Kadiri Yolu

Yusuf Sûresi 58-111. Ayetlerin Tefsiri
 

Yusuf Sûresi 58-111. Ayetlerin Tefsiri

بِسْمِ ‬‮اللّٰهِ ‬‮الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يم


Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla hamd yalnız Allah’ındır. Salat ve Selam ise Allah’ın Resulüne onun aile halkına ve ashabına olsun. Rabbimiz bizden kabul buyur. Çünkü sen duaları işitensin herşeyi bilensin.


وَجَٓاءَ اِخْوَةُ يُوسُفَ فَدَخَلُوا عَلَيْهِ فَعَرَفَهُمْ وَهُمْ لَهُ مُنْكِرُونَ

Vecâe iḣvetu yûsufe fedeḣalû ‘aleyhi fe’arafehum vehum lehu munkirûn(e)

58- “Yusuf kardeşleri gelip yanına girdiler. Onları tanıdı, ama onlar kendisini tanımıyorlardı.

Hz Yusuf'un kardeşleri Kenan diyarından buğday almak için geldiler kardeşleri hep birlikte Hz Yusuf'un makamına varıp onun huzuruna çıkınca Hz Yusuf onları tanıdı onlara memleketin durumunu sordu dediler ki bizler Yakup'un çocuklarıyız şu anda bizi kıtlık vurdu öyle dara düştük ki vezirden kendimize bir takım azık ve iaşe alabiliriz diye Buralara Kadar gelmek zorunda kaldık.  Hz Yusuf onlara hepiniz bir Babanın çocukları mısınız? sordu. Onlar da Evet, babamızın 12 çocuğu var bunların 10 tanesi bir hanımından İkisi de diğer hanımından bir 10 çocuğuyuz diğer hanımından olan iki çocuktan biri çölde kayboldu öldü öbürü ise şu anda babamızın yanında Ona eşlik ediyor ve babamız onunla evlat hasretini gidermeye çalışıyor Ayrıca babamız onu daha çok seviyor ve ona fazla değer veriyor. Uzunca bir sohbet etmelerine ve onunla beraber olmalarına rağmen on kardeş Yusuf'u tanıyamadılar karşılarındaki kişinin kardeşleri Yusuf olduğunu anlayamadılar. 

وَلَمَّا جَهَّزَهُمْ بِجَهَازِهِمْ قَالَ ائْتُون۪ي بِاَخٍ لَكُمْ مِنْ اَب۪يكُمْۚ اَلَا تَرَوْنَ اَنّ۪ٓي اُو۫فِي الْكَيْلَ وَاَنَا۬ خَيْرُ الْمُنْزِل۪ينَ

Velemmâ cehhezehum bicehâzihim kâle-/tûnî bi-eḣin lekum min ebîkum(c) elâ teravne ennî ûfî-lkeyle veenâ ḣayru-lmunzilîn(e)

59- “Onların yüklerini hazırlatınca dedi ki: “Bana babanızla olan kardeşinizide getirin. Benim ölçeği tam tutup dolduruyorum ve misafir ağırlayanların en iyisi ve cömerti olduğumu görmüyor musunuz?”

Hz Yusuf’un görevlendirdiği kişi kardeşlerinin yüklerini yola çıkmak üzere hazırladığı zaman onlar vezire teşekkür ve veda etmek için huzura çıktılar. Hz Yusuf onlara dedi ki babanızdan olan kardeşinizide getirin söylediklerinizin doğruluğuna ve soyunuzun asaletine bir delil olması için sizden bunu istiyorum. Görüyorsunuz ki ben sizi nasıl ağırladım, ölçeğide tam doldurdum, bol bol verdim, sizi en güzel şekilde konuk ettim. 

فَاِنْ لَمْ تَأْتُون۪ي بِه۪ فَلَا كَيْلَ لَكُمْ عِنْد۪ي وَلَا تَقْرَبُونِ

Fe-in lem te/tûnî bihi felâ keyle lekum ‘indî velâ takrabûn(i)

60- “ Eğer onu bana getirmezseniz, benden bir ölçek dahi alamazsınız. ve bir daha bana yaklaşmayın.”

Eğer bana Bünyamin kardeşinizle gelmezseniz size erzak zahire yok ve benim yanıma da yaklaşmayın. Bunu iyi bilin bugünden sonra size benden erzak yok ve benim idarem altındaki yerlere giremezsiniz. Çünkü bu durumda Siz yalan söylemişsiniz demektir. Ondan bu soğuk buz gibi sözleri işitince kardeşlerini getirmedikleri sürece vezirin kendilerine erzak vermeyeceğini ve kendilerini kabul etmeyeceğini anladılar. Durum böyle olunca vezirin kendilerine iyi davranmasının ve konuk etmesinin hiç mümkün olmayacağı da ortadaydı ona mazeret olarak dediler ki: 

قَالُوا سَنُرَاوِدُ عَنْهُ اَبَاهُ وَاِنَّا لَفَاعِلُونَ

Kâlû senurâvidu ‘anhu ebâhu ve-innâ lefâ’ilûn(e)

61- “Dediler ki: “Onu babasından almanın yolunu bulmaya çalışırız ve herhalde bunu yaparız.”

Kardeşimizin yaşlı ve üzüntülü bir babası var. Ancak onunla teselli oluyor ama yine de onu babasından almaya çalışacağız. Gücümüz yettiğince buna gayret edip biz bunu yapıp Bünyamini elde edip bu işi bir yola koyup senin huzuruna ona getireceğiz. Yolculuk için hazırlanma bittikten sonra çıkacakları anda: 

وَقَالَ لِفِتْيَانِهِ اجْعَلُوا بِضَاعَتَهُمْ ف۪ي رِحَالِهِمْ لَعَلَّهُمْ يَعْرِفُونَهَٓا اِذَا انْقَلَبُٓوا اِلٰٓى اَهْلِهِمْ لَعَلَّهُمْ يَرْجِعُونَ

Vekâle lifityânihi-c’alû bidâ’atehum fî rihâlihim le’allehum ya’rifûnehâ iżâ-nkalebû ilâ ehlihim le’allehum yerci’ûn(e)

62- “Uşaklarına dedi ki: “Karşılık olarak getirdiklerini de yüklerinin içine koyun. olur ki ailelerine dönünce bunu anlarlar da geri dönerler”

Hz Yusuf adamlarına dedi ki: “Onların getirdiği malları yüklerinin arasına koyun erzak almak için karşılık olarak getirdikleri deri ve ayakkabıları onlara hissettirmeden yüklerinin arasına yerleştirin ki ailelerine döndükleri zaman fark ederler de geri gelirler memleketlerine vardıkları zaman duruma görürler de kardeşleriyle birlikte tekrar gelirler.”

فَلَمَّا رَجَعُٓوا اِلٰٓى اَب۪يهِمْ قَالُوا يَٓا اَبَانَا مُنِعَ مِنَّا الْكَيْلُ فَاَرْسِلْ مَعَنَٓا اَخَانَا نَكْتَلْ وَاِنَّا لَهُ لَحَافِظُونَ

Felemmâ race’û ilâ ebîhim kâlû yâ ebânâ muni’a minnâ-lkeylu feersil me’anâ eḣânâ nektel ve-innâ lehu lehâfizûn(e)

63- “Babalarına döndüklerinde dediler ki: “Ey babamız, artık bize zahire verilmeyecek. Kardeşimizi bizimle beraber gönder de zahirimizi alalım. Biz herhalde onu koruruz.”

Babalarının yanlarına döndüklerinde Vezir ile aralarında Olup bitenleri babalarına anlattılar kendilerinin doğru sözlülüğüne Gerçekten sıkıntıda olduklarına bir delil olması için vezirin kendilerinden kardeşleri Bünyamin ile birlikte kendi huzuruna gelmelerini emrettiğini anlattılar da anlattılar. “Dediler ki ey babamız erzak bize yasaklandı.” Eğer Bünyamin bizimle birlikte göndermezsen artık erzak alamayacağız. “Bu sebeple kardeşimizi bizimle beraber gönder” ki vezirin nazarında doğruluğumuz anlaşılsın. Bizim doğru söylediğimizi vezir gördükten sonra hepimiz “erzak alırız.” Sonra onu neden bizimle göndermeyesin ki: “Biz onu koruruz” Onu her türlü zarar ve tehlikeden koruruz. bir Güçlü ve kuvvetli bir grubuz babaları üzgün ve düşünceli bir şekilde dedi ki:

قَالَ هَلْ اٰمَنُكُمْ عَلَيْهِ اِلَّا كَمَٓا اَمِنْتُكُمْ عَلٰٓى اَخ۪يهِ مِنْ قَبْلُۜ فَاللّٰهُ خَيْرٌ حَافِظًاۖ وَهُوَ اَرْحَمُ الرَّاحِم۪ينَ

Kâle hel âmenukum ‘aleyhi illâ kemâ emintukum ‘alâ eḣîhi min kabl(u)(s) fa(A)llâhu ḣayrun hâfizâ(an)(c) ve huve erhamu -rrâhimîn(e)

64- “Dedi ki: “Daha önceye kardeşini size teslim ederken ne kadar güvendiysem buna da ancak o kadar güvenebilirim, değil mi? Ama Allah koruyucuların en hayırlısıdır ve o merhametlilerin en merhametlisidir.”

Yakub (as) evlatlarına dedi ki: Daha önce kardeşiniz Yusuf için de onu koruyacağınıza dair vaatlerde bulunmuştunuz fakat onu koruyamadınız. Neticede Allah'a sığınarak onun himaye ve merhametini diliyorum dedi yakub (As). Bu son ifadeden anlaşılıyor ki Yakup (As) kendisini, oğlu Bünyamin'i de kardeşlerine teslim etme mecburiyetini hissediyor ve bunun için Allah'ın himayesini diliyor ve bir sonra gelen ayette zikredilen belli bir takım şartları da öne sürüyor. 

