Kadiri Yolu

Hud Sûresi 109-123. Ayetlerin Tefsiri


Hud Sûresi 109-123. Ayetlerin Tefsiri


بِسْمِ ‬‮اللّٰهِ ‬‮الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يم


Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla hamd yalnız Allah’ındır. Salat ve Selam ise Allah’ın Resulüne onun aile halkına ve ashabına olsun. Rabbimiz bizden kabul buyur. Çünkü sen duaları işitensin herşeyi bilensin.


فَلَا تَكُ ف۪ي مِرْيَةٍ مِمَّا يَعْبُدُ هٰٓؤُ۬لَٓاءِۜ مَا يَعْبُدُونَ اِلَّا كَمَا يَعْبُدُ اٰبَٓاؤُ۬هُمْ مِنْ قَبْلُۜ وَاِنَّا لَمُوَفُّوهُمْ نَص۪يبَهُمْ غَيْرَ مَنْقُوصٍ۟


Felâ teku fî miryetin mimmâ ya’budu hâulâ-(i)(c) mâ ya’budûne illâ kemâ ya’budu âbâuhum min kabl(u)(c) ve-innâ lemuveffûhum nasîbehum ġayra menkûs(in)


109- “Öyleyse onların taptıklarından yana şüphen olmasın. Bunlarda ancak daha önce babalarının taptıkları gibi taparlar. Bize gelince şüphesiz onların paylarını eksiksiz ödeyeceğiz.”


Ey Muhammed! Senin kavminden, Allah'a ortak koşan müşrikler, atalarına bilgisizlikle uyarak put ve benzeri şeylere ibadet edenlerinin, ibadetlerinin batıl, yersiz ve sapkınlık olduğundan şüphe etme. Onlar ancak, daha önceki atalarının put ve benzeri şeylere taptıkları gibi tapmaktadır. Onların, atalarını taklit etmekten başka hiçbir delilleri yoktur. Şüphesiz ki biz de onların hak ettikleri ceza veya mükafatları eksiksiz olarak vereceğiz. Onlar, yaptıklarından dolayı serbest bırakılmayacaklardır. 


وَلَقَدْ اٰتَيْنَا مُوسَى الْكِتَابَ فَاخْتُلِفَ ف۪يهِۜ وَلَوْلَا كَلِمَةٌ سَبَقَتْ مِنْ رَبِّكَ لَقُضِيَ بَيْنَهُمْۜ وَاِنَّهُمْ لَف۪ي شَكٍّ مِنْهُ مُر۪يبٍ



Velekad âteynâ mûsâ-lkitâbe faḣtulife fîh(i)(c) velevlâ kelimetun sebekat min rabbike lekudiye beynehum(c) ve-innehum lefî şekkin minhu murîb(un)


110- “Andolsun ki Musa’ya da kitabı vermiştik de hakkında ihtilafa düşüldü. Eğer Rabbinden bir söz geçmiş olmasaydı aralarında hüküm verilmişti bile. Doğrusu onlar bundan yana tereddüde düşürücü bir kuşku içindedirler.”


Musaya Tevratı verdik. İçtihatta bulunarak anlaşılmasında ihtilafa düşüldü, bir taraftan da haksızca ve kıskançlık yüzünden tevilinde ihtilafa düştüler. Bunun sonucunda ise bölünmeler ve ayrılıklara ortaya çıktı. Hz. Musa'nın ümmetin bir kısmı onu tasdik ettiler. Diğerleri ise onu yalanladılar. Böylece Tevrat hakkında ihtilafa düştüler. Ey Muhammed, şayet rabbinin "Günah işleyenleri hemen cezalandırmayabileceği" vaadi daha önceden verilmiş olmasaydı, onların cezasını derhal verir, Tevratı yalanlayanları helak ederdi. Şüphesiz ki o yahudiler, sana indirilen Kur’an hakkında da şüphe içindedirler.


Müfessirler bu âyet-i Kerimenin son bölümündeki: "Doğrusu onlar, kitaptan şüphe içindedirler, kuşkuludurlar" cümlesini şu şekillerde izah etmişlerdir:


"Musa'nın kavmi, kendi kitapları olan Tevrat hakkında şüphe içindedirler" 

Veya, "Musa’nın kavmi, senin kitabın olan Kur'an hakkında şüphe içindedirler". 

Veya, "Senin kavmin, sana inen Kur'an hakkında şüphe içindedirler". 

Veya, "Musanın kavmi yahut senin kavmin: "Öldükten sonra dirilme hususunda şüphe içindedirler". 

Veya, "Musa'nın kavmi veya senin kavmin, Allah’ın takdir ettiği kaza ve kader hakkında şüphe içindedirler". 

