Kadiri Yolu
Şeyhin Eşi Ve Kerameti


Şeyhin Eşi Ve Kerameti

Bir Derviş Ebul Hasan-i Harkani’nin şöhretini duyup Talkan şehrinden yola çıkmıştı. Dağlar aştı, uzun ovalar geçtiği şeyhi görmek için Özü doğru olarak Allah’a yalvarıp yakararak epey bir yol aldı. O genç, yolu bitirip maksadına ulaştı. O mana padişahının evi sordu. Öğrenip kapısına gelince, yüzlerce saygıyla kapı halkasını vurdu.

Şeyhin karısı, kapıdan başını çıkardı. “Ey kerem sahibi ne istiyorsun?” dedi. Derviş, “Şeyhi ziyaret için geldim” deyince, kadın kahkahayla gülüp dedi ki, “Bir şu sakalına bak, bir de göze aldığın șu yolculuğa, çektiğin sıkıntılara bak! Yerinde, yurdunda işin yok muydu da boş yere yollara düştün? Bir ahmağı görmek hevesine mi düştün, yoksa yurdundan mı usandın? Yoksa şeytan bir boyunduruk vurdu, vesveseler verdi de sana bu yolculuk kapısını mı açtı?” Şeyhin karısı böylece birçok kötü sözler,küfürler söyledi durdu.

O genç mürid, “Yeter artık, sus!” diye bağırdı. “Her şey açıkça görünmekte. Senin gibi bir şeytanın saçmaları, beni bu kapının tokmağından hiç döndürür mü? o (Şeyh Ebül-Hasan), yücelik mazharıdır, Hakkın sevgilisidir, Ey kocakarı! Sen Hak mumunu söndürmek için üflüyorsun. Ey ağzı kokmuş! Sen hem kendini yakıyorsun, hem başını. Bir köpeğin ağzından deniz pislenir mi? Güneş, üflemekle söner mi? Ay ışığıyla geceleyin yol alanlar, köpek havlamasıyla yollarından geri kalırlar mı? Şüphesiz tükürük göğe doğru yol bulamaz, yüzüne geri döner. Senin gibi bir kötü, o makbul ruha eş olmuş; Nuh’un nikahındaki kafir kadın gibi adeta. Bu eve mensup olmasaydın şimdi seni paramparça ederdim. O Nuh’u da senden halas ederdim, ben de kısasa uğrar, Şeyhin yolunda ölmek şerefiyle yücelirdim. Fakat zamanın padişahlar padişahının evinde bu çeşit küstahlıkta bulunamam. Yürü, dua et ki bu yurdun köpeğisin. Yoksa şimdi yapacağımı yapardım sana.”

Ondan sonra derviş, herkese sormakta, Şeyhi her tarafta araştırmaktaydı. Birisi dedi ki, “O kutup, odun getirmek üzere ormana gitti. O Zülfikar düşünceli ve ateşli derviş, Şeyhin muhabbetine kapılıp ormanın yolunu tuttu.

Şeytan onun aklına vesvese vermekteydi; “Bu din şeyhi neden böyle bir kadını evinde tutuyor, onunla düşüp kalkıyor? Zıt, nasıl olur da zıddıyla beraber bulunur? Halkın imamı olan bir zat nerede, maymun nerede?” diyordu.

O, bu düşüncelere dalmış giderken, meşhur şeyh bir aslana binmiş çıkageldi. Kükremiş aslan şeyhin odununu taşımaktaydı. O kutlu zat da odunlarının üstüne binmişti. Kamçısı güçlü bir yılandı. Yüceliğinden, yılanı bir kamçı gibi eline almıştı.

O mana padişahı, dervişi uzaktan görüp güldü. “Sakın” dedi, “aldanma, şeytanı dinleme”. O hünerli zat, dervişin yola düşmesinden o ana kadar aklından geçenleri bir bir söyledi. Ondan sonra o güzel sözler söyleyen zat, karısının kendisini kınaması hususunda dedi ki,Ona tahammül edişim, nefsimin hevasına kapılmaktan değildir. Ben sabredip bu kadının yükünü çekmeseydim, aslan benim yükümü çeker miydi hiç? Ben de Hakkın ezelde bize yüklediği ağır yükü şikayet etmeden, sızlanmadan, kendinden geçmiş bir halde taşıyan, sarhoş deveyim. Onun buyruğunu yerine getirmekte yan ham bile değilim ki halkın kınamasını, yermesini düşüneyim. Bizim geri kalmamız da Onun buyruğudur, ileri gitmemiz de. Canımız yüz üstü koşarak Onu aramaktadır.

Bizim bekar oluşumuz da, evlenişimiz de heva ve hevesten değildir. Canımız,Hakkın elindedir. O ahmak kadının nazını da çekeriz, onun gibi yüzlercesinin nazını da. Bu kaza ve kader, bu naz çekmeler ve sıkıntılar bizim talebemizin dersidir. Sen bizim zorluklarla yaptığımız savaşın ihtişamını bir düşün, nereye varır? “Sabır, ferahlığın anahtarıdır” sırrına ermek için, gülerek, hoşlanarak onun derdini çek. Bu aşağılık kişilerin kötülüklerine dayanabilirsen, sünnetlerin nuruna ulaşırsın. Peygamberler, aşağılık adamların zahmetlerini çok çektiler. Bu çeşit yılanlardan nice kıvrandılar”

Kaynak: (Mesnevi, c. 6, b. 2044-2152)

Post a Comment

İçinizde olan güzellik her zaman yazılarınıza ve dilinize aşkla dökülsün...

Daha yeni Daha eski

Öne Çıkanlar

Nefs