Kadiri Yolu

Mute Savaşı ve Abdullah bin Revahanın Nefsiyle Mücadelesi

Mute Savaşı ve Abdullah bin Revaha'nın Nefsiyle Mücadelesi 

Mute belka yakınında bir yer olduğu söylenmiştir. Beytül Makdise iki konaklık bir uzaklıktadır. Savaşın sebebi ise Kayser'in Şam emirlerinden biri olan Şurahbil el-Gasseni,  Resulullah'ın başka valisine gönderdiği elçisini öldürdü. Elçin'in adı Haris bin Umeyr idi. Resulullah aleyhisselatu vesselam onlara karşı 3000 kişilik bir ordu hazırlayarak gönderdi. Tarihte Mute Savaşı Hicri 8. yılda olduğu zikredilmektedir.

1- Taberani, Urve bin ez-Zübeyr (r.a.)'den şöyle dediğini rivayet etmiş "Resulullah (a.s.) sekizinci yılın cemaziyelevvel ayında Mute'ye bir ordu gönderdi. Ordunun başına da Zeyd bin Harise'yi kumandan tayin etti ve onlara:

"Eğer Zeyd öldürülürse ordunun başına Ca'fer bin Ebi Talib geçsin. Cafer'de öldürülürse yerine Abdullah bin Revaha geçsin." buyurdu. Müslümanlar yola çıkmak için kuşanıp hazırlandılar. Sayıları üç bin idi. Yola çıkma zamanı gelince, halk gelip Hz. Peygamber (a.s.)'in komutanlarıyla vedalaştılar ve onlara selam verip dua ettiler.

Bu sırada Abdullah bin Reveha ile vedalaşınca, Abdullah ağladı. Kendisine: "Ey İbn-i Revaha, seni ağlatan nedir?" denildi. O da: "Vallahi ben, ne dünya sevgisi, ne de sizlerden ayrılaca mızdan ötürü ağlıyorum. Fakat ben Resulullah (a.s.)'in Allah Teala'nın kitabından, içinde cehennemin anıldığı "İçinizden, cehenneme uğramayacak hiç kimse yoktur. Bu, Rabbinin yapmayı üzerine aldığı kesin bir hükümdür."(Meryem Suresi: 71) ayetini okuduğunu işitmiştim. Oraya uğradıktan sonra, dönüşümün nasıl olacağını bilemediğimden dolayı ağlıyorum." dedi.

Müslümanlar:

"Allah yardımcınız olsun, sizleri tehlikelerden korusun, sağ-salim bize döndürsün" dediler. Bunun üzerine Abdullah bin Revaha şu şiiri okumaya başladı:

"Fakat ben Rahman'dan mağfiret diliyorum,

Ve kanları fışkırtıp böğürten bir kılıç darbesi!

Veya öldürücü bir yara, kasıp kavurucu,

Ciğer ve bağırsakları, bir kargı darbesi! 

Öyle ki, kabrime uğrayanlar desinler:

Allah bu gaziye doğru yolu göstermiş, o da bulmuş"


Sonra ordu çıkmak için hazırlandı ve Abdullah bin Revaha, Resulullah (a.s.) ile vedalaşmaya geldi ve şu şiir söyledi:


"Allah, Musa'ya olduğu gibi sana olan,

İhsanlarını da sabit ve devamlı kılsın.

Yardım olunan ve zafere kavuşturulanlar gibi,

Sana da, yardımını ihsan etsin!

Ben, Sana Allah tarafından,

Hayır (peygamberlik) ihsan olunduğunu hemen anlamışımdır.

Sana bakanlara ben karşı çıkmışımdır.

Sen Peygambersin, ihsan ve rızan mahrum bırakılan kişiyi,

Kader önemsememiştir.."


Sonra ordu yola koyuldu ve Resulullah (a.s.) da onları yolculamak için çıktı. Resulullah (a.s.) mücahidlerle vedalaşıp, onlardan ayrılırken Abdullah bin Revaha, Peygamberimizi şu beyitle selamladı:

"Geride kalan hurmalıkta kendisine veda ettiğim Zat'a,

O en hayırlı uğurlayıcıya,

En hayırlı dosta, selam olsun!"


