Kadiri Yolu

En-Nisâ Sûresi 43-58. Ayetlerin Tefsiri

 

En-Nisâ Sûresi 43-58. Ayetlerin Tefsiri


Tarih: 30.07.2024

   بِسْمِ ‬‮اللّٰهِ ‬‮الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يم





يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا لَا تَقْرَبُوا الصَّلٰوةَ وَاَنْتُمْ سُكَارٰى حَتّٰى تَعْلَمُوا مَا تَقُولُونَ وَلَا جُنُبًا اِلَّا عَابِر۪ي سَب۪يلٍ حَتّٰى تَغْتَسِلُواۜ وَاِنْ كُنْتُمْ مَرْضٰٓى اَوْ عَلٰى سَفَرٍ اَوْ جَٓاءَ اَحَدٌ مِنْكُمْ مِنَ الْغَٓائِطِ اَوْ لٰمَسْتُمُ النِّسَٓاءَ فَلَمْ تَجِدُوا مَٓاءً فَتَيَمَّمُوا صَع۪يدًا طَيِّبًا فَامْسَحُوا بِوُجُوهِكُمْ وَاَيْد۪يكُمْۜ اِنَّ اللّٰهَ كَانَ عَفُوًّا غَفُورًا

43. -“Ey iman edenler! Sarhoşken ne söylediğinizi bilinceye kadar namaza yaklaşmayın. Bir de cünüpken -yolcu olmanız müstesna- boy abdesti almadıkça. Eğer hasta ve yolculukta iseniz, yahut herhangi biriniz heladan gelirse yahut kadınlara yaklaşıp da su bulamazsanız pak bir toprağa teyemmüm edin. Yüzlerinize ve ellerinize sürün. Şüphesiz ki Allah Afuv ve Ğafur’dur.”

Bu ayet şarabın haram kılınışından önce nazil olmuştur. Şarap Uhud savaşından kısa bire süre sonra Nadr oğullarını muhasara edilmesi sırasında haram kılınmıştır. Bu ayette iki mesele ön plandadır:

1- Sarhoşken namaza yaklaşmamak; Namaz kılmanızı etkileyecek ve aklın zail olmasına sebep olan alkollü içeceklerden uzak durun ve ne dediğinizi bilmediğiniz sürece namaz yaklaşmayın. Ne okuduğunuzu bilecek konuma gelince namaza durun yoksa namazdan uzak durun.

Müfessirler “Sarhoşluğun, neden meydana gelen bir sarhoşluk olduğu” hususunda iki görüş vardır:

1- Hz. Ali, Abdullah b. Abbas, Ebu Rezin, Mücahid, Katade ve İbrahim Nehaiye göre bu ayette zikredilen sarhoşluktan maksat, içki içmekten meydana gelen sarhoşluktur. Onlara göre bu ayeti kerime, içkinin kesin olarak yasaklanmasından önce nazil olmuş, içki içtikten sonra sarhoş olanların uyanıp ne söylediklerini bilinceye kadar namaza yaklaşmamalarını emretmiştir. Daha sonra ise içki kesin olarak yasaklanmış ve bu ayetin hükmü nesh edilmiştir.

Bu hususta Hz. Alinin şunları söylediği rivayet edilmektedir:

"Bir gün Abdurrahman b. Avf bize yemek yaptı ve bizi davet etti ve bize içki içirdi. İçki bizi sarhoş etti. O sırada namaz vakti gelmişti. Beni İmam olarak öne geçirdiler. Ben de Kâfırûn suresini yanlış bir şekilde şöyle okudum: "De ki: "Ey kâfirler, ben sizin yaptıklarınıza ibadet etmem. Biz ise sizin taptıklarınıza ibadet ederiz." Bunun üzerine Allah Teala " Ey iman edenler, sarhoşken ne söylediğinizi bilinceye kadar namaza yaklaşmayın." âyetini indirdi.

