Kadiri Yolu

Lokmân Suresi 12-19

Lokmân Suresi 12-19 Tefsir
بِسْــــــــــــــــــــــمِ اﷲِارَّحْمَنِ ارَّحِيم

Rahmân ve Rahîm olan Allah'ın adıyla.

12. Andolsun ki biz lokman’a hikmeti verdik. Allah'a şükret diye, Ve her kim şükrederse, Ancak kendi lehine şükreder. Her kimde nankörlük ederse, Allah şüphesiz ki, Gani’dir, Hamid’dir.

13. Lokman, oğluna öğüt vererek: Yavrucuğum! Allah'a ortak koşma! Doğrusu şirk, büyük bir zulümdür, demişti.

14. Biz insana, ana-babasına iyi davranmasını tavsiye etmişizdir. Çünkü anası onu nice sıkıntılara katlanarak taşımıştır. Sütten ayrılması da iki yıl içinde olur. (İşte bunun için) önce bana, sonra da ana-babana şükret diye tavsiyede bulunmuşuzdur. Dönüş ancak banadır.

15. Eğer onlar seni, hakkında bilgin olmayan bir şeyi (körü körüne) bana ortak koşman için zorlarlarsa, onlara itaat etme. Onlarla dünyada iyi geçin. Bana yönelenlerin yoluna uy. Sonunda dönüşünüz ancak banadır. O zaman size, yapmış olduklarınızı haber veririm.

16. (Lokman, öğütlerine devamla şöyle demişti:) Yavrucuğum! Yaptığın iş (iyilik veya kötülük), bir hardal tanesi ağırlığında bile olsa ve bu, bir kayanın içinde veya göklerde yahut yerin derinliklerinde bulunsa, yine de Allah onu (senin karşına) getirir. Doğrusu Allah, en ince işleri görüp bilmektedir ve her şeyden haberdardır.

17. Yavrucuğum! Namazı kıl, iyiliği emret, kötülükten vazgeçirmeye çalış, başına gelenlere sabret. Doğrusu bunlar, azmedilmeye değer işlerdir.

18. Küçümseyerek insanlardan yüz çevirme ve yeryüzünde böbürlenerek yürüme. Zira Allah, kendini beğenmiş övünüp duran kimseleri asla sevmez. 

19. Yürüyüşünde tabiî ol, sesini alçalt. Unutma ki, seslerin en çirkini merkeplerin sesidir. 
Lokmân Suresi 12-19 Tefsir

Lokman Aleyhisselam Eyüp Aleyhisselam'ın kız kardeşinin oğlu yada onun teyzesinin oğlu olan biridir. Kendisi peygamber olup olmadığı hakkında alimler İtilaf etmişlerdir. Genel kanaat salih bir kul olduğu üzerine söz söylenmiştir. Abdullah bin Abbas, Lokman Aleyhisselam'ın anlatırken onun Habeşistanlı marangozluk yapan bir köle olduğunu zikretmişlerdir. Kısa boylu Çökük burunlu biri olduğunu, Mısır'ın sudan bölgesinden olduğunu söylemiştir. Dudaklarının kalın ayaklarını da geniş siyah derili bir köle olduğu da ifade edilmiştir. Amir b. Kays diyor ki, Bir gün bir toplantıda konuşurken yanına bir adam geldi ve ona: “Sen falan ve filan yerde benimle koyun otlatan biri değil miydin dedi. Lokman evet dedi. Adam Seni bu gördüğüm hale getiren nedir? dedi. Lokman: “Doğru sözlülük ve beni ilgilendirmeyen şeye karşı susmaktır.” dedi. Kendisine Davud Aleyhisselam yetişmiş ve ondan ilim almıştır. Tam ismi Lokman b. Baura b. Azer dir.

12. Andolsun ki biz Lokman'a hikmeti verdik. Allah azze ve celle kendisine ihsan etmiş olduğu güzel haller ile ilgili olarak bu lütuflar karşılığında şükretmesini kendisine emretmiştir. Katından bahsedilen hikmet gereğince davranması da istenmiştir. Allah'a şükret diye,  sana bizim katımızdan bahşedilen hikmet gereğince davran diye buyurduk. Zira sana bizim katımızdan bahşettiğimiz, senin için yarattığımız o büyük nimetler, senin şükredenlerden, hikmet    ve hükümlerimize gönülden bağlı olanlardan olman içindir. Ve yine, ey fıtri hikmet üzere yaratılmış olan Lokman! Bil ki her kim şükrederse,   
 yani kendi içine dönerek bizim ona bahşettiğimiz nimetler karşısında şükrü tercih ederse, Ancak kendi lehine şükreder. Bu nimetlerin artmasını sağlayacaktır, Her kimde nankörlük ederse, kendisine yapılan ihsanlara karşı nankörlükle karşılık vermesi kendine zarar verir. Allah şüphesiz ki, Gani’dir, Hamid’dir. Allah kulların hamdine muhtaç değildir. Kimseye ihtiyacı olamayan Allah’tan başka ilah yoktur ve biz ondan başkasına ibadet etmeyiz. Hamd edilmeye layık olan O’dur.

