Yunus Sûresi 15-30. Ayetlerin Tefsiri
بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يم
ﷺ
وَاِذَا تُتْلٰى عَلَيْهِمْ اٰيَاتُنَا بَيِّنَاتٍۙ قَالَ الَّذ۪ينَ لَا يَرْجُونَ لِقَٓاءَنَا ائْتِ بِقُرْاٰنٍ غَيْرِ هٰذَٓا اَوْ بَدِّلْهُۜ قُلْ مَا يَكُونُ ل۪ٓي اَنْ اُبَدِّلَهُ مِنْ تِلْقَٓائِ۬ نَفْس۪يۚ اِنْ اَتَّبِعُ اِلَّا مَا يُوحٰٓى اِلَيَّۚ اِنّ۪ٓي اَخَافُ اِنْ عَصَيْتُ رَبّ۪ي عَذَابَ يَوْمٍ عَظ۪يمٍ ﴿١٥﴾ قُلْ لَوْ شَٓاءَ اللّٰهُ مَا تَلَوْتُهُ عَلَيْكُمْ وَلَٓا اَدْرٰيكُمْ بِه۪ۘ فَقَدْ لَبِثْتُ ف۪يكُمْ عُمُرًا مِنْ قَبْلِه۪ۜ اَفَلَا تَعْقِلُونَ ﴿١٦﴾ فَمَنْ اَظْلَمُ مِمَّنِ افْتَرٰى عَلَى اللّٰهِ كَذِبًا اَوْ كَذَّبَ بِاٰيَاتِه۪ۜ اِنَّهُ لَا يُفْلِحُ الْمُجْرِمُونَ ﴿١٧﴾ وَيَعْبُدُونَ مِنْ دُونِ اللّٰهِ مَا لَا يَضُرُّهُمْ وَلَا يَنْفَعُهُمْ وَيَقُولُونَ هٰٓؤُ۬لَٓاءِ شُفَعَٓاؤُ۬نَا عِنْدَ اللّٰهِۜ قُلْ اَتُنَبِّؤُ۫نَ اللّٰهَ بِمَا لَا يَعْلَمُ فِي السَّمٰوَاتِ وَلَا فِي الْاَرْضِۜ سُبْحَانَهُ وَتَعَالٰى عَمَّا يُشْرِكُونَ ﴿١٨﴾ وَمَا كَانَ النَّاسُ اِلَّٓا اُمَّةً وَاحِدَةً فَاخْتَلَفُواۜ وَلَوْلَا كَلِمَةٌ سَبَقَتْ مِنْ رَبِّكَ لَقُضِيَ بَيْنَهُمْ ف۪يمَا ف۪يهِ يَخْتَلِفُونَ ﴿١٩﴾ وَيَقُولُونَ لَوْلَٓا اُنْزِلَ عَلَيْهِ اٰيَةٌ مِنْ رَبِّه۪ۚ فَقُلْ اِنَّمَا الْغَيْبُ لِلّٰهِ فَانْتَظِرُواۚ اِنّ۪ي مَعَكُمْ مِنَ الْمُنْتَظِر۪ينَ۟ ﴿٢٠﴾ وَاِذَٓا اَذَقْنَا النَّاسَ رَحْمَةً مِنْ بَعْدِ ضَرَّٓاءَ مَسَّتْهُمْ اِذَا لَهُمْ مَكْرٌ ف۪ٓي اٰيَاتِنَاۜ قُلِ اللّٰهُ اَسْرَعُ مَكْرًاۜ اِنَّ رُسُلَنَا يَكْتُبُونَ مَا تَمْكُرُونَ ﴿٢١﴾ هُوَ الَّذ۪ي يُسَيِّرُكُمْ فِي الْبَرِّ وَالْبَحْرِۜ حَتّٰٓى اِذَا كُنْتُمْ فِي الْفُلْكِۚ وَجَرَيْنَ بِهِمْ بِر۪يحٍ طَيِّبَةٍ وَفَرِحُوا بِهَا جَٓاءَتْهَا ر۪يحٌ عَاصِفٌ وَجَٓاءَهُمُ الْمَوْجُ مِنْ كُلِّ مَكَانٍ وَظَنُّٓوا اَنَّهُمْ اُح۪يطَ بِهِمْۙ دَعَوُا اللّٰهَ مُخْلِص۪ينَ لَهُ الدّ۪ينَۚ لَئِنْ اَنْجَيْتَنَا مِنْ هٰذِه۪ لَنَكُونَنَّ مِنَ الشَّاكِر۪ينَ ﴿٢٢﴾ فَلَمَّٓا اَنْجٰيهُمْ اِذَا هُمْ يَبْغُونَ فِي الْاَرْضِ بِغَيْرِ الْحَقِّۜ يَٓا اَيُّهَا النَّاسُ اِنَّمَا بَغْيُكُمْ عَلٰٓى اَنْفُسِكُمْۙ مَتَاعَ الْحَيٰوةِ الدُّنْيَا ثُمَّ اِلَيْنَا مَرْجِعُكُمْ فَنُنَبِّئُكُمْ بِمَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ ﴿٢٣﴾ اِنَّمَا مَثَلُ الْحَيٰوةِ الدُّنْيَا كَمَٓاءٍ اَنْزَلْنَاهُ مِنَ السَّمَٓاءِ فَاخْتَلَطَ بِه۪ نَبَاتُ الْاَرْضِ مِمَّا يَأْكُلُ النَّاسُ وَالْاَنْعَامُۜ حَتّٰٓى اِذَٓا اَخَذَتِ الْاَرْضُ زُخْرُفَهَا وَازَّيَّنَتْ وَظَنَّ اَهْلُهَٓا اَنَّهُمْ قَادِرُونَ عَلَيْهَٓاۙ اَتٰيهَٓا اَمْرُنَا لَيْلًا اَوْ نَهَارًا فَجَعَلْنَاهَا حَص۪يدًا كَاَنْ لَمْ تَغْنَ بِالْاَمْسِۜ كَذٰلِكَ نُفَصِّلُ الْاٰيَاتِ لِقَوْمٍ يَتَفَكَّرُونَ ﴿٢٤﴾ وَاللّٰهُ يَدْعُٓوا اِلٰى دَارِ السَّلَامِۜ وَيَهْد۪ي مَنْ يَشَٓاءُ اِلٰى صِرَاطٍ مُسْتَق۪يمٍ ﴿٢٥﴾ لِلَّذ۪ينَ اَحْسَنُوا الْحُسْنٰى وَزِيَادَةٌۜ وَلَا يَرْهَقُ وُجُوهَهُمْ قَتَرٌ وَلَا ذِلَّةٌۜ اُو۬لٰٓئِكَ اَصْحَابُ الْجَنَّةِۚ هُمْ ف۪يهَا خَالِدُونَ ﴿٢٦﴾ وَالَّذ۪ينَ كَسَبُوا السَّيِّـَٔاتِ جَزَٓاءُ سَيِّئَةٍ بِمِثْلِهَاۙ وَتَرْهَقُهُمْ ذِلَّةٌۜ مَا لَهُمْ مِنَ اللّٰهِ مِنْ عَاصِمٍۚ كَاَنَّمَٓا اُغْشِيَتْ وُجُوهُهُمْ قِطَعًا مِنَ الَّيْلِ مُظْلِمًاۜ اُو۬لٰٓئِكَ اَصْحَابُ النَّارِۚ هُمْ ف۪يهَا خَالِدُونَ ﴿٢٧﴾ وَيَوْمَ نَحْشُرُهُمْ جَم۪يعًا ثُمَّ نَقُولُ لِلَّذ۪ينَ اَشْرَكُوا مَكَانَكُمْ اَنْتُمْ وَشُرَكَٓاؤُ۬كُمْۚ فَزَيَّلْنَا بَيْنَهُمْ وَقَالَ شُرَكَٓاؤُ۬هُمْ مَا كُنْتُمْ اِيَّانَا تَعْبُدُونَ ﴿٢٨﴾ فَكَفٰى بِاللّٰهِ شَه۪يدًا بَيْنَنَا وَبَيْنَكُمْ اِنْ كُنَّا عَنْ عِبَادَتِكُمْ لَغَافِل۪ينَ ﴿٢٩﴾ هُنَالِكَ تَبْلُوا كُلُّ نَفْسٍ مَٓا اَسْلَفَتْ وَرُدُّٓوا اِلَى اللّٰهِ مَوْلٰيهُمُ الْحَقِّ وَضَلَّ عَنْهُمْ مَا كَانُوا يَفْتَرُونَ۟ ﴿٣٠﴾
بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يم
Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla hamd yalnız Allah’ındır. Salat ve Selam ise Allah’ın Resulüne onun aile halkına ve ashabına olsun. Rabbimiz bizden kabul buyur. Çünkü sen duaları işitensin herşeyi bilensin.
15- “Ayetlerimiz onlara karşı apaçık deliller halinde okununca, bizimle karşılaşmayı ummayanlar: “Bundan başka bir Kur'an getir veya bunu değiştir” dediler. De ki: “Onu kendiliğinden değiştiremem. Ben, ancak bana vahyolunana uyarım. Ben Rabbime karşı gelirsem, büyük günün azabına uğramaktan korkarım.”
Kur'an-ı Kerim'in açık seçik ve net olarak müşriklere okununca bizimle karşılaşmayı ummayanlar öldükten sonra huzurumuzu çıkaçaklarını beklemeyenler peygamberimize şöyle dediler: “Bunun aynısı olmayan bir Kur'an getir veya bir başka bir şeyin yerine koy ve bir hükmün yerine başka bir hüküm getir onu değiştir.” dediler. Hz. Peygamber (صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم) onlara dedi ki: “Öyle bir şey benim için helal değildir. Bu iş bana bırakılmış değildir. Ben sadece emre itaat eden bir kulum. Allah'tan aldıklarımı size tebliğ eden bir Resulüm. Ben ancak bana vahyolunana uyarım. Herhangi bir fazlalık eksiklik veya değiştirme söz konusu olmaksızın sadece Allah'ın bana vahyettiğine uyarım. Çünkü benim size bu getirdiğim Allah'tandır kendiliğinden onu uydurmuyorum ki, değiştirmem söz konusu olsun. Üstelik onu değiştirmem halinde ben Rabbime karşı gelirsem büyük günün yani kıyamet gününün azabına uğramaktan korkarım.
Ayeti kerimede “Büyük gün” ifadesi geçmektedir bu kıyamet günüdür. Evet, kıyamet gününün dehşeti büyüktür. Nitekim bu hususta diğer ayetlerde de şöyle buyrulmaktadır: “Ey insanlar rabbinizden korkun. Çünkü kıyametin sarsıntısı büyük bir şeydir.” Hac/1
“Onu gördüğünüz zaman her emzikli kadın emzirdiği çocuğundan geçer. hamile kadın çocuğunu düşürür. sen insanları sarhoş görürsün. Aslında onlar sarhoş değillerdir. fakat Allah'ın azabı şiddetlidir.” Hac/2
Ummayanlar tavır olarak dünya hayatından başka bir hayat olmadığına inanmalarından dolayı bir hastalık içindedirler, bu hastalık müzmin bir hastalıktır. Davet çalışmalarında bulunan kimselerin, insanın gayretini ve aklını ahiret gününü ummaya doğru yöneltmeleri, harekete geçirmeleri gerekmektedir.
Ayrıca bunlar resulullahın kuranı kerimi kendisi getirdiğine inandıkları için onu değiştirmeye kadir olduğuna inanırlar. O yüzden ondan değiştirme talebinde bulunmaktadırlar.
16- “De ki: “Allah dileseydi ben onu size okumazdım ve onu size hiç bildirmezdi. Bundan önce İçinizde bir ömür boyu bulundum, hiç düşünmüyor musunuz?”
Bu Kur'an'ı size okuyuşum ancak Allah'ın iradesiyledir. Onun size açıklanması alışılmışın dışında ve hayret verici bir durumdur. Şöyle ki ümmi, kimseden bir şey öğrenmemiş, ilim adamları ile görüşmemiş, onlarla oturup kalkmamış bir kişi çıkıyor ve sizlere bütün kitapları gölgede bırakan bir kitap okuyor; bütün sözleri gölgeleyen bir söz getiriyor ve bu her şeyde üstünlük sağlıyor. Bu kitapta öyle bir takım mucizeler, öyle bir takım icazlar (aciz bırakan şeyler) vardır ki bunları tümüyle kimse kuşatamaz.
