Kadiri Yolu

 

Mürid Kimdir ve Murad Kime Denir?

Mürid ve Murad Kime Denir?

Mürid, irade ile teslim olmuş kişidir. Allahu Teâlâ’ya ve hakkın taatine yüzünü dönmüş, Allah’tan gayri her şeyden ve ondan başkasına taatten yüzünü çevirmiştir. Haktan gayrısını duymaz. Kelamı ancak Rabbinden duyar. Kitap ve sünnette olanlarla amel eder. Allahu Teâlâ’nın nûruyla görüp, kendi işlerini ve insanların yaptıklarını Allahu Teâlâ’dan görür. Hakiki fail, yapıcı yalnız O’nu bilir. Kendisi için, Haktan gayrıyı görmez. Bu durumda gerçek üzere Allahü Teâlâ’dan gayrı fail görmez. Başkasını âlet, sebep ve emir altında hareket edici gibi görür. Nitekim Peygamber efendimiz (sav): “Mahbûbuna muhabbetin seni, mahbûbundan başkasından kör ve sağır yapar”buyurdu. Zira senin işin mahbûbun, yani sevdiğin iledir. Başkasına müsait değildir. Bundan anlaşılıyor ki, iradesiz muhabbet meydana gelmez.

Bütün arzulardan kurtulup yalnız Hakkı istemeyince de irade ele geçmez. Müridin kalbine korku ateşi düşüp, oradaki bütün bağlanma ve tutulmaları ve Haktan gayri her şeyi yakmayınca iradesi sağlam olmaz. Nitekim Allahü Teâlâ Neml sûresi 34. âyet-i kerimede “Melikler hasımlarının şehrine girince, şehri harap ve halkının azizlerini zelil ve esir ederler” buyuruyor ve aşk ve muhabbet sultanının heybet ve İclal ile kalbe teveccüh ve girmesiyle, ondaki bağlantı ve Allah’tan başkasına olan tutulmaları, üzüntü, düşünce gibi şeylerin hepsini yaktığını, ağyarı sürüp çıkardığını, gönül tahtında Allah’tan gayrısı için yer bırakmadığını işaret ediyor. Nitekim muhabbet, öyle büyük, öyle tehlikeli bir korkudur ki, elem ve kederleri, diğer gam ve üzüntüleri kolaylaştırır, basit gösterir. Hepsine galebe çalar denmiştir.

Mürid az uyur, az yer, zarûret miktarı kadar konuşur.

Mürid daima nefs-i emmaresine nasihat edicidir. Onun sevdiklerine, lezzetlerine ve davetlerine uymaz. Mürid Allahü Teâlâ’nın kullarına nasihat eder. Halvetinde (yalnız odasında) Hak ile ünsiyyette olur. Günah işlemekten sakınır. Allahu teâlâ’nın kazasına razı, emrini tutucu olur. Mürid, Hakkın görmesinden utanır. Kendisini Hakka sevdirmek için bütün gücünü sarf eder. Daima kendini Hakka kavuşturacak sebep ve vasıtalara başvurur. İnsanların gözünden düşmede, gizlilikte inziva ile yetinir. İnsanların kendini övmesini istemez. Halis ve muhlis olarak çok nafile ibadetlerle kendini Allahü Teâlâ’ya sevdirmeye uğraşır. Bu hal ile Hakka kavuşup, Hakkın dostları arasına girer, maksad ve murâdına kavuşur. 

O anda kendisine MURAD denip. Hak yolunun yolcularının ağırlığı ve yükü sırtından indirilir. Hakkın rahmet ve re’fet suyu ile yıkanır. Kendisine çeşit çeşit hil’atler giydirilir Onlarda Hakkı ma’rifet. Hak ile ünsiyyet sükun ve tümaninettedir. O zaman, bu mürid, açık izinden sonra, belki Hakkın bildirmesi ile, Hakkın esrâr ve hikmetlerini söyler. Allahu Teâlâ’nın sevdikleri arasında seçilir. Başka isimlere hak kazanıp, Allahu Teâlâ’nın has, seçkin kulları arasına girer Onun ilmi, ancak Allahü Teâlâ’ya mahsus bir takım isimlerle isimlendirilir. Allahü Teâlâ’nın katından başkasına aşikâr olmayıp Hakka mahsus olan sırlara kavuşur. 