وَلَمَّا فَتَحُوا مَتَاعَهُمْ وَجَدُوا بِضَاعَتَهُمْ رُدَّتْ اِلَيْهِمْۜ قَالُوا يَٓا اَبَانَا مَا نَبْغ۪يۜ هٰذِه۪ بِضَاعَتُنَا رُدَّتْ اِلَيْنَاۚ وَنَم۪يرُ اَهْلَنَا وَنَحْفَظُ اَخَانَا وَنَزْدَادُ كَيْلَ بَع۪يرٍۜ ذٰلِكَ كَيْلٌ يَس۪يرٌ

Velemmâ fetehû metâ’ahum vecedû bidâ’atehum ruddet ileyhim(s) kâlû yâ ebânâ mâ nebġî(s) hâżihi bidâ’atunâ ruddet ileynâ(s) venemîru ehlenâ venahfezu eḣânâ venezdâdu keyle ba’îr(in)(s) żâlike keylun yesîr(un)

65- “Yüklerini açtıkları vakit karşılık olarak gördüklerinin kendilerine iade edilmiş olduğunu gördüler. Dediler ki: “Ey babamız! Daha ne isteriz? İşte mallarımız da bize geri verilmiş. Onunla ailemize yine zahire getiririz, kardeşimizi koruruz ve fazladan bir deve yükü daha zahire alırız. Esasen bu, kolay alınacak bir ölçektir.”

Getirdikleri zahireyi açınca kendi mallarını da iade edilmiş olarak buldular karşılığında erzak aldıkları mallar kendilerine verince çok şaşırdılar daha fazla üzüntü ve pişmanlık duyarak babalarının huzuruna tekrar çıktılar. Dediler ki; Ey babamız! Şu erzaktan men edilme işini bir daha konuşalım ve kesin karara bağlayalım daha biz ne isteriz bak işte mallarımız bize geri verilmiş. Bizim hiç haberimiz olmadığı halde biz vezirin huzurunda iken götürdüğümüz mallar bize iade edilmiş. Dolayısıyla artık oraya gitmeye mecburuz fakat bir daha gidersek ve yanımızda kardeşimiz olmazsa erzak alamayacağımız kesin. Ayrıca vezirin nazarında da yalancı çıkmış oluruz. Ey babamız senin engin ihsan ve iyiliğine sığınarak kardeşimizi bizimle göndermeni talep ediyoruz; vezire karşı yalancı çıkmayalım. Onun nazarında doğru sözlü çıktıktan sonra ailemize zahire getiririz. Ailemiz için vezirden bir yığın ihsan erzak alırız. Gidiş ve geliş esnasında kardeşimizi koruruz. Ayrıca onun sayesinde bir yük fazlamız olmuş olur. Zira bizden her bir kişi için yük ve erzak koymak vezirin adetidir. Kaldı ki bu az bir erzaktır getirdiğimiz erzak çok azdır; eğer daha fazlasını tedarik etmezsek bereketli günlere kadar bu erzak geçimimize kafi gelmeyecektir.

قَالَ لَنْ اُرْسِلَهُ مَعَكُمْ حَتّٰى تُؤْتُونِ مَوْثِقًا مِنَ اللّٰهِ لَتَأْتُنَّن۪ي بِه۪ٓ اِلَّٓا اَنْ يُحَاطَ بِكُمْۚ فَلَمَّٓا اٰتَوْهُ مَوْثِقَهُمْ قَالَ اللّٰهُ عَلٰى مَا نَقُولُ وَك۪يلٌ

Kâle len ursilehu me’akum hattâ tu/tûni mevśikan mina(A)llâhi lete/tunnenî bihi illâ en yuhâta bikum(s) felemmâ âtevhu mevśikahum kâla(A)llâhu ‘alâ mâ nekûlu vekîl(un)

66- “Dedi ki: “Etrafınız kuşatılmadıkça muhakkak onu bana getireceğinizi dair Allah'a karşı sağlam bir söz verilmezseniz onu sizinle asla göndermem.” artık ona söz verince: “ Allah söylediklerimize vekildir” dedi.”

Onlar taleplerinde bu kadar ısrarcı ve Kesin kararlı olunca Hz Yakup biraz da azarlayarak onlara kuşatılıp çaresiz durumda kalmadıkça onu bana getireceğinize dair Allah adına sağlam bir söz vermedikçe onu sizinle göndermeyeceğim dedi. düşmanlar tarafından ele geçirilme gibi durumlar hariç her ne olursa olsun Bünyamin'i tekrar bana getireceğinize dair Allah adına yemin edip Ant içmedikçe onu sizinle göndermem onlar babalarının talep ettiği Bünyamin'i Her ne olursa olsun geri getirme şartıyla ilgili yemin ve sözü mecburen verince, babaları teyit etmek ve işini aslında Allah'a teslim ve havale ettiğini belirtmek maksadıyla dedi ki: söylediklerimize Allah vekildir yani aramızda geçenlere, kullarının her halini bilen Allahu Teala vekil ve şahit olsun. O ilim ve hikmeti neyi gerektiriyorsa bize o şekilde muamele eder ve edecektir.

وَقَالَ يَا بَنِيَّ لَا تَدْخُلُوا مِنْ بَابٍ وَاحِدٍ وَادْخُلُوا مِنْ اَبْوَابٍ مُتَفَرِّقَةٍۜ وَمَٓا اُغْن۪ي عَنْكُمْ مِنَ اللّٰهِ مِنْ شَيْءٍۜ اِنِ الْحُكْمُ اِلَّا لِلّٰهِۜ عَلَيْهِ تَوَكَّلْتُۚ وَعَلَيْهِ فَلْيَتَوَكَّلِ الْمُتَوَكِّلُونَ

Vekâle yâ beniyye lâ tedḣulû min bâbin vâhidin vedḣulû min ebvâbin muteferrika(tin)(s) vemâ uġnî ‘ankum mina(A)llâhi min şey-/(in)(s) ini-lhukmu illâ li(A)llâh(i)(s) ‘aleyhi tevekkelt(u)(s) ve’aleyhi felyetevekkeli-lmutevekkilûn(e)

67- “Ve dedi ki: “Oğullarım, hepiniz bir kapıdan girmeyin, ayrı ayrı kapılardan girin. Bununla beraber Allah'tan size gelecek şeyi önleyebilecek bir faydam olmaz. Hüküm ancak Allah'ındır, ben ona tevekkül ettim, tevekkül edenler de yalnız ona tevekkül etsinler.”

Hz Yakup oğlu Bünyamin'i onlarla birlikte göndermeye razı olunca oğulları sevindiler ve huzurdan ayrıldılar. Yakup aleyhisselamı herhangi bir sıkıntıyla karşılaşmalarından endişe ederek, onlara Mısır şehrine girerken birbirlerinden ayrılmalarını, hep birlikte toplu olarak oraya girmemelerini tavsiye etti. Çünkü oğulları çok yakışıklı ve alımlı idiler. Gösterişli olmaları Onlar ne zaman birlikte gezseler insanlar onlara hayranlıkla bakardı, bundan dolayı onlara nazar değmesinden korkuyordu. Allah hakkınızda bir kötülük dilemişse bu tutumun size bir faydası olmayacaktır ve benim Size söylediğim şekilde dağılmanız bu kötülüğü önlemeyecektir. Allah'ın takdir ettiği bir musibet varsa o kaçınılmaz olarak gelip size çatacaktır. sizin bu şekilde tedbir almanız Allah'ın kazasını geri çevirmez. Çünkü o bir şeyi dileyecek olursa asla kimse ona karşı koyamaz ve muhalefet edemez. Allah'tan başka hüküm koyucu egemenlerin olmayacağını beyan ettikten sonra ona tevekkül etmelerini emretti. tevekkül ise işi yüce Allah'a havale edip, ona dayanıp güvenmek demektir. 

وَلَمَّا دَخَلُوا مِنْ حَيْثُ اَمَرَهُمْ اَبُوهُمْۜ مَا كَانَ يُغْن۪ي عَنْهُمْ مِنَ اللّٰهِ مِنْ شَيْءٍ اِلَّا حَاجَةً ف۪ي نَفْسِ يَعْقُوبَ قَضٰيهَاۜ وَاِنَّهُ لَذُو عِلْمٍ لِمَا عَلَّمْنَاهُ وَلٰكِنَّ اَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَعْلَمُونَ۟

Velemmâ deḣalû min hayśu emerahum ebûhum mâ kâne yuġnî ‘anhum mina(A)llâhi min şey-in illâ hâceten fî nefsi ya’kûbe kadâhâ(c) ve-innehu leżû ‘ilmin limâ ‘allemnâhu velâkinne ekśera-nnâsi lâ ya’lemûn(e)

68- “Babalarının kendilerine emrettiği yerden girdiler. Bu Allah'tan onlara gelecek şeylere karşı bir fayda sağlamazdı. Ancak Yakub içindeki arzuyu meydana çıkarmış oldu. O şüphe yok ki kendisine öğrettiğimiz için bir ilim sahibi idi. Ama insanların çoğu bilmezler.”

Hz Yakub'un oğulları Mısır'a babalarının kendilerine emrettiği şekilde farklı kapılardan girdikleri zaman onun Tedbiri Cenabı Allah'ın onlar için takdir etmiş olduğu bir şeyi onlardan uzaklaştıracak değildir Çünkü takdir hüküm ve emir Allahu Teala'nındır. Onun koyduğu hükmü kimse ortadan kaldıramaz ancak Yakub kendi içindeki bir ihtiyacını dile getirerek ortaya koydu. Oğullarına vasiyet etmek suretiyle içini kaplayan bir dileğini dile getirmiş oldu. Yakub Aleyhisselam kendisine vahiy ve ilham yoluyla öğrettiğimiz, bizim katımızdan ona taşan “ledünni” ve kamil bir ilim sahibidir. O bizim takdirimize karşı gelecek, onu ortadan kaldıracak hiçbir gücün olmadığını bilir. İşte bundan dolayıdır ki Allah'tan gelecek bir şeyi ben sizden uzaklaştıramam demiştir. Fakat insanların çoğu karakterleri ve yaratılışları cehalet ve unutma üzerine olduklarından bizim takdir ettiğimiz bir şeyi bertaraf edecek h içbir gücün olmadığını sakınmanın kaderi engelleyemeyeceğini korktukları şeyin başlarına mutlaka geleceğini bilmezler. 

وَلَمَّا دَخَلُوا عَلٰى يُوسُفَ اٰوٰٓى اِلَيْهِ اَخَاهُ قَالَ اِنّ۪ٓي اَنَا۬ اَخُوكَ فَلَا تَبْتَئِسْ بِمَا كَانُوا يَعْمَلُونَ

Velemmâ deḣalû ‘alâ yûsufe âvâ ileyhi eḣâh(u)(s) kâle innî enâ eḣûke felâ tebte-is bimâ kânû ya’melûn(e)

69- “Yusuf'un yanına girdiklerinde o kardeşini yanına aldı ve: “Ben senin kardeşinim. Onların yapmış olduklarına artık üzülme! dedi.”

