallallahu aleyhi ve sellemin yanında Zeyd Bin Harise vardı Taif dönüşünde yolda ashabından bazı kimselerle karşılaşmış olma ihtimali de bu Hadise göre olabilir.
Alkame’nin şöyle dediği rivayet edilmektedir: “ İbni mesud'a:Resulullah sallallahu aleyhi ve sellemin cinlerin dinlediği geceye Sizden biri şahit oldu mu? diye sordum. “ Hayır o gece Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem ile birlikteydik ama, sonradan onu kaybettik. vadilerde onu aramaya başladık. sanki uçup gitmişti. ya da bir saldırıya uğramıştı. bir kavmin geçirebileceği en kötü geceyi geçirdik. sabah olduğunda baktık ki Hira tarafından geliyor. dedik ki: “ ey Allah'ın resulü! seni kaybettik, aradık ve bulamadık. Bir kavmin geçirebileceği en kötü geceyi geçirdik.” Hz Peygamber şöyle buyurdu: Cinler tarafından bir davetçi geldi bana. onunla birlikte gittim. Sonra onlara Kur'an okudum.” Resulullah Sallallahu Aleyhisselam daha sonra bizi alıp oraya götürdü ve onlardan kalan kalıntıları ve ateşlerin izlerini gösterdi. cinler, Hz Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'den yiyecek olarak ne yemeleri gerektiğini sordular. bunun üzerine Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem: “ üstüne Allah'ın ismi elinize geçen bütün kemikler sizindir. bütün hayvan dersleri de bineklerinizin yemidir.” daha sonra Resulullah Sallallahu vesselam şöyle buyurdu: “ bunlarla istinca yapmayınız. Zira bunlar kardeşlerinizin yiyecekleridir.”
Cinlerin geliş sebebi İslam'ı öğrenmek Kur'an dinlemek dini hükümlerini sormaktı. Cinler birden fazla ziyaretleri olmuştur cinlerle ilgili hükümlere ait hadisler mevcuttur.
"Resulullah (a.s.) yatsı namazını kıldı. Sonra Abdullah bin Mes'ud'un elini tutup gitti. Birlikte Mekke vadisine vardılar. Orada Abdullah bin Mes'ud'u oturttu ve üzerine bir çizgi çekerek şöyle buyurdu: "Sakın hattını geçme! Bazı adamlar sana gelecek, onlarla konuşma! Doğrusu onlar da seninle konuşmayacaklar." Daha sonra Resulullah (a.s.) gitmek istedigi tarafa doğru gitti.
Ben, Resulullah (a.s.)'in koymuş olduğu çizgide oturmuş (beklerken) yanıma, saçları ve bedenleri bakımından Zut kavmine benzeyen adamlar geldi. Ne (bedenleri örten) örtüleri vardı, ne da avret mahalleri görünüyordu. Yanıma kadar geliyor (Resulullah (a.s.)'in çizmiş olduğu) çizgiyi geçmiyorlardı. Daha sonra yeni baştan Resulullah (a.s.)'a gidiyorlardı. Neredeyse gecenin bitimine kadar bu durum devam etti. Bu oturmuş (beklerken) sonunda Resulullah (a.s.) geldi ve "Gece boyu bana (olanları) gösterdi." sonra benim için çizmiş olduğu sınırı geçip yanıma geldi. Bacağımı yastık yapıp yattı. Resulullah (a.s.) yatınca horlamaya başladı. Ben oturuyor, Resulullah (a.s.) da dizimde yatarken, üzerinde beyaz giysiler olan, güzelliklerini ancak Allah'ın bilebileceği adamlar yanıma geldiler. Onlardan bir kısmı Resulullah (a.s.)'in başucuna gelip oturdular.
