Kadiri Yolu

 

Hz. Rukıyye (R.a)




Efendimize (s.a.v) peygamberlik gelmeden 7 yıl önce ve hicretten yirmi yıl önce Mekke’de dünyaya gelmiştir. Hz. Ruküyye, Resûl-i Ekrem’in Hz. Hatice’den doğan çocuklarının üçüncüsü ve ikinci kızıdır. Annesi ve kız kardeşleriyle birlikte müslüman oldu. Hazreti Hatice (r.a.) gibi adamış olgun, zeki ve davâ şuûruna sahib bir annenin yanında büyüdü. Eğitimini, edebini, görgüsünü, ahlâkını aile yuvasında tamamladı. Sevgiyi, saygıyı ve insanlara şefkati, merhameti rahmet pınarı baba ocağında öğrendi. Güzel yapmasıyla, edebiyle, tertibiyle, düzenli olması ile herkesin dikkatini çekmiştir. Kardeşi Ümmü Külsûm’le ikiz gibi büyümüşlerdi. Rukıyye nübüvvetten önce Ebû Leheb’in oğlu Utbe ile, kardeşi Ümmü Külsûm de diğer oğlu Uteybe ile nikâhlandı. Zehebî bu nikâhın hicretten evvel olduğunu kaydeder. Henüz düğünleri yapılmadan Leheb sûresinin nâzil olması üzerine Ebû Leheb ve karısı Resûlullah’ın kızlarını boşattı; esasen bunu Resûlullah ve Rukıyye de istemişti (Taberânî, XXII, 434).

Rukıyye daha sonra Hz. Osman ile evlendi. Müslümanların Mekke’de dinlerini yaşamaları zorlaşınca Resûl-i Ekrem, Osman ile kızına Habeşistan’a hicret etmelerini tavsiye etti, onlar da nübüvvetin 5. yılının Receb ayında (Nisan 615) ilk kafileyle birlikte Habeşistan’a gittiler. Hz. Peygamber bu hicretlerine temasla, “Onlar, Lût’tan -ve İbrâhim’den- sonra ailesiyle birlikte Allah’a ilk hicret edenlerdir” buyurdu (Taberânî, I, 90; Hâkim, IV, 51). Yolculuk sırasında hamile olan Hz Rukiyye’nin sağlığı bozulmuş ve bunun üzerine çocuğunu düşürmüştür. İlk çocuğunu daha kucağına alamadan kaybetmiştir.

Daha sonra müşriklerin Müslüman olduğuna dair bir haber gelince ashabın bir kısmıyla Mekke’ye döndüler. Mekke’ye döndüklerinde ise haberin gerçek olmadığını ve işkencelerin devam ettiğini öğrendiler. Hz Hatice’nin vefat ettiğini Mekke’ye gelince öğrenen Rukiyye çok müteessir olmuştur. Daha sonra Medine’ye hicret izni çıkınca ikinci kere hicret etmişler ve bu sebeple Zatu’l-Hicreteyn (İki Hicret Sahibi) olarak anılmışlardır. Allahu Teala onlara (Hz Rukiye ve Hz Osman) iki hicret sevabı almayı nasip etmiştir. Efendimiz onlara dualar etti. Allah (azze ve celle)’ın onlara bereket vermesi niyazında bulundu.

Akabinde bir rivayete göre Medine’de, diğer bir rivayete göre ise Habeşistan’da bir erkek çocuk dünyaya getirdi. Bu erkek çocuğuna Peygamber Efendimiz “Allah’ın Kulu” anlamına gelen Abdullah ismini verdi. Bir gün hiç beklenmedik bir hadise oldu. Beşikteki çocuğun yüzünü bir horoz gagaladı. Abdullah’ın yüzünü yaraladı. Yüz kısmındaki yaralar kısa zamanda yayıldı. Etrafı yara-bere içerisinde kaldı. Mikrop kapan ve önü alınamayan bu yaralardan çocuk kurtulamadı. Birkaç gün içinde Abdullah dünyasını değiştirdi. (Ekim 625) 4. yılın Cemâziyelevvelinde diğer rivayete göre ise Medine’de altı yaşındayken hayata gözlerini yumdu. 

İbtilâların üst üste gelmesi Rukiyye’nin (r.a.) sıhhatini çok bozdu en son vefat eden Abdullah’tan başka çocuğu da yoktu. Sonradan da olmadı. Bu sıkıntılar onun ateşinin yükselmesine ve Humma hastalığına yakalanmasına kadar sağlığını etkiledi. Hz. Rukıyye, Hz. Peygamber’in Bedir Gazvesi’ne hazırlandığı günlerde hummaya yakalanmıştı. Hastalığı ağırlaşınca Resûl-i Ekrem, Hz. Osman’a eşinin yanında kalmasını söyledi, o da bu yüzden Bedir Gazvesine katılamadı. Savaşın yapıldığı sırada hicretin on yedinci (veya on dokuzuncu) ayında ramazanın son on günü içinde (Mart 624) yirmi iki yaşında Medine’de vefat eden Hz. Rukiyye Peygamberimizin ilk vefat eden kızıydı. Hz. Rukıyye’nin cenazesini Ümmü Eymen yıkadı, cenaze namazını Hz. Osman kıldırdı. Medine’ye Bedir zaferinin müjdesi geldiğinde Rukıyye Baki Mezarlığına defnedilmekteydi. Bu sebeple Resûl-i Ekrem onun cenazesinde bulunamadı. 

Savaştan dönen Resûl-i Ekrem kabrin başına geldi ve kızına duâ ve niyazda bulundu. Oradan Hz. Osman (r.a.)’ın evine gitti. Onu da teselli etti. Hanımlar gözyaşları içerisinde kendini tutamayarak ağlıyorlardı. Hz. Ömer (r.a.) müdahale etmek isteyince iki Cihan Güneşi Efendimiz: “Ömer! Bırak onları! Kendi hallerine bırak! Ölüye karşı duygular göz ve kalple ifade edilirse bu Allah’tan’dır. Onun merhametindendir. El ve dil ile yapılırsa şeytandandır.” buyurdular. 

Hz. Fâtıma’nın Rukıyye’nin kabri başında ağlaması, Resûlullah’ın da onun gözyaşlarını silmesi hadisesi (Müsned, I, 335) Bedir Gazvesinden sonraki kabir ziyareti sırasında meydana gelmiş olmalıdır. 


Post a Comment

İçinizde olan güzellik her zaman yazılarınıza ve dilinize aşkla dökülsün...

Daha yeni Daha eski

Öne Çıkanlar