13. Ve ey resullerin en kâmili! Şu hususları, kendilerine bir hatırlatma ve vaazu nasihat olması için sana tâbi olan mü'minlere anlat. Hani, Lokman oğluna öğüt verirken demişti ki, Lokman (a.s.) En'um, Eşkum veyâ Mâsân adındaki oğluna, onun zâhirinin ve bâtınının kötü huylardan ve vasıflardan temizlenmesi maksadıyla, ona olan sevgi, şefkat ve ihsânını gösteren bir tarzda, tasğir sigasıyla ve söylediği şeyleri kabul etmesi için oğlunu kendisine izâfe ederek, sırf kendisine Hak katından mevhibe edilmiş olan o sapasağlam hikmetten kaynaklanan sözlerle şöyle diyordu; Ey oğulcuğum! Allâh'a şirk koşma. Ortaktan, benzerden, denkten, eşitten münezzeh olan Allâh'a ortak koşma. Bilesin ki, ahlâkının en güzeli, vasıflarının en değerlisi tevhiddir, Hakk'ı teşbihten ve sayıyla belirlemekten tenzihtir. Ahlâkının en kötüsü, üzerinde ve içerinde olabilecek en âdî vasıf, Allâh'a şirk koşmaktır. Muhakkak ki şirk ve kendi haklılığıyla hakikaten hak, kayyûmiyeti/var oluşu ile vahîd / tek, deymûmiyyeti / devamlılığı ile ferid/tek, ulûhiyette ve rubûbiyette de yegâne olan Hak hakkında sayı veyâ ikilik inancına kapılmak, Büyük bir zulümdür. Bundan daha büyük ve daha fâhiş bir zulüm ve haksızlık yoktur. Allâhü Teâlâ bizi ve bütün kullarını bundan korusun.

14. Sonra Cenâb-1 Hak, tavsiye yoluyla ve üzerine basa basa, Lokman (a.s.)'ın oğluna şirkten sakınma bâbında neler söylediğini şöyle bildirmektedir yi: Biz insana anne-babasını tavsiye ettik. İnsanı, kendisini kemâle ulaştıran teklifâtı/yükümlülükleri kabul edici bir halde izhar edip yarattıktan sonra, ona ilk önce anne ve babasına itaat etmesini, onlara karşı ebepli davranmasını, onların hak ve hukuklarından üzerine düşeni yakışır bir şekilde ve ihmal etmeksizin, yerine getirmesini öğütledik. Özellikle de türlü türlü sıkıntıyla, binbir meşakkatle kendisini taşımış olan annesi konusunda bu tavsiyelerde bulunduk. Çünkü annesi, onu her gün biraz daha güçsüz düşerek taşıdı. Onun var oluş süreci boyunca zayıflık üstüne zayıflığa düştü. O ne kadar büyüdü ise, annesi de onu doğurup kurtuluncaya kadar, o derece bitkin ve mecâlsiz düştü. Onu doğurduktan sonra da, sütten kesinceye kadar onu koruyup kollamaya devam etti. Ondan ayrılması iki yıl içindedir. Yâni onu annesinin sütten kesmesi iki yıl içinde olur. Kaldı ki, annesi onu sütten kestikten sonra da, ergenliğe erişinceye kadar onu koruyup kollamaktan geri durmaz. O, bülûğ çağına yâni teklif/yükümlülük zamânına erince ona, "ey ilâhî emir ve yasakları yerine getirmekle yükümlü ve benim tarafımdan verilmiş olan türlü türlü nîmetlerin içerisinde bilfiil yüzen insan!: Bana şükret" diye emrettik. Çünkü seni yaratan, sen hiçbir şey değilken adem/yokluk kilerinden seni izhar eden benim. Ve yine, Anne-babana da teşekkür et. Mâdem ki onlar seni bu kadar koruyup kolladılar, büyüyüp aklın başına gelinceye, olgunlaşıncaya kadar seni himâye ettiler, o halde sen de onlar üzerine merhamet kanatlarını aç. Şunu da iyi bil ki, Senin onlara teşekkür etmen yine bana döner. Çünkü onlara seni koruma ve kollama gücünü ve imkânını veren benim. Onların kalplerinde sana karşı sevgiyi yerleştiren benim. Kısaca, Dönüş banadır. Kullardan zâhiren sâdır olan bütün fiillerin kaynağı ve dönüş yeri benim. Çünkü, onlar da, onlardan sâdır olan fiiller de evvelen ve bizzat benden kaynaklanır. Bu, nasıl böyle olmasın ki? Onlardan sâdır olan şeylerin hepsi, onların varlığına dayanır. Halbuki onların gerçekte hiçbir varlıkları yoktur; çünkü onların varlıkları, Hakk'ın varlık damlalarından bir damladır, onun zâtına ait isim ve sıfatlarının birer gölgesidir.