Kardeşleri bünyaminle birlikte Hz Yusuf'un huzuruna çıkınca Yusuf Aleyhisselam onları yanında misafir etti sofraya ikişer ikişer oturttu Bünyamin'in Tek kaldı eğer kardeşim Yusuf sağ olsaydı ben de böyle tek başına kalmazdım diye ağlanmaya ve hiç çekmeye başladı. Hz Yusuf Onun bu şekilde ağlayıp sızlanmasını görünce kardeşini bağrına bastı ve onu kendi sofrasına oturttu. Sonra kardeşlerini odalara ikişer ikişer yerleştirmelerini emretti. Bünyamin yine tek kaldı. İşte o zaman Yusuf Aleyhisselam daha fazla üzüldü. onu kendi evine götürdü Ve dedi ki: ister misin ölen kardeşinin yerine Ben kardeşin olayım? Bünyamin dedi ki senin gibi kardeş bulunur mu! Lakin sen Yakub'un ve rahilin çocuğu değilsin. Yusuf Aleyhisselam onun üzüntü, Hüzün Ve gamının daha da arttığını görünce Artık üzülme Tasalanma. zira ben senin Yakup ve Rahil’den olma kardeşin Yusuf'um. Kardeşlerim bana oyun oynadı. bana karşı türlü türlü hilelere kalkıştılar. Öyle ki onların sırf hasetleri yüzünden seninle babamla benim arama uzun bir müddet ayrılık girdi. Allahu Teala beni onların tuzağından çıkarttı. Kölelik boyunluğundan, hapisten ve binbir türlü mühletten kurtardı. Makamımı ve mertebemi yüceltti. Seni bana göstermekle beni şereflendirdi. Bana sayılamayacak kadar ihsanda bulundu bundan sonra onların bana ve sana karşı yapmış olduğu hakaret ve aşağılama dolu davranışlarından eziyetlerinden mahsun olmayasın ey kardeşim!

Bünyamin'in gözleri kardeşi Yusuf'u görmekte Pırıl pırıl oldu kalbi onunla karşılaşmaktan sevinçle dolunca üzerinde üzüntü ve tasadan eser kalmadı. Dedi ki: “kardeşim senden hiç ayrılmayacağım!” Yusuf: “Bu kolay olmayacak. Çünkü senin üzerine bir suç atacağım ve eğer razı olursan o suç sayesinde seni yanımda tutacağım” dedi. Bünyamin: “Ne yaparsan razıyım” diye cevap verdi.  

فَلَمَّا جَهَّزَهُمْ بِجَهَازِهِمْ جَعَلَ السِّقَايَةَ ف۪ي رَحْلِ اَخ۪يهِ ثُمَّ اَذَّنَ مُؤَذِّنٌ اَيَّتُهَا الْع۪يرُ اِنَّكُمْ لَسَارِقُونَ

Felemmâ cehhezehum bicehâzihim ce’ale-ssikâyete fî rahli eḣîhi śümme eżżene mu-eżżinun eyyetuhâ-l’îru innekum lesârikûn(e)

70- “Onların yüklerini hazırlattığında su kabını öz kardeşinin yükünü ne koydurdu, sonra bir münadi: “Ey kervancılar! Siz herhalde hırsızlık yaptınız.” diye bağırdı.”

Hazreti Yusuf kendilerine vaat ettiği şekilde kardeşlerinin yüklerini hazırladığı esnada adamlarla gümüşten olan -altından olduğu da söylenir- ve ürünün kendisiyle doldurulduğu tası kardeşi Bünyamin'in yükünü içerisine koymalarına emretti. Şehirden çıktıktan sonra vezirin adamlarından biri Ey kafiledekiler! Nereye gidiyorsunuz? Sizler hırsızlık yaptınız diye onlara bağırdı. 

قَالُٓوا وَاَقْبَلُوا عَلَيْهِمْ مَاذَا تَفْقِدُونَ

Kâlû veakbelû ‘aleyhim mâżâ tefkidûn(e)

71- “Onlara döndüler ve: “Ne kaybettiniz?” dediler.”

Kendilerine bağıran adama doğru korkarak ve sıkıntılı bir biçimde dönerek ne kaybettiniz dediler. 

قَالُوا نَفْقِدُ صُوَاعَ الْمَلِكِ وَلِمَنْ جَٓاءَ بِه۪ حِمْلُ بَع۪يرٍ وَاَنَا۬ بِه۪ زَع۪يمٌ

Kâlû nefkidu suvâ’a-lmeliki velimen câe bihi himlu ba’îrin ve enâ bihi ze’îm(un)

72- “Dediler ki: “Hükümdarın kabını kaybettik, onu getirene de bir deve yükü var, ben de buna kefilim.”

Kendisiyle tahıl ve ürün dolduran su kabı kayıp diye seslendiler onu getirene bir yük daha fazlası ile erzak verilecek bunun garantisini veriyorum aynı zamanda kafiledeki herkesin yükünü aramakla da görevliyim. 

قَالُوا تَاللّٰهِ لَقَدْ عَلِمْتُمْ مَا جِئْنَا لِنُفْسِدَ فِي الْاَرْضِ وَمَا كُنَّا سَارِق۪ينَ

Kâlû te(A)llâhi lekad ‘alimtum mâ ci/nâ linufside fî-l-ardi vemâ kunnâ sârikîn(e)

73- “Dediler ki: “Allah'a yemin ederiz, sizin de bildiğiniz gibi, bir yeryüzünde fesat çıkartmak için gelmedik ve biz hırsızlık da yapmadık.”

Yeminler ederek  sıkıntılı bir halde dediler ki; Ey vezirin adamları Allah'a yemin olsun ki sizin bu topraklarınıza böyle bir niyetle gelmedik hele hele hırsızlık yapmaya hiç gelmedik Çünkü hırsızlık en büyük fesatlardan biridir asla biz peygamber nesliyiz bize bu tür şeyler yakışmaz dediler. Bizler hırsız değiliz.

قَالُوا فَمَا جَزَٓاؤُ۬هُٓ اِنْ كُنْتُمْ كَاذِب۪ينَ

Kâlû femâ cezâuhu in kuntum kâżibîn(e)

74- “Dediler ki: “Eğer yalancılar iseniz bunun cezası nedir?”

Görevliler ve vezirin adamları dediler ki Eğer yalan söylüyorsanız Bunun cezası sizde nedir suçsuz olduğunu iddia ediyorsunuz ama eğer suçlu çıkarsanız sizin ölçülerinize göre hırsızın cezası nedir Yusuf'un kardeşleri dediler ki:

قَالُوا جَزَٓاؤُ۬هُ مَنْ وُجِدَ ف۪ي رَحْلِه۪ فَهُوَ جَزَٓاؤُ۬هُۜ كَذٰلِكَ نَجْزِي الظَّالِم۪ينَ

Kâlû cezâuhu men vucide fî rahlihi fehuve cezâuh(u)(c) keżâlike neczî-zzâlimîn(e)

75- “Dediler ki: “Bunun cezası yükünde bulunan kimsenin kendisidir. İşte o kimse bunun cezasıdır. Biz zalimleri böyle cezalandırırız.”

Hırsızın cezası kimin yükünden hırsızlık malı çıkarsa o hırsızlığının karşılığı olarak o kimse malın gerçek sahibine bir sene kölelik yapar. Hz Yakub'un dininde şeriatinde örfünde hırsızın cezası bir sene kölelik yapmak idi. Yakup'un oğullarının dinine ve şeriata göredir. Hırsızları söylediğimi şekilde cezalandırırız dediler.

فَبَدَاَ بِاَوْعِيَتِهِمْ قَبْلَ وِعَٓاءِ اَخ۪يهِ ثُمَّ اسْتَخْرَجَهَا مِنْ وِعَٓاءِ اَخ۪يهِۜ كَذٰلِكَ كِدْنَا لِيُوسُفَۜ مَا كَانَ لِيَأْخُذَ اَخَاهُ ف۪ي د۪ينِ الْمَلِكِ اِلَّٓا اَنْ يَشَٓاءَ اللّٰهُۜ نَرْفَعُ دَرَجَاتٍ مَنْ نَشَٓاءُۜ وَفَوْقَ كُلِّ ذ۪ي عِلْمٍ عَل۪يمٌ

Febedee bi-ev’iyetihim kable vi’â-i eḣîhi śümme-staḣracehâ min vi’â-i eḣîh(i)(c) keżâlike kidnâ liyûsuf(e)(s) mâ kâne liye/ḣuże eḣâhu fî dîni-lmeliki illâ en yeşâa(A)llâh(u)(c) nerfe’u deracâtin men neşâ/(u)(c) vefevka kulli żî ‘ilmin ‘alîm(un)

76- “Bunun üzerine kardeşinin yükünden evvel, onlarınkini aramaya başladı. Sonra Onun kardeşinin yükünden çıkarttı. İşte biz Yusuf için böyle bir tedbir kullandık. Yoksa o, hükümdarın dinine göre -Allah'ın dilemesi müstesna- kardeşini alıkoyabilecek değildir. dilediğimizi derecelerle, yükseltiriz ve her bilgi sahibinin üstünde bir bilen vardır.”

Hükmü onlardan öğrendikten sonra yükleri aramaya başladılar. görevliler'in başındaki kişiyi aramaya Bünyamin'in yükünden önce diğer kardeşlerin yükünü aramaya başladılar sonra tası Bünyamin'in yükü arasından çıkarttılar. Bunun sebebi onların kendilerine bir hile yapılmadığını anlamaları içindi. Yusuf'a böyle bir plan hazırlamıştık biz Yusuf'u kardeşlerinin elinden almak onu kölelikten ve hapisten kurtarmak için böyle bir plan yaptık aynı şekilde onun kardeşini de öbür kardeşlerinin elinden yine onların kulaklarına göre alması için de Yusuf'a bir plan öğrettik Zira Mısır hükümdarının kanunlarına göre kardeşini hırsızlık suçuyla yanında alıkoyması caiz ve mümkün değildi. çünkü onu kanunlarına göre hırsız dövülür ve kendisinden çaldığının iki katı Bedel alınırdı Allah dilerse müstesna bu hükümdarın dinine de kanunlarında böyle bir özel hüküm var idi Cenabı Hak Hazreti Yusuf'a bu meselede babalarının dinine adesine göre hüküm vermesini ilham etti. ya da burada mana hükümdar Hz Yusuf sayesinde Müslüman olmuştu ve nakledildiğine göre onun babalarının dinine girmişti anlamına da gelebilir. kullarımızdan dilediğimiz kimsenin makam ve mertebesini ona daha fazla İhsan Kemal hakikaten marifet vermek suretiyle yükseltiriz. bu gibi şeyler Bizden uzak değildir Çünkü her ilim sahibinin üstünde daha iyi  bir bilen (Alim) vardır. daha üstte Bir bilen mevcuttur bu işin sonu yoktur Çünkü yenilenen tecellilerin asla sonu yoktur.