Ben size bu kur'an-ı kerim'i Allah'ın bu konuda bana verdiği bir izin Allah'ın meşiet (emirlerini, hükümlerini) ve iradesiyle getirmiş bulunuyorum. onu kendiliğinden söylemediğimin, iftira etmediğimin delili ise sizin ona karşı çıkmaktan yana adrese düşmenizdir. Sizler benim doğruluğumu ve güvenilir bir kimse olduğumu aranızda yetiştiğim andan Yüce Allah'ın beni peygamber olarak gönderdiği ana kadar biliyorsunuz. beni tenkit edebileceğiniz herhangi bir şey de bulamıyorsunuz.
Kur'an-ı Kerim'in nüzulünden İçinizde bir ömür boyu 40 yıl süre ile bulundum sizinle birlikte yaşadım. Sizler daha önce bu türden şey işlerle uğraştığımı buna gücümün yettiğini tespit edemediğiniz gibi herhangi bir bilgin veya bu yollu açıklamaları olan birisi de değildim ki, beni Kur'an'ı uydurmakla itham etmekte haklı olasınız. “Hiç düşünmüyor musunuz?” Yani kendileri aracılığıyla hakkı batıldan ayırt edebileceğiniz ve böylece Onun benden değil de Allah tarafından gönderilmiş olduğunu bilmenizi sağlayacak akıllarınız yok mudur?
Ebu Süfyan bin harb, henüz müslüman olmadan önce Bizans İmparatoru heraklius ile karşısında Resulullah (صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم) hakkında konuşurken, heraklius Ebu süfyana: “O kişiyi bu iddiada bulunmadan önce siz onu hiç yalanla itham etmiş miydiniz” diye sorunca Ebû Süfyan “Hayır” dedi. Bundan anladım ki insanlara karşı yalan söylemeyen bu şahıs, Allah'a karşı da yalan söylemez.” demiştir.
17- “Allah'a karşı yalan uyduran veya ayetlerini yalanlayandan daha zalim kim olabilir? Suçlular muhakkak ki felaha ermezler.”
Allah'a yalan iftiralarda bulunup böyle olmadığı halde Allah'ın kendisini peygamber gönderdiğini ileri süren kimseden kur'an-ı Kerim'i yalan sayanlardan daha zalim kim olabilir bu işe kalkışanlardan daha büyük zalim yoktur. bundan daha büyük bir suç, bundan daha büyük bir zulüm olamaz. bu buyruk ile Allah'a karşı yalan uyduran ve Allah'ın ayetlerini yalanlayanların küfürleri arasında bir fark olmadığı açıklanmış bulunmaktadır Allah'a karşı yalan uydurup iftirada bulunan suçlular muhakkak ki kurtuluşa ve felaha eremezler.
Bu Kur'an Allah katından indirilmiş Allah resulünün kulluğu ve kur'an-ı kerim'e bağlı olmak zorunluluğu dile getirilmekle birlikte Resulullah'ın kişiliği bize tanıtılmaktadır. Diğer taraftan kurtuluşa erenlerden olduğu da ifade edilmektedir. İşte bütün bunlar onun Allah'ın resulü bu kur'an-ı kerim'in Allah tarafından indirilmiş olduğunun delilidir kafirlerin büyük bir çoğunluğunun yüce Allah'ın zatı ve sıfatları hakkındaki düşüncelerinde yanlışlıklar vardır. Bunun sonucu olarak onlar Allah'ın indirmiş olduğu vahyin muayyen bir şekilde olması gerektiğini düşünürler. Mesela bu vahyin insanların işlerine karışmaktan uzak olmasını yahut korkutmaz söz konusu olmaksızın sadece teşvikleri ihtiva etmesinin gerektiğini düşünürler buna bağlı olarak onlar kur'an-ı kerim'in bu şekilde müjdeler ve uyarılar ihtiva etmesinden dolayı da hayret ederler kur'an'da öğüt teşvik ve korkutmaların yer almasını bir türlü anlayamazlar işte bu hususun cahiliye dönemi arapları böyle basit bir şekilde dile getirerek Allah resulünden kur'an'ın kerimde putlara ibadettiği yeren, tuğyan ehlini tehdit eden türden kendilerini öfkelendiren ifadelerin yer aldığı bir kur'an getirmesini ve azap ayeti yerine bir rahmet ayeti koyarak değiştirmesini istediler. Bu hususu birçok filozof şu veya bu şekilde dile getirmiş veya kur'an-ı kerim'in Allah tarafından indirilmiş olmasını uzak bir ihtimal saymıştır. Çünkü onlar şunu düşünürler: Allah bir vahiy indirecek olursan mutlaka Bundan başka bir şekilde olması gerekir. Mesela orada Allah'ın belası sıfatının tecelli etmemesi icap eder, diye düşünürler. Bu gibiler beyinsizliğin en uç noktasındadırlar. Allah'ın kur'an-ı kerim'ine yerleştirmiş olduğu ayet ve mucizeler o kadar çoktur ki, insaflı bir kimse bu kitabın Allah tarafından indirilmiş olduğunu kabul etmekten başka bir şey yapamaz. Allah resulünü kişiliğinde öyle bir takım özellikleri toplanmış ki, bunlara rağmen bu kur'an-ı Kerim'in Allah tarafından indirildiğinden şüphe etmeye imkan yoktur.
Abdullah bin selam der ki: Resulullah (صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم) Medine'ye gelince Yahudiler kaçıştılar. Ben de kaçışanlar arasında idim. Onu görünce yüzünden yalan söyleyen bir kimse olmadığını bildim. Onun söylediği ilk işittiğim sözler, şunlar oldu: “Ey insanlar! Selamı yayınız, yemek yediriniz, akrabalık bağlarına dikkat ediniz, İnsanlar uyurken geceleyin namaz kılınır, esenlikle cennete girersiniz.” Dımam b. Salebe’nin Resulullah (صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم)’in huzuruna kavmi Sa’d b. Bekroğulları ile birlikte geldiğinde Allah resulüne söylediği sözler arasında şunlar da vardı:
- Bu semaya bu şekilde yükselten kimdir? Hz Peygamber:
- “Allah'tır” diye buyurdu. Dımam:
- Bu dağları bu şekilde kim dikti? diye sordu. Hz Peygamber:
- “Allah'tır” buyurdu.