Bu halde bu mürid Allahü Teâlâ ile işitir, onunla görür, onunla konuşur O’nun kuvveti ile tutar, Allahü Teâlâ’ya taate çalışır. Onunla bulunur. Allahü Teâlâ’nın hıfzında, korumasında O’nu zikrederek uyur. Hakkın emin ve şahitlerinden olup, onun kullarına, meleklerine, dostlarına ebedi saadet sunucu olur. Onları selamete çıkarır.

-*-

Nitekim Peygamber efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) Allahü teâlâ’dan anlatır: “Mü’min kulum bana nafilelerle yaklaşır. Kendisini sevinceye kadar böyle devam eder. Ben onu sevdiğim zaman, kulağı, gözü, dili, eli, ayağı ve kalbi olurum. Benimle işitir, benimle görür, benimle söyler, benimle düşünür, benimle tutar.” O öyle bir müriddir ki, onun aklı, akl-ı ekberi ve mukaddes yüksek kuvveti taşır. Şehvet hareketleri Hakkın kudretinde sakin olup, kalbi Allahü Teâlâ’nın hazinesi olur. Ey Allah’ın kulu, sen onu tanımak, bilmek istersen, işte MURAD denenler bunlardır. 

Evvelce geçmiş velilerden bazısı mürid ve murad aynıdır. Zira Allahü Teâlâ’nın o muradı irade etmesi, istemesi sebebi ile murad olmamış olsaydı, Allahü Teâlâ’nın mürid olmaması lazım gelirdi. Hak ise dilediğini yapıcıdır ve ancak onun dilediği şey olur. Çünkü Allahu Teâlâ bir şeyi özellikle murâd edince, o şeyi iradeye uygun yapar dediler. Bazıları da Mürid, başlangıçta olana, Murad ise, nihâyete kavuşana denir. Mürid meşakkat ve zorluk çekerek, Murad ise, zahmetsiz. muradına kavuşur. Mürid sıkıntıda, murad sıkıntısızdır. 

-**-

Allahü Teâlâ’ya kavuşmak isteyen taliblere, Allahü Teâlâ’nın adetin de çok bulunan mücâhedeler için, Allahü Teâlâ’nın tevfikının gelmesidir. Sonra o talipleri Hakka kavuşturup, onlardan ağırlığın, nafile ibadetlerin ve tabii isteklerinin terkinin hafifletilmesi, yalnız farz, vacip ve sünnet olan ibadetleri yapması ile kalbinin Allahü Teâlâ’dan gayrisinden kesilmesidir. İşte bu zaman kalpleri Hak ile, bedenleri halk ile olur. Dilleri Allahu Teâlâ’nın hükmü, kalpleri ise Allahü Teâlâ’nın ilmi iledir. Sözleri, insanlara nasihatte, sır ve gönülleri Allahu Teâlâ’nın vediasını hıfzdadır. Yer ve gökler durdukça kullar Hakka taat ve şeriatın hududunu muhafaza ettikleri müddetçe, Allahü Teâlâ’nın selâmı, bereketi ile rahmeti onların üzerine olsun.

-***-

Cüneyd-i Bağdâdi’ye (kuddise sirruh) murad ve mürid sorulduğunda “Mürid ilimle amel etmeye, murad ise Hakkı gözetmeye itina eder. Çünkū mūrid yürümekte, murad ise uçmaktadır. Yürüyen, uçanın kavuştuğunu nasıl kavuşur” diye cevap verdi. Bu beyanımız Musa aleyhisselâm ve Peygamberimiz Muhammed aleyhisselâmin hâli ile güzel anlaşılır. Musa aleyhisselam mürid, Peygamber efendimiz (sav) ise murad idi. Bunun için Musa aleyhisselâm Tur dağına kadar ilerleyebildi ve hazret-i Muhammed’in (sallallahu aleyhi ve sellem) uçması, Arş-ı ala ve Levhil mahfûzdan ileride oldu. 