قَالُٓوا اِنْ يَسْرِقْ فَقَدْ سَرَقَ اَخٌ لَهُ مِنْ قَبْلُۚ فَاَسَرَّهَا يُوسُفُ ف۪ي نَفْسِه۪ وَلَمْ يُبْدِهَا لَهُمْ قَالَ اَنْتُمْ شَرٌّ مَكَانًاۚ وَاللّٰهُ اَعْلَمُ بِمَا تَصِفُونَ

Kâlû in yesrik fekad seraka eḣun lehu min kabl(u)(c) feeserrahâ yûsufu fî nefsihi velem yubdihâ lehum(c) kâle entum şerrun mekânâ(en)(c) va(A)llâhu a’lemu bimâ tasifûn(e)

77- “Dediler ki: “O çalmışsa daha evvel onun kardeşi de çalmıştı.” Yusuf bunu içinde gizledi, onlara bunu açmadı. “Sizin durumunuz daha kötüdür! Allah sizin anlatmakta olduğunuzu en iyi bilendir.” dedi.”

Kardeşler tasın Bünyamin'in yükü içinden çıktığını gözleriyle görünce üzüldüler ve sıkıntıya düştüler. Öfkeli bir şekilde ve onun zaten kötü birisi olduğunu ima etmek maksadıyla bu adinin çalmasına şaşırmamak gerekir, çünkü kardeşinin bu adi huyu demek ki ona da bulaşmış! Onun kendisinden büyük bir kardeşi de çocukluğunda aynı şekilde hırsızlık yapmıştı! Kardeşiyle Yusuf kastediyorlardı.

Denilir ki: Hz Yusuf'un halası Hazreti İbrahim'in kemeri babasından miras kalmıştı.  Yusuf'a halası bakıp büyütüyor ve onu çok seviyordu. büyüyünce Hz Yakup oğlunu halasından ayırmak, yanına almak istedi. hala buna asla razı olmadı. kemeri Yusuf'un beline bağladı. sonra onun kaybolduğunu söyledi. Aramaya başladı; Yusuf'un belinde bağlanmış şekilde buldu. bunun üzerine mahkemeye gittiler. Kendi dinleri kanunlarına göre kadın haklı çıktı.

Kardeşleri'nin kendisi hakkında söylediklerini Hz Yusuf duyunca bunu içinde sakladığı onları inkar etmedi Ve içinde tuttu aynı zamanda içinden dedi ki gerçekten de huyunuz mertebeniz ve işiniz ne kötü kulların hallerine Muttali olan gösteriş ve iftira olarak konuştuğunuz şeylerin hakikatini Cenabı Allah daha iyi bilmektedir.

قَالُوا يَٓا اَيُّهَا الْعَز۪يزُ اِنَّ لَهُٓ اَبًا شَيْخًا كَب۪يرًا فَخُذْ اَحَدَنَا مَكَانَهُۚ اِنَّا نَرٰيكَ مِنَ الْمُحْسِن۪ينَ

Kâlû yâ eyyuhâ-l’azîzu inne lehu eben şeyḣan kebîran feḣuż ehadenâ mekâneh(u)(s) innâ nerâke mine-lmuhsinîn(e)

78- “Dediler ki: “Ey Aziz, gerçekten bunun ihtiyar bir babası var. Onun yerine bizden birini al! Doğrusu biz seni ihsan edenlerden görüyoruz.”

Hz Yusuf kardeşinin yaptığı hırsızlığa karşılık yanında bir sene kadar köle olarak tutma niyetini kesin bir biçimde ortaya koyunca kardeşleri ona son derece içten yalvarıp yakararak Allah şerefini ve makamını daim eylesin. Bu müfsit hırsızın yaşı çok ilerlemiş bir babası var. O aynı zamanda bir peygamber. Gözleri, ölen oğlunun ayrılığı yüzünden kör olduğu. Onun yokluğunu bu müfsit ile gidermeye ve gönlünü bununla teselli etmeye çalışıyor. Ayrıca bizler ona hep birlikte döneceğimize dair yemin ettik ve ağır söz verdik. Onun yerine bizden birini al. Kapında hizmet edip kölelik yapmamız için ona bedel olarak içimizden birisini al; aciz ve gözleri ama olan babasına götürmemiz için onu serbest bırak. Zavallı iyice perişan olmasın ve biz de yeminimiz de günahkar olmayalım. Biz seni iyiliksever birisi olarak görüyoruz. Lütuf ve ihsanını bizden ve aciz bir ihtiyardan esirgeme dediler. 

قَالَ مَعَاذَ اللّٰهِ اَنْ نَأْخُذَ اِلَّا مَنْ وَجَدْنَا مَتَاعَنَا عِنْدَهُٓۙ اِنَّٓا اِذًا لَظَالِمُونَ۟

Kâle me’âża(A)llâhi en ne/ḣuże illâ men vecednâ metâ’anâ ‘indehu innâ iżen lezâlimûn(e)

79- “Dedi ki: “Eşyamızı yanında bulduğumuz kimseden başkasını alıkoymaktan Allah'a sığınırız. Çünkü biz o zaman zalimlerden oluruz.”

Hz Yusuf dedi ki sizin kurallarınızın dışına çıkıp zulüm ederek hırsızsın dışındaki birini ona bedel olarak almaktan Allah'a sığınırız biz o zaman bunu yaparsak işte o zaman gayrimeşru bir iş yapmış ve Allah'ın sınırlarının dışına çıkmış oluruz.

فَلَمَّا اسْتَيْـَٔسُوا مِنْهُ خَلَصُوا نَجِيًّاۜ قَالَ كَب۪يرُهُمْ اَلَمْ تَعْلَمُٓوا اَنَّ اَبَاكُمْ قَدْ اَخَذَ عَلَيْكُمْ مَوْثِقًا مِنَ اللّٰهِ وَمِنْ قَبْلُ مَا فَرَّطْتُمْ ف۪ي يُوسُفَۚ فَلَنْ اَبْرَحَ الْاَرْضَ حَتّٰى يَأْذَنَ ل۪ٓي اَب۪ٓي اَوْ يَحْكُمَ اللّٰهُ ل۪يۚ وَهُوَ خَيْرُ الْحَاكِم۪ينَ



Felemmâ-stey-esû minhu ḣalesû neciyyâ(en)(s) kâle kebîruhum elem ta’lemû enne ebâkum kad eḣaże ‘aleykum mevśikan mina(A)llâhi vemin kablu mâ ferrattum fîyûsuf(e)(s) felen ebraha-l-arda hattâ ye/żene lî ebî ev yahkuma(A)llâhu lî(s) vehuve ḣayru-lhâkimîn(e)

80- “Ondan ümitlerini kesince fısıldaşarak bir kenara çekildiler. Büyükleri dedi ki: “Babamızın sizden Allah adına bir söz almış olduğunu ve daha önce Yusuf hakkında işlediğiniz kusuru bilmiyor musunuz? Babam bana izin verene veya Allah hakkımda hükmedene kadar ben buradan asla ayrılmam. O hükmedenlerin en hayırlısıdır.”

Vezirin sözlerini haklı bulup ümitlerini kesince dışarıya çıktılar. Bir köşeye çekildiler. İçlerinden abileri dedi ki suçlunun yerine masum birisinin alınması açık bir zulüm ve haksızlık olurdu. Bünyamin’den ümitlerini kesip geri dönmeye karar verdiklerinde büyükleri dedi ki yaş ve yolca büyük olan ve ismi Rubil veya Şem’un olan kardeş dedi ki ey haddi aşanlar! Bilmiyor musunuz ki babamız sizden Allah adına kesin bir söz almıştı. Babamız her türlü gazap ve intikama muktedir ve Kadir olan Allah adına Bünyamini geri getireceğimize dair kesin bir söz bizden almamış mıydı. Bunu bildiğiniz halde yine de utanmıyor, hatırlamıyor musunuz. Daha önce de her türlü aşağılık hareketi yapmak her türlü hadsiz sıkıntıyı vermek, kuyuya Yusuf'u atmak, köle olarak satmak ve bunun gibi çeşitli eziyetler yapmak suretiyle sınırı aşmamış mıydınız. Allah'tan utanmamakla kalmıyor bir de kendinizi peygamberlerin varisi olarak görüyor, onlara nispet ediyorsunuz! Üstelik Yusuf'un kardeşine de yapacağınızı yaptınız. Artık ben babam bana izin verinceye ya da Allah benim hakkında hüküm bildirinceye kadar bu topraklardan ayrılmayacağım! Hakkımda çıkış izni gelirse ancak mısırı terk ederim. O hüküm verenlerin en hayırlısıdır.  

اِرْجِعُٓوا اِلٰٓى اَب۪يكُمْ فَقُولُوا يَٓا اَبَانَٓا اِنَّ ابْنَكَ سَرَقَۚ وَمَا شَهِدْنَٓا اِلَّا بِمَا عَلِمْنَا وَمَا كُنَّا لِلْغَيْبِ حَافِظ۪ينَ

İrci’û ilâ ebîkum fekûlû yâ ebânâ inne-bneke seraka vemâ şehidnâ illâ bimâ ‘alimnâ vemâ kunnâ lilġaybi hâfiżîn(e)

81- “Siz babanıza dönün ve deyin ki: “Ey babamız, doğrusu oğlun hırsızlık etti. Biz görmedik, ancak onu kesin olarak öğrendik. Hem biz görülmeyenin bekçileri de değildik.”

Büyük kardeşleri yine sözlerine devamla şöyle dedi: "Babanız Yakub’a gidin ve ona deyin ki: "Senin oğlun Bünyamin hırsızlık yaptı ve bu sebeple tutuklandı. Biz, oğlunun hırsızlık yaptığını bilmiyorduk. Hükümdarın ölçeğinin, onun yükünden çıkmasıyla anladık. Biz onun hırsızlık yapacağını sanmıyorduk. Bu duruma düşüceğimizi de zannetmiyorduk. Zira bizler, gayb bilen insanlar değiliz.