Bir kısmı ise ayak ucuna oturdular. Sonra aralarında şöyle konuştular: "Bu peygambere verilenler kadar, hiçbir kula verildiğini görmedik. Gözleri uyuyor ama, kalbi uyanık." Şöyle bir misal vermek yerinde olur: Bir efendi düşünün, bir saray yaptırmış, sonra bir ziyafet vererek insanları yiyip-içmeye davet etmiş. Onun bu davetine icabet edenler yemeğinden yemiş, içeceklerinden içmişler. Davetine icabet etmeyenleri ise cezalandırmış. -ya da azaplandırmış.-"
Daha sonra kalktılar. Resulullah (a.s.) da bu sırada uyandı ve şöyle dedi: "Onların söylediklerini işittin mi? Onların kim olduğunu biliyor musun?" Dedim ki: "Allah ve Rasulü daha iyi bilir." Buyurdu ki: "Verdikleri misal şuydu: Rahman Tebareke ve Teala cenneti bina etmiş, kullarını ona çağırmıştır. Bu çağrıya icabet edenler cennete girmiş, davetine icabet etmeyenleri ise cezalandırmış ve azab etmiştir." Tirmizi
143- Buhari, Ma'n bin Abdurrahman bin Abdullah bin Mes'ud (r.a.)'un şöyle dediğini rivayet eder:
"Babamın şöyle dediğini işittim: Mesruk'a sordum: "Cinlerin Resulullah (a.s.)'dan Kur'an istedikleri gece, Hz. Peygamber (a.s.)'e cinni kim bildirdi?" O: "Bana baban, yani Abdullah bin Mes'ud: "Cinleri bir ağacın bildirdiğini söyledi." dedi." (Buhari, (71171) 63- Kitabu Menakibi'l-Ensar -32- Bab: Zikru'l-Cinn ve Kavlullahi Müslim, (11333) 4- Kitabu's-Salati- 3- Bab: el-Cehru bi'l-Kiraeti fi's-Subhi ve'l-Kiraeti ala'l-Cin.)
Müslim, Abdullah bin Mes'ud (r.a.)'un "O yalvardıkları da, onların (Allah'a) en yakın olanları da Rablerine yaklaşmak için vesile ararlar!" ayeti hakkında şöyle dediği rivayet olunmuştur: "İnsanların bazıları bir takım cinlere tapıyordu. Cinlerden bir kısmı müslüman olunca, insanlar da onlara tapmaktan vazgeçtiler. Bunun üzerine "O yalvardıkları da, onların (Allah'a) en yakın olanları da Rablerine yaklaşmak için vesile ararlar."(İsra Suresi: 57) ayeti nazil oldu." (Müslim, (4/2321) 54- Kitabu't-Tefsir -4- Bab: Kavluhu Teala.)
el-Hafiz der ki: "Önceden cinlere tapanlar, cinlere tapmaya devam ettiler. Cinler ise buna rıza göstermiyorlardı. Zira müslüman olmuşlardı. Rablerine yaklaşmak için vesile arayanlar işte onlardı." et-Taberî'nin başka bir vecihle İbn Mes'ud (r.a.)'dan rivayetinde şu ilave vardır: "İnsanlar, cinlerin müslüman olduğunu anlamadıklarından onlara tapmaya devam ediyorlardı." Bu ayetin tefsirinde itimat edilen görüş de budur.
Dr. Ramazan el-Buti, Resulullah (a.s.)'ın Taif'den dönüşü sırasında, cinlerin onu dinlemesi hususunda şu yorumu yapar:
"Bütün bunlardan sonra bilmemiz gereken şey, bir müslümanın cinlerin canlı varlıklar olduğuna ve Allah Teala'nın bizi kendisine ibadet etmekle yükümlü kıldığı gibi onları da ibadetle yükümlü kılmış olduğuna inanmasıdır. Duyularımız ve idrak mekanizmamız onların varlığını hissetmemize kafi gelmemektedir. Zira Allah Teala gözlerimizin sahip olduğu görme gücünü onların varlıklarını görmeye yeterli kılmamıştır. Bilindiği üzere gözlerimiz varlıklardan belirli cinsleri belirli ölçü ve şartlar dahilinde görebilir."
Bu mahlukatın varlığının Kur'an ve Sünnet'in tevatür derecesine ulaşmış yakini haberleriyle teyid edilmiş olması ve dinen zaruri olarak bilinmesi gereginden ötürü, müslümanlar, cinlerin inkar veya varlıklarından şüpheye düşmenin dinden ve Islam'dan çıkmaya sebep olacağına dair icma etmişlerdir. Çünkü onların varlığını inkar, dinen bilinmesi zaruri olan bir şeyin inkarı demektir. Dahası böyle bir söz, Allah Teala ve Resulünden bize ulaşan mütevatir ve sadık haberleri yalanlama anlamını taşır.