Sonra mücahidler Maan'a varıncaya kadar yürüdüler ve burada konakladılar. Müslümanlara Hırakl'in yüzbin kişilik Rum ordusuyla Belka'da olduğu ve bunlara Lahm, Cüzam, Belkayn, Behra ve Beliy kabilelerinden yüzbin kişinin daha katıldığı, başlarında Malik bin Zafile adında Beli'li bir adamın bulunduğu ve bayrağı da kendisinin taşıdığı haberi ulaştı. Bu haber müslümanlara ulaşınca, Maan'da iki gece kaldılar ve durum değerlendirmesi yaptılar. Bazıları:

"Resulullah (a.s.)'a mektup yazıp, bizim sayımızı ve düşmanın sayısını bildirelim. Ya bize savaşçılar göndersin veya ne yapmamız gerektiğini emretsin, onu yapalım." dediler.

Abdullah bin Revaha, müslümanları cesaretlendirmek için şöyle dedi:

"Ey müslümanlar. Vallahi, sizin şu anda istemediğiniz şey, arzulayıp da elde etmek için yola çıktığınız şehidliktir. Biz insanlarla, ne sayıca çokluğumuza, ne de kuvvetimize göre savaşıyoruz. Biz sadece Allah'ın bizi şereflendirdiği şu din kuvvetiyle savaşıyoruz. Haydi yürüyün! Bunda muhakkak ki, iki iyilikten biri, ya zafer ya da şehidlik vardır"

İbn-i İshak der ki: "Abdullah bin Ebu Bekir, Zeyd bin Erkam'dan kendisine şöyle aktarıldığını bana haber verdi: "Ben Abdullah bin Revaha'nın kucağında büyüyen bir yetim idim. Mute seferine çıktığında, beni de devesinin heybesi üzerinde terkisine bindirmişti. Allah'a yemin olsun ki, geceleyin yürürken onun şu kendi beytini okurken işittim:

"Ey devem, beni ve yükümü götürdüğün takdirde, 

Kumluktan sonra dört konak daha ileriye... (artık serbestsin...)" ( Ibn-i Hişam'ın Siyret'inde şehadet özlemini duyduğunu bu beyitten sonra dört beyit daha vardır.)

Kendisinden bu şiiri duyunca ağladım. O da bana kamçısı ile dokunarak:

"Ey yaramaz. Sana ne oluyor? Sana ne zararı var? Allah, bana şehitlik nasib ederse, sen de hayvan üzerinde geri dönüp çeker gidersin." dedi.

Müslümanlar Belka sınırlarına yaklaştıkları zaman, Belka köylerinden 'Mab diye anılan köyde, Hırakl'ın rum ve araplardan oluşan asker topluluklarıyla karşılaştılar. Düşman yaklaşıyordu. Müslümanlar 'Mute' denilen köye doğru çekildiler. İki ordu bu köyün yakınlarında karşı karşıya geldiler. Müslümanlar savaş düzenine girdiler. İslam ordusunun sağ kanat kumandanlığına, Beni Uzreler'den Kutbe bin Katade, sol kanat kumandanlığına da ensardan Ubade bin Malik'i tayin ettiler. Iki ordu karşılaşıp çarpışmaya başladılar. Zeyd bin Harise, elindeki Resulullah (a.s.)'ın bayrağıyla, düşman mızraklarıyla delik deşik edilip cansız bir halde yere düşünceye kadar savaştı. O düşünce, bayrağı Ca'fer eline aldı ve ölüm kendisine ulaşıncaya kadar savaşa devam etti. Dor atından yere atlayıp atının ayağını kesti. Sonra öldürülünceye kadar savaştı. İslam'da, savaşta kendi atının ayağını kesen ilk müslüman Ca'fer'dir." (Haysemi, Mecmau'z-Zevaid (61157) Haysemi: "Bu hadisi Taberani rivayet etmiştir ve ricali sikadır" demiştir ve mürsel olduğunu söylemiştir

2- Taberani, Abbad bin Abdullah bin ez-Zübeyr (r.a.)'den rivayet etmiştir: "Abbad demiştir ki: "Bana (süt annemin kocası) babam haber verdi. O,Mürre bin Avf Oğullarından idi. Mute Gazvesine katılmıştı. Dedi ki:

"Vallahi, ben, Ca'fer bin Ebu Talib dor atından inip, onun ayağını kestiğinde onu gözlerimin önünde görüyor gibiyim. Sonra Ca'fer şehid edilinceye kadar savaştı. Cafer bin Ebu Talib de şehid edilince, bayrağı Abdullah bin Revaha aldı. Sonra atının üzerinde bayrakla ileriye geçti. Nefsini kendisine boyun eğdirmeye çalışıyor ve bazı tereddütler geçiriyordu. Sonra şu beyitleri okudu:

"Ey nefsim! Ben, seni kendime boyun eğdireceğim.