وَسْـَٔلِ الْقَرْيَةَ الَّت۪ي كُنَّا ف۪يهَا وَالْع۪يرَ الَّت۪ٓي اَقْبَلْنَا ف۪يهَاۜ وَاِنَّا لَصَادِقُونَ

Ves-eli-lkaryete-lletî kunnâ fîhâ vel’îra-lletî akbelnâ fîhâ(s) ve-innâ lesâdikûn(e)

82- “Bulunduğumuz kasabanın halkına da, aralarında geldiğimiz kervana da sor, biz gerçekten doğru söyleyenleriz.”

Büyük kardeşleri yine sözlerine devamla dedi ki: "Şayet babanız size inanmazsa ona: "İçinde bulunduğumuz Mısır halkına ve kendileriyle beraber geldiğimiz kafiledeki insanlara sorsun. Şüphesiz ki bizler, Bünyamin hakkında sana söylediklerimizde doğru söyleyenleriz." deyin.

Yusuf aleyhisselamın kardeşleri, babaları Hz.Yakub'a gelip olayı anlatmışlar Yakub aleyhisselam ise onlara inanmamış ve şöyle demiştir:

قَالَ بَلْ سَوَّلَتْ لَكُمْ اَنْفُسُكُمْ اَمْرًاۜ فَصَبْرٌ جَم۪يلٌۜ عَسَى اللّٰهُ اَنْ يَأْتِيَن۪ي بِهِمْ جَم۪يعًاۜ اِنَّهُ هُوَ الْعَل۪يمُ الْحَك۪يمُ

Kâle bel sevvelet lekum enfusukum emrâ(an)(s) fesabrun cemîl(un)(s) ‘asa(A)llâhu en ye/tiyenî bihim cemî’â(an)(c) innehu huve-l’alîmu-lhakîm(u)

83- “Dedi ki: “Hayır, nefisleriniz sizi aldatıp bir işe sürüklemiş. Artık bana güzelce sabretmek düşer. Umulur ki Allah onların hepsini birden bana getirecektir. Muhakkak ki o Alim’dir, Hakim’dir.”

Yakub'un, oğullarına cevabı şöyle oldu: "Bilakis nefsiniz size yine bazı şeyleri süslü gösterdi. Yine bir şeyler dönüyor ortada. Fakat ben, şikayeti bırakarak güzelce sabrediyorum. Belki de Allah, üç oğlumu da birden bana gönderir. Zira o, benim, oğullarımı kaybettiğimden dolayı ne kadar üzüldüğümü ve sizin, doğru söyleyip söylemediğinizi çok iyi bilendir, yaptıklarında hikmet sahibidir.

Yakub aleyhisselamın, oğulları Yusuf, Bünyamin ve kardeşlerinden ayrılarak Mısırda kalan Rubil’in, Allah tarafından, kendisine hep birlikte gönderileceğini ümid etmesi, ya vahiyle kendisine bildirilmesindendir veya uzun bir süre sıkıntılara katlanmasına karşılık, Allah’ın, kendisini genişliğe çıkaracağı inancından kaynaklanmaktadır. 

وَتَوَلّٰى عَنْهُمْ وَقَالَ يَٓا اَسَفٰى عَلٰى يُوسُفَ وَابْيَضَّتْ عَيْنَاهُ مِنَ الْحُزْنِ فَهُوَ كَظ۪يمٌ

Vetevellâ ‘anhum vekâle yâ esefâ ‘alâ yûsufe vebyaddat ‘aynâhu mine-lhuzni fehuve kazîm(un)

84- “Ve onlardan yüz çevirdi de: “Vah yazık oldu Yusuf'a!” dedi. Ve üzüntüsünden gözleri ağrıdı. Artık o üzüntüsünü içinde saklıyordu.”

Hz. Yakub’un bu son üzüntüsü, eski üzüntülerini de tekrar hatırına getirdi. Daha önce kaybettiği Yusuf’u hatırlayarak: "Vah Yusufa yazık oldu." dedi. Ve üzüntüsünden gözlerine perde indi. O üzülüyor fakat üzüntüsünü içine atıyordu.

Durumu gören oğulları, Hz. Yakub’a sitem ederek şöyle dediler: 

قَالُوا تَاللّٰهِ تَفْتَؤُ۬ا تَذْكُرُ يُوسُفَ حَتّٰى تَكُونَ حَرَضًا اَوْ تَكُونَ مِنَ الْهَالِك۪ينَ

Kâlû ta(A)llâhi tefteu teżkuru yûsufe hattâ tekûne haradan ev tekûne mine-lhâlikîn(e)

85- “Dediler ki: “Allah'a yemin ederiz hala Yusuf'u alıp duruyorsun. Sonunda ya kederinden bitkin düşeceksin veya helake uğrayanlardan olacaksın.”

Mısır'dan dönen oğulları, babaları Hz. Yakub’un bitkin haline üzülerek: "Sen, devamlı olarak Yusuf’u hatırlıyorsun. Böylece kendini yiyip bitiriyorsun. Giderek helak olacaksın. Artık üzülmeyi bırak. Üzüntü bir fayda getirmez, demişlerdir.

قَالَ اِنَّمَٓا اَشْكُوا بَثّ۪ي وَحُزْن۪ٓي اِلَى اللّٰهِ وَاَعْلَمُ مِنَ اللّٰهِ مَا لَا تَعْلَمُونَ

Kâle innemâ eşkû beśśî vehuznî ila(A)llâhi vea’lemu mina(A)llâhi mâ lâ ta’lemûn(e)

86- “Dedi ki: “Ben üzüntümü ve kederimi yalnız Allah'a açarım ve ben Allah katından sizin bilmediğinizi biliyorum.”

Hz. Yakub tarafından bilinen fakat oğulları tarafında bilinmeyen şeyin ne olduğu hususunda şunlar söylenmektedir: Yakub aleyhisselam, oğlu Yusuf'un gördüğü rüyayı bilmekte ve nihayet sonunda, onbir oğlunun, karısının ve kendisinin onu yücelterek takdir edeceklerine inanmaktaydı. Bu sebeple Yusuf’un ölmemiş olabileceğini, Bünyamin’in tutuklanmasının da bu meseleye ışık tutacak bir hadise olduğunu düşünüyor ve bu sebeple oğullarına diyordu ki: 

يَا بَنِيَّ اذْهَبُوا فَتَحَسَّسُوا مِنْ يُوسُفَ وَاَخ۪يهِ وَلَا تَا۬يْـَٔسُوا مِنْ رَوْحِ اللّٰهِۜ اِنَّهُ لَا يَا۬يْـَٔسُ مِنْ رَوْحِ اللّٰهِ اِلَّا الْقَوْمُ الْكَافِرُونَ

Yâ beniyye-żhebû fetehassesû min yûsufe veeḣîhi velâ tey-esû min ravhi(A)llâh(i)(s) innehu lâ yey-esu min ravhi(A)llâhi illâ-lkavmu-lkâfirûn(e)

87- “ Ey oğullarım, haydi gidin, Yusuf'u ve kardeşini araştırın, Allah'ın rahmetinden de ümidinizi kesmeyin. Çünkü kafir olanlardan başkası Allah'ın rahmetinden ümidini kesmez.”

Yakup Aleyhisselam dedi ki Oğullarım Mısır'a geri gidin Yusuf'u ve kardeşini bulmaya çalışın oğullarım Sakın ola ki Cenabı Hakk'ın Bir gün mutlaka rahatlığa kavuşturacağından ümidinizi kesmeyin. Zira Bizler peygamberiz; bizlere Allah'ın Kerem ve farzından Ümit kesmek asla hiçbir şekilde yakışmaz. Aslında bu sözler onları rahatlatmak içindi Allah'ın rahmetinden Ancak kafirler ümit Keser onun her şeye gücü ve kuvvetinin yettiğinden lütuf ve ihsanının sonsuzluğundan ancak ufuklarında tecelli eden nice fazl ve keremlerle ve kabiliyetleri nispetinde kendilerinin üzerine doğan Hak güneşini batıl hüviyetlerinin bulutlarıyla örtenler ondan ümidi keserler. Öyleyse ne halde olursanız olun Allah'tan ümidi kesmeyin. aksine Gözlerin görmediği Kulakların işitmediği ve hiçbir beşerin kalbine gelmeyen nice şeyleri Cenabı Hakk'ın Kamil iradesi ve tam olan kudretiyle meydana getireceğine bu gibi nice şeylere güç ve kudretinin yettiğine kesinlikle inanma. çocuklar babalarının izniyle Mısır'a bir daha gitmek üzere memleketlerinden ayrılarak yola koyuldular.

فَلَمَّا دَخَلُوا عَلَيْهِ قَالُوا يَٓا اَيُّهَا الْعَز۪يزُ مَسَّنَا وَاَهْلَنَا الضُّرُّ وَجِئْنَا بِبِضَاعَةٍ مُزْجٰيةٍ فَاَوْفِ لَنَا الْكَيْلَ وَتَصَدَّقْ عَلَيْنَاۜ اِنَّ اللّٰهَ يَجْزِي الْمُتَصَدِّق۪ينَ

Felemmâ deḣalû ‘aleyhi kâlû yâ eyyuhâ-l’azîzu messenâ veehlenâ-ddurru veci/nâ bibidâ’atin muzcâtin feevfi lenâ-lkeyle vetesaddek ‘aleynâ(s) inna(A)llâhe yeczî-lmutesaddikîn(e)

88- “Onlar yanına vardıklarında dediler ki: “ Ne yazıyorsun, bizi de ailemizi de Darlık bastı. pek değersiz bir malla geldik. bize yine de tam ölçek ver ve tasadduk et. Muhakkak ki Allah tasadduk edenleri mükafatlandırır.”

Hz Yusuf'un yanına vardıklarında huzuruna girdiler ve dediler ki: Ey vezir bize ve ailemize yoksulluk çattı aç kaldık ve perişan olduk ve sana çok az ve bu değersiz şeyleri ancak getirebildik. Bize ölçüyü tam yapıp ihsan ederek bize erzakı eksiksiz vermek suretiyle iyiliğini bize tam yap. İkinci olarak daha şöyle dediler mahsun bir şekilde bekleyen babamıza götürmemiz için kardeşimizi bize geri vermek suretiyle bize onu tasadduk et. Babamız hüzün ve dertten helak olmak üzere. Kullarının amellerini asla karşılıksız bırakmayan Allah tasadduk/ iyilik edenlerin mükafatını mutlaka verir. Kendisine inanıp da güzellik ve iyilikte bulunanları Allah azze ve celle mükafatlandıracaktır.