Veya, "Musa'nın kavmi veya senin kavmin, cezalandırılma hakkında şüphe içindedirler".


Bu izah şekilleri nasıl olursa olsun aslında âyet-i Kerime Hz. Muhammed (صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم)’i teselli etmekte ve ona gönderilen kitabı yalanlama huyunun sadece kendi ümmitende değil daha önceki ümmetlerde de bulunduğu bildirilmektedir.


وَاِنَّ كُلًّا لَمَّا لَيُوَفِّيَنَّهُمْ رَبُّكَ اَعْمَالَهُمْۜ اِنَّهُ بِمَا يَعْمَلُونَ خَب۪يرٌ


Ve-inne kullen lemmâ leyuveffiyennehum rabbuke a’mâlehum(c) innehu bimâ ya’melûne ḣabîr(un)


111- “Hiç şüphe yok ki, Rabbin herkese amellerinin karşılığını tamamen ödeyecektir. Çünkü o yaptıklarından haberdardır.”


Hiç şüphe yok ki Allah herkese iyilik yapanlara kötülük yapanlara ihtilafa düşüp ayrılığa düşen herkese amellerinin karşılığını tamamen ödeyecektir salih amel işleyenlere sevap kötü amel işleyenlere de cezasını verecektir. Şüphesiz ki Rabbin onların işledikleri amellerden haberdardır. Allah Önemli olan ve önemsiz olan ne varsa küçüğü büyüğü uzunluğu veya kıssasıyla bütün işlerini çok iyi bilendir. Allah'tan başkasına ibadet edenlerin sapıklıkta olduklarını akıbetlerinin de kötü olacağını kesinlikle bilmeliyiz. Aynı şekilde bu ayetler bizlere kitap ehlinden olan kimseleri Allah'ın azabı ile kökten helak etmemek şeklinde geçerli bir sünnetin bulunduğunu da öğretmektedir bununla birlikte kitap ehlini amelleri dolayısıyla hesaba çekecektir. İşte bu buyruklardan şunu anlıyoruz: kitabımız hakkında bizler ihtilafa düşmemeli, ona sıkı sıkıya sarılmalıyız. Bu kitapta indirilen Hakka itaat emirlerine uymalı, onu uygun olmayan şekilde tevil etmemeli, aksi takdirde Yahudiler gibi olmak tehlikesiyle karşı karşıya kalırız. Allah hiç kimseye gerek mükafatlandırma gerekse cezalandırmada asla zulüm etmeyecektir. 


فَاسْتَقِمْ كَمَٓا اُمِرْتَ وَمَنْ تَابَ مَعَكَ وَلَا تَطْغَوْاۜ اِنَّهُ بِمَا تَعْمَلُونَ بَص۪يرٌ


Festakim kemâ umirte vemen tâbe me’ake velâ tetġav(c) innehu bimâ ta’melûne basîr(un)


112- “Bu yüzden sen de beraberindeki tevbe edenler de emrolunduğun gibi dosdoğru ol. Aşırı gitmeyin. Çünkü O yaptıklarınızı görür.”


Allahu Teala bu ayeti kerimede Resulullah (صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم)’e hitap ederek “Sen ve seninle birlikte, yaptığı kötülüklerden tövbe ederek Hakk'a yönelen Müminler, Rabbin tarafından sana emredilen hususlarda dosdoğru olun. Kararlı olunı ondan ayrılmayın, sakın günah işleyerek Allah'ın emrine karşı gelmeyin, kimseye zulmetmeyin, şüphesiz ki Rabbiniz, amellerinizi çok iyi görendir. O sizi gözetlemektedir.” buyuruyor. Yüce Allah’a ihlas ile dönerek tevbe edenler de seninle birlikte o yol üzerinde yürüsünler. Allah’ın sınırlarının dışına haddi aşarak çıkmayın. O hiç bir şeyden gafil değildir. Ona hiçbir şey gizli kalmaz. Şüphesiz ki Rabbiniz, amellerinizi çok iyi görendir. Ve O amellerinizin karşılıklarını size verecektir. Onun çizdiği sınırlarda durmasını bilmelisiniz.  


وَلَا تَرْكَنُٓوا اِلَى الَّذ۪ينَ ظَلَمُوا فَتَمَسَّكُمُ النَّارُۙ وَمَا لَكُمْ مِنْ دُونِ اللّٰهِ مِنْ اَوْلِيَٓاءَ ثُمَّ لَا تُنْصَرُونَ


Velâ terkenû ilâ-lleżîne zalemû fetemessekumu-nnâru vemâ lekum min dûni(A)llâhi min evliyâe śümme lâ tunsarûn(e)


113- “Zulmedenlere meyletmeyin. Yoksa size de ateş dokunur. Sizin Allah’tan başka velileriniz yoktur. Sonra size yardım da edilmez.”