15. Ve ey mükellef/yükümlü olan insanlar! Anne ve babalarınızın haklarını gözetmeyi size bu şekilde tavsiye ettikten sonra, Eğer o ikisi bana şirk koşman için seninle uğraşırlarsa, benden başka rab edinmen, ona bana tapar gibi tapman husûsunda seninle mücadele edecek olurlarsa ve Senin de hiçbir bilgin yoksa, sen de ortak koşmaya zorladıkları şey hakkında herhangi bir bilgiye sâhip değilsen, Onlara aslâ uyma. Bu işlerinde sakın ola ki, onlara muvâfakat gösterme. Fakat bu işte onlara uymamakla birlikte, Onlara dünyâda güzellikle davran. Her ne kadar onlar müşrik de olsalar, yine de sen aklen, dînen ve örfen uygun ve güzel bir tarzda muâmele ile onlara davran. Ve onların şirkine ve inkârına uyma, tam tersine, din konusunda Bana yönelen kimsenin yolunu tut. Benim tevhîdime inanan ve benim katıma yönelen kimselerin yolunu benimse. Kısaca, bu imtihan ve iptila dünyasında olduğun müddetçe tevhid yoluna sarıl, tevhid yolunda yürü. Bu dünyadaki sürenizi doldurduktan Sonra, dönüşünüz de banadır. İster tâbi olsun, ister metbû olsun, asıl Olsun, teferruat olsun her şeyin    dönüsü banadur Yapmış olduğunuz şeyleri size bildiririm. Bu cüz'î irâde âleminde sizden her ne sâdır olmuşsa, hepsini, hayırsa hayır, şer ise şer, her şeyi ayrıntısına varıncaya kadar size haber veririm.

16. Lokman (a.s.) tevhidden ayrılmamayı bu şekilde kesin bir dille ifade ettikten, Allâh'a karşı her hâlinde edepli davranmasını tenbihledikten ve tevhîde aykırı en küçük bir davranışta bulunmamasını öğütledikten sonra -zîrâ Hakk'ın ilminin sınırları dışına hiçbir şey çıkamaz, oğluna şöyle seslenmiştir. Ey oğulcuğum! Bir şey, isterse bir hardal tânesi ağırlığında olsun, farz edelim ki, iyi veyâ kötü, bir hardal tânesi ağırlığında küçücük bir şey yapmış olsan ve Sen de ister bir kayanın içinde, ister göklerde ve istersen yerin içinde olsan bile, böylesine bir şey senden sâdır olduktan sonra sen, ister o en sert ve görünmez bir madde olan, içindeki şeyi en iyi gizleyen kayanın ortasında olsan, ya da gökyüzünün en yüce yerine çıkmış, galaksilerin ötesine geçmiş olsan veyâ yeryüzünün merkezine girmiş olsan bile, Allah onu getirir. Her hâlinde seni gözleyen ve sana amellerine göre karşılık verecek olan Allâh'ın irâdesi o şeyi ortaya koyma ve getirme yönünde tecelli edecek olursa, elbetteki o bunu yapar. Şüphesiz ki, Allah Latiftir, Habîr'dir. Bütün gizliliklere ve sırlara muttalî olan Allah, Latiftir, onu hiçbir şey perdeleyemez, ona hiçbir şey gizli kalmaz; Habir'dir, bir şey ne kadar ince ve hafif olursa olsun, onun ilmi her şeyin künhüne vâkıftır. Çünkü o haddizâtında her şeyin mazharını izhar eden, her şeyi inceden inceye bilendir.

