Kadiri Yolu
Meymûn İle Haccac’ın Tartışması

Ebû Mübarek Meymûn İle Haccac’ın Tartışması

Haccac, Allah’ın evi olan Kâbe’ye pislik attığında ve İbn Zübeyr’in öldürdüğünde, üzerinde aba olan ve abasını boynuna bağlamış vesveseli bir deli geldi. Kâbeyi yedi defa tavaf ettikten sonra Hicr denilen yere çıktı. Yüksek bir sesle insanlara şöyle hitap etti: 

“Ey insanlar, beni tanıyan tanımıştır. Beni tanımayana ismimi söylerim. Ben deli Ebû Mübarek Meymûn’um. Size diyeceklerimi dinleyin, çünkü ben kimseden korkmadan, çekinmeden konuşacağım. Doğru bir dille konuşacağım. Ceza almaktan korkmuyorum. Bilakis Âlemlerin Rabbi, minnet ve lütuf sahibi olan Allah’tan sevap kazanmaktır benim amacım. Sadece O’na yönelir ve O’nun nezdindekini isterim.”

Sonra Allah’a hamdetti; güzel konuştu. O’nu temcid etti; çok övdü. Sonra dualar etti; açık konuştu. Dedi ki: “Allah’ım, alınlar sana secde etmiştir. Boyunlar, senin için eğilmiştir. Sahipler, sana boyun eğmiştir. Sen gökleri ve yerleri yorulmadan, akıl sahiplerine danışmadan yarattın. Yapmak istediğin şeye kimse mani olamadı. Olmasını istediğin şey, kaçıp kurtulamadı. Uzak olduğu için sana hiçbir şey gizli olamadı. Bir şeyin yakın olması, senin bilgini arttırmadı. Sen vicdanlardaki gizli şeyleri bilirsin, açıkta olan her şeyi bildiğin gibi Gökler, sadece sana boyun eğer, yerler, sadece sana itaat eder. Felekler, sadece seni tesbih eder, melekler, durmadan sana ibâdet eder. Peygamberler, sadece senin mesajını tebliğ eder. Bulutlar, sadece senin rahmetine yağmur yağdırır. Cehennem ateşi, senin korkundan gürülder ve korkar. Cennet hûri kızlarıyla, saraylarla süslenip bezenmiştir.

**-**

Ey hükmü adâlet olan, ey rızası şükür olan, ey cennette velilerine görünen, seni hamdeden bir dille, heybetinden huşu eden bir kalple ve azametinden iz’an eden azalarımla konuştum Ey sevabını kazanmak ümidiyle ve cezandan korktukları için her yerden sana yönelen kulların hatırı için istiyorum Kabul edeceğini ümit eden ve ihtiyacının görülmesinden emin olan kişinin hatırı için istiyorum: Senin evine pislik atarak tecavüz eden, her şüpheden temiz olan nebinin dostlarını öldüren Haccac’ı helak etmeni…

Allah’ım, kullarını rahmetle andığın zaman, onu lânetle ve en şiddetli öfkeyle an. Sen edilen duayı kabul edersin. Allah’ım bu ev, senin evindir. Bu harem, senin haremindir. Bu İsmail nebinin hicridir. Allah’ım, sen azamet ve ikram sahibisin.

Sonra Mina’ya geldi. Çok kalabalıktı. Sabah namazını kıldı. Sonra ayağa kalktı ve şöyle seslendi: “Ey insanlar, siz sadece Allah’a yönelmediniz mi? Sadece O’nun nezdindekini talep etmediniz mi? O’ndan istediğiniz zaman, yalvarın, yakarın O’na dua ettiğiniz zaman, mütavâzi olun ve Haccaca lanet okuyun, çünkü o bir pisliktir.

Allah’ım, Haccac’ı hışmından kurtarma, her şeyi kapsayan rahmetinden onu mahrum et; sen azamet ve ikram sahibisin.”