قَالَ هَلْ عَلِمْتُمْ مَا فَعَلْتُمْ بِيُوسُفَ وَاَخ۪يهِ اِذْ اَنْتُمْ جَاهِلُونَ

Kâle hel ‘alimtum mâ fe’altum biyûsufe veeḣîhi iż entum câhilûn(e)

89- “Dedi ki: “Siz cahiller iken Yusuf'a ve kardeşine neler yaptığınızı biliyor musunuz?”

Hz Yusuf kardeşlerine suçlarını itiraf ettirmek için dedi ki ey fesatçılar Sizler Yusuf'a ve kardeşine zorbalık yaptığınızı hakaret ettiğinizi sövdüğünüzü onları dövdüğünüzü her türlü adi ve aşağılık hareketi onlara reva gördüğünüzü Özellikle de babasının yanından ve yakınlığından uzaklaştırmak için Yusuf'u basit bir bedel karşılığında sattığınızı ve bu konuda suçlu olduğunuzu biliyorsunuz değil mi? Zira Sizler Allahu Teala'nın takdir ettiği şeye karşı gelinemeyeceğini, onun hükmüne kimsenin karşı koyamayacağını, Onun dilediği şeyi yapıp istediği hükmü verebileceğini bilmeyen kimselersiniz. İşte bu sebeple Allah'ın binasını yıkmaya, muradı değiştirmeye, takdire açıkça engellemeye ve ona baş kaldırmaya kalkıştınız.

قَالُٓوا ءَاِنَّكَ لَاَنْتَ يُوسُفُۜ قَالَ اَنَا۬ يُوسُفُ وَهٰذَٓا اَخ۪يۘ قَدْ مَنَّ اللّٰهُ عَلَيْنَاۜ اِنَّهُ مَنْ يَتَّقِ وَيَصْبِرْ فَاِنَّ اللّٰهَ لَا يُض۪يعُ اَجْرَ الْمُحْسِن۪ينَ

Kâlû e-inneke leente yûsuf(u)(s) kâle enâ yûsufu vehâżâ eḣî(s) kad menna(A)llâhu ‘aleynâ(s) innehu men yetteki veyasbir fe-inna(A)llâhe lâ yudî’u ecra-lmuhsinîn(e)

90- “Dediler ki: “Yoksa sen gerçekten Yusuf musun? O da dedi ki: “Ben Yusuf'um bu da kardeşimdir. Doğrusu Allah bize lütfetti. Çünkü kim sakınır ve sabrederse muhakkak ki Allah ihsan edenlerin ecrini zayi etmez.”

Kardeşler bütün bu ağır sözleri işittikten sonra, vezirin durumunu anlamaya çalıştığının farkına da vararak başlarını öne eğerek mahcubiyet ve suçluluk içerisinde dediler ki yoksa sen Yusuf musun ey Vezir? Hz Yusuf dedi ki evet ben Yusuf'um ve bu da kardeşim ben kendisine onca şey yaptığınız Yakup'un oğlu Yusuf'um Bu da aynı anneden ve babadan olma kardeşim Bünyamin Allahu Teala bize nice ihsanlarda bulundu bizi sizin bizim hakkımızda düşündüğünüz her türlü kötülük ve kasıttan korudu Allah'ın yasakladığı ve razı olmadığı şeylerden her kim kaçınır ve onun takdirine sabrederse kullarının her türlü halini bilen ve gözeten Allah ile muamelede edebini güzelleştiren ve ona kendisini görüyormuş gibi kulluk edenlerin mükafatını O ne eksiltir ne de vermemezlik eder.

قَالُوا تَاللّٰهِ لَقَدْ اٰثَرَكَ اللّٰهُ عَلَيْنَا وَاِنْ كُنَّا لَخَاطِـ۪ٔينَ

Kâlû ta(A)llâhi lekad âśeraka(A)llâhu ‘aleynâ ve-in kunnâ leḣâti-în(e)

91- “Dediler ki: “Allah'a yemin ederiz, Allah gerçekten seni bizden üstün kılmıştır. doğrusu biz hata işledik.”

Kardeşler kendilerinin suçlu olduğu açıkça ortaya çıkıp pişmanlık gösterince, durumu itiraf ettiler, utançlarından boyunlarını öne eğdiler ve şöyle dediler Allah'a yemin olsun ki o seni bize karşı tercih etmiştir güneşin ayın ve gezegenlerin sana secde ettiğini rüyanda göstermiştir senin bize karşı seçildiğine dair asaletin hakkında delil olarak bu bile yeterlidir. Kaldı ki aslında babamız da senin kemal, ilim ve fazilet sahibi olduğunu anlamıştı. Onun sevgi ve yakınlıkta seni bizden önce tutmasının sebebi demek ki buydu. Bizler hatalıyız seneye küçük düşürmek yok etmeye çalışmak ve dövmekle sana yaptığımız onca eziyette Allah'ın hüküm ve takdirini iptal etmeye engellemeye kalkışmamız da babamızın yakınlığından seni uzaklaştırmaya teşebbüslerimiz de onu türlü türlü bela ve dertte dert ederek iki gözünün kör olmasına sebep olmakta bizler çok hatalı ve suçluyuz şu anda her şey senin elinde bizler suçluyuz ve suçlu olduğumuzu daha itiraf ediyoruz. Karar sana hasret pişmanlık ve her türlü sıkıntı da bize düşer.

قَالَ لَا تَثْر۪يبَ عَلَيْكُمُ الْيَوْمَۜ يَغْفِرُ اللّٰهُ لَكُمْۘ وَهُوَ اَرْحَمُ الرَّاحِم۪ينَ

Kâle lâ teśrîbe ‘aleykumu-lyevm(e)(s) yaġfiru(A)llâhu lekum(s) vehuve erhamu-rrâhimîn(e)

92- “Dedi ki: “Bugün başınıza bir şey kalkılmayacaktır ve kınanmayacaksınız. Allah sizi bağışlasın. O merhametlilerin en merhametlisidir.”

Hz Yusuf onların gerçekten pişman perişan son derece mahcup olduğunu görünce onları teselli ve fıtratlarındaki asalet sebebiyle tezkiye etmek için dedi ki madem ki bugün benden özür diliyor ve utanıyorsunuz artık bundan sonra size karşı benim tarafımdan hiçbir şekilde azar ve kötüleme olmayacak. Üzerinizde olan bütün haklarımdan vazgeçtim, sizleri affettim. Kendisine karşı samimi bir şekilde istiğfar ederseniz buSübhan olan Allah merhamet sahibi olan herkesin merhameti, her şeyi kuşatmış olan Hakkın merhametinin bir gölgesinden ibarettir. 

اِذْهَبُوا بِقَم۪يص۪ي هٰذَا فَاَلْقُوهُ عَلٰى وَجْهِ اَب۪ي يَأْتِ بَص۪يرًاۚ وَأْتُون۪ي بِاَهْلِكُمْ اَجْمَع۪ينَ۟

İżhebû bikamîsî hâżâ feelkûhu ‘alâ vechi ebî ye/ti basîran ve/tûnî bi-ehlikum ecme’în(e)

93- “Şimdi siz şu gömleğimi götürün de babamın yüzüne sürün, görmeye başlar. bütün ailenizi de alıp yanıma gelin.”

Ey kardeşlerim şu gömleği götürün onu babamın yüzüne sürün gözleri açılacak Onun gözleri İyileştikten sonra aileniz dahil olan kadın ve erkek hışım ve akraba ne varsa hepsini bana getirin.

وَلَمَّا فَصَلَتِ الْع۪يرُ قَالَ اَبُوهُمْ اِنّ۪ي لَاَجِدُ ر۪يحَ يُوسُفَ لَوْلَٓا اَنْ تُفَنِّدُونِ

Velemmâ fesaleti-l’îru kâle ebûhum innî leecidu rîha yûsuf(e)(s) levlâ en tufennidûn(i)

94- “Kafile ayrılınca babaları dedi ki: “Bana bunak demeyecekseniz, İnanın ki yusuf'un kokusu duyuyorum.”

Mısır topraklarından yola çıkınca kafile Kenan diyarında babalarını kendisine inanmış ve o anda yanında olanlara Ey yanımdakiler eğer sizler bana bu adam bunadı aklını yitirdi demezseniz size bir şey diyeceğim ben Yusuf'un kokusunu alıyorum.

قَالُوا تَاللّٰهِ اِنَّكَ لَف۪ي ضَلَالِكَ الْقَد۪يمِ

Kâlû ta(A)llâhi inneke lefî dalâlike-lkadîm(i)

95- “Dediler ki: “Allah'a yemin ederiz sen hala eski şaşkınlığındasın.”

Orada bulunanlar Yusuf'u bu kadar anman ve onun aklında açtığı hasarın büyüklüğü sebebiyle uzun zamandır devam eden bir aklını kaybetme durumundasın. İnsanlar ona delirdi gözüyle baksalar da onun Yusuf'un kokusunu alma duygusu her an artmakta idi. 

فَلَمَّٓا اَنْ جَٓاءَ الْبَش۪يرُ اَلْقٰيهُ عَلٰى وَجْهِه۪ فَارْتَدَّ بَص۪يرًاۚ قَالَ اَلَمْ اَقُلْ لَكُمْ اِنّ۪ٓي اَعْلَمُ مِنَ اللّٰهِ مَا لَا تَعْلَمُونَ

Felemmâ en câe-lbeşîru elkâhu ‘alâ vechihi fertedde basîrâ(an)(s) kâle elem ekul lekum innî a’lemu mina(A)llâhi mâ lâ ta’lemûn(e)

96- “Fakat müjdeci gelince onu yüzüne sürdü derhal gördü ve dedi ki: “Ben size Allah katından sizin bilmediğinizi biliyorum dememiş miydim?”

Hz Yusuf'un gömleğini getiren Yahuza kendisine söylendiği gibi gömleği onun yüzüne sürer sürmez Hz. Yakub’un gözü açıldı. Allahü Tealaya hamd ve şükür etmek için tam bir teslimiyet huşu içerisinde secdeye kapandı. Sonra başına secdeden başını kaldırdı ve çocuklarına: “Ben size “ben sizin bilmediğinizi Allah’tan bilebilirim diye söylememiş miydim? Hz. Yakub (a.s) onca sıkıntı, dert ve mihnetten kurtuldu, gözleri sevinçten parıl parıl parladı. Çocukları ona yalvararak kendilerini hor ve hakirlik içerisinde:    

قَالُوا يَٓا اَبَانَا اسْتَغْفِرْ لَنَا ذُنُوبَنَٓا اِنَّا كُنَّا خَاطِـ۪ٔينَ

Kâlû yâ ebânâ-staġfir lenâ żunûbenâ innâ kunnâ ḣâti-în(e)

97- “Dediler ki: “Ey babamız! Günahlarımızın bağışlanmasını dile. Biz, gerçekten hata işleyenlerden idik.”