Mürid, talib (isteyici), murad ise matlubdur (istenendir)Müridin ibâdeti mücâhede, muradın ibâdeti ise mevhibedir. Mürid karşılık için amel eder, murad ise ameli görmez. Tevfik ve minneti görür. Mürid Allahü Teâlâ’nın nuruyla görür. Murâd ancak Allahü Teâlâ ile görür. Mürid Allahü Teâlâ’nın emrini yapmakla, murad ise Allahü Teâlâ’nın fiili ile meşguldür. Mürid henüz isteklerine uymamakta, murad ise istediğinden sakınmaktadır. Mürid zahmet ile ilerler, murad ise zahmetsiz ilerler.

[Beytler:

Efendim, mürid kimdir ve murâd kime denir?

Mürid zahmet çekerek maksuduna erişir.

Murad zahmeti bilmez, çekilip götürülür,

Birincisi sülukle ve bu cezbeyle olur.

Cezbe yolundan gitmiş, bu yolun büyükleri

Bununçün makamları her makamdan ileri].

Mürid perhizde ve yememekte, murad ise naz ve zevk ile yemektedir. Mürid mahfuz, murad ise müridi hafızdır, korumaktadır. Mürid terakkide, murad ise nihayete kavuşmuştur. Rabbin ulaşmıştır. Onun katında yüksek nimetlere kavuşmaktadır. Abitleri, mukarrebleri, muttakileri geçmiştir. [Mürid ve Murad hakkında İmâm-ı Rabbâni’nin (kuddise sirruh) Mektubat’ında ve hallerini en güzel anlatan Berekât, İmâm-ı Rabbani ve Yolundakiler kitabında çok güzel ve çok geniş anlatılmaktadır.

Teberrüken Mektubât-Rabbâni’nin birinci cildi iki yüz doksan ikinci mektubunun baş tarafından birkaç satır alalım:

“Mektubuma besmele okuyarak ve yazarak başlıyorum. Peygamberinin edebleri ile bizleri edeblendiren ve Muhammed Mustafa’nın (aleyhi ve ala aleyhissalatü etemmüha ve ekmelüha) ahlâkına kavuşturan Allah’ımıza hamd olsun. Bu yolun sālikleri ikiye ayrılır: Ya Mürid olurlar, yâhud Murad olurlar. Murad olanlara müjdeler olsun! Cezbe ve muhabbet yolunda, bunları durmadan çekerler Aradıklarına ulaştırırlar. Lazım olan her edebi. pir yardımı ile veya arada pir olmadan, bunlara öğretirler. Yanıldıkları zaman haber verirler. Ondan dolayı bir şey yapmazlar. Eğer pire ihtiyacı olursa, kendisi aramadan, uğraşmadan ona kavuştururlar. Kısaca, Allahü Teâlâ’nın sonsuz olan ihsânı, onun her zamanda imdadına yetişir Sebep yaratarak veya sebepsiz olarak işini görürler. Şura sûresinin 10. ayetinde «Allahu Teâlâ, dilediğini seçerek kendine kavuşturur buyuruldu.

Mürid olanların, arada pir olmadan kavuşmaları çok güçtür: Cezbe sülük nimetlerine kavuşmuş fena ve beka ile şereflenmiş olan, seyr-i ilallah ve seyr-i fillâh ve seyr-i anillahi billah ve seyr-i fil eşya billah yollarını geçmiş olan bir pirin yardımı lazımdır. Pirin cezbesi, sülukten önce olmuş ise ve muradlardan olarak yetiştirilmiş ise, bulunmaz bir nimettir. Onun sözleri, ölmüş kalpleri diriltmek için devadır. Bakışları şifadır taş kesilmiş kalpler onun muhabbetine kavuşmakla yumuşak olur meliklerin yolu dünya bat yolu Muratların yolu ictiba yoludur. 

Post a Comment

İçinizde olan güzellik her zaman yazılarınıza ve dilinize aşkla dökülsün...

Daha yeni Daha eski

Öne Çıkanlar

Nefs