Ebu Vâil, Ebu Rezin ve İbrahim en-Nehai bu âyetin ve Bakara suresinin 219. ayeti olan: "Ey Muhammed, sana içki ve kumardan soru­yorlar. De ki "Onlarda büyük günahlar vardır. İnsanlar için bazı faydalan da vardır. Ancak günahları faydalarından çok büyüktür." ayetinin ve Nahl suresi­nin 67. âyeti olan: "Hurma ağaçlarının meyvelerinden ve üzümler­den, sarhoş edici içkiler ve güzel rızıklar edinirsiniz..." ayetinin, içkinin kesin olarak haram olduğunu belirten Maide suresinin 90. ayetiyle nesh edildiğini söylemişlerdir.

“Ey iman edenler içki içmek, kumar oynamak, put dikmek, fal oku atmak şeytan işi pisliktir. Bundan kaçının, inşallah kurtulursunuz.”

2- Dehhaka göre ise bu âyette zikredilen sarhoşluktan maksat, uyku sar­hoşluğudur. Buna göre Allah Teâlâ müminlere, uykudan dolayı sarhoş bir hal­deyken tamamen kendilerine gelip ne söylediklerini bilinceye kadar namaza yaklaşmamalarını emretmiştir.

Burada sarhoşluk içki içmekle alakalı olan sarhoşluktur. Zira bu sarhoşluk aklını kişinin kaybetmesine ve deli gibi olmasına sebep olur. Bu ayet içki içmekten meydana gelen sarhoşlukla alakalı nazil olduğuna dairdir.

2- Teyemmüm; Cünüp iken de gusül edinceye kadar namaza yine yaklaşmayın. Fakat yolcu olup su bulamayanlar müstesna onlar teyemmüm yapsınlar ve namazlarını kılsınlar. Cünüpken mescitten yolunuz geçerse oturmadıkça bir sakıncası olmadığı rivayet edilir. Eğer yaralı veya başka bir şekilde hasta iseniz (Hastadan maksat; bir yeri kırılan, yaralanan, vücudunda yara çıkan, yıkanınca zarar görülecek bir rahatsızlık, ayrıca suyu kullanacak kadar gücü olmayan yatalak olanlardır.) veya sıhhatli olduğunuz halde yolculukta iseniz yahut küçük veya büyük abdest bozmaktan döndüğünüzde (veya burada yaklaşmaktan kasıt cimada bulunmuş iseniz demektir) ve bu durumda abdest alacak veya cünüplükten temizlenecek kadar su bulamamışsanız teyemmüm niyetiyle, tertemiz bir toprağa vurduğunuz ellerinizle, ellerinizi ve yüzünüzü mesh ediniz. Şüphesiz ki Allah ruhsat vermek ve kolaylaştırmak suretiyle hata ve kusurları bağışlamak suretiyle de Ğafur olandır.

Kadına dokunmak abdesti bozmaz bununla alakalı olarak Hz. Aişe (r.anh.) Resulullah'ın kendisini öptüğünü ve ondan sonra da abdest almadığını söylemiştir. Diğer rivayette ise şöyle demiştir: Resulullah hanımlarından birini öptü sonra çıkıp namaza gitti ve abdest almadı.


44. -“Bakmaz mısın şu kendilerine kitaptan bir pay verilmiş olanlara! Kendileri sapıklığı satın aldıkları gibi sizin de yoldan satmanızı istiyorlar.”


Burada kendilerine ilahi kitap (Tevrat)tan bir pay verilen şu yahudiler bakmaz mısın ey resulüm! Onlar imanı bırakıp, Tevrat ve incil tarafından senin peygamberliğin açık alametlerle müjdelendiğin halde seni yalanlayarak doğru yolu terk ediyor ve sapkınlığı satın alıyorlar. Kendileri kaybettikleri gibi, sizinde hak ve doğru olan yoldan sapıp kendileri gibi olmanızı istiyorlar. Hz. Muhammed (sav) üzerine indirileni sizinde inkar etmenizi arzularlar.



45. - “Allah düşmanlarınızı daha iyi bilir. Allah size veli olarak da yeter, yardımcı olarak da yeter.”

Allah sizin düşmanlarınız olan yahudileri çok iyi bilir. Onların telkinlerini kabul etmeyin. Onlardan sakınınız, yoksa helak olursunuz. Onların size karşı samimi ve dostluk yaptıklarını beklemeyin. Dost olarak Allah size yeter. Yardımcı olarak da Allah size yeter. Yardımcı olarak da Allah size kafidir. Ona güvenin, ondan dileyin. Ondan başka kimseden istemeyin. Çünkü o sizin için kafidir. Allah, onlara karşı size zafer verecektir, yardım edecektir, onların hile tuzakları karşısında size zararlı olmasına imkan vermeyecektir.