17. Ey oğulcuğum! Mâdemki, Rabbin hakkında, onun ilminin, kudretinin, latifliğinin, bilgisinin ve haberdarlığının sonsuzluğuyla ilgili olarak bunları işittin, o halde, al Namazı kıl. Yâni, bütün bedeninle birlikte gözün namazda olsun, dâimâ ona yönel. Bu yönelişinde ihlaslı ol. Seni Rabbinden alıkoyan her şeyi bir kenara at. Kalbini bütün maddî, beşerî ve nefsânî ilgilerinden kes, arındır. Namaza bu şekilde 
yönel. Mârûfu emret. Eğer ki maksadın insanoğlunu tevhide yönlendirmek ise, onlara önce aklen ve dînen iyi ve güzel olan şeyleri emret. Onlara akıllarına göre konuş; onları konuşmanla şaşırtma, şaşkınlığa ve yanlışa düşürme. Onlara, kabûle hazır olmadıkları ve gerektiği sürece tevhidin sırlarını ifşâ etme. Münkerden nehyet. Aklen, dînen, örfen ve hukûken yanlış olan şeylerden insanları engelle. Onlara o işin çirkinliğini ve kötülüğünü îkaz et. Onlara karşı yaptığın bu tenbihlerde güzel davran, yumuşak ol. Böyle yaparsan, o şeylerin çirkinliğini daha iyi anlarlar. Çünkü onların yaratılışları bu şekildedir. Ve kısaca, Başına gelen şeylere sabret. Tevhid yolunda yürürken, yolunu kuvvetlendirirken, taâtin ve ibâdetin zorluklarına karşı tahammüllü ol. Başına gelen ve kader levhasında Rabbinin senin için yazmış olduğu her şeyden râzı ol. İşte bütün bunlar, bu zikredilen her bir özellik ve güzel haslet, Azmedilmeye değer şeylerdir. Gerçekten de sabredilmeye, azmedilmeye değer şeylerdir. Cenâb-ı Hakk'ın, tevhîdine, dalâlet ve cehâlet kirlerinden dupduru olan hidâyet pınarlarına ulaştırmak istediği ihlaslı kullarını teşvik ettiği önemli işlerdir.

18. Ey oğulcuğum! İnsanlarla ilişkilerinde yumuşak tavırlı, güler yüzlü ve sevecen ol. İnsanlardan yönünü kibirlenerek çevirme. İnsanlarla muâmelende onlara dönmek zorunda olduğun yüzünü asık suratla ve böbürlenerek onlardan döndürme. Tıpkı câhil, varlıklı, kibirli, kendini herkesten üstün gören, sâhip olduğu mal, mülk, makam, mevkî, şan, şöhret, ilim gibi şeylerle bunlara sâhip olmayan fakirleri hakir gören varlıklı kimselerin yaptığı gibi yönünü onlardan çevirme. Ve kısaca, Yeryüzünde şımarık bir şekilde yürüme. Ey oğulcuğum! Tevâzu ve alçakgönüllülüğün timsâli olan toprak üstünde sahip olduğun geçici şeylere güvenerek şımara şimara, böbürlene böbürlene yürüme. Şüphesiz ki, Allah hiçbir böbürleneni, övüngen kimseyi sevmez. Azamet ve kibriyâ örtüsüne bürünmüş olan Allâhü Teâlâ, yeryüzünde böbürlenerek yürüyen, her tarafından kibir ve küstahlık aktığı ilk bakışta görünen kimseleri; malı, mülkü, soyu, sopu, makâmı ve mevkisi ile övünen, şımaran ve gösteriş yapan kimseleri aslâ sevmez.

19. Yürüyüşünde orta bir yol tuttur. Ey oğulcuğum! Yürüyüşünde mü'minin güzellik ve vakarına yakışmayan, onları gideren tarzda hızlı ve aceleci yürüme ile, kibir ve övünmeyi yansıtan çalımlı ve edalı yürüme arasında güzel bir yol tuttur. Sesini alçalt. Sesin güzel bile olsa, yüksek sesle, bağıra bağıra konuşma. Eğer böyle yaparsan, eşeklere benzersin. Zîrâ eşek, diğer hayvanlar arasında sesinin yüksek olması ve yüksek sesiyle anırması ile tanınır. Eşeğin sesi de kendisine benzer. Hiç şüphe yok ki, bütün akıl sâhibi olanlar nazarında ve hayvanlar indinde eşeğin sesi çirkindir. Öyle ki, meselâ köpek onun sesinden çok rahatsız olur ve onun sesini işittiği zaman oradan kaçmaya çalışır. Kısaca, Şüphesiz ki, seslerin en çirkini elbetteki eşeğin sesidir. Duyulması en istenmeyen, en kötü ses eşeğin sesidir. O halde, ey şeref ve kemâl üzere yaratılmış olanlar! Sizler, hayvanların en düşük, mahlûkatın en aşağı derecede olanına kendinizi nasıl benzetebilirsiniz?

Kaynak  Geylani Tefsiri


1 Yorumlar

İçinizde olan güzellik her zaman yazılarınıza ve dilinize aşkla dökülsün...

Yorum Gönder

İçinizde olan güzellik her zaman yazılarınıza ve dilinize aşkla dökülsün...

Daha yeni Daha eski

Öne Çıkanlar