İnsanlar, etrafında toplandılar ve ona, “Ey adam, sen neredensin?” dediler. Deli; “Allah’ın memleketindenim,” dedi İnsanlar; “Nerede ikamet ediyorsun?” dediler Deli, “Allah’ın arzında,” dedi İnsanlar; “Seninle Haccac arasında ne var? Sana zulüm mü etti?” dediler. Deli, “Evet,” dedi insanlar, “Nedir o?” dediler. Deli, “Rabbimin evine geldi. Onu pisletti ve Hz. Muhammed’in dostlarını öldürdü, küçümsedi, bu yaptıklarından dolayı, o lâneti ve bizim düşmanlığımız hak etmiştir. Hz. Muhammed’in ve dostlarının doğduğu yerden daha mübarek bir yeri bilmediğim için ona beddua ederek kendimi yormak istedim.” dedi.

**-**

Sonra elbisesini sürükleyerek yürüdü Aç olduğu halinden belliydi Tacirlerden biri onu takip etti Ona, “Essalamu aleyke ya Eba Mubarek.” dedi Deli, “Ve aleykesselam ey Allah’ın evine gelen!” dedi Tacir, “Benim sana ihtiyacım var” dedi Deli: “Nedir o?” dedi Tacir, “Evime geleceksin ekmek kırıklarını yiyeceksin ve sevik şerbetinden içeceksin,” dedi. Deli; “Bir şartla,” dedi. Tacir, “Şartın ne?” dedi. Deli; “Zalim olmayacaksın ve zalime yardım etmeyeceksin,” dedi.

Sonra; “Mesleğin ne?” dedi. Tacir; “Ticaret yapmak,” dedi. Deli, “Hz. Peygamberin şu sözünü duymadın mı, “Tacirler, fâcirler olarak haşredilecekler; Allah’tan korkan ve sözü tutan, doğru söyleyen hariç.” (Tirmizi,İbn Mace) Tacir; “Ben satarken, malımı övmem; satın alırken malı kötülemem,” dedi. Deli; “Senin misafire ikram edeceğin helaldir,” dedi.

Deli, tacirin konakladığı yere geldi, ekmek ve tuz yedi. Daha fazla bir şey yemedi. Sonra, “Kardeşim, ekmek ve tuz ye, çünkü o, böbreklerin yağlarını eritir,” dedi. Tacir; “Ey kardeşim, bana öğüt ver,” dedi. Deli; “Allah’tan dikkat eden birisi gibi kork, O’ndan, yaltaklanan birisinin ümidi gibi, ümitli ol. Helal yemek ye. Fakirlere bol ver ve cennete selametle gir,” dedi. Tacir diyor ki; “Ondan duyduklarım çok hoşuma gitti.”

**-**

Hac mevsimi geçtikten sonra, Haccac’ın dostları onun yanına gittiler, ona Meymûn’un haberini verdiler ve; “Onu yakalamamıza insanların gürültüsü, patırtısı ve çığlıkları mani oldu,” dediler. Haccac samimi dostlarından olan komutanlardan birini çağırdı. Ona, “Git o adamı bul, getir. Sana hediye ve ödül var,” dedi.

Onu bulmak için çok gayret sarf ettiler. Kendileri de, hayvanları da çok yoruldu. Sonunda onun Kûfe’de yaşadığını öğrendiler Komutan Kûfe’ye girdi. Onu bir çöplükte otururken buldu. Etrafında da küçük çocuklar vardı. Çocuklara şöyle diyordu: “Kalemler sizin için daha yazı yazmıyor. Daha size günah yazılmıyor. Düşmanınız İblis’e dikkat ediniz, çünkü o, daha önceden atanız Adem’in düşmanıdır 0, Adem’in cennetten çıkmasına yardım etti, salih insanların ahlakıyla ahlaklanın ve müminlere uyun. 