Aklı olan bir insanın, bilimin onayladığı şeyler dışındaki şeylere inanılamayacağını zannedip, görüş hissetmemesinden dolayı cinlerin varlığına inanmamakla böbürlenip, gaflet ve cehaletin en koyusuna düşmemesi gerekir.
İlim perdesi arkasına saklanan bu cehaletin sonunda, "görmemek" gibi tek bir sebebe dayanarak varlığı kesin olan pek çok şeyi inkara götüreceği açıktır.
Meşhur bir ilmi kural vardır: Bir şeyi bulamamak onun var olmadığını göstermez. Yani aranılan bir şeyin bulunamaması, onun haddi zatında kayıp veya var olmadığını ortaya koymaz.
Müslümanlar arasında güvenilirlik şartlarına haiz bir çok kimse, bize cinlerle olan alakasından sözetmektedir.
Tarihimiz cinlerden öğrencisi olan alimlerin haberleri ile doludur. Hanefi fikih alimi Şeyh İbn Abidin bir risalesinde şeyhlerinden birinin cinlerle olan ilişkisinden ve onlara ders vermesinden bahseder. Bunlardan cinlerin varlığına delil olsun diye söz etmiyoruz. Zira cinlerin varlığına Kur'an ve sünnetin şehadeti yetmektedir. Sözlerimiz bu rivayetlerin araştırılıp bir kitapta toplanması ve gerekli tahlil ve yorumların yapılmasına yöneliktir.
SIKINTIDAN SONRA FERAHLIK
Resulullah (a.s.), Taif yolculuğundan sonra da Mekke'deki davetine devam etti. Peygamberliğin onbirinci senesinde Evs kabilesinden bir heyetle görüştü. Heyet, akrabaları olan Hazrec kabilesinin bulunduğu yer ile aralarındaki sınır teşkil eden Medine yakınlarındaki mevki hakkında Kureyş'in destek ve yardımını talep etmek üzere Mekke'ye gelmişti. Bu heyetten biri de Resulullah (a.s.)'in davetine icabet etmişti. Peygamberliğin onbirinci senesindeki hac mevsiminde de Hazrec kabilesinden alu kişi müslümanlığı kabul etti. Müslüman olan bu kişiler Medine'ye döndüklerinde islami mesajı oraya taşıdılar. Sonunda Medine'de içinde Resulullah (a.s.)'dan bahsedilmeyen tek bir ev bile kalmadı. Peygamberliğin onikinci yılındaki hac mevsiminde Medine'den oniki kişilik bir heyet geldi. İçlerinde bir önceki sene müslüman olan altı kişiden beşi de bulunmaktaydı. Heyetin on kişisi Hazrec, iki kişisi ise Evs kabilesindendi. İşte birinci akabe bian böyle yapıldı. Resulullah (a.s.) dini öğretmesi ve Allah'a davet etmesi için onlarla birlikte Musab Bin umeyr radıyallahu anh'ın Medine'ye gönderdi saat bin muaz ve üseyd bin hudayr gibi kişilerin de müslüman olmasıyla insanlar öbek öbek Allah'ın dinine girdiler bir sonraki Hac mevsimine girmeden önce Musab Bin Umeyr Mekke'ye dönerek Resulullah sallallahu aleyhi ve sellemin olup bitenleri anlattı ve ikinci Akabe biatının hazırlığını yaptı peygamberliğin 13 senesinde Hac mevsiminde ise ikinci Akabe biatı yapılmış bundan sonra sıra hicrete gelmişti bu üç yıl boyunca davet süre gelmiş yine bu zaman dilimi içerisinde Miraç hadisesi olmuştu bu dönemde olmuş olma ihtimali kuvvetli bulduğumuz bir hadis de Resulullah sallallahu aleyhi ve sellemin bazı putları kırması olaydır bundan sonraki bölümlerde iki olayı da ayrıntılı olarak ele alacağız.
Yorum Gönder
İçinizde olan güzellik her zaman yazılarınıza ve dilinize aşkla dökülsün...