- Peki bu arzı bu şekilde kimyaydı? diye sordu. Hz Peygamber:
- “Allah'tır” deyince dımam Şöyle devam etti:
- Sema'yı bu şekilde yükselten, bu dağları Böylece diken ve bu yeri bu şekilde yaratan hakkı için bana söyle; bütün insanlara seni elçi olarak gönderen Allah mıdır? Hz Peygamber:
- “Evet O’dur” dedi. Daha sonra devam Hz Peygamber (صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم)'e namaz oruç zekat hac ile ilgili sorular sordu. Her birisi hakkında şu şekilde ona yemin veriyordu. Resulullah (صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم) de ona yemin ile cevap veriyordu. nihayet Dımam ona:
- Doğru söyledin. Seni hakkıyla gönderene yemin ederim. bunlara bir şey ilave etmeyeceğim, bir şey de eksiltmeyeceğim. işte o büyük adam, sadece bunlarla yetindi. Allah'ın salat ve selamının üzerine olmasını dilediğimiz O yüce peygamberin doğruluğuna, gördüğü ve müşahede ettiği deliller ile bütün kabile inandığı; tıpkı Hasan b. Sabit’in dediği gibi:
-”Onun hakkında her şeyi yapacak gösteren alametler olmasaydı bile onun bu açık seçik durumunu sana haberin doğruluğunu bildirecekti.”
18- “Onlar Allah'ı bırakarak kendilerine zarar ya da fayda da vermeyen şeylere taparlar ve; “Bunlar, Allah katında bizim şefaatçilerimizdir” derler. De ki: “Siz Allah'a göklerde ve yerde bilmediği bir şey mi haber veriyorsunuz?” Allah onların ortak koşmalarından münezzeh ve yücedir.”
Müşrikler Allah'a bırakıp O’nun yarattıklaarına taparlar taptıkları kendilerine herhangi bir zarar veya fayda ve menfaat vermekten aciz olan şeylere taparlar asıl hayret edilecek olansa onlara: “Biz bunlara Allah katında bize şefaatçi olmaları için tapıyoruz.” derler. Allah’ın varlığını kabul etmeyip O’na ibadette başkalarını ortak koşarlar. Halbuki O ibadet edilmeye layık olandır. Hesapta ortaya koydukları izahat bir putu, bir insanı veya başka bir şeyi Allah’a ortak koşmaktır, bütün müşriklerin ortak noktası budur. Hz. İsa’ya da vb. insandan olanlara da aynısını yapmışlardır.
Ey Muhammed! Sen de onlara de ki: “Siz Allah'a göklerde ve yerde bulunmayan bir şeyi mi haber veriyorsunuz.?” Sizler bu putlarınızın Allah katında şefaatçi mi olduklarını söylüyorsunuz? Halbuki bu Allah tarafından bilinmeyen bir şeyi bildirmektir. Bütün bilinen şeyleri bilen o olduğuna göre ve kendisi de böyle bir şeyi bilmediğine göre böyle bir şey kesinlikle yok demektir. Allah, müşriklerin ortak koşmalarından münezzehtir, yücedir. Kendisine şirk koştukları ortaklardan veya onların şirk koşmalarından Allah yücedir münezzehtir ortaya koydukları bu izahat ve yaklaşım kökten yıkılmaktadır aynı zamanda bu şekildeki izahatlarıyla da Allah'ın vahyine karşı Allah'a ortak koştukları heykeller ve putlardan Rabbim münezzehtir ve yücedir.
19- “İnsanlar ancak tek bir ümmetti. Sonradan ayrılığa düştüler. Eğer Rabbin daha önce bir söz vermemiş olsaydı, ayrılığa düştükleri şeyler hakkında hüküm verilmiş olurdu.”
İnsanlar hanif dini üzere idiler ve bir tek ümmet idiler. Bu durum Ya Hz Adem veya sonraki on nesil döneminde olmuştur. Yeryüzünde kafirlerden hiç kimse kalmadığı tufan sonrasında olmuştur diyen müfessirler vardır. Sonra ayrılığa düştüler değişik dinlere sahip oldular kimisi hak ehli, kimisi batıl ehli olarak ayrıldılar ve Rabbim daha önceden bir söz vermemiş olsaydı, bu aralarında görülecek olan hükmü kıyamete kadar ertelemek şeklinde ki sözüdür ayrılığa düştükleri şeyler hakkında acilen hüküm vermiş olurdu. Yani görüş ayrılıkları yaşadıkları konularda hükmünü verir kimin haklı kimin haksız olduğunu ortaya koyardı.
Abdullah b. Abbas diyor ki: “Adem aleyhisselam ile Nuh Aleyhisselam arasında on ümmet geçti. Bunların hepsi müslümandı. Sonra insanlar arasında ihtilaf çıktı. Bazı insanlar Allah'ı bırakıp putlara heykellere tapar oldular. Allah bunlara ayetleri ile, mucizeleri ile birlikte peygamberler gönderdi ki “ helak olan da açıkça delili gördükten sonra helak olsun yaşayanlar da açıkça delili gördükten sonra yaşasın.”
20- "Ona rabbinden bir ayet indirilmeli değil miydi? derler. Onlara de ki: “Gayb, yalnız Allah'a mahsustur bekleyin. Doğrusu ben de sizinle birlikte beklemekteyim.”
Allah'a ortak koşan kafirler: “Muhammed'e Rabbi tarafından bir mucize indirirse ya Böylece biz onun söylediklerinde haklı olduğunu anlarız.” derler. Ey Muhammed sen onlara cevaben de ki: “ böyle bir mucizenin gönderilip gönderilmemesi Allah'a aittir. onun gelip gelmeyeceğini ben bilemem. Çünkü gaybı ancak Allah bilir. Sizden veya bizden haksız olanlar için Allah'ın göndereceği acil azabı bekleyin. Ben de onu bekleyenlerdenim.”
O kafirlere teklif ettikleri mucizeleri gösterecek, sonra da onlar küfürleri üzerine ısrar edecek olurlarsa, onları toptan helak edecektir Allah çünkü onun ileriden beri gelen sünneti bu şekildedir. Çünkü o kim bir zaman mucize gösterir, kimi zamanda göstermez; Onun bütün fiillerinde sonsuz hikmet vardır.
Gaybın bilgisi ona aittir. Gösterilmesini teklif ettikleri ayetleri indirmekten dolayı sebebin ne olduğunu yalnızca O bilir. Başkası değil. Eğer istediğiniz şeyleri görmedikçe iman etmeyecekseniz, Allah’ın benim de sizin de hakkınızda vereceği hükmü bekleyin.
21- “İnsanlara uğradıkları sıkıntıdan sonra rahmeti tattırdığımızda hemen ayetlerimiz hakkında bir tuzakları olur. Onlara de ki; “Allah'ın buna karşılığı daha çabuktur.” Elçilerimiz kurduğunuz düzenleri hiç şüphesiz yazmaktadırlar.”
“İnsanlar uğradıkları sıkıntıdan” sonra rahatı, kıtlıktan sonra bolluğu, susuzluktan sonra yağmuru vermek gibi; sıkıntılardan sonra insanlara bir rahmet tattıracak olursa, aradan fazla zaman geçmeksizin Allah'ın ayetlerini tenkite kalkışırlar ve onun dinine karşı inatla dururlar.
“Onlara de ki: Allah'ın buna karşılığı daha çabuktur.” O’nun cezası daha çetindir. O derece derece azaba yaklaştırır ve mühlet verir ki suçlular asla azab edilmeyeceklerini sanırlar. Halbuki o suçlular kendilerine verilen sürenin içerisinde bulunuyorlar da bundan gafildirler. Arkasından ansızın azabla yakalanırlar.
Hafaza Melekleri yani Kiramen Katibin onların bütün yaptıklarını yazıyor ve tek tek kaydediyor bunları gaybı da gizliyi de bilen Yüce zata - o her şeyi en iyi bildiği halde- arz ediyorlar. O da küçük büyük, önemli önemsiz Her bir şeyin karşılığını sahiplerine verecektir, cezalandıracaktır. bu son ifade bize şunu öğretmektedir; onların gizli zannettikleri şey Allah'a karşı gizli değildir. Onlardan intikamını alacaktır.
Resulullah (صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم) bir hadis-i şerifte şöyle buyuruyor: “Şüphesiz ki Allah, zalime mühlet verir. Bir de onu yakalayınca artık bir daha bırakmaz.”
22- “Sizi karada ve denizde yürüten odur. Hatta siz gemide bulunuyorken, içindekileri güzel bir rüzgarla götürürken, yolcular da bununla neşelenirken, O gemiye bir fırtına gelip çatar, dalgalar onları her yerden Sarar ve çepeçevre kuşatıldıklarını sandıkları anda, dinlerini ona halis kılarak: “Bizi bundan kurtarırsan andolsun ki, şükredenlerden oluruz” diye Allah'a yalvarırlar.”
Gerek yayan yürüyerek, gerek bineklerin sırtında ve gerekse denizlerde akıp giden gemilerde mesafeler kat etme gücüne sahip kılan odur. ve bu mesafeler Yüce Allah'ın insan için musahhar kıldığı başka aletler ile de olabilir, yine onlara bu gücü o vermiştir. Eğer Allah bunları sizin emrinize vermemiş olsaydı karada denizde ve havada yolculuk yapmanız güç olurdu. Sizler gemide Bulunduğunuz zaman gemi taşıdığı Yolcuları güzel bir rüzgarla alıp götürürken siz bu duruma çok sevinirsiniz çünkü bu onların tehlikesiz bir şekilde hızlıca yol almasını sağlar. Fakat fırtınalar gelip sizleri her taraftan dalgalarla kuşatınca ve helak olacağınızı anlayınca samimi olarak Allah'a kulluk edip ona yalvarırsınız ve şöyle dersiniz: “ Allah'ım, yemin olsun ki eğer bizi buradan kurtaracak olursan mutlaka sana şükredenlerden oluruz.” Çünkü onlar bu duruma düştüklerinde Allah'tan başkasına yalvarmazlar. Öyle bir vaziyette ne bir puta ne de bir heykele ne bir peygambere, nede resule, ne bir veli'ye, ne de bir insana dua ederler aksine dua ve yakarışlarını sadece Allah'a yaparlar ve bu dehşetli halden bu rüzgardan yahut bu dalgaların ortaya çıkarmış olduğu sıkıntılı halden bizleri kurtaracak olan O’dur düşüncesiyle bunu yaparlar. Eğer kurtulacak olurlar ise senin nimetine şükredenler oluruz. Sana iman ederiz. Senin itaate sıkı sıkıya yapışırız. Sana hiçbir şeyi ortak koşmayız. Burada yalnız sana dua edip yalvardığımız gibi artık kurtulduktan sonra da orada yalnız sana ibadet ederiz demeye koyulurlar.
Mekke'nin fethi gerçekleştiğinde Ebu Cehil'in oğlu ikrime kaçmış ve gemiye binmişti. bir fırtınayla karşılaştılar. gemi sahipleri gemide bulunan yolculara şöyle dedi: “Şimdi artık dinlerinizi Allah'a halis kılınız, Çünkü artık sizin putlarınızın bu durumda sizlere sağlayacak hiçbir faydası yoktur.” Bu sefer ikrime şöyle dedi: “Beni denizde ihlastan başka bir şey kurtaramayacağına göre, karada da başka bir şey kurtaramaz. Allah'ım sana söz veriyorum: Şayet sen beni içinde bulunduğum bu durumdan esenlikle kurtaracak olursan Muhammed'e gideceğim, elimi eline vereceğim ve inanıyorum ki onu affedici ve kerim bulacağım.” Daha sonra İkrime geldi ve İslam'a girdi.”
Yine İbni Sa’d Ebu müleyke'den şöyle bir rivayeti vardır: İkrime gemiye binip fırtına onları yakalayınca yüce Allah'a yalvarıp yakarmaya ve onu Tevhide başladılar. O: “Bu da ne oluyor?” diye sorunca şöyle cevap verdiler: “Bu öyle bir yerdir ki, burada Allah'tan başkasının faydası olmaz.” İkrime şöyle dedi: “İşte bu, Muhammed'in bizi kendisine çağırdığı ilahtır. Haydi geri dönelim” dedi ve İslam'a girdi.
Kul Rabbine hem geniş hem de sıkıntılı zamanlarında yalvarıp iltica etmeli bu sığınmayı sadece sıkıntı zamanlarında yapmamalıdır Resulullah (صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم) bir hadis-i şeriflerinde Abdullah b. Abbas'a hitaben buyurmuşlardır ki: “Sen geniş zamanında Allah'ı tanı ki, sıkıntı halinde de Allah seni tanısın.”
23- “Allah onları kurtarınca hemen yeryüzünde haksız yere taşkınlıklara başlarlar. Ey insanlar! yaptığınız taşkınlık ancak aleyhinize olur. Bütün yapabileceğiniz dünya hayatında bir faydalanmadır. Sonra dönüşünüz bizedir. Biz de yaptıklarınızı size bildiririz.”
Allah sıkıntı içerisinde kendisine yalvaranları kurtarınca daha önceki yalvarmalarını unuturlar. Allah'ı inkar ederek ve günahlar işleyerek yeryüzünde bozgunculuğa gelişirler. Ey insanlar, sizin bozgunculuğunuzun cezası sizedir. Bu bozgunculuğu ancak dünyada yaşadığınız müddetçe yapabilirsiniz. sonra bize döneceksiniz. Biz sizi başıboş bırakmayacağız yaptıklarınızı size bildirip ona göre sizi hesaba çekeceğiz. herkese layık olduğu ceza veya mükafatı vereceğiz.
Allahu Teala bu ayeti kerimede insanoğlunun kararsız ve tutarsız olduğunu sık sık yön değiştirdiğini, daralınca hemen Allahu Teala'ya sığınmasına rağmen selamete kavuşunca önceki sıkıntılı anında düştüğü ve yaptığı duayı yönelişi unutup hemen şımardığını, fakat bütün bunlara rağmen onun, başı boş bırakılmayacağını, yaptıklarından veya yapması gerekeni yapmadıklarından hesaba çekileceğini beyan etmektedir.
Allahu Teala insanoğlunun bu halini başka bir ayeti kerimede de tasvir ederek buyuruyor ki: “Denizde herhangi bir tehlikeye maruz kaldığınızda, Allah'tan başka yardımını isteyeceğiniz bütün putlar hatırınızdan silinir gider. Allah sizi tehlikeden kurtarıp karaya çıkarınca da yüz çevirirsiniz. Zaten insanoğlu nankördür.” İsra / 67
Enes Radıyallahu anh'dan Şöyle dediği rivayet edilmektedir: Rasulullah (صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم) şöyle buyurdu: “Üç şey vardır ki, sahiplerine geri döner. Birincisi kötü tuzaklar peşinde olmak, ikincisi akdi bozmak, üçüncüsü de haddi aşmak. Resulullah (صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم) şu buyrukları okudu: “Ey insanlar, yaptığınız taşkınlık ancak aleyhinize olur.” Yunus / 23
“Kötü hile ve tuzaklar ancak sahiplerini kuşatır.” Fatır / 43;
“Kim ahdini bozarsa kendi aleyhine bozmuş olur.” Feth / 10 (Ebu Şeyh, Ebu Nuaym, el-Hatim ve ed-Deylemi)
Beyhaki eş-Şuab’da; Ebu Bekre’den şöyle dediğini rivayet etmektedir: “Rasulullah (صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم) şöyle buyurdu: Günahkara cezasının çabuk verilmesine en layık olan günahlar. “Taşkınlık etmek ve Akrabalık bağlarını kesmektir.”
24- “Dünya hayatının misali, gökten indirdiğimiz bir su gibidir. Ona yeryüzünde insan ve hayvanların yiyerek beslendikleri bitkiler karışır; nihayet yeryüzü renk renk, çeşit çeşit mahsullerle süslerini takınır, O yerin sahipleri ve bütün bunlara malik olduklarını sandıkları sırada, geceleyin veya gündüzün emrimiz ona geli verir de orayı Sanki dün yokmuş gibi kökten biçilmiş bir hale çeviririz. İşte biz ayetleri düşünen insanlar için böylece geniş geniş açıklarız.”
Ey insanlar ziynetlerine ve mallarını aldanıp kendisiyle övündüğünüz bu dünya hayatı buluttan indirdiğimiz şu yağmura benzer ki onunla yeryüzünde sarmaş dolaş olan çeşitli bitkiler biter. Ekinler, meyveler, hayvanların da yediği otlar ve buna benzer şeyler biter. Onlardan istifade edilir bir zaman gelip yeryüzü bu bitkilerle tam bezenip süslenince ve yeryüzü sakinleri de bunları hasat edip toplayacaklarını sanınca bizim gece veya gündüz o mahsullerin helak edilmesine dair emrimiz gelir. Biz onları sanki bir gün önce hiç yokmuşçasına köklerinden kuruturuz. İşte biz süslenip bezendikten sonra bu yeryüzünü helak ettiğimiz gibi bu dünyayı da sonunda helak edeceğiz. Bundan ibret alın. İşte biz ayetlerimizi düşünen bir topluluk için böyle açıklarız.
Allahu Teala bu ayeti kerimede yeryüzünde bulunan çeşitli bitkilerin gerek bir takım afetlerle gerekse değişen mevsimler sonunda yok olup gittiklerini ve dünyanın da bir gün yok olup gideceğini, bu itibarla insanların, geçici dünya hayatına aldanıp ebedi olan ahiret hayatı için çalışmayı ihmal etmemeleri gerektiğini beyan etmektedir.
Bu hususta diğer bir ayet-i kerimede şöyle buyuruluyor:
“Sen onlarla dünya hayatının misalini ver. Geçici dünya hayatı tıpışına benzer: Bir gökten yağmur indiririz yeryüzündeki bitkiler onunla karışıp yemyeşil kesilir. En sonunda da kuruyup rüzgarın savurduğu çerçöp haline gelir. Allah her şeye muktedirdir.” Kehf / 45
“Görmezmisin Allah gökten su indirip onu, yer altındaki kaynaklara katar sonra, onunla çeşitli renklerde bitkiler çıkarır. Sonra o bitkiler kurur ve sapsarı solduklarını görürsün. Sonra da Allah onları çerçöp haline getirir. Şüphesiz ki bunda akıl sahipleri için ibretler vardır.” Zümer/21
“Bilin ki dünya hayatı sadece bir oyun, eğlence, bir söz, aranızda bir övünme vesilesi, mal ve evlatların çoğalmasından ibarettir. Bu bir yağmura benzer ki, bitir. Sonra o bitki korumaya yüz tutar bir de bakarsınız ki sapsarı kesilmiş, Daha sonra da çer çöp haline gelir. Ahirette ise şiddetli bir azap, Allah'ın bağışlanması ve rızası vardır. Dünya hayatı aldatıcı bir geçimlikten başka bir şey değildir.” Hadid / 20
.25- “Allah, selam yurduna çağırır ve dilediğini doğru yola iletir.”
Selam yurdu: Cennettir. Allah bu Yurdu, kendi (es-selam) adına cenneti tazim etmek için izafe etmiş bulunmaktadır. “Selam” ile esenlik de kastedilmiş olabilir. Çünkü cennetlikler hoşlarına gitmeyecek her şeyden yana esenlik içerisindedirler. Oraya Selam yurdu adının verilmesi, selamın oldukça yaygın olarak verilmesinden dolayı da olabilir. “Buradaki duaları: “Münezzehsin Allah'ım der; Ondaki dirlik temennileri, “Selam” ve dualarının sonu da: “Alemlerin rabbi Allah'a hamdolsun” şeklindedir.” Yunus / 10 Allahın cenneti varken ahireti ummayanların dünyayı ve onun zilletini istemeleri sararıp solan ve yok olan yeşilliklere benzer. Sizler ahiret hayatını isteyin. Onun kazanılması için ameller işleyin. Allah'a itaat etmeye koyulun. Zira Allah sizleri, dostları için hazırladığı cennetlerine çağırmaktadır. Sizler cennetlere girdiğiniz takdirde sıkıntı ve kederlerden Kurtulmuş olacaksınız. Orada bulunan nimetlerin yok olmayacağından emin olacaksınız. Allah, kullarından dilediğini doğru yol olan İslam'a muvaffak kılar o da Müslüman olur. Böylece rabbinin rızasına ulaşır.
Dünyanın geçici oluşu, ahiretin ebediliğine ve Allahu Teala'nın kullarını, ahirete yönetmeye davet ettiği hususunu izah eden bir hadis-i şerifte; Ebu Derda Resulullah'ın şöyle buyurduğu rivayet etmiştir: “Güneşin doğduğu hiçbir gün yoktur ki, o günün iki tarafında (sabahında, akşamında) insan ve cinlerin dışında bütün yeryüzü sakinlerinin işittiği şu çareyi yapan iki melek gönderilmiş olmasın. “Ey insanlar rabbinize yönelin. Az ve yeterli olan dünya malı, çok ve meşgul eden maldan daha hayırlıdır.” Ebu Derda İşte bu hususta Allahu Teala'nın kur'an-ı kerim'de “Allah, kullarını emniyet ve huzur yurdu olan cennetine davet eder.” ayetini indirdiğini söylemiştir.
Cabir bin Abdullah da şunu rivayet etmektedir: “Bir gün Resulullah (صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم) çıkıp yanımıza geldi ve buyurdu ki: “Ben rüyada gördüm ki, Cebrail başucumda, Mikail de ayaklarımın yanında, onlardan biri diğerine diyor ki: “Sen buna misali anlat” o da dedi ki: “Dinle, kulağın dinlemiş olsun. Düşün, kalbin düşünmüş olsun. Senin ve ümmetinin misali, bir külliye yaptıran krala benzer kral külliyede bir ev yaptırır. Orada bir sofra kurar. Sonra elçisini gönderip insanları yemeye davet eder. Onlardan bazıları davete icabet eder, bazılarıda etmezler. Bu misalde, davet eden Kral Allah'tır. Külliye islamdır. Ondaki ev Cennettir. Ey Muhammed, sen de davet eden o elçisin. Kim senin davetini kabul ederse İslam'a girer, kim de İslam'a girerse cennete girer ve kim de cennete girerse oradaki nimetlerden yer.”
26- “İyi davrananlara daima daha iyisi ve fazlası verilir. Onların yüzleri ne kararır, ne de zillete uğrar. Onlar cennetliklerdir, orada temelli kalacaklardır.”
Allah ve resulüne iman edip emrettiği şekilde Allah'a ibadet edenlere daima daha iyisi yani güzel ecir olan Cennet ve fazlası verilir. Bundan daha fazlası vardır ki oda Allah’ın affı ve O’nun cemalini görmektir. Bu bir fazlalıktır. Gözlerin aydınlığa kavuşacağı lütuflardandır. Öyle bir fazilettir ki, cennetliklere verilen tüm mükafatlardan daha büyüktür. Onlar bunların hiçbirisine amelleriyle hak kazanamazlar. Allah onlara bunları lütfu ve rahmeti ile ihsan eder… (İbni Kesir)
Nesefi’de: “Denildiğine göre fazlası: Kulların kalplerindeki sevgidir. Başka bir görüşe göre fazlalık yüce Allah’ın mağfiret ve rızasıdır. Kıyamet gününde bu insanların yüzlerini tozlar bürümeyecek yüzlerinde bir zillet eseri görülmeyecektir. İşte onlar cennetliklerdir. Ve orada ebedi olarak kalacaklardır.
27- “Kötülük işleyenlere gelince, her günahın cezası kendi mislidir. Onların yüzlerini zillettirir. Allah'a karşı onları koruyacak kimse yoktur. Yüzleri, geceden kara parçalarla örtülmüş gibidir. İşte bunlar da ateşliklerdir. Orada temeli kalacaklardır.”
Dünyada kötü amel (şirk,küfür) işleyenlerin ahiretteki cezaları da yaptıklarının karşılığı kadardır. Onları zillet bürüyecek, kendilerini Allah’ın azabından koruyacak birisi de bulunmayacaktır. Sanki onların yüzünü karanlık gecenin bir parçası bürümüş olacaktır. İşte cehennemlik olanlar bu tür insanlardır. Onlar, cehennemde ebedi olarak kalacaklardır.
Bu ayeti kerime kötü amel işleyenlerin kıyamet gününde kötü durumlarını tasvir etmektedir. Kur'an-ı kerim'de buna benzer ayetler pek çoktur. Bu ayetlerden bazılarında şöyle buyrulmaktadır:
“O gün bazı yüzler ağaracak, bazı yüzler kararacaktır. Yüzleri kararanlara şöyle denilecektir: “İman ettikten sonra inkar mı ettiniz. O halde inkarınızdan dolayı tadın azabı.” “Yüzleri arayanlar ise, Allah'ın rahmetindedirler. Onları sana hak olarak okuyoruz. Allah alemlere zulmetmek istemez.” Ali İmran/106-107
“O gün parlayan, gülen ve sevilen yüzler vardır.”,“O gün tozlanmış ve karanlık bürümüş yüzler de vardır.”,”İşte bunlar kafirler ve facirlerdir.” Abese / 38-42
28- “O gün hepsini bir arada toplayacak, sonra da şirk koşanlara: “Siz ve ortaklarınız yerlerinizde durun” deyip onları birbirlerinden ayıracağız. Koştukları ortakları: “Bize tapmıyordunuz ki” derler.”
Biz, kıyamet gününde, insanları, cinleri ve bütün yeryüzü sakinlerini bir araya getireceğiz, onlardan hiçbirini bırakmayacağız. Sonra, herhangi bir şeyi Allah'a ortak koşanlara: "Siz de ortak koştuğunuz şeylerden olduğunuz yerde kalın." diyeceğiz. Bunları birbirlerinden ayınp hesaba çekeceğiz. Ortak koşanların: "Biz bunlara tapıyorduk." demeleri üzerine, ortak koşulan varlıklar: "Hayır, yalan söylüyorsunuz, siz bize tapmıyordunuz," diyeceklerdir.
Allah teala bu âyet-i kerimede, Allah'a ortak koşan müşriklerle ortak koşulan tağutlar arasında kıyamette meydana gelecek olan tartışmayı zikrediyor. O gün onların birbirlerinden kaçacaklarını beyan ediyor. Nitekim diğer âyet-i kerimelerde de şöyle buyuruluyor: "İşte o zaman, tâbi olunanlar, kendilerine tâbi olanlardan uzaklaşacaklar, azabı görecekler ve aralarındaki bağlar kopacaktır." "Tâbi olanlar şöyle derler: "Keşke bizim için tekrar dünyaya dönüş olsa da, onların, bizden uzaklaştıkları gibi biz de onlardan uzaklaşsak." İşte böylece Allah, amellerini bir pişmanlık kaynağı olarak kendilerine gösterecektir. Ve onlar, cehennem ateşinden çıkacak ta değillerdir. (Bakara / 166-137)
29- “Allah sizinle bizim aramızda şahit olarak yeter. Sizin tapınmanızdan gerçekten haberimiz yoktu.”
Allaha ortak koşulan şeyle, yine şöyle diyeceklerdir: "Ey müşrikler gerçekten biz sizleri ibadet etmeye çağırmadık. Bize ibadet etmenizi de emretmedik. Bizimle sizin aranızda şahit olarak Allah yeter. Doğrusu sizin bize taptığınızı ne biliyor ne de hissediyorduk; Mücahid! bu âyetin tefsirinde şöyle diyor: "Kıyamet gününde müşriklerin önüne, Allah'tan başka taptıkları tanrıları getirilip dikilir ve müşriklere: "İşte Allah´tan başka taptığınız şeyler." denilir. Kendilerine tapınılan putlar ve benzeri şeyler ise: "Vallahi bizler duymuyor ve görmüyorduk. Sizin bize taptığınızı da bilmiyorduk." derler. Müşrikler ise: "Hayır biz size ibadet ediyorduk." derler. Put vb. şeyler de cevaben derler ki: "Bizimle sizin aranızda şahit olarak Allah yeter." Taptıkları varlıklar en çok ihtiyaç duyacakları bir zamanda kendileriyle ilişkilerinin olmadığını ilan edeceklerdir.
30- “İşte orada her nefis daha önce yapmış olduğunu bilir ve gerçek mevlaları olan Allah'a döndürürler. Uydurdukları ise kendilerini bırakarak kaybolup gider.”
Dünyada iken işlediklerinin güzel mi çirkin mi, faydalı mı zararlı mı olduğunu kıyamet gününde herkes, daha önce işlediği hayır ve şerden haberdar olacaktır. İnsanlar rablerinin huzuruna çıkarılacaklardır. Müşriklerin, Allah ile birlikte ilah edindikleri ve Allah'a denk tuttukları şeyler, o sıkıntılı hallerinde kendilerinden kaçıp kaybolacakladır. Rableri de kendilerini, yaptıklarına göre cezalandıracak veya mükâfaatlandıracaktır.
Bu âyet-i kerime, insanların bu dünyadaki davranışlarından âhirette haberdar edileceklerini ve ondan sonra da yaptıklarının karşılığını göreceklerini beyan etmektedir. Bu hususta diğer âyetlerde de şöyle buyuruluyor: "O gün insana yaptığı ve yapmadığı herşey haber verilir." Daha doğrusu insan, özürlerini ortaya koysa bile, kendi yaptığını gözüyle görür. (Kıyamet / 13)
"Biz, her insanın amelini kendi boynuna taktık. Kıyamet gününde onun için bir kitap çıkaracağız. O, kitabını açık bulacak." "Ogün insana: "Kitabını oku, bugün hesap görme bakımından sen kendine yetersin." denilir (İsra sûresi / 13-14)
Yorum Gönder
İçinizde olan güzellik her zaman yazılarınıza ve dilinize aşkla dökülsün...