Yusuf'a karşı yaptıklarımızdan dolayı, Allah’tan  bizim için de bağışlanma dile. Onca hata, yanlış, günah ve suç işledik. Sonumuzun göremedik ve başımıza gelen her şeyin Cenabı Hakkın hakkımızda takdir etti şeyler olduğunu ve onun takdirine de kimsenin karşı koyamayacağını bilemeyen cahillerden idik. 

قَالَ سَوْفَ اَسْتَغْفِرُ لَكُمْ رَبّ۪يۜ اِنَّهُ هُوَ الْغَفُورُ الرَّح۪يمُ

Kâle sevfe estaġfiru lekum rabbî(s) innehu huve-lġafûru-rrahîm(u)

98- “Dedi ki: “Sizin için ileride Rabbimden mağfiret diyeceğim. Muhakkak ki o Gafur ve Rahim olandır.”

Hz. Yakub onların sözlerinde ihlaslı ve samimi olduklqrını anlayınca gönlünden gelen bir duygu ile dedi kiSizin için Rabbime sonra tövbe edeceğim. o tövbeleri çok bağışlayan kabul eden bol merhamet sahibi olandır.

Yakup Aleyhisselam evlatları için istiğfar etmeyi Yusuf Aleyhisselam ile karşılaştıktan ve onun fikrini aldıktan sonraya bırakmıştır. şu rivayet buna işaret etmektedir. Hz Yakup kıbleye doğru döndü ve dua etmeye başladı. arkasında onun duasına inanan Hz Yusuf vardı. Onların arkasında da diğer çocuklar hurşu ve boyunlarını eğmiş mahcup bir şekilde saf tutmuşlardı. Cebrail Aleyhisselam geldi ve Allahu Teala senin çocukların için yaptığın duayı kabul etti ve onların vermiş olduğu sözü Senden sonra onların peygamber olmaları hakkında onayladı dedi.

Mısır'a doğru yola çıkmak üzere kervan hazırladılar. Mısır yakınlarına gelinceye kadar yola devam ettiler. Hz Yusuf Aleyhisselam onların geldiğini haberini aldığı. aralarında hükümdar da olduğu halde, askerler ve bütün Mısır halkıyla birlikte onları karşılamaya çıktılar oraya varıp:

فَلَمَّا دَخَلُوا عَلٰى يُوسُفَ اٰوٰٓى اِلَيْهِ اَبَوَيْهِ وَقَالَ ادْخُلُوا مِصْرَ اِنْ شَٓاءَ اللّٰهُ اٰمِن۪ينَۜ

Felemmâ deḣalû ‘alâ yûsufe âvâ ileyhi ebeveyhi vekâle-dḣulû misra in şâa(A)llâhu âminîn(e)

99- “Onlar Yusuf'un yanına girdiklerinde, O anasını, babasını bağrına bastı ve: “ Allah'ın istediği ile Mısır'a emin olarak girin” dedi.”

 Yusuf'un yanına ulaştıklarında anası ve babasını kucakladı onları hasretle bağrına bastı ve dedi ki inşallah Mısır'a güvenlik içerisinde girersiniz her türlü kıtlıktan yokluktan Hastalıktan ve yol ücretinden Kurtulmuş bir şekilde rahat edersiniz.

وَرَفَعَ اَبَوَيْهِ عَلَى الْعَرْشِ وَخَرُّوا لَهُ سُجَّدًاۚ وَقَالَ يَٓا اَبَتِ هٰذَا تَأْو۪يلُ رُءْيَايَ مِنْ قَبْلُۘ قَدْ جَعَلَهَا رَبّ۪ي حَقًّاۜ وَقَدْ اَحْسَنَ ب۪ٓي اِذْ اَخْرَجَن۪ي مِنَ السِّجْنِ وَجَٓاءَ بِكُمْ مِنَ الْبَدْوِ مِنْ بَعْدِ اَنْ نَزَغَ الشَّيْطَانُ بَيْن۪ي وَبَيْنَ اِخْوَت۪يۜ اِنَّ رَبّ۪ي لَط۪يفٌ لِمَا يَشَٓاءُۜ اِنَّهُ هُوَ الْعَل۪يمُ الْحَك۪يمُ

Verafe’a ebeveyhi ‘alâ-l’arşi veḣarrû lehu succedâ(en)(s) vekâle yâ ebeti hâżâ te/vîlu ru/yâye min kablu kad ce’alehâ rabbî hakkâ(an)(s) vekad ahsene bî iż aḣracenî mine-ssicni vecâe bikum mine-lbedvi min ba’di en nezeġa-şşeytânu beynî vebeyne iḣvetî(c) inne rabbî latîfun limâ yeşâ(u)(c) innehu huve-l’alîmu-lhakîm(u)

100- “Ana babasını tahtın üzerine çıkartıp oturtturdu. Hepsi onun için secdeye kapandılar.” Dedi ki: “Babacığım işte bu vaktiyle gördüğüm rüyanın gerçekleşmesidir. Doğrusu Rabbim onu gerçekleştirdi ve bana ihsan etti de beni zindandan çıkarttı ve şeytan benimle kardeşlerimin arasını bozduktan sonra sizi çölden getirdi. Muhakkak ki Rabbim dilediğine lütufkârdır. Muhakkak ki O Alim’dir, Hakim’dir.”

Hz Yusuf'un Evine girdikten sonra tazim ve saygı maksadıyla kendisinin oturduğu tahtın üzerine anne ve babasını oturtturdu. Kendisi de onların huzurunda ayakta duruyordu. Anne ve babası tahtın üzerine oturduktan sonra Onun önünde secdeye kapandılar, anne ve baba diğer çocuklar Yusuf Aleyhisselam ile karşılaştıkları onun huzurunda şereflendikleri için Allahu Teala'ya hak ve şükür sözü yaptılar. Hz Yusuf onları secdeye kapanmış bir şekilde görünce hemen çocukluk yıllarında görmüş olduğu rüyayı hatırladı ve dedi ki “ey babacığım işte bu daha önce gördüğüm rüyanın yorumudur. Rabbim onu hak kıldı doğruya çıkarttı. Şeytan benimle kardeşlerimin arasına niza soktuktan sonra beni zindandan çıkartmak ve sizleri çölden getirmek suretiyle Rabbim bana çok iyilikte bulunmuştur. Rabbim dilediği işleri ve düzgün olmasını murad ettiği her şeyi en güzel şekilde takdir edendir. Yaptığı işlere kefildir ve onlar da nice ince güzellikler ve letafetler sahibidir. O ilmi ile her şeye hakim olandır.

Abdullah b. Evfa diyor ki: “Muaz şamdan dönünce resulullaha secde etti. Resulullah ona: Ey Muaz bu da ne diye sordu. Muaz şöyle dedi: Ben Şama gittim orada şamlıların, Piskoposlarına ve Patriklerine secde ettiklerini gördüm. Ben de içimden sana yapmayı arzuladım. Bunun üzerine Resulullah (صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم) şöyle buyurdu: “Sakın böyle birşey yapmayın. Şayet ben, herhangi bir kimsenin, Allah’tan başkasına secde etmesini emredecek olsaydım, kadının, kocasına secde etmesini emrederdim.”

Kişinin secde etmeden hafifce eğilmesinde bir sıkıntı olmadığı ifade edilmiştir.

رَبِّ قَدْ اٰتَيْتَن۪ي مِنَ الْمُلْكِ وَعَلَّمْتَن۪ي مِنْ تَأْو۪يلِ الْاَحَاد۪يثِۚ فَاطِرَ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ اَنْتَ وَلِيّ۪ فِي الدُّنْيَا وَالْاٰخِرَةِۚ تَوَفَّن۪ي مُسْلِمًا وَاَلْحِقْن۪ي بِالصَّالِح۪ينَ

Rabbi kad âteytenî mine-lmulki ve’allemtenî min te/vîli-l-ehâdîś(i)(c) fâtira-ssemâvâti vel-ardi ente veliyyî fî-ddunyâ vel-âḣira(ti)(s) teveffenî muslimen veelhiknî bi-ssâlihîn(e)

101- “Rabbim bana sen mülk verdiğin ve sözlerin tevilini öğrettin. Ey göklerin ve yerin yaratanı, sen dünyada da ahirette de benim velimsin. Müslüman olarak canımı al ve beni salihlere kat!”

Beni lütfun Fazlı ve nice terbiye ve nimetlerin ile büyüten Rabbim sen bana alem-i şehadette hükmetmeyi dünyayı zahiren idare etmeyi nasip ettin alemi şehadette kainatta meydana gelen olayların ve alem-i gayda suretlerin nasıl yorumlanacağını bana sen öğrettin Ey göklerin ve yerin yaratıcısı zahiren görünen ve yokluğa mahkum olan şu Gölgelerin kendisinden yansıdığı alemi esmanın ilahi isimler aleminin yaratıcısı senin tevhidini gerçekleştirdikten tevhidin hakikatine ulaşıp onu keşfettikten benimle onun arasındaki perdeler kalktıktan sonra artık işlerimin ve içimdeki Sırların sahibi de sensin. beni sana teslim olmuş Her işinde sana uymuş olarak ruhumu Müslüman olarak kabz et lütuf ve Kerem'in ile beni hem ilk yaratılışta hem de son yaratılışta nefislerini ıslah edenler ve böylece seninle mülaki (Kavuşma) olma şerefine erenler'den eyle onların arasına kat.

ذٰلِكَ مِنْ اَنْبَٓاءِ الْغَيْبِ نُوح۪يهِ اِلَيْكَۚ وَمَا كُنْتَ لَدَيْهِمْ اِذْ اَجْمَعُٓوا اَمْرَهُمْ وَهُمْ يَمْكُرُونَ

Żâlike min enbâ-i-lġaybi nûhîhi ileyk(e)(s) vemâ kunte ledeyhim iż ecme’û emrahum vehum yemkurûn(e)

102- “Bunlar gayb haberlerindendir ki onları sana biz vahyediyoruz. Onlar el birliği edip düzen kurdukları zaman sen yanlarında değildin.”

