Kadiri Yolu

 

19. Vaaz: Ubudiyyet  (Hakk’a kulluk)

19. Vaaz: Ubudiyyet

(Hakk’a kulluk) 

Ey kulluk mertebesine ulaşmak isteyen!

Cenabı Hakk’a karşı kulluğun nerede ve hangi seviyede?. Kulluğun hakikatini bilip getirmeye çalış. bütün işlerinde mutedil ve o nispette yeterli bir yol tut. Sen Mevla’dan kaçmış bir kölesin. O’na dön, boyun eğ. emrine tevazu ile inkıyat et.. O’nun men’ettiği şeylerden sakın.. Каzasına sabret. Onunla (kaza ve kaderi hususunda) muvafakat Üzerine bulun. Bütün bu hususlar senin lehinde tamamlanınca, efendine olan kulluğun da tamamlanmış olur. Artık O’ndan sana kifayet (yeterlik) sırrı gelmiştir.

Aziz ve celil olan Allah buna işaretle buyuruyor ki: «Allah kuluna kafi değil midir?» (Zümer suresi 35). El betteki kafidir.

Senin O’na kulluğun sıhhatli olunca.

O seni sever, sevgisinin kuvvetini senin kalbine yerleştirir; artık sen o sevgiyle ünsiyet halinde olursun. O, seni bu sayede meşakkatsiz ve isteğin olmaksızın kendisine yaklaştırır. Böyle olunca sen artık başkasının sohbetini arzu etmez ve ondan zevk almaz olursun.. Bu mutlu hal içinde ondan hoşnut olursun, yeryüzünü sana daraltıp bütün kapıları kapasa da O’na kızmaz (hoşnutsuzluk izhar etmez)sin. Aynı zamanda başkasının kapısına yaklaşmaz ve Ondan gayrısının taamını yemezsin.. Bu hava içinde Hazreti Musa’ya ulaşırsın. Cenab-ı Allah onun hakkında buyurdular ki:  “Biz daha evvel ona süt anaların sütünü emmeyi haram etmiştik..” (Kasas suresi 12.)

Evet, aziz ve celil olan Rabbimiz her şeye şahittir ve O’nun ilmi her şeyi kapsamıştır. Her şeyi O’nun murakabası altında bulunuyor. Bizden çok daha yakındır. Hiçbirimiz O’ndan müstağni kalamayız, varlık âlemi muttasıl O’na muhtaçtır.

Ey ahiret yolcusu!

Kaza ve kader geldiği zaman Allah’a karşı dilsiz taş gibi ol ki O’nun bir çok lütuflarına mazhar olasın.. İlim ve hikmet öğrenmek için çırağının Calinos’un yanımda nasıl dilsiz kesildiğini duymadın mi? Çırak bu davranış ve sakinliğiyle ustasının bütün ilimlerine vâris oldu. Hezeyan ve çekişmelerin, dahi kadere karşı küstahlığın, yersiz itirazların seni öylesine katılaştırmıştır ki Rabbani hikmet kalbine girmez ve gelmez olmuştur.

Gönül kardeşim!

Konuşmak istediğin zaman iyi niyetle konuş.. Sustuğun vakit iyi niyetle sus. Amelden önce niyetini doğrultmayan, iyi bir niyet taşımayan kimsenin ameli gerçek bir amel olmaz. Bunun için amelden önce iyi niyet gerekir. İyi bir niyete dayanmadan konuşur veya susarsan, bil ki, günahkarsın.. Bu takdirde niyetin de, sükûtun da, konuşman da sünnet dışında bulunuyor. Evet, öyle değil midir? Siz, durumunuz değiştiği, rızıklarınız daraldığı zaman hemen değişiveriyorsunuz. Bir lokma için bu kadar döneklik neye?.. Dünyevi haysiyetiniz hafif kırılır gibi oldu mu, bütün nimetleri inkâr ediyorsunuz. Öyle ki bu hususta zalim kimselere benziyorsunuz: «Yap! yapma!, niçin yaptın?. demek suretiyle mazlumu alaya alıp gülüyorsunuz. Allah bilen bir kula bu gibi söz ve hareketler lâyık midir?

Evet, işte böyle yapmanız, bu kabil hareketleriniz Hak’tan uzaklaşmanızı, huzurundan kovulmanızı ve gazabına uğramamızı sonuçlandırabilir.

Ey Âdemoğlu! Sen kimsin?..

Hakir ve bayağı bir sudan yaratılmışsın. Yaratılışın başlangıcına ve madde-i asliyene bak.. Rabbine karşı alçak gönüllü ol.. O’nun huzurunda eğil. Gönlünde ve iç âleminde takva ağacı yeşermemişse, ne Allah katında, ne de halk katında değerlisin. Unutma ki dünya ahiretin hikmetidir ve hepsi de mahza hikmettir.

Bütün selâmet ve esenlikler Aziz ve celil olan Allah’a tâattedir. bu da bilumum emirlere imtisal ve menedilen her şeyden kaçınmakla; aynı zamanda kaza ve kadere sabretmekle gerçekleşir. Kim Allah çağrısına icabet ederse, Allah da ona rahmetiyle cevap verir, halkın ona itaat etmesini sağlar.

Mürainin elbisesi temizdir, fakat kalbi noksanlık içindedir. Dinini âlet etmek suretiyle geçimini sağlar. Aslında hiçbir haram ve şüpheden kaçınmak istemez. Açıktan açığa haram yer. Onun bu hali halka kapalı kalsa da, havassa kapalı değildir. Onun bütün zühd-ü takvası zahire mebnidir. Bu bakımdan dışı mamur, içi haraptır.

Ey Hak yolcusu!

Hak’tan gayrısından uzaklaş. Hem kendi nefsine, hem de halka karşı ölü gibi ol ki seninle Rabbin arasındaki perdeler kalksın. Ama ben nasıl öleyim, ölü gibi olayım? diyecek olursan, biz sana deriz ki: «Nefsine uymaktan heva tabiatından, adet ve alışkanlığından öl. Halka uyma, onların sebeplerine tutunma, onlara beslediğin ümidi kes, onlarla es . ortaklığı terk et (yani onları Hakk’a es – ortak koşmak ve netice olarak Hak’tan başka herhangi bir şeyi arzulamayı da bırak. Bütün amellerini Allah için yap. O’nun nimetlerini hırsla talep etme.. O’nun tedbir u kazasına ve ef’aline rıza göster.

İşte böyle yaptığın zaman kendi nefsine karşı ölmüş olursun, Allah’ın takdiriyle diri olup hayat bulursun. Artık senin kalbin O’nun sevgisine mesken olur. O, istediği gibi o meskeni çevirir. Kalbin O’nun yakınlık kabesinde bulunur: O’nun örtüsüne bürünerek Hakk’ı zikreder ve başkasını unutur.

Ey Hak yolcusu!

Kalbini, helal lokma yemek suretiyle arıt.. Herhalde Rabbin azamet ve kudretini biliyorsun. O halde lokmanı, burkanı ve kalbini her türlü haram ve şüpheden tertemiz tut. Böyle yaparsan arınmış bir kul olursun.

Bilmiş ol ki, bütün eşya O’nun hareket ettirmesiyle harekete geçer. O’nun durdurmasıyla durur, hareketten kesilir. Bu hakikat sabit olunca artık o, halk ile olan eş ortaklık sathından kurtulur. Halk da böyle bir şeye nispetten kurtulmuş olur ve rahata kavuşur. Çünkü Cenabı Allah kendi tarafından olan hiç bir şeyle halkı ayıplamaz ve onlardan bir şey istemez. Ancak şeriatın tatbikini yani ilahi buyruklarına imtisali ister. Bu hususları idrak edecek kadar halka bilgi lütfettiği için onları, bu vergiyi iyiye kullanmadıkları takdirde tazip eder. Evet o, kullarını, onlara verilen bilgi nimeti ile kendi hükümleri (buyrukları) arasında tutmuştur. Allah’ın kendi mahlûkatı hakkındaki işlemini bilip görmek öyle bir akidedir ki, onun hükmü bununla bozulmaz. Çünkü her şeyi takdir eden O’dur ve isteyen de O’dur. O, yaptığından sorulmaz, ama halk yaptığından sorulur. İşte bu, yakin sahibi mutekid olan her muvahhid müslümanın akidesidir.

Bilmiş ol ki,

Cenâb-ı Allah senin nefsinden de, sabrından da müstağnidir, hiçbir şeye muhtaç değildir; fakat O. senin dâvandaki hizmetine ve ameline bakar: Onu tasdik mi ediyorsun, yoksa tekzip mi… Seven hiçbir şeye mâlik değildir; her şeyini sevgilisine teslim eder. Çünkü gerçek sevgiyle eşyasına temellük birleşemez. Hakk’ı seven ve sevgisinde samimi olan kimse de nefsini, mal ve encamını O’na tereddütsüz teslim eder; kendi ihtiyarını bırakır. Allah’ı hiç bir tasarrufundan dolayı zan altında tutmaz, O’nun hükmünü acele istemez. Hulasa Hak’tan gelen her şey ona tatlıdır; her yönüyle Hakk’a yönelir ve artık onun için yön diye bir şey kalmaz. Tek bir cihet kalır, o da Hak sevgisi..

Bu sevgi gönülden her şeyi çıkarır. Böyle olunca da sen artık ne dünyayı, ne de ahireti seversin. Kendi nefsinden bile tevahhuş edersin. Ancak Allah ile ünsiyette bulunursun.

Post a Comment

İçinizde olan güzellik her zaman yazılarınıza ve dilinize aşkla dökülsün...

Daha yeni Daha eski

Öne Çıkanlar

Nefs