مِنَ الَّذ۪ينَ هَادُوا يُحَرِّفُونَ الْكَلِمَ عَنْ مَوَاضِعِه۪ وَيَقُولُونَ سَمِعْنَا وَعَصَيْنَا وَاسْمَعْ غَيْرَ مُسْمَعٍ وَرَاعِنَا لَيًّا بِاَلْسِنَتِهِمْ وَطَعْنًا فِي الدّ۪ينِۜ وَلَوْ اَنَّهُمْ قَالُوا سَمِعْنَا وَاَطَعْنَا وَاسْمَعْ وَانْظُرْنَا لَكَانَ خَيْرًا لَهُمْ وَاَقْوَمَۙ وَلٰكِنْ لَعَنَهُمُ اللّٰهُ بِكُفْرِهِمْ فَلَا يُؤْمِنُونَ اِلَّا قَل۪يلًا


46. - “Yahudilerden öyleleri vardır ki kelimeleri yerlerinden değiştirir. “İşittik ve karşı geldik; duy duymaz olası!” derler. Ve dillerini eğip bükerek dine saldırarak, “Ra'ina” derler. Eğer onlar: “İşittik ve itaat ettik, dinle ve bizi gözet” demiş olsalardı onlar için daha iyi ve daha doğru olurdu. Fakat Allah inkarların yüzünden onlara lanet etmiştir. Onların ancak pek azı iman eder.”

Düşmanlarınız olan yahudilerden bazıları, Tevrat’ta bulunan Allah’ın kelamını asıl yerinden alır başka yere koyarlar. Değiştirdikleri kelimelerden birisi de Rasulullah (sav)’ın niteliklerine dair olan buyruklardır. Çeşitli şekillerde yorumlarlar. “Ey Muhammed, sözünü dinledik fakat emrine isyan ettik. Dinle işitmez olası” veya: “Sen bizi dinle biz seni dinlemiyoruz.” derler. Yine dillerini eğip bükerek “Raine” derler. Bu kelime “sözlerinle bizi gözet ve bizi bekle” anlamına geldiği gibi; onlar bununla bir çeşit akılsızlığı kast etmiş de olabilirler. Böylelikle onlar din ile alaylar ediyor. Ve dillerini eğip bükerek dine saldırarak dilleriyle hakkı batıla karıştırıyorlar. Eğer onlar “İşittik karşı geldik” diyeceklerine: “Ey Muhammed işittik ve sana itaat ettik. Sana konuştuklarımızı dinle ve bizlere, konuştuğunu anlamamız için bizi Allah katından daha hayırlı ve daha doğru bir söz olurdu. Fakat Allah, yahudileri, senin peygamberliğini inkar etmelerinden ve sana gelen apaçık delilleri yalanlarından dolayı lanetledi. Rahmetinden uzaklaştır. Zaten onların pek azı iman eder. Veya onlar, Musa’nın peygamberliği gibi pek az şeye iman ederler. “Raine” kelimesi, yahudilerin dilinde hem sövmek hem de “Gözet, koru” manasına geliyordu.

Yahudiler bu kelimeyi kullanmakla Hz. Muhammed (sav)’e hakaret etmek gayesini güdüyordu. "Yahudiler arasında birbirlerine sövmek için kullandıkları meşhur bir kelime vardı, "râînâ" derlerdi, bu tabir Arapça "bizim çoban" demek olduğu gibi, İbrânî ve Süryanî dillerinde "Dinle a dinlenmeyesi, dinle a sözü dinlenmez herif!" gibi hakaret ve alaya alma mânâsı ifade eden bir kelimeymiş. Müslümanların Hz. Peygamber'e karşı böyle diye hitap etmelerini, Yahudiler fırsat bilerek ve kendi dillerindeki kelimesini andıracak şekilde ağızlarını eğerek, bükerek, sövmek ve hakaret kastiyle "râînâ" demeye başlamışlardı.

Sa'd b. Muaz Hazretleri, bunu işitmiş, "Ey Allah'ın düşmanları, lanet olsun size, vallahi hanginizin, Resulullah'a karşı bunu söylediğini bir daha işitirsem boynunu vururum." demiş, onlar da buna karşı "Siz böyle söylemiyor musunuz?" diye kaçamak bir cevap vermişlerdi. Bunun üzerine işte bu âyetin inmiş olduğu rivayet edilmiştir."


يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اُو۫تُوا الْكِتَابَ اٰمِنُوا بِمَا نَزَّلْنَا مُصَدِّقًا لِمَا مَعَكُمْ مِنْ قَبْلِ اَنْ نَطْمِسَ وُجُوهًا فَنَرُدَّهَا عَلٰٓى اَدْبَارِهَٓا اَوْ نَلْعَنَهُمْ كَمَا لَعَنَّٓا اَصْحَابَ السَّبْتِۜ وَكَانَ اَمْرُ اللّٰهِ مَفْعُولًا

47. - “Ey kendilerine kitap verilenler! Biz bir takım yüzleri silip de enselerine çevirmezden veya onları Ashab-ı Sebti lanet dediğimiz gibi lanetlemezden önce gelin, o elinizdekini doğrulayıcı olarak indirdiğimize iman edelim. Allah'ın emri daima yerine gelir.”


Ey kendilerine kitap verilen Yahudi topluluğu! Bir kısım yüzleri silip belirsiz yaparak önünü arkasına çevirmeden veya soyunuzdan, (Ashab-ı Sebt Cumartesi anlamı gelen balık avlamaları kendilerine yasaklanmış yahudi kavmi) cumartesi günü kendileri için kutsal olarak seçilen yahudilere lanet edip onları rezil ve rüsvay ettiğimiz ve onları maymunlar şekline soktuğumuz gibi, sizi de aynı akıbetlere uğratmamızdan önce, elinizdeki Tevrat’ı doğrulayan ve Muhammed’e indirilen Kur’an’a iman edin. Allah’ın emri mutlaka yerine gelir. Onun dilediği her şey anında oluverir.


اِنَّ اللّٰهَ لَا يَغْفِرُ اَنْ يُشْرَكَ بِه۪ وَيَغْفِرُ مَا دُونَ ذٰلِكَ لِمَنْ يَشَٓاءُۚ وَمَنْ يُشْرِكْ بِاللّٰهِ فَقَدِ افْتَرٰٓى اِثْمًا عَظ۪يمًا

48. - “Allah kendisine şirk koşulmasını bağışlamaz. Bundan başkasını dilediğine bağışlar. Allah'a şirk koşan kimse, hiç şüphesiz, pek büyük bir günahla iftira etmiş olur.”

Açıkça Allah şirk üzere olan ve kendisine ortak koşanı ve şirk üzere öleni de affetmez. Bundan başkasını dilediğine bağışlar. Kim Allah’a ortak koşarsa, Allah’ın birliğini inkar ettiği için büyük bir iftirada bulunmuş ve büyük bir günah işlemiş olur. Bu ayeti kerime, Allah’a ortak koşmanın dışındaki büyük günahların affedilip edilmemesinin, Allah Teala'nın dilemesine bağlı olduğunu, dilediğine de azap edeceğini beyan etmektedir. Kim Allah’a ortak koşarsa şüphesiz ki Allah ona cenneti haram kılmıştır.


اَلَمْ تَرَ اِلَى الَّذ۪ينَ يُزَكُّونَ اَنْفُسَهُمْۜ بَلِ اللّٰهُ يُزَكّ۪ي مَنْ يَشَٓاءُ وَلَا يُظْلَمُونَ فَت۪يلًا


49. - “Bakmaz mısın şu kendilerini temize çıkaranlara?! Halbuki dilediğini temize çıkaran yalnız Allah'tır ve kıl kadar zulme uğratılmazlar.”

Yahudi ve Hıristiyanlardan kendilerini övenlere bakmaz mısın onlar “Biz hata işlemeyiz, biz günah işlemeyiz, biz Allah’ın oğulları ve dostlarıyız.” ”Cennete ancak Yahudi olanlar veya Hıristiyanlar girecektir.” şeklinde iddialarda bulunurlar. Halbuki yarattıklarından dilediğini temize çıkaracak olan ancak Allah’tır. Hiç kimseye de kıl kadar zulmetmeyecektir.

Çeşitli görüşler “Bakmaz mısın şu kendilerini temize çıkaranlara?!” ayeti hakkında iki görüş söylenmiştir. Bunlardan Maksat Yahudiler hem de Hristiyanlar olduğunu zikretmişlerdir. Kendilerini ne şekilde temize çıkarmak istedikleri hususta çeşitli görüşler vardır bir görüşe göre Allah'ın düşmanı olan Yahudiler “Bizler Allah'ın oğulları ve dostları izleyerek bizim günahlarımız yoktur.” İddiasında bulunarak kendilerini temize çıkarmaya çalışmışlar. Yine Hristiyanlarda Yahudiler gibi aynı şeyi söyleyerek kendilerini temize çıkarmaya çalışmışlardır.

Bir başka görüşe göre de kendilerini temize çıkarma şekilleri ise namaz kılarken günahsız oldukları kanaatiyle küçük çocukları kendilerine imam edinmeleri ile temizlenecekleri, bir başka görüşe göre ise çocuklarımız bize şefaatçi olacak ve onlar bizi temize çıkaracaklardır şeklinde sözleridir.

Abdullah b. Mesud'a göre de bu ayette zikredilen insanların kendilerini temize çıkarmaları, bir kısmının diğerini temize çıkarmasıdır olarak yorumlanmıştır.

Burada en çok tercih edilen görüş insanların kendilerini temize çıkartmaları günahsız ve hatasız olduklarını İddiasında bulunmaları ile görüşüdür.Allah'ın temize çıkardığı kimseye nefsinin temizliği sebebiyle Allah sevabını ecrini verecektir ve onun mükafatını eksiltmeyecektir.


اُنْظُرْ كَيْفَ يَفْتَرُونَ عَلَى اللّٰهِ الْكَذِبَۜ وَكَفٰى بِه۪ٓ اِثْمًا مُب۪ينًا۟


50. - “Bir bak, Allah'a karşı nasıl yalan uyduruyorlar! Apaçık bir günah olarak bu yeter.”

Ayeti kerimede kendilerini temize çıkaranların yalancı olduklarını, ”Biz Allah'ın oğullarıyız.” gibi sözler söyleyerek Allah'a karşı iftirada bulunduklarını ve bu yaptıklarının büyük bir günah olduğunu ifade etmekte ve günah olarak bunun kendilerine yeteceği beyan etmektedir.

***


اَلَمْ تَرَ اِلَى الَّذ۪ينَ اُو۫تُوا نَص۪يبًا مِنَ الْكِتَابِ يُؤْمِنُونَ بِالْجِبْتِ وَالطَّاغُوتِ وَيَقُولُونَ لِلَّذ۪ينَ كَفَرُوا هٰٓؤُ۬لَٓاءِ اَهْدٰى مِنَ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا سَب۪يلًا

51. - “Bakmaz mısın şu kendilerine kitap verilmiş olanlara!? Cibt'e ve Tağut'a inanıp küfredenlere: “Bunlar müminlerden daha doğru yoldadır” derler.”


Kendilerine Allah'ın kitabından bir pay verilen Yahudilere bakmaz mısın? Onlar Allah'tan başka tapınılan her şeye ve tağuta iman ederler ve Kureyş müşrikleri gibi kafirlere: “Sizler Muhammed'e iman eden Ashabından daha doğru yoldasınız.” derler.

Allah'ın dışında kendilerine tapılan ve ilah edinilen iki varlıktır Cibt ve Tağut bunlar taşlardan yapılan putlar da olabilir, insan da olabilir, şeytan da olabilir bu itibarla ayette geçmekte olan bu iki kelime bu anlamlara gelebilir.

Bu ayeti kerime'nin iniş sebebi İbn Ebi Hatim İkrime’den şöyle rivayet etmektedir. Huyey b. Ahtab ve Ka’b b. el-Eşref, Mekke halkına gittiklerinde, Mekkeliler onlara şöyle bir soru sordu:

- Sizler kitap ve ilim ehlisiniz. Bize kendi durumumuzu ve Muhammed'in durumunu bildiriniz. Bu iki kişi:

- Siz nesiniz, Muhammed nedir? diye sordular. Mekkeliler şöyle dedi:

- Bizler akrabalık bağlarına riayet eder, hörgücü büyük develeri keseriz, süt üzerine su içirir, esirleri kurtarır, hacılara su veririz. Muhammed ise, soyu kesik bir kimsedir. Akrabalık bağlarını kesti, Ğıfârin hacılardan hırsızlık yapan yol kesicileri ona tabi oldu. Şimdi biz mi hayırlıyız, yoksa o mu? Onlar da:

- Siz hem daha hayırlısınız, hem de daha doğru yol üzerindesiniz, dediler. Bunun üzerine Yüce Allah “Bakmaz mısın kendilerine şu kitaptan bir pay verilmiş olanlara…” buyruğunu indirdi.

اُو۬لٰٓئِكَ الَّذ۪ينَ لَعَنَهُمُ اللّٰهُۜ وَمَنْ يَلْعَنِ اللّٰهُ فَلَنْ تَجِدَ لَهُ نَص۪يرًاۜ



52. - “Allah'ın lanet dediği işte onlardır. Allah'ın laneti kişiye sen yardımcısı bulamazsın.”

Kendilerine ilahi bir kitap verildiği halde onu bırakıp putlara ve tağutlara tapanları, Allah lanetine uğratmış, rahmetinden kovmuş ve onları rezil etmiştir. Bu onların inkarda inatçılıklarından ve kafirleri müminlerden üstün görmelerindendir. Ey Muhammed, Allah’ın rahmetinden kovup lanetine uğrattığı kimse için ne bir yardımcı ne bir dost görürsün. Ondan Allah’ın azabını kimse uzaklaştıramaz.


اَمْ لَهُمْ نَص۪يبٌ مِنَ الْمُلْكِ فَاِذًا لَا يُؤْتُونَ النَّاسَ نَق۪يرًاۙ




53. - “Yoksa onların mülkten bir payı mı var? Öyle olsaydı onlar insanlara bir çekirdek parçası bile vermezlerdi.”

Onların mülkten bir nasipleri mi vardır. Böyle olsalar dahi cimriliklerinden dolayı insanlara, hurma çekirdeğinin dışındaki oyuk dolusu kadar bile bir şey vermezler.


اَمْ يَحْسُدُونَ النَّاسَ عَلٰى مَٓا اٰتٰيهُمُ اللّٰهُ مِنْ فَضْلِه۪ۚ فَقَدْ اٰتَيْنَٓا اٰلَ اِبْرٰه۪يمَ الْكِتَابَ وَالْحِكْمَةَ وَاٰتَيْنَاهُمْ مُلْكًا عَظ۪يمًا




54. - “Yoksa onlar Allah bol lütfundan verdi diye insanları mı çekemiyorlar? Doğrusu biz İbrahim soyuna da kitabı ve hikmeti verdik ve onlara büyük bir mülk bağışladık.”

Allah resulüne ve müminlere Kur'an-ı Kerim'i, yardımını, üstünlüğü, her geçen gün daha fazla İzzet, güç ve ilerleme verdi diye onları kıskanıyorlar mı? Bundan önceki ayette kıskançlıkla nitelendirme bulunmaktadır. Bunlar ise en kötü özelliklerinden ikisidir. Bunlardan biri cimrilik diğeri kıskançlık hem mallarını kimseye vermezler, hem de başkalarının sahip oldukları şeyleri arzu ederler.

Doğrusu İbrahim soyuna Tevrat'ı ve hikmeti yani öğütleri ve fıkhı verdik ve onlara büyük bir mülk bağışladık. Yusuf, Davut, ve Süleyman Aleyhisselam mülkünü verdik. Bu onların Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem)’in geçmişi olan İbrahim'in soyundan gelenlere, Yüce Allah'ın kitap ve hikmeti vermesini kendilerinin de bildikleri onlara hatırlatılmaktadır. Yine Hz. Peygamberin geçmişlerine verilenlerin benzerinin Allah tarafından ona da verilmesinin görülmedik bir şey olmadığı belirtilerek, susturulmaktadırlar.

Burada İbrahim Aleyhisselam'ın soyuna verilen büyük mülkten Maksat hususunda müfessirler şu şekilde yorum yapmışlardır: Mücahid’e göre peygamberlik, Suddi’ye göre kadınların helal kılınması, Abdullah b. Abbas'a göre Hz Süleyman'a verilen mülk ve saltanat (*), Hümam b. el-Haris’e göre ise Meleklerle desteklenmeleridir .


فَمِنْهُمْ مَنْ اٰمَنَ بِه۪ وَمِنْهُمْ مَنْ صَدَّ عَنْهُۜ وَكَفٰى بِجَهَنَّمَ سَع۪يرًا


55. - “Onlardan bir kısmı ona inandı, bir kısmı daha ondan yüz çevirdi. Çılgın bir ateş olarak cehennem yeter.”

Yahudilerden kimisi Hz. İbrahim'in soyundan gelenlere dair bu anlatılanlara iman etmiş, kimisi de bunu inkar ederek bu anlatılanlara iman etmekten imtina edip inkar etmişler ve insanları da alıkoymaya çalışmışlardır. Bu inkarı da bu haberin doğruluğunu bile bile yapmışlardır. Buyruk aynı zamanda onların isyankar ve inatçı olduklarını da ortaya koymaktadır. Bu bakımdan Hz. Muhammed (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'e inanmayışları garipsenecek bir durum değildir.

Bazı müfessirler Yahudilerin Hz. Muhammed(Sav)'e iman ettiği, kimisi de onun peygamberliğini inkar etti, dinine girmekten yüz çevirdi. Başkalarını da alıkoydu olarak tefsir etmişlerdir.

Bunlar için çılgın bir ateş ve cehennem vardır. Çünkü ayet “Çılgın bir ateş olarak Cehennem yeter” ile bitmektedir. Küfür ve inatları sebebiyle Allah'ın kitaplarına, resullerine muhalefet etmeleri sebebiyle ceza olarak onlara çılgın ateş verilmiştir.



اِنَّ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا بِاٰيَاتِنَا سَوْفَ نُصْل۪يهِمْ نَارًاۜ كُلَّمَا نَضِجَتْ جُلُودُهُمْ بَدَّلْنَاهُمْ جُلُودًا غَيْرَهَا لِيَذُوقُوا الْعَذَابَۜ اِنَّ اللّٰهَ كَانَ عَز۪يزًا حَك۪يمًا



56. - “Şüphesiz ki ayetlerimizi inkar edenleri, yakında ateşe atacağız. Derileri piştikçe derilerini başkalarıyla değiştirip yenileyeceğiz; azabı tatsınlar diye. Allah Aziz Hakim olandır.”

Ayetleri inkar edenler varya her yanışta derileri yenilenecek ve kendilerini iade edilecektir. İntikamı alan yüce kudret sahibi üstün ve galip olan hakimdir. suçlulara yaptıklarında, müyyide uygulamalarında sonsuz hikmeti bulunandır.

Abdullah b. Ömer (r.a) Resulullah (sav)’in şöyle buyurduğunu rivayet ediyor: “Cehennemlikler cehennemde irileşecekler. Öyle ki onlardan birinin kulağının yumuşağı ile omuzunun arası, yedi yüz yıllık bir mesafe kadar olacaktır. Derisinin kalınlığı ise yetmiş arşırı olacak, dişleri de uhud dağı gibi olacaktır.”



وَالَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ سَنُدْخِلُهُمْ جَنَّاتٍ تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُ خَالِد۪ينَ ف۪يهَٓا اَبَدًاۜ لَهُمْ ف۪يهَٓا اَزْوَاجٌ مُطَهَّرَةٌۘ وَنُدْخِلُهُمْ ظِلًّا ظَل۪يلًا

57. - “İman edip salih amel işleyenleri, altından ırmaklar akan cennetlere koyacağız. İçinde ebedi kalacaklardır. Onlara orada tertemiz zevceler vardır. Onları koyu bir gölgeye sokacağız.”

İman ve salih amele birlikte sahip olanları, pislikten, ay halinden, lohusalıktan arındırılmış eşlerle, altlarından ırmaklar akan, cennetlere koyulacağını ve orada ebedi olarak kalacaklarını, uzun güzel boşlukları bulunmayan, güneşin ortadan kaldırmadığı, ne soğuk ne de sıcak, mutedil bir gölge. Ancak cennetteki gölge böyle olabilir. Bakış lezzeti, faydalanma lezzeti mevcut ve rahatsız edici herhangi bir şey olmayan çevre lezzeti ile birlikte, ebedilik verilecektir.

Yüce Allah'tan cennetini niyaz ederiz.



اِنَّ اللّٰهَ يَأْمُرُكُمْ اَنْ تُؤَدُّوا الْاَمَانَاتِ اِلٰٓى اَهْلِهَاۙ وَاِذَا حَكَمْتُمْ بَيْنَ النَّاسِ اَنْ تَحْكُمُوا بِالْعَدْلِۜ اِنَّ اللّٰهَ نِعِمَّا يَعِظُكُمْ بِه۪ۜ اِنَّ اللّٰهَ كَانَ سَم۪يعًا بَص۪يرًا

58. - “Şüphesiz ki Allah size emanetleri ehline vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emreder. Gerçekten Allah, bununla size ne güzel öğüt veriyor! Şüphesiz ki Allah Semi, Basir olandır.”

Allah’ın insana yüklemiş olduğu emanetleri olan farzları eda etmek ve yine yüce Allah’ın emanetleri olan duyuları muhafaza, bu emrin kapsamına girdiği gibi; insanların birbirlerine güvenip bıraktıkları normal emanetler de bunun kapsamı içerisindedir. İnsanlar arasında hüküm verdiğinizde adaletle hüküm vermenizi, taraf tutmamanızı, hainlik yapmamanızı emreder. Allah size bu şekilde ne güzel nasihat ediyor. Şüphesiz ki Allah, söylediklerinizi çok iyi işiten, yaptıklarınızı da çok iyi görendir. İyilikte bulunan iyiliği ile mükafatlandıracak, kötülükte bulunan ise kötülüğü ile cezalandıracaktır.

Müfessirler bu ayette emanetleri ehline vermeleri emredilenlerin kimler oldukları hususunda çeşitli görüşler zikretmişlerdir bunlardan bir tanesi Musab Bin saat demiştir ki Hz Ali (ra) isabetli olan şu sözleri söylemiştir: “imamın (Devlet Başkanının) Allah'ın indirdiği ile hükmetmesi ve emanetleri ehline vermesi, idare edilenlerin onun üzerinde bir hakkıdır. İmam bunu yapacak olursa onunda insanlar üzerinde olan hakkı, onu dinlemeleri, ona itaat etmeleri ve davetine icabet etmeleridir.”

İbni Cüreyc göre ise; Resulullah bu ayetin muhatabıdır demiştir. Allahu Teala ona Mekke'yi fethettiğinde Osman b. Talha'dan aldığı Kabe anahtarını tekrar ona vermesini emretmiştir. Zira Hz Ömer demiştir ki: “ Ben Resulullah'ın Kabe'den dışarı çıktığında Bu ayeti okuduğunu işittim. Babam anam ona feda olsun. Ben daha önce bu ayeti okuduğunu işitmemiştim.”

Bu görüşlerden tercihe şayan olan emanetleri ehline verme emrinin Müslümanların idarecileri için Müslümanların kendilerine emanet edilen, ganimet malları ve diğer emanetleri idare ettikleri kimselere vermelerini ve onlar arasında hüküm verirken adil davranmalarını emretmiştir. Bu ayetin muhatabının Müslüman idareciler olduğu bundan sonra gelen ve idare edilenlere idarecilere ne itaat etmelerini emreden ayetten de anlaşılmaktadır.

Bu hususta Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) buyurmaktadır ki: “Emaneti, sana emanet edene ver. Sana ihanet edersen de ihanet etme.”



*** 

 


Post a Comment

İçinizde olan güzellik her zaman yazılarınıza ve dilinize aşkla dökülsün...

Daha yeni Daha eski

Öne Çıkanlar

Nefs