O zulmeden zalimlere meyletmeyin onlara yanaşıp sakın durumlarını beğenmeyin. Herhangi bir günah üzere onlarla yardımlaşmayın, onların topluluklarına, gruplarına, partilerine, derneklerine ve yaptıkları çalışmalara katılmayın. Onlarda sizin gibi kayıt altındadırlar onlar bu yaptıklarından hesap verirler iken onlara kimse yardım edemeyecektir. Sizde onlara katılır ve desteklerseniz ateş size de dokunur. Onun azabından sonra sizi kimse kurtaramaz. Unutmayın O’ndan başka veliniz yoktur.


Çağımızda Müslümanların çokça gaflete düştüğü hususlardan birisi de Yüce Allah'ın zulmedenlere meyletmeyin Yoksa sizede ateş dokunur. İmam nesefinin el muvaffaktan zikrettiğine göre bir seferinde imamın arkasında namaz kılar. Bu ayeti kerimeyi okununca bayıldı. kendisine geldiğinde ona neden bayıldığı sorulduğu, şöyle dedi: “Bu buyruk Bir Zalime meyl eden kişi hakkında, ya zalimin durumu ne olacaktır? şüphe yok ki En büyük zulüm ise Allah'ın kitabının hükümlerini askıya almak ve reddetmektir. Müslümanım diyen birçok kimsenin Allah'ın kitabını askıya alan ve reddeden birçok kimseye meylettiğini görmekteyiz. onların yollarını izlediklerine şahit oluyoruz. Allah'ın kullarına haksızlık da, zulmün türlerindendir. zulmün bütün türlerini işleyenlere meyletmek, yakınlaşmak caiz değildir. Aksine onlara düşmanlık farzdır. 


Nesefi şöyle demektedir: “Süfyana ıssız bir yerde ölmek üzere olan bir zalim hakkında ona içecek su verilip verilemeyeceği şeklinde soru sorulmuş O da: hayır verilmez demiştir. soruyu soranlar:  ama ölecek? dedilerse de Süfyan: Bırakın da ölsün gitsin diye cevap verir.” En büyük musibetlerden bir tanesi de avamın İslam bilgini diye kabul ettiği bazı kimselerin değişik şekillerde böyle Zalim yöneticilere meylettiklerini görmemizdir. 


Nesefi şöyle demektedir: “Süfyan dedi ki: cehennemde ancak Zalim yöneticileri ziyaret eden alimlerin kalacağı bir vaadi vardır. evzai der ki: bir ameli yani Emir'i ziyaret eden alimden daha çok, Allah hiçbir kimseye buğz etmez. görüldüğü gibi onlar Emir'i(işçi manasına gelen) Amil diye adlandırıyorlardı. Tabii bu hüküm aminin Zalim olması halinde söz konusudur.” 


Allah'ın dininin ne kadar büyük bir incelikle kavralanmış olduğuna dikkat etmemiz gerekmektedir Rabbani alimlerin Allah'ın dinine nasıl anladıklarına bakıp öğrenmemiz gerekir gerçekten de sapmanın en çok görüldüğü nokta işte böyle Azgınlık edip aşırı gitmek ve üzülmedenlere meyletmek hususundadır. azgın ve aşırı gidenler tuğyan edenler var olduğumu Ve bu azınlık edip aşırı gider tavuklara da meyledildi mi o vakit bela ve musibetler her tarafı kapsar.


وَاَقِمِ الصَّلٰوةَ طَرَفَيِ النَّهَارِ وَزُلَفًا مِنَ الَّيْلِۜ اِنَّ الْحَسَنَاتِ يُذْهِبْنَ السَّيِّـَٔاتِۜ ذٰلِكَ ذِكْرٰى لِلذَّاكِر۪ينَۚ


Veakimi-ssalâte tarafeyi-nnehâri vezulefen mine-lleyl(i)(c) inne-lhasenâti yużhibne-sseyyi-ât(i)(c) żâlike żikrâ liżżâkirîn(e)


114- “Gündüzün iki tarafında ve gecenin yakın saatlerinde namaz kıl. Çünkü iyilikler kötülükleri giderir. Bu, öğüt kabul edenlere bir öğüttür.”


Allah teala bu âyet-i Kerimede, Peygamberi Hz. Muhammed (صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم)'e, dolayısıyla da biz Müminlere, gündüzün iki tarafında ve gecenin, gündüze yakın olan bir bölümünde namaz kılmamızı emretmektedir.


Müfessirler, gündüzün iki tarafındaki namazlardan hangi vakitlerin kastedildiği hususunda farklı görüşler ileri sürmüşlerdir.


Mücahid, Muhammed b. Kâ’b el-Kurezî ve Dahhak, gündüzün iki tarafında kılınması emredilen namazlardan maksadın, sabah, öğle ve ikindi namazları olduğunu söylemişlerdir.


Abdullah b. Abbas ve Hasan-ı Basrî ise, bu namazların, sabah ve akşam namazları olduklarını söylemişlerdir. 


Katade ve diğer âlimlerden nakledilen başka bir görüşe göre ise, gündüzün iki tarafında kılınması istenen namazlardan maksadın, sabah ve ikindi namazları olduğu söylenmiştir.


Bazıları da, bu iki tarafta kılınması emredilen namazların, Öğle ve ikindi namazları olduğunu söylemişlerdir.


Gecenin gündüze yakın zamanların da kılınması emredilen namaza gelince, bununla, hangi vakitte kılınan namazın kastedildiği hakkında da şunlar söylenmektedir:


Mücahid, Abdullah b. Abbas, Hasan-ı Basrî ve İbn-i Zeyd, bu namazdan maksadın, yatsı namazı olduğunu söylemişlerdir. 


Diğer bir kısım âlimler ise bu namazdan maksadın, akşam ve yatsı namazları olduğunu söylemişlerdir.


Âyet-i Kerimede geçen: "Çünkü iyilikler kötülükleri giderir" ifadesinde geçen iyilik ve kötülüklerden neyin kastedildiği hakkında, bir kısım âlimler "Bundan maksat "Sübhanallahi Velhamdülillahi ve Lailahe İllallahu Vallahu Ekber" duasıdır. Demişlerse de, Kâ’b b. el-Kurezî, oğlu Muhammed, Abdullah b. Abbas, Mücahid, Hasan-ı Basrî, Dahhak, Mesruk v.b. âlimlere göre buradaki kötülükleri silen iyiliklerden maksat, beş vakit namazdır. Zira namaz kılmanın, kişinin günahlarını sileceği hakkında çeşitli Hadis-i Şerifler zikredilmiştir.


Bu hususta Resulullah (صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم) şöyle buyuruyor: "Söyleyin bana şayet sizden birinizin kapısından ırmak aksa da, her gün o ırmaktan beş kere yıkanacak olsa o su o kişide kirden bir eser bırakır mı ne dersiniz? Sahabiler: "Su, o kişide kirden bir eser bırakmaz" cevabını vermişlerdir. Bunun üzerine Resulullah (صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم) şöyle buyurmuştur: "İşte beş vakit namaz da buna benzer ki, Allah, bu namaz sayesinde hataları siler.” [Buhari, es-Salah bab:6]


Diğer bir Hadis-i Şerifte de şöyle buyuruluyor: "Kul, büyük günahlardan kaçınıldığı müddetçe, beş vakit namazdan her bir vakit, kendinden önceki vakit ile kendisi arasında işlenen günahları, Cuma namazı, daha önceki cuma ile kendisi arasında işlenen günahları, ramazan orucu ise, önceki ramazandan o âna kadar işlenen günahları affettirir.” [Buhari, K. Et-Taharet, bab:14-16 Hadis no:233]


Hz Ebubekir(Ra) Resulullah (صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم) şöyle buyururken dinlemiş: “Herhangi bir müslüman bir günah işledikten sonra abdest alıp İki rekat namaz kıldı mı, Mutlaka Allah ona o günahı bağışlar.” 


Buhari ve Müslim de müminlerin emiri Osman bin Affan (Ra)'dan şu rivayet yer almaktadır: O çevresindekileri göstermek için Allah resulünün abdest aldığı gibi abdest aldı, sonra da şöyle dedi: Rasulullah (صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم) böylece abdest alırken gördüm ve buyurdu ki: “Kim benim bu abdestim gibi abdest alır, sonra içinden herhangi bir şey geçirmeksizin iki rekat namaz kılarsa, bütün geçmiş günahları bağışlanır.”


İmam Ahmet Bin Hanbel’de Ebu eyyüb el-Ensari'den:  Rasulullah (صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم) şöyle buyurdu: “Her namaz kendisinden önceki günahları kaldırır.”


Buhari de Abdullah Bin Mesud’dan: Adamın birisi bir kadını öptü. Peygamber (صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم)'in huzuruna gelerek durumu bildirdi. Bunun üzerine Yüce Allah: “Gündüzün iki tarafında ve gecenin yakın saatlerinde namaz kıl Çünkü iyilikler kötülükleri giderir buyruğunu indirdi. adam: bu benim için mi ey Allah'ın resulü? diye sorunca, Hz Peygamber (صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم): “ Hayır, ümmetimin tümü içindir.” diye buyurdu.  


Âyette zikredilen "Kötülüklerden maksadın" ise günahlar olduğu beyan edilmiştir.



وَاصْبِرْ فَاِنَّ اللّٰهَ لَا يُض۪يعُ اَجْرَ الْمُحْسِن۪ينَ

Vasbir fe-inna(A)llâhe lâ yudî’u ecra-lmuhsinîn(e)


115- “Sabret; çünkü Allah, ihsan edenlerin ecrini zayi etmez.”


Yüce Allah’ın sabret emriyle nehiy (Bir işin veya fiilin yapılmasını veya yapılmaması hususunda ilahi emir.)lerin sonunda sabretmek emrini vermektedir. Çünkü bu emir ve nehiylerin hiçbirisi sabır olmadan tam anlamıyla yerine getirilmez. Ne dosdoğru olmak, ne Allah'ın sınırları yanında durmak, ne zalimlere meyletmemek, ne namazları kılmak bunların hiçbirisi sabırsız olmaz. Yani sana verilen bu emirleri yerine getirmek ve nehiylerden kaçınmak üzere sabret. Yüce Allah itaat edip sabır gösterenleri müjdele ve iyilik yapanlara ihsanının ve ecrinin bol olacağını ve yaptıkları amellerin zayi olmayacağını, bu amellerinin karşılığı olan ecirlerinin ise artırılacağını, onlara ihsanım bol olacaktır. Bu emir ve yasakları yerine getirme özelliklerini taşıyan kimselerin ecirleri zayi olmayacak ve bunu kazanacaklardır.


فَلَوْلَا كَانَ مِنَ الْقُرُونِ مِنْ قَبْلِكُمْ اُو۬لُوا بَقِيَّةٍ يَنْهَوْنَ عَنِ الْفَسَادِ فِي الْاَرْضِ اِلَّا قَل۪يلًا مِمَّنْ اَنْجَيْنَا مِنْهُمْۚ وَاتَّبَعَ الَّذ۪ينَ ظَلَمُوا مَٓا اُتْرِفُوا ف۪يهِ وَكَانُوا مُجْرِم۪ينَ


Felevlâ kâne mine-lkurûni min kablikum ulû bakiyyetin yenhevne ‘ani-lfesâdi fî-l-ardi illâ kalîlen mimmen enceynâ minhum(k) vettebe’a-lleżîne zalemû mâ utrifû fîhi vekânû mucrimîn(e)


116- “Sizden önceki nesiller arasında yeryüzünde bozgunculuğa engel olacak aklı başında kimseler olmalı değil miydi? ancak onlardan kurtardığımız pek azı müstesna idi. Zalim olanlar ise yalnız kendilerine verilen refahın ardına düştüler. Günahkar kimselerdi onlar.”


Önceki nesillerden yeryüzünde bozgunculuğa engel olacak fazilet sahibi kimselerin olması gerektiğini buna rağmen Allah'ın kurtardığı pek az insan kötülükleri terk ediyor, bozgunculuğu engelliyor, fesada karşı duruyor. Diğerleri ise nehyi terk ederek hareket ediyorlardı. Diğer yandan zalimlerin dünya lezzetlerine ve şehevi arzulara uyduklarını Allah'ın emirlerine karşı böbürlenip karşı çıktıklarını ve Allah'ı inkar ederek mücrimler olduklarını beyan etmektedir. 


Yeryüzünde bu bozgunculara ve çıkarılan fesatlara ses çıkarmayan bunları engellemeyen müminler onlar gibi olmuşlardır. Bu ıslah edicilerin arzularının ve isteklerinin peşine takılarak, oluşturdukları çark karşısında eğer müminlerde kendi refahlarına gömüldüler ve bunun bozulmaması için ses çıkarmamayıp fesadın sonuçlarına ortak olmaya başladılar. Başkanlık sevgisi, servet, mevki, rahat geçim yolları aramak gibi işlerin peşine takılan müminler, marufu emretmek, münkerden nehyetmek işini bir kenara bıraktılar. İşte bunların bu duruşları nitelik olarak günahkarlıktır. Böylelikle de Yüce Allah'ın geçmiş nesiller arasında aralarında baş gösteren kötülükleri ve münkerleri yeryüzünde bozgunculuğu engelleyecek hayırlı kimselerin geçmiş nesiller arasında pek az oluşuna dikkat çekmekte bunun hayret edilecek bir durum olduğu hatırlatmaktadır. 


O’nun gazabı gelip çattığında ve ansızın o nesilleri yakaladığında Yüce Allah'ın kurtardığı az miktarda kimseler bu gibi insanlardı. Peygamber (صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم) Allah'ın azabının geleceğine dair şöyle buyurmaktadır: “İnsanlar bir kötülüğü görür der onu iyiliğe çevirmezlerse, Allah'ın onları, kuşatan bir azaba uğratması yakındır.” (Ahmed b. Hanbel, Müsned, C, 1, S, 1 / Ebu Davud, K. el-Melahim, bab: 17, Hadis No: 4338 /Tirmizi K. el-Fiten bab: 9 Hadis No: 2169) 


Daha sonra Yüce Allah helak etmek hususunda sünnetini beyan ederek kendisine zulmeder olmadıkça hiçbir kasaba halkını helak etmediğini ve ıslah eden doğruya ileten hiçbir ülke halkına azap ve intikamının gelip çatmadığını haber vermek üzere şöyle buyurmaktadır:


وَمَا كَانَ رَبُّكَ لِيُهْلِكَ الْقُرٰى بِظُلْمٍ وَاَهْلُهَا مُصْلِحُونَ


Vemâ kâne rabbuke liyuhlike-lkurâ bizulmin veehluhâ muslihûn(e)


117- “Kasabaların halkı ıslah edici olsaydı, Rabbin haksız yere onları yok etmezdi.”


Kasabaların halkı ıslah edici olsaydı, Rabbin haksız yere onları yok etmezdi. Islah ediciler salihler değildir. Islah ediciler olmalarına rağmen bir ülke halkını helak etmenin zulüm olacağını belirtmekte ve kendi yüce zatını zulümden tenzih etmiş olmaktadır. Çağlar boyunca azab edilen ülke ve kasabaları tetkik eden kimse, azabın fesat ile beraber olduğunu görecektir.  


وَلَوْ شَٓاءَ رَبُّكَ لَجَعَلَ النَّاسَ اُمَّةً وَاحِدَةً وَلَا يَزَالُونَ مُخْتَلِف۪ينَۙ


Velev şâe rabbuke lece’ale-nnâse ummeten vâhide(ten)(c) velâ yezâlûne muḣtelifîn(e)


118- “Rabbim dileseydi bütün insanları tek bir ümmet yapardı. Onlar ise hala ayrılıktadırlar;”


Allah teala bu âyet-i Kerimede, dilemiş olsaydı bütün insanları tek bir din üzerinde ittifak eden tek bir ümmet yapabileceğini, fakat hikmeti gereği onları, kendi ilahi iradesiyle bir dinde toplamayıp serbest bıraktığını ve insanların da bu serbestlikten istifade ile ihtilaf ettiklerini beyan etmektedir. Fakat bunlardan bazılarını Allah korumuş hakkında ihtilafa düşmeksizin hak yolu tutmuş diğerleri ise batıla saplanmışlardır.


Malik şöyle der: “Bir kesim cennette bir kesim cehennemde olacaktır. Yani yüce Allah onları kendilerinin itilaf veya ittifak edeceklerini bilerek yaratmıştır. Neticede onların nereye ulaşacaklarını bilmeden yaratmış değildir. 


 

اِلَّا مَنْ رَحِمَ رَبُّكَۜ وَلِذٰلِكَ خَلَقَهُمْۜ وَتَمَّتْ كَلِمَةُ رَبِّكَ لَاَمْلَـَٔنَّ جَهَنَّمَ مِنَ الْجِنَّةِ وَالنَّاسِ اَجْمَع۪ينَ


İllâ men rahime rabbuk(e)(c) veliżâlike ḣalekahum(k) vetemmet kelimetu rabbike leemleenne cehenneme mine-lcinneti ve-nnâsi ecme’în(e)


119- “Rabbinin rahmet ettikleri müstesnadır. Esasen onları bunun için yaratmıştır. Bununla beraber Rabbinin şu sözü de tamamen yerine gelmiştir: “Şüphesiz ki ben Cehennemi hep insan ve cinlerle dolduracağım.”


Evet insanlar, Yahudilik, Hıristiyanlık ve ateşperestlik gibi çeşitli dinlere girerek ihtilaf etmiş olacaklar. Ancak rabbinin kendilerine lütufta bulunarak merhamet ettiği, tevhid inancına sahip olanlar müstesnadır. Bunlar, Peygamberlerine tabi olurlar ve Peygamberlerinin kendilerine tebliğ ettikleri emirlere sımsıkı sarılırlar. Peygamberlerin sonuncusu Hz. Muhammed (صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم) gelince de ona uyup onu tasdik ederler. Böylece dünya ve âhirette mesut olurlar.


Peygamber efendimiz (صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم) bir hadis-i şerifinde, insanların çeşitli fırkalara ayrılacağını beyanla buyuruyor ki: "Yahudiler yetmiş bir veya yetmiş iki fırkaya ayrılmışlardır. Hıristiyanlar da yetmiş bir veya yetmiş iki fırkaya ayrılmışlardır. Ümmetim ise yetmiş üç fırkaya ayrılacaktır." (Hadis no;4596 Ebu Davud)


Peygamber efendimiz diğer bir Hadis-i Şerifinde ise, İslâm ümmetinin yetmişüç fırkasından sadece birinin kurtulacağını beyan ederek buyuruyor ki:"İyi bilin ki sizden önce kendisine kitap verilen insanlar, yetmiş iki fırkaya ayrılmışlardır. Bu ümmet ise yetmiş üç fırkaya ayrılacak, yetmiş ikisi cehennem ateşinde olacak sadece bir fırka cennete girecektir. Bu da cemaat olarak yaşayanlardır. (Ebu Davud Hadis no; 4597)


Diğer bir rivayette: "Kurtulacak fırka kimdir ya Resûlallah " diye sorulunca "O, benim ve ashabımın üzerinde bulunduğumuz yolda olandır" buyurmuştur. (Tirmizi bab;18,Hadis no;2641)


Âyet-i Kerimede "Allah insanları bunun için yaratmıştır" ifadesi zikredilmektedir. Bu ifadeden neyin kastedildiği hakkında şunlar zikredilmektedir: Hasan-ı Basrî bu ifadeyi "Allah insanları ihtilaf etmeleri için yaratmıştır. Onlardan bazıları cehennemliktir diğerleri ise cennetliktir" şeklinde açıklamıştır.


Abdullah b. Abbas, Mücahid, Dehhak, Katade ve Tâvûs ise bu ifadeyi "Allah insanları rahmeti için yaratmıştır" şeklinde açıklamışlardır.


Bazı Müfessirler, birinci görüşü tercih etmektedir. İkinci görüş ise şu âyet-i Kerimeye dayanmaktadır: "Ben, cinleri ve insanları sadece bana kulluk etsinler diye yarattım.



وَكُلًّا نَقُصُّ عَلَيْكَ مِنْ اَنْبَٓاءِ الرُّسُلِ مَا نُثَبِّتُ بِه۪ فُؤٰادَكَۚ وَجَٓاءَكَ ف۪ي هٰذِهِ الْحَقُّ وَمَوْعِظَةٌ وَذِكْرٰى لِلْمُؤْمِن۪ينَ


Vekullen nekussu ‘aleyke min enbâ-i-rrusuli mâ nuśebbitu bihi fu-âdek(e)(c) vecâeke fî hâżihi-lhakku vemev’izatun veżikrâ lilmu/minîn(e)


120- “Sana peygamberlerin haberlerinden her neyi anlatıyorsak onlarla senin kalbine sebat verelim diye anlatıyoruz. Bunda da sana hak ve müminlere de öğüt ve hatırlatma geldi.”


Senden önce gelmiş resullerin ve ümmetleri ile olan kıssaları hakkında anlatmış olduğumuz bütün haberler, bu peygamberlerin çağrılarına karşı ileri sürülen deliller ve gösterilen düşmanlıklara dair haberler ile peygamberlerin katlandıkları yalanlamalar, eziyetler, Allah'ın Müminler topluluğunu nasıl muzaffer kıldığına, kafir düşmanlarını da nasıl yardımsız ve desteksiz bıraktığına dair bütün haberler ile Bizler, senin kalbine sebat veriyoruz Ey Muhammed! Böylelikle senden önce geçmiş peygamber kardeşlerin sana örnek teşkil etsin. Kalbine sebat vermenin manası ise yakinin artmasıdır. Çünkü delillerin fazla olması, Kalbe daha bir sebat verir ve kuvvetlendirir. Peygamberlerin kıssalarının açıklayan bu surede sana Rabbin tarafından gerçekler gelmiş müminlere ise bir öğüt ve bir ibret gelmiştir ki, Allah'a itaatten ayrılmasınlar. Şüphe yok ki Allah'ın kelamı olan Kur'an-ı Kerim bütün hakkı öğüt ve hatırlatma üslubu ile sunmuştur ve sadece bunda Kur'an'ın Allah tarafından geldiğinin açık bir delilini açık bir tecellisini görmek mümkündür.


وَقُلْ لِلَّذ۪ينَ لَا يُؤْمِنُونَ اعْمَلُوا عَلٰى مَكَانَتِكُمْۜ اِنَّا عَامِلُونَۙ


Vekul lilleżîne lâ yu/minûne-’melû ‘alâ mekânetikum innâ ‘âmilûn(e)


121- “İnanmayanlara de ki: “Elinizden geleni yapın, biz de yapacağız.”


Ey Muhammed rabb'inden getirdiklerine inanmayanlara tehdit yolu ile de ki elinizden geleni yapın kendi yolunuz ve yönteminize göre tuttuğumuz bu yol ve bu halinizi sürdürerek istediğinizi yapın. Biz de yapacağız biz de kendi yöntemlerimizi ve hareketimizi takip edeceğiz başımıza gelmesini umduğunuz musibetleri gözetliye durun. 

وَانْتَظِرُواۚ اِنَّا مُنْتَظِرُونَ

Ventazirû innâ muntazirûn(e)


122- “Bekleyin biz de bekleyeceğiz.”


Biz de bekleyeceğiz Allah'ın bizlere olan azap ve tehditlerinin gelmesini bekleyeceğiz. Allah resulüne olan vaadini gerçekleştirmiş, ona yardımcı olmuş, onu desteklemiştir. kafir olanların sözünü alçatmış ve Allah'ın adı yücelmiştir. Allah'ın Resulüne yeryüzünde iktidar verilmiştir. sure Yüce Allah'ın şu buyruğu ile sonra ermektedir


وَلِلّٰهِ غَيْبُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ وَاِلَيْهِ يُرْجَعُ الْاَمْرُ كُلُّهُ فَاعْبُدْهُ وَتَوَكَّلْ عَلَيْهِۜ وَمَا رَبُّكَ بِغَافِلٍ عَمَّا تَعْمَلُونَ


Veli(A)llâhi ġaybu-ssemâvâti vel-ardi ve-ileyhi yurce’u-l-emru kulluhu fa’budhu vetevekkel ‘aleyh(i)(c) vemâ rabbuke biġâfilin ‘ammâ ta’melûn(e)


123- “Göklerin ve yerin gaybı Allah'a aittir. Bütün işler ona döndürülür, öyleyse yalnız ona ibadet et ve tevekkül et! Rabbin yaptıklarınızdan gafil değildir.”


Göklerde ve yerde görülmeyen ve gizli kalan her şeyin mülkü de Allah'a aittir hesap gününde her bir işleyene amelinin karşılığını verecektir Allah görünen ve görünmeyen her şeyi bilir Onlardan hiçbir şey Allah'a gizli değildir Allah amel işleyenler arasında adaletle hüküm verir o halde Ey Resulüm Rabbine kulluk et işlerini ona bırak Zira o kendisine tevekkül edenlere kafidir Rabbin müşriklerin yaptıklarından asla Gafil değildir. o onları gözetlemektedir. Onları yaptıklarına göre cezalandıracaktır. Allah hem dünyada hem ahirette Allah sana ve senin hizbine yardımcı olacaktır. 


Bu sona eriş kainatın ufuklarında ruhun derinliklerinde geçmiş nesillerin kıyılarında yapılan geniş bir seyahatten sonra olmaktadır. Böylelikle başlangıç ile sonuç arasında güzel bir uyum ve kıssalar ile anlatım arasında güzel münasebet, bunun yanında mükemmel direktifler ile yönlendirmeler, bu kur’an’ı kerimde bir araya gelmiş bulunmaktadır.  “O Kur'an Allah'tan başka tarafından indirilmiş olsaydı onda birçok tutarsızlık bulunacaktı.” Nisa/82 


Müşrikler sapıklık üzerine oldukları kesinlikle ifade edildiği gibi cezalandırılacakları da kesin olarak ifade edilmektedir kitap ehlinden itilafa düşenlere mühlet verilir onlar kökten helak edilmezler hesapları ise ileride gelecektir istikamet üzere olmak ve Allah'ın çizdiği hudutlar da durmak Zalimlere yaklaşmamak onlara meyletmemek namaz kılmak ve sabretmek ve yerine getirilmesi gereken hususlar vardır bunlara dikkat etmek gerekir ıslah etmek hayra çağırmak iyiliği emretmek kötülükten nehh etmekse farzdır bu çıkartılmaktadır ibadet ve tevekkül ile Allah'a yönelilmelidir bütün Bu hususların ekserini ibadet emrinin teşkil ettiği bir surede yer aldığını düşünecek olursak bunların tümünün ibadet konusu ile olan ilişkisini de öğrenmiş oluruz.





(m) 

Muhakkak durulmalıdır.

(لا)

Durulmadan geçilmesi gerekir

(s)

Devam edilmelidir, gerektiğinde durulabilir.

(k)

Durulmalıdır, gerektiğinde devam edilebilir.

(c)

Durmak da devam etmek de aynıdır.


Peşpeşe iki tane birden gelir. Birinde durulduğunda diğerinde durulmamalıdır.


Post a Comment

İçinizde olan güzellik her zaman yazılarınıza ve dilinize aşkla dökülsün...

Daha yeni Daha eski

Öne Çıkanlar