Yusuf'un kardeşleri ve Mısır azizinin karısı ile Hz. Yusuf arasında geçen olaylardan Hz. Yusuf ve babasının başına iş açmış olan kardeşlerin hasedi gibi hadiselerden oluşan bu kıssalar, Ey Resulüm daha önce sana üstü kapalı olan haberlerdendir. Sana vahiy ve ilham ile öğrettiğimiz bu kıssalar akıl sahibi herkesin kabul edeceği gerçeklerdir. Onlar bir araya gelip Yusuf'a ve babasına tuzak kurmaya kalkıştıkları, Yusuf'u ortadan kaldırmak ve babasından uzaklaştırmak için ne yapmaları gerektiğini kararlaştırmak üzere kendi aralarında defalarca meşveret kurdukları zaman sen onların arasında değildin. Senin okuman ve yazman da yoktur ki, onların kıssalarını tarih kitaplarından yazıp aktarasın veya başkalarından öğrenme yoluyla öğrenesin. Bilakis her şeyi sana bizim katımızdan gelen bir vahiydir. 

وَمَٓا اَكْثَرُ النَّاسِ وَلَوْ حَرَصْتَ بِمُؤْمِن۪ينَ

Vemâ ekśeru-nnâsi velev haraste bimu/minîn(e)

103- “Sen hırs göstersen bile yine insanların çoğu inanmazlar.”

Senin hakkında delilin  son derece açık olmasına ve kesin olarak bu gerçeğin delili olmqsına rağmen tereddütte olanlar için onların iman etmeleri doğruyu bulmalarını ne kadar çok arzu etsen, bu konuda ne kadar hırs göstersen de, onlar senin getirdiğini asla tasdik ve kabul etmezler. Çünkü onlardaki basiretin körelmiş olmasından, kalplerinin sağır kesilmiş olmasından ve kibirlerindendir. İşte bu insanın hakka boyun eğmesini engeller.

وَمَا تَسْـَٔلُهُمْ عَلَيْهِ مِنْ اَجْرٍۜ اِنْ هُوَ اِلَّا ذِكْرٌ لِلْعَالَم۪ينَ۟

Vemâ tes-eluhum ‘aleyhi min ecr(in)(c) in huve illâ żikrun lil’âlemîn(e)

104- “Halbuki sen buna karşı Onlardan hiçbir ücret de istemiyorsun. o alemler için bir öğütten başka bir şey değildir.”

Sen onlara ne anlatırsan anlat onların gaflet içerisinde olduklarını ne kadar söylersen söyle senin dediğini kabul etmeyeceklerdir. Halbuki Sen onlardan Allah tarafından geleni tebliğ etmene karşılık bir mal, bir makam yada bir dünyalık istemiyorsun. Sen bu işi Allah’ın rızası için ve iyilik olsun diye yapıyorsun. İşte bu senin Allah’ın Resulu olduğunun bir göstergesidir. Bilakis bu kur'an'ın içerisinde anlatılan ibretler, kıssalar, nasihat ve öğütler içeren hikayeler alemler için ancak bir zikir ve bir hatırlatmadan başka bir şey değildir. 

وَكَاَيِّنْ مِنْ اٰيَةٍ فِي السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ يَمُرُّونَ عَلَيْهَا وَهُمْ عَنْهَا مُعْرِضُونَ

Vekeeyyin min âyetin fî-ssemâvâti vel-ardi yemurrûne ‘aleyhâ vehum ‘anhâ mu’ridûn(e)

105- “Göklerde ve yerde nice ayetler vardır ki, onlardan yüzlerini çevirerek geçip giderler.”

Yüce ve sufli olan alemlerde veya isim ve sıfatlar aleminde ve ondan yansıyan tabiat aleminde yaratıcının varlığına, birliğine, mahlukatın üzerindeki yegane tasarrufunda tek yetkilinin O olduğuna işaret eden birçok deliller vardır ki, insanlar bunlardan yüz çevirerek geçip giderler. Gaflet içerisinde yaşamayı tercih edip yanlarından geçip gittikleri bu delillerden ibret almazlar onlar ve içerdikleri semboller ve işaretler hakkında hiç tefekkür edip düşünmezler. Bu onların karanlığın perdeleri altına gömülüp kaldıklarının ve cismani alemin kirleri altında kirlenip kararmalarından dolayıdır. 

وَمَا يُؤْمِنُ اَكْثَرُهُمْ بِاللّٰهِ اِلَّا وَهُمْ مُشْرِكُونَ

Vemâ yu/minu ekśeruhum bi(A)llâhi illâ vehum muşrikûn(e)

106- “Onların çoğu Ancak Allah'a şirk koşarak iman ederler.”

İnsanların çoğu gerçek şu ki, bütün görünür şeylerden müstağni olup, onlara hiçbir ihtiyacı ve varlıkta hiçbir şeye bağlı olmayan ve aslında kendisinin varlığından başka hiçbir varlık bulunmayan putu, insanı, ayı, güneşi ve buna benzer şeyleri Allahu Teala'ya kulluk ederken, asla gerçek varlık sahibi olmayan bir takım mahlukatı ona ortak koşarlar, ancak bu şekilde inanırlar. Kur’an’da ortaya konan delillerde bir eksiklik yoktur; fakat onlarda körlük ve sapkınlık gidişatı vardır. 

Buhari ve müslimde şöyle bir rivayet yer almaktadır İbni Mesud'dan: “ ey Allah'ın resulü dedim en büyük günah hangisidir? şöyle buyurdu: “O seni yaratmış olduğu halde Allah'a eş koşmandır.”  Yüce Allah'ın: “Onların çoğu Ancak Allah'a koşarak iman ederler.” Yusuf 106 buyruğu ile ilgili olarak Hasan-ı Basri de şunları söylemektedir: Bu münafık kimseler hakkındadır. Amel edecek olursa, insanlara karşı riyakarlık olsun diye amel eder. O bu ameli ile şirk koşmaktadır. Onunla Yüce Allah'ın şu buyruğunu hatırlatmak istiyor: “Münafıklar Allah’ı aldatmaya çalışıyorlar. Halbuki Allah onların oyunlarını başlarına geçirecektir. Onlar namaza kalktıkları vakit tembel tembel kalkarlar, insanlara gösteriş yaparlar. Allah'ı da pek az anarlar.”  Nisa 142

Hammad bin seleme rivayet ediyor gurur eden dedi ki Huzeyfe bir hastanın yanına girdi. Pazusunda uzun ince kesilmiş bir deri parçası gördü. O da onu koparttı daha sonra da: “Onların çoğu ancak Allah'a şirk koşarak Allah'a iman ederler.” buyruğunu okudu.

İmam Ahmet'in rivayet ettiği bir hadis-i şerifte şöyle denilmektedir: İsa bin Abdurrahman'dan dedi ki: Hastalanmış bulunan Abdullah b. Ukeyr'i ziyaret etmek üzere gittik. Ona: bir şeyler assan denildi. O da: Allah'ın Resulü: “Kim bir şey asarsa artık onun işi ona havale edilir” diye buyurmuş iken nasıl olur da bir şeyler asabilirim? diye cevap verdi.

اَفَاَمِنُٓوا اَنْ تَأْتِيَهُمْ غَاشِيَةٌ مِنْ عَذَابِ اللّٰهِ اَوْ تَأْتِيَهُمُ السَّاعَةُ بَغْتَةً وَهُمْ لَا يَشْعُرُونَ

Efeeminû en te/tiyehum ġâşiyetun min ‘ażâbi(A)llâhi ev te/tiyehumu-ssâ’atu baġteten vehum lâ yeş’urûn(e)

107- “Allah tarafından onları kuşatacak bir azabın kendilerine gelip çatmasından veya onlar farkında olmadan kıyamet saatinin ansızın gelmesinden emin midirler?”

Allah'ın hile ve tuzağından gaflette olan bu haddi aşmış kişiler, Cenabı Hakk'ın kendilerinden intikam alacak kamil bir kudretinin olmadığını mı zannediyorlar ki, onun katından üzerlerine daha bu dünyada iken gönderilecek ve onları çepeçevre saracak bir cezadan ve korkunç bir beladan korkmuyorlar ya da onlar farkına varmadan kıyametin ansızın onlara gelmesinden kendilerini güven ve emniyet içerisinde mi hissediyorlar, yahut vadedilmiş olan kıyametin alamet ve işaretlerini fark etmeden kendileri üzerine kopmayacağını mı düşünüyorlar?

قُلْ هٰذِه۪ سَب۪يل۪ٓي اَدْعُٓوا اِلَى اللّٰهِ عَلٰى بَص۪يرَةٍ اَنَا۬ وَمَنِ اتَّبَعَن۪يۜ وَسُبْحَانَ اللّٰهِ وَمَٓا اَنَا۬ مِنَ الْمُشْرِك۪ينَ

Kul hâżihi sebîlî ed’û ila(A)llâh(i)(c) ‘alâ basîratin enâ vemeni-ttebe’anî(s) vesubhâna(A)llâhi vemâ enâ mine-lmuşrikîn(e)

108- De ki: "Benim yolum budur; ben ve bana uyanlar bilerek insanları Allah'a çağırırız. Allah'ı noksan sıfatlardan tenzih ederim. Ben asla Allah'a eş koşanlardan değilim."

Allah resulüne onların inkar ve şirklerine karşılık açık bir ilan emretmektedir Benim izlediğim yol işte budur ayet-i kerimede daha önce Tevhid şeklinde ifadesini bulan daha önce yer alan davete irşad edilmektedir. yani Benim yolum ve Tevhide davetten ibaret olan yoktur. Ben Allah'ın Yoluna onun dinine yakın sahibi olarak ve bu konuda delillerim de olduğu halde, açık ve Seçil kudretler ile çağırıyorum. anlaşılmayan, Delilsiz şeylere çağırmıyorum. Ben Allah'ın Yoluna bu şekilde davet ettiğim gibi, bana uyanlar da o yola aynı şekilde davet ederler. O halde o yüce Resul (صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم)’de ona uyanlara Allah'a basiret ve yakın üzere akli ve şerri delillere dayanarak davet ederler. Onlar hevalarının peşinde koşmazlar.

Allah'a ortak, benzer, denk, eş, çocuk, baba, zevcesi, yardımcı, danışman yahut onunla birlikte bir fâil bulunmasından onu tenzih ederