En-Nisâ Sûresi 29-42. Ayetlerin Tefsiri
بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يم
Nisa suresinin işlenecek bu bölümündeki ayetler Ali İmran suresinden ve Bakara suresinde benzer ayetlerdeki uzantılara dair açıklamalar getirmektedir. Bunun örnekleri daha önceki derslerimizde görmüştük. Burada ibadet ve takva ile alakalı birçok meseleye dair bir takım bilgiler ve açıklamalar yer almaktadır. Birbirilerinizin mallarını batıl yolla yememek, kendimizi öldürmemek, erkeklere verilenlere sahip olmayı kadınların temenni etmemesi, çeşitli insan türlerine iyilikte bulunulması, böbürlenmenin, övünmenin ve cimriliğin haram kılınması ve bunun gibi başka hususlarda ele alınmıştır.
29- “Ey iman edenler! mallarınızı aranızda batıl yollarla yemeyin, karşılıklı rıza ile gerçekleştirdiğiniz ticaret yoluyla olması müstesna ve kendinizi öldürmeyin. Şüphesiz ki Allah sizin için Rahim olandır.”
Hırsızlık, hıyanet, gasb, kumar, riba akitleri gibi şeriatın mubah ve meşru kılmadığı herhangi bir şekille kendi aranızda mallarınızı yemeyiniz.
"Mallarınızı aranızda haksızlıkla yemeyin. Bile bile, günaha saparak, insanların mallarından bir kısmını yemeniz için onun bir parçasını yetkililere aktarmayın.” Bakara / 188
Ey müminler eğer sizler kendinize yasaklanan büyük günahlardan kaçınırsanız küçük günahlarınızı örter sizi affeder. Ve sizleri, mutluluk yurdu olan cennete koyarız. Orada ne üzüntü vardır ne de keder. Ne sıkıntı vardır ne de bunalım.
Büyük günahlar hakkında ashabı ikramdan tabiinden çeşitli görüşler nakledildiği gibi resulullah'tan da kısmen birbirinden farklı olan hadis-i şerifler rivayet edilmiştir.
İbni Mesud ayetlerinin anlatımından burada sözü geçen büyük günahların Nisa suresinde bu ayete gelinceye kadar geçen günahlar olduğu manasını çıkartmıştır.
Hz. Ali'ye göre burada zikredilen büyük günahlar 7 tanedir. Bunlar da Allah'a ortak koşmak, Allah'ın öldürmesini haram kıldığı bir insanı öldürmek, namuslu bir kadına zina iftirasında bulunmak, yetim malı yemek, faiz yemek, savaştan kaçmak, hicret ettikten sonra tekrar bedeviliye dönmektir.
Abdullah b. Abbas da: "Nisa suresinde sekiz âyet vardır ki bu âyetler bu ümmet için, güneşin, üzerine doğup battığı şeylerden daha hayırlıdır." demiş ve şu âyetleri zikretmiştir: "Allah size, dininizin hükümlerini açıklamak, sizden öncekilerin yollarını göstermek ve tevbenizi kabul etmek istiyor. Allah, her şeyi çok iyi bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir." "Allah sizin tevbenizi kabul etmek istiyor. Şehvetlerine uyanlar ise sizin hak yoldan iyice uzaklaşmanızı istiyorlar." "Allah sizden yükü hafifletmek ister. Çünkü insan çok zayıf olarak yaratılmıştır." "Eğer yasaklandığınız büyük günahlardan kaçınırsanız, kusurlarınızı örter sizi güzel bir makama koyarız." "Şüphesiz ki Allah, hiçbir kimseye zerre kadar zulmetmez. Yapılan iyilik zerre kadar da olsa onu kat kat artırır ve yapana, katından büyük bir mükafat verir." Şüphesiz ki Allah, kendisine ortak koşulmasını affetmez. Bunun dışındakini dilediği kimse için affeder. Kim Allah'a ortak koşarsa şüphesiz ki büyük bir günah ile iftira etmiş olur." Kim kötülük işler veya nefsine zulmeder de sonra Allah’tan bağışlanmasını dilerse Allah'ı mağfiret ve merhamet edici olarak bulur." "Allah’a ve Peygamberine iman edip onlar arasında hiçbir ayrılık gözetmeyenlere gelince, işte onlara Allah, mükâfatlarını verecektir. Allah çok affeden, çok merhamet edendir.