"Şehid olacağım" diye yemin ettim.

Sen bana ya kendiliğinden razı olursun ya da bunu sana zorla kabul ettiririm!

Sana ne oluyor? Görüyorum ki, sen cennetten pek hoşlanmıyorsun!

İnsanlar toplanmış bağırıyorlar ve içlerinden,

"Biz Allah'ımıza, elbette ona döneceğiz" diye ağlamaklı sesler yükseliyor.

Yıllar uzayıp gittiği halde, sen hala itminane ermiş değilsin.

Sen, benden kırbası içinde bir damla su durumunda olmaktan başka nesin ki?

Ey nefsim! Şimdi sen, öldürülmesen, ölmeyecek misin ki?

İşte ölüm sana geldi çattı! Arzu etmediğin şey sana verilecektir!

Eğer, o iki kişinin yaptıklarını yapar,

Şehitliği tercih edersen, doğru bir iş yapmış olursun."

Sonra Abdullah bin Revaha kararını verip indi. Bu sırada amcasının oğlu etli bir kemik parçası getirdi ve "Bununla kendini güçlenir. Bu günlerde çok zor durumlarla karşılaştın." dedi. Abdullah bin Revaha kemiği elinden aldı, ondan bir parça ısırdı. Müslümanların bulunduğu tarafta bir kargaşalık duydu.

"Sen hala dünya ile uğraşıyorsun!" diyerek elindeki kemiği bıraktı. Kılıcını eline alıp öne çıktı ve şehid edilinceye kadar savaştı.

Sonra bayrağı Aclanoğullarından Basit bin Akrem eline aldı ve:

"Ey müslümanlar! Içinizden birini seçin" dedi. Müslümanlar da.

"Seni seçtik" dediler. O da:

"Ben bu işi yapamam" dedi. O zaman müslümanlar Halid bin Velid üzerinde anlaştılar. Halid bin Velid bayrağı eline alınca, düşmana karşı savunmaya geçti ve saldırılarını önledi. Sonra bir geri çekilme harekatı tertipleyerek müslümanları geri döndürdü.

Komutanlar şehid edilince, Resulullah (a.s.):

"Bayrağı Zeyd bin Harise aldı ve onunla şehid edilinceye kadar savaştı. Sonra bayrağı Cafer aldı. O da şehid edilinceye kadar onunla savaştı." buyurdu. Sonra Resulullah (a.s.) sustu. Öyle ki, ensarın yüzlerinin rengi değişti. Ve Abdullah bin Revaha'nın, hoşlarına gitmeyen bazı uyumsuz işler yaptığını sandılar. 

Hz. Peygamber (a.s.): "Sonra bayrağı Abdullah bir Revaha aldı ve onunla şehid oluncaya kadar savaştı." buyurdu. Bunun peşine Resulullah (a.s.): "Onlar rüyada bana, cennette altın tahtlar üzerinde oturur vaziyette gösterildiler. Abdullah bin Revaha'nın tahtında, arkadaşlarınkinde olmayan bir eğrilik gördüm. "Bu neden böyledir?" diye sordum. Bana şöyle cevap verildi: "Bu ikisi, savaşa yürüyüp gittiler. Fakat Abdullah biraz tereddüt geçirdi, sonra yürüdü." buyurdu." (Haysemi, Mecmau'z-Zevaid (61159) Haysemi, bu hadisi Taberani'nin rivayet ettiğini ve ricalinin sika olduğunu söylemiştir )

Nefisle muharebe her an yapılması gereken bir cihattır. Küçük cihatta bile nefis senin eğriliğini inancını ve duruşunu etkilemek için boş durmayacaktır. Burada işlenen olaydan alınması gereken çok büyük dersler vardır. Allah’ım senden uzaklaştıracak tüm vesveselerden bizi koru, bizlere her zaman yardımını esirgeme, çünkü sen güç ve kudred sahibisin..


Post a Comment

İçinizde olan güzellik her zaman yazılarınıza ve dilinize aşkla dökülsün...

Daha yeni Daha eski

Öne Çıkanlar

Nefs