Kimileri şunlardır: Açık hak sahibi Ebu Bekir Sıddık, sonra Ömer Faruk, onun yanında Allah’ın hakkı zail olmazdı. Sonra iki nur sahibi Hz. Osman Sonra Ali; kılıcın adı münafıklara çeken. Eğer dediklerimi yaparsanız, velilerle birlikte olursunuz. Konuşmasını bitirince ona, “Lezzetli bir yemek yemez misin? Yumuşak bir elbise giymez misin?” dediler. Deli, “Yalan söylüyorsunuz. Siz ne bunun için geldiniz ne de bunu yaparsınız. Sizin amacınız, beni Haccac’a götürmektir. Beni bağlamayınız, bana kelepçe takmayınız. Siz ne derseniz onu yapacağım. Bana iyi davranın, yürümeme izin verin,” dedi…

**-**

Vasıt şehrine yaklaştıklarında komutan deliye, “Valinin yanına girdiğinde ona selam ver,” dedi. Meymûn; “Eğer ona selam vermezsem,” dedi. Komutan, “Seni öldürür,” dedi.

Meymûn, “Eğer ben ona selam verirsem ve bana soru sorduğunda doğru cevap verirsem de, beni oldurur mu?” dedi. Komutan, “Evet,” dedi. Meymûn, “Allah’ın dostlarını öldüren, onun düşmanlarıyla işbirliği yapan asi bir adama asla selam vermem 0, Allah’ın buğzettiği biridir!” dedi. Sonra komutan Haccac’ın yanına girdi ve onu bulup, getirdiklerini söyledi.

Haccac çok sevindi. “Onu bana getirin,” dedi. Getirildi ve onun önünde hiç konuşmadan bekledi. Üzerinde de boynuna bağladığı bir abâ vardı. Haccac, onu küçümsedi, vücudunun zayıflığını ve durumunun kötü olduğunu görünce Meymûn hemen şu mısraları söyledi:

"Sakın insanları hor görme; bilemezsin sedefin içinde ne olduğunu Asıl atın soluğu içindedir, cismi zayıf olsa da Hür hürdür, başına bir felaket gelse bile Onundur elbet onur ve haya"

Haccac, onun sözünü ve şirini dinleyince, hikmet sahibi olduğunu anladı Ona; “Sen kimsin?” Neredensin?” dedi

Meymûn; “Ben Abdullah’ım (Allah’ın kuluyum) ve Ubeyde’nin oğluyum,” dedi. Haccac; “Seni selam vermekten alıkoyan nedir?” diye sordu. 

Meymûn; “Ben selam vermeyecek biri değilim. Selam verseydim, selâmımı almamandan korktum,” dedi.

Haccac; “Senin ismin ne?” dedi. 

Meymûn; “Bugün, benim adım Meymûn’dur. Çağrıldığımda, Rabbimin nezdinde ismim ne olacak bilmiyorum!? Saadetle mi yoksa şekavetle mi çağrılacağım?! Şayet, ‘Falan mutlu oldu,’ denilirse ismime ihtiyacım olmayacak. Şayet, ‘Falan şaki oldu,’ denilirse benim Rabbimin nezdinde de bir şansım olmayacak,” dedi.

Haccac; “Ya Meymûn, “Sana birkaç soru soracağım. Cevabın doğru olmasına dikkat et,” dedi.

Meymûn; “Ey Haccâc dilim bedenimden bir parçadır. Mevlam doğru konuşmasını isterse, dilim doğruyu konuşur. Ben, gücüm yetmeyen bir şeyi yapamam. Hareket etmeden bir işi yapamam, yardımcı olmadan hareket de edemem,” dedi. 

Haccâc; “Yazık sana! Dil nedir?” dedi. 

Meymûne; “İnsanı tercüme eden bir vasıtadır.” dedi. Haccac; “Sen insan mısın?” dedi. Meymûn; “Evet,” dedi. Haccậc “İnsan olduğunu nereden anladın?” dedi. Meymun; “Çünkü ben anlıyorum, aklımı çalıştırıyorum, itaat ediyorum, asi geliyorum, ellerimle yiyorum, suyu yudum yudum içiyorum ve yalnız olarak tuvaletimi yapıyorum. Bunları ancak bir insan yapabilir. Allah diyor ki: “Ey insanlar! Doğrusu biz sizi bir erkekle bir dişiden yarattık ve birbirinizle tanışmanız için sizi milletlere ve kabilelere ayırdık.” (Hucurat, 18) Böylece zararlı olanla faydalı olanı bildim.” 

Haccâc; “Allah seni neyle yarattı?” dedi.

Meymun; “Et ve kanın arasından çıkan sudan yarattı. O (Su), tazyik halinde iken kırmızı kandır. Dışa çıkarken beyaz sudur. Rahimin içine yerleştiği zaman düzgün ve düzgün olmayan bir et parçasıdır. Sonra ondan et, kemik damarlar ve cilt oluşturulur. Sonra kemik, damarlarla, sinirlerle birleştirilir, ve ciltle kaplanır. Beden altında atmayan sakin bir damar yoktur. Sakin damar attığı zaman çalkalanır. Kim onların hakkını verirse, Allah’tan sevap kazanmayı hak eder. Kim de onların hakkını vermezse, Allah’tan almayı hak ettiği bir şey yoktur. Annesinin karnından çıkan herkesin, eceli, rızkı, ameli, şaki veya mutlu olacağı mutlaka yazılır.”

Haccâc; “Her şeyin önceden belirlendi ise, neden amel ediyorsun?” dedi.

Meymûn; “Hz. Peygamberin, ‘Herkes amel etsin, çünkü herkes, yaratılışına uygun donatılmıştır.” (et Taberani İbn Abbas tan rivayet etmiştir) dediği için amel ediyorum.” dedi. Allah, Adem’i yarattığında onun sulbüne vurdu ve onun zürriyetini çıkarıp, ona gösterdi. Sağ eliyle bir avuç aldı ve; “Bunlar cennete gidecek ve hiç umursamıyorum.” dedi. Sonra başka bir avuç daha alarak bunlar, cehenneme gidecek ve umursamıyorum!” dedi. Sonra Allah’ın, nebisi Muhammed’e bu hususta Kur’an indirdi. Ve şöyle dedi: “Eğer o, sağır adamlardan ise, işte onlardan sana gönderilmiş bir nice salatü selam vardır. Ama yalanlayıcı sapıklardan ise, işte ona da kaynar sudan bir ziyafet vardır.”  (Vakıa 90-94) dedi.

Meymûn, “Zevkine ve sefasına düşkün olan insanlar, Allah’ı sevenlere baktıkları zaman, onlara deli derler,” dedi.

Haccậc ona; “Böyle güzel konuşan birine deli denir mi?!” dedi. Meymûn Haccac’a şöyle dedi; “Ya Haccâc, ehli keyif, muhabbet ehline baktıkları zaman onlara deliler ismini verirler! Onlar hakkında daha önceden söz söylenmiştir. Onları gördüğünüz zaman, deliler dersiniz. Onlar Buna benzer bir atasözü de şöyledir: Göz görüyor, ama kol kısadır da sizi gördüğü zaman, siz hesap gününe inanmıyorsunuz, derler. Ve sen ya Haccac! Eğer Allah’a ve âhiret gününe bütün kalbinle inansaydın, senin lezzetli yiyecekler yemene ve güzel elbiseler giymene mâni olurdu, fakat O, seni pis buldu ve seni kovdu. İsteseydi seni kullanırdı.

Allah’ın temizlenmiş, itaatkar kulları vardır. O’na ibadet etmekle meşguldürler. Onlar üç sınıftır:

Bir grubu, O’na duydukları özlemden dolayı ona ibâdet ederler. Onların kalpleri O’ndan başkasıyla meşgul olmaz, çünkü kalpleri ona ısınmıştır.

Rableri de onlara muhabbet kâsesinden bir defa içirmiştir. Şevkle yerlerinden kalkmışlardır. Onların yükleri ancak Allah’a yakın yere indirilir, onlar O’nun arzında seçkin kullarıdır.

Bir grup da cehennem ateşinden korktuğu için O’na ibâdet eder. ‘Ey iman edenler! Kendinizi ve ailenizi, yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten koruyun.’ Tahrim. 6 âyetini işittiklerinde, korktular ve altlarından üstlerinden, sağlarından ve sollarından gelecek olan ateşten korktukları için bütün gayretleriyle ona ibâdet ettiler. Cehennemde onları yılanlar ısırır, akrepler sokar, ne zaman yardım isteseler, onlar için azap yinelenir. Bu rahmanın bir adâletidir.

Bir grup da dostların evi, seçkin kullarının yeri olan cennete tamah ettikleri için O’na ibâdet ederler. Allah’ın “(Melekler), “Sabrettiğinize karşılık size selam olsun! Dünya yurdunun sonu (cennet) ne güzeldir derler.” Ra’d, 24 sözünü işittiklerinde, acıya karşı sabrettiler. Hatta Allah’ın rızasını ve günahlarının affedilmesini hakettiler. Onların kalpleri, Allah’ın yanına gitmek için can atar, onları gümüşten saraylara, süslü çadırlara ve özel meclislere yerleştirmesi için Huriler onların işleridir. Kuşlar onlara gölgelik yapar. Melekler onlara hizmet ederler.”

**-**

Haccâc; “Ya Meymûn, cenneti vasfettin, fakat oradaki eşleri vasfetmedin. Sana aklını başından alacak ve dilini kekeme yapacak bir şey göstereyim mi?” dedi. Sonra Haccac “Ya Emles! diye seslendi. Orta boylu kusursuz güzel bir câriye çıktı. Üzerinde ince bir elbise vardı. Salına salına yürüyordu. Saçları omuzlarını örtmüştü. 

Meymûn ona bakınca; “Yazık sana ya Haccâc! Bu câriyeyle ne yapıyorsunuz! Onun muayyen bir eceli var, günleri sayılıdır,” dedi. Sonra elbisesinin yeninden kuru bir ekmek çıkardı ve; “Ya Haccâc, bu ekmeğe ve kuruluğuna iyice bak. Eğer onu dertli, aç bir insana yedirirsem, Allah’ın beni bir câriye ile evlendirmesini ümit ederim. Öyle bir câriye ile ki, sanki güneş gözlerinin arasından doğar. Ve sanki cilve, hareketlerinde akıyordur. Ben de sevinir, coşarım. Benimle konuşur, mutlu olurum. Onu kıyâmet gününde hak etmiş olmayı umarım; doğruyu söylediğim için ve nefsimin arzularını terk ettiğim için.”

Haccac; “Ya Meymûn, beni öv de sana güzel bir ödül vereyim,” dedi. Meymûn; “Ya Haccac, Allah’a yemin ederim, sen de güzel bir şey bilmiyorum ki onu söyleyeyim. Eğer sende bildiğim bir şeyi söylersem, seni zemmederim! Fakat ben insanları zemmetmem, çünkü bende başkasının ayıbını söylememe mâni olan bir bir şey var! Haccac; “Sana dört bin dirhemin verilmesini emrettim,” dedi. 

Meymûn; “Mal, nereden çalındıysa oraya iade et. Seni kötülediğinde sana zararı dokunmayacak ve seni övdüğünde sana faydası olmayacak kişiye bol miktarda mal veren cömert hırsız olma. Beni serbest bırak. Allah’tan Senin ve senin gibilerin vereceği şeye muhtaç etmeyecek kadar bana rızık vermesini istiyorum,” dedi ve onu bırakıp gitti.

Meymun sağ salim çekip gitti. Sonra İbn Tâhir’e şu mısraları söyledi:

Bizim bir ihtiyacımız var, mazeretimiz önde gelir. Onu yerine getirmek kolaydır ve ecri kat kattır. Şayet ihtiyacımızı görürsen sadece Allah’a teşekkür ederiz. Eğer görmezsen, Allah onu görür. Evet. O. Rahmandır, verir ya da vermez. Hür insanın, yolları vardır; kaderine doğru gider.

Post a Comment

İçinizde olan güzellik her zaman yazılarınıza ve dilinize aşkla dökülsün...

Daha yeni Daha eski

Öne Çıkanlar

Nefs