Büyük günahlardan bir kısmı şunlardır:
Allah'a ortak koşmak (şirk), insan öldürmek, büyü yapmak, beş vakit namazı ve Cuma namazını terk etmek, zekatı vermemek, özürsüz Ramazan orucunu tutmamak, ana-babaya âsî olmak, yakınlarla ilgiyi (sıla-i rahim) kesmek, faiz alıp vermek, yetim malı yemek, düşmanla savaşta cepheden kaçmak, zulüm, zina, kendini beğenmek (kibir), yalan söylemek, yalan yere yemin etmek, yalancı şahitlik yapmak, içki içmek, kumar oynamak, hırsızlık etmek, vasiyette haksızlık etmek, yapılan vasiyeti değiştirmek, iftira etmek, haram yemek, her türlü masiyeti işlemek, müminlere eziyet etmek, ikiyüzlülük yapmak (riya), koğuculuk (söz taşıma), intihar, gasp, rüşvet, ahde vefasızlık etmek, homoseksüellik yapmak, sorumluluğu altında bulunan insanların zina etmesine göz yummak, kamu mallarına zarar vermek, emanete hainlik etmek, haram kazanç, Allah'a yalan isnat etmek, terör, sahtekârlık, ölçüde ve tartıda hile yapmak, ölünün arkasından yaka paça yırtarak ağlamak, büyücüleri doğrulamak, komşuya, iş arkadaşına, işçisine eziyet etmek, suçsuzu suçlu göstermek, insanların gizli hallerini araştırmak.
Allah sizlerden bir kısmınızı diğerinden üstün kıldığı hususlarda üstün kılınan kimseyi karşı çekememezlik yapmayın. Burada kadınların erkeklerin kendilerinden üstün kılındıkları şeyleri temenni etmeleri yasaklanmıştır. Herkes Allah'ın kendisine taksim ettiği dereceye razı olsun. Erkeklerin de yaptıkları hayır ve kötülüklerden dolayı sevap veya cezaları vardır. Kadınların da yaptıkları iyilik ve kötülüklerden dolayı sevap ve cezaları vardır. Allah'tan sizi rızasına kavuşturmasını için yardım dileyin. Şüphesiz ki Allah kulları için neyin faydalı olduğunu çok iyi bilendir. O halde Allah'a tevekkül edin onun takdirine boyun eğin. O ilmi ile de üstündür. Kendisinden bir şey istenecek olursa bunu bilendir. Herhangi bir fiil veya hükmünde sakın Allah'a itiraza kalkışmayız.
Mücahid ve İkrimeye göre bu ayeti kerime Ümmü Seleme hakkında nazil olmuştur. Mücahid diyor ki: “Ümmü Seleme şöyle dedi: “Erkekler cihad ediyor biz edemiyoruz. Mirastan da erkeğin payının yarısını alıyoruz.” Bunun üzerine: “Allah'ın, bir kısmınızı diğerinizden üstün kıldığı şeylere tamah etmeyin.” Ayeti nazil oldu.
33- “Ana-babanın ve akrabanın geriye bıraktıklarından her birine varis kıldık. Yeminlerinizin bağladığı kimselere hisselerini verin. Muhakkak ki Allah her şeye şahit olandır.”
Biz herkese ana babanın ve akrabalarından bıraktığı her bir mala mirasçı olacak mirasçılar kıldık. Sizin sağ ellerinizin ahitlerini düğümlemiş olduğu kimselere mirastan nasiplerini veriniz. Yani , meşru nikah yoluyla birbirleriyle vaatleşmiş olan eşlerden kalan malları da, ey hakimler, hak sahibi olan her varise farz kıldığı şekilde veriniz. O gizliyide açığıda bilir. O sizin yapmış olduğunuz akitlere şahiddir. O bakımdan o akitleri tastaman yerine getiriniz, bunların gerekleri neyse uygulayınız. Akitlerin bozulmasını Allah cezasız bırakmaz.
Erkekler kadın üzerinde hakim olup, kadınları terbiye etme, idare etme gibi hususlarda onlar üzerine hakimdirler. Erkeklerin bu hakimiyeti, Allahın, erkekleri vücutça kadınlardan daha güçlü olarak yaratması ve evin geçimini erkeğe yüklemesindendir. Saliha kadınlar kocalarına itaat ederler. Kocaları evlerinde bulunmadığı zamanlarda da namuslarını korurlar. Onların böyle yapması, Allahın onları bu şekilde yaratarak korumasındandır. Onlar, kocalarının mallarını boş yere harcamazlar. Size karşı gelmelerinden korktuğunuz kadınlara Allah’ı hatırlatarak Ondan korkmasını söyleyerek nasihatte bulunun. Yataklarından ayrılın. Bunlar da fayda vermezse onları ağır bir şekilde olmamak üzere dövün. Şayet bundan sonra size itaat ederlerse artık onlara eziyet vermek için başka bir yola başvurmayın. Onları rahatsız edici davranışlardan sakının. Şüphesiz ki şanı yüce olan Allah büyüktür. Tevbe ettiğinizde tevbenizi kabul eden odur. Kadınlara haksızlık ettiğiniz takdirde onların haklarını sizden alır. O yüzden zulmetmekten sakının ve affedin.
35- “Eğer aralarının açılmasından endişeye düşerseniz, erkek tarafından bir hakem, kadın tarafından bir hakem görevlendirin. Her ikisi de ıslahı isterlerse, Allah onların arasını bulur. Muhakkak Allah Alim, Habir olandır.”
Ey insanlar karının kocasına itaasızlığı yüzünden veya kocanın karısına karşı olan vazifelerini yerine getirmemesi yüzünden aralarının açılacağından korkarsanız aralarını bulmak için her iki taraftan da birer hakem tayin edin. Bu iki hakemin tarafların akrabalarından olmasının sebebi akrabaların işlerin iç yüzünü daha iyi bilmeleri, aralarının düzelmesini daha çok istemeleri, her iki tarafın da kendilerini akrabalara daha yakın hissetmeleri, böylelikle içlerinde bulunan sevgi ve nefreti de açıkça ortaya koyabilmeleri, birlikte olmak ya da ayrılma arzularının belirtebilmeleri içindir. O iki hakem samimiyetle onların arasını bulmak isterlerse Allah onları muvaffak kılar. Çünkü Allah onların kalplerinde olanı çok iyi bilendir, yaptıklarından haberdardır. Herkese amelinin karşılığını verecektir. Görüldüğü gibi ayet-i kerimede birbirleriyle geçinemeyen koca ve karıdan her birinin ailesinden birer hakem gönderilmesi emredilmektedir. Karının geçimsizlik yapması kocasına karşı gelmesi ile ve Allah'ın kocasına karşı kendisine yükümlü kıldığı vazifeleri yerine getirmemesi ile ortaya çıkar. Kocanın geçimsizliği ise karısını iyilikle tutmaması veya güzellikle salıverilmesi ile ortaya çıkar. İşte böyle bir geçimsizliğin var olması halinde eşlerin, aile bağları kopmadan önce her birinin ailesinden birer hakem gönderilerek uzlaştırılmaları veya uygun bir şekilde ayrılmaları emredilmektedir.
Müfessirlere göre gönderilecek bu hakemleri seçip tayin etme vazifesinin kimlere ait olduğu, hakemlerin yetkilerinin neler olduğu ve bu yetkilerin sınırını kimlerin tayin edeceği hususunda çeşitli görüşler zikretmişlerdir.
Tercihe şayan olan görüş şudur; Allahü Teala Müslümanlara birbirlerine sıkıntıya düşüreceklerinden korkulan koca ve karının durumlarını görüşmek üzere iki hakem gönderilmesini emretmiştir bu emrini müslümanlardan sadece belli kimselere tahsis etmemiştir. Bütün müslümanlar bu meseleye hakkında hakem tayin etmenin karı kocaya veya müslümanları yöneten idarecilere ait olduğu hususunda ittifak etmişlerdir. Ancak bu hakemleri tayin etmenin sadece karı kocaya mı ait olduğu yoksa sadece devlet idarecisine mi ait olduğu hususunda itiraf edilmiştir. Bu konuda hakem tayin etmenin sadece karı kocaya veya sadece devlet idarecisine ait olduğuna dair Resulullah Sallallahu Aleyhi ve sellemden herhangi bir haber zikredilmemiştir. Ümmet de bu hususta İtiraf etmiştir. Mademki durum böyledir, o halde ayeti bütün ümmetin icma ettiği şekilde izah etmek daha uygundur. O da hakemi ya karı kocanın tayin etmesidir veya devlet idaresinin tayin etmesidir. Bunların dışında herhangi bir kimsenin hakem tayin etmesi caiz değildir. Zira ayetin zahiri her iki tayin durumunu da kapsar mahiyettedir.
Süddi ve Hz. Ali’den nakledilen bir görüşe göre burada zikredilen hakemleri, karı ve koca, ailelerinden seçerek bizzat kendileri tayin ederler. Yetkilerini de yine kendileri belirlerler. Hakemler, tespit edilen bu yetkiler dahilinde hareket ederler. İki tarafı uzlaştırır veya ayrılmalarına karar verebilirler. Onların bu kararları tarafları bağlar.Bu hususta.Esbat, Süddinin şunları söylediğini rivayet etmiştir:
Koca, geçimsiz olan karısından uzak durduktan ve onu dövmesinden sonra kadın yine de geçimsizliğine devam eder ve kocasını sıkıntıya düşürecek şekilde davranacak olursa koca kendi ailesinden bir hakem karı da kendi ailesinden birer hakem gönderirler. Karı hakemine der ki: "İşi sana bıraktım. Eğer kocama dönmemi emredecek olursan dönerim. Şayet ayıracak okusan da ayrılırız. "Kadın, hakemine meselesini anlatır. Şayet nafaka istiyorsa onu belirtir. Kocasına dönmek istiyor da buna engel olan. sevmediği bazı şeyler varsa onların da giderilmesini ister. Yahut da bu kadın, hakemine, boşanmak istediğini bildirir.
Erkek de kendi ailesinden bir hakem gönderir ve onu kendisine hakem tayin eder ve ona, karısına ihtiyacı olduğunu ve onu boşamak istemediğini, dolayısıyle karısının istediklerini ona vereceğini ve harcamaları artıracağını söyler. Şayet o karıyı istemiyorsa vekiline: "O kadının benim üzerimde bulunan hakkı ne ise onu ver. Benim de onun üzerinde bulunan hakkım ne ise onu al ve onu benden boşa." der. Böylece erkek te karıyı boşayıp boşamama hususunda işi hakeme bırakmış olur. Sonra iki hakem bir araya gelirler. Her biri, vekili olduğu tarafın isteğini diğerine aktarır ve biri, müvekkilinin isteğini gerçekleştirmeye çalışır. Şayet iki hakem bir karar üzerinde ittifak edecek olurlarsa bu karar iki taraf için de geçerlidir. Bu karar ister boşanma isterse aralarını bulma şeklinde olsun. Şayet sadece kadın hakem gönderir de erkek göndermemekte ısrar edecek olursa, hakem gönderinceye kadar kadına yaklaşamaz.
Ey insanlar! Allah'a itaatte boyun eğin sadece onu Rab edinin. Emirlerini tutup yasaklarından kaçınarak ona kulluk edin rablık ve ibadette hiçbir şeyi ona ortak koşmayın. Hz Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Muaz Bin cebele şöyle sordu:
- Allah'ın kulları üzerindeki hakkının ne olduğunu biliyor musun? Muaz:
- Allah ve Resulü en iyi bilendir, deyince; Hz Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
- ona hiçbir şeyi ortak koşmaksızın ibadet etmeleridir. dedi Ve daha sonra ona şöyle sordu:
- Peki bunu yaptıkları takdirde kulların allah'taki haklarının ne olacağını biliyor musun? onlara Azap etmemesidir.”
Birinci emir ilk görev Allah'ı tanımak, onu Tevhit etmek, ona itaat etmektir. uluhiyet Ve rububiyetinde İnsan, Taş, Kainat, tabiat, toplum, topluluk veya başka herhangi bir mahluku ona ortak koşmamalıdır.
Anne ve babanıza Iyilikte bulunun davranışlarınızla sözlerinizle onların muhtaç oldukları hallerde gereken harcamaları iyilik de onlara yapın anne ve babanız tarafından olan akrabalarınıza kardeş amca ve başkaları onlara iyilik yapın babası ölen yetimlere iyilik yapın ihtiyacı olan yoksullara akrabalık bakımından veya mesafe yönünden yakınınız olan komşulara yine akrabalık bakımından ve mesafe yönünden uzak olan komşulara iyilik yapınız yanınızda bulunan yol arkadaşınıza hanımınıza ve sizden ayrılmayan kimselere ve Sahip olduğunuz kölelere iyi davranıyoruz Şüphesiz ki Allah kölelerine iyi davranmayan kibirleri ve insanlara karşı böbürlenenleri sevmez.
Allah annesine babasına karşı hürmetkar olan, fakirlere miskinlere her daim yardımcı olan onlara karşı kibirli olmayan edepli olup her amel ve hareketinde Allah’ın rızasını düşünerek kulluk bilinci ile hareket eden kullarından olmayı nasip etsin inş.
Hem kendi mallarından vermez kibirlenir ve övünür cimrilik eder. Başkalarının mallarını ve paralarından vermemeleri için cimrilik yapmalarını emrederler. Allah’ın lütfundan kendilerine göndermiş olduğu kitapları Tevrat ve İncil'de zikrettiği Muhammedin vasıflarını gizlerler. Biz, Allah’ın nimetlerine karşı nankörlük eden, Muhammedin peygamberliğini yalanlayan kafirleri için hor ve hakir düşündürücü bir azap hazırladık.
Münafık sıfatlarına sahip olanların övünmek ve kibirlenmek üzerine yaptıkları hayırlar ne kadar cömert denilsin diye diye harcamalarda bulunurlar. Bunların niyeti Allah’ın rızası için harcamazlar. Burada gösteriş sarf edenler kafirler ve münafıklardır. Allah’ın birliğine ve öldükten sonra tekrar dirilip hesap verecekleri ahiret gününe iman etmezler. Onlar şeytanın kendilerine sunduğu vesveselere kapılarak cimriliğe, riyakarlığa ve her türlü kötülüğe kapılmış ve uymuşlardır. Onlar bu kötü arkadaşla cehennemde birlikte olacaktır.
Şüphesiz ki Allah yarattığı ve koruyup gözettiği yarattıklarına zerre kadar zulmetmez. Zalimleri cezalandırması ise onların bu cezayı hak etmelerindendir. Ayrıca bu ceza, Allah'ın adaletinin gereğidir. kulun yaptığı en ufak ölçüdeki bir iyiliğe bile Allah zayi etmeyecek, onu arttıracak ve katından ona bol mükafat verecektir. İyilik hardal tanesi kadar olsa, zerre miskal ağırlığı kadar dahi olsa hiçbir mahlukata zulmetmeyecek aksine her bir nefse amelinin karşılığını eksiksiz olarak verecek şayet onun yaptığı bir iyilik ise bunun karşılığını kat kat vereceğini ve ona cenneti ihsan edeceğini de haber vermektedir.
Her bir ümmetten, yaptıklarına şahitlik edecek olan bir şahid olarak peygamberlerini kıyamet gününde getireceğimiz zaman bu kafirler ne yapacaktır? Ey Muhammed, seni de ümmetine karşı şahit getirdiğimizde bunların hali ne olacaktır. Kendi ümmetine karşı da iman edenler hakkında imanları ile kafir olanlar hakkında da kafir olduklarına dair münafıklık yapanlara da yaptıkları münafıklığa şahitlik edeceğin zaman ya bunlar ne yapacaklar?
Abdullah b. Mes´ud şöyle rivayet ediyor: "Resulullah bana dedi ki: "Kur’an’ı bana oku." Dedim ki: "Ey Allah'ın Resulü, Kur’´an sana indirildi onu ben sana nasıl okuyayım " Resulullah: "Evet oku. Çünkü ben onu başka birinden dinlemek istiyorum." dedi. Ben Resulullaha Nisa suresini okudum. Kıyamet gününde her ümmetten bir şahit getirirken seni de onların üzerine şahit getirdiğimizde halleri ne olacaktır " ayetine gelince "Tamam yeter." dedi. Baktım ki gözlerinden yaşlar akıyor.
Yine Abdullah b. Mes´ud diyor ki: "Resulullah (Kıyamet gününde) her ümmetten bir şahit getirirken seni de bunların üzerine şahit getirdiğimizde halleri nice olacaktır " âyetini okuduktan sonra şu âyeti okumuştur: "Aralarında olduğum müddetçe onlara şahit idim. Beni vefat ettirdiğinde de onları sen gözetliyordun. Sen her şeye şahitsin.
Süddi ise bu âyetin izahında şöyle demiştir: "Kıyamet gününde Peygamberler geleceklerdir. Onların bazılarının ümmetlerinden sadece bir kişi veya iki kişi yahut on kişi ya da bundan daha az kişi insan iman etmiş olacaktır. O Peygamberlerden bazılarına da bundan daha az insan iman etmiş olacaktır. Nihayet Hz. Lut’un kavmi getirilecek. Ona kavmindeki, iki oğlundan başka kimsenin iman etmediği belli olacak, Peygamberlere: "Sizler kendinize gönderilenleri tebliğ ettiniz mi " diye sorulacak onlar da: "Evet." diyeceklerdir. Bunun üzerine: "Buna dair kim şahitlik eder " denilecek onlarda: "Muhammed ümmeti" diyeceklerdir. Bu defa Muhammed ümmetine: "Sizler, Peygamberlerin, şahitliği size bıraktıklarını söyleyebilir misiniz? Bu hususta ne dersiniz " denilecek, onlar da cevaben diyeceklerdir ki "Ey rabbimiz, biz şahitlik ederiz ki onlar tebliğ ettiler." Bunun üzerine denilecektir ki : "Sizin bu şahitliğinizin doğruluğunu kim tasdik edecektir." Onlar da diyeceklerdir ki: "Muhammed (s.a.v.) tasdik edecektir." Bu defa Muhammed (s.a.v.) çağırılacak o da ümmetinin doğru söylediğine ve Peygamberlerin tebliğ etmiş olduklarına dair şahitlik edecektir. İşte Allah Teala’nın: "Böylece biz sizin, insanlara karşı şahitler olmanız, Peygamberlerin de size karşı şahit olması için sizi orta yolu tutan bir ümmet kıldık. Ayeti bu hususu izah etmektedir.
Allah'ı inkar ederek peygambere asi olan kafirler o kıyamet gününde şöyle diyecek ve temenni edecekler, keşke ölülerin üzeri toprakta dümdüz edildiği gibi, kendileri de yerin dibine geçseler de üzerleri dümdüz edilse yahut da hiç diriltilmeseler, yeryüzü ile birlikte öylece kalsalardı diye arzu edecekler. Yahut da bu ayet hayvanlar, toprak olacakları zaman onlarla aynı durumu paylaşmayı temenni edeceklerine de işarettir. Allah'tan hiçbir sözü gizleyemeyeceklerdir. Buna güçleri yetmeyecektir. Çünkü kendi aleyhine kendi organları şahitlik edecektir.
Nitekim Abdullah b. Abbasın zikrettiği bu husus şu âyette de beyan edilmektedir: "O gün biz onların ağızlarını mühürleriz de bize elleri konuşur. Ayakları da ne yaptıklarına şahitlik eder.”
Yorum Gönder
İçinizde olan güzellik her zaman yazılarınıza ve dilinize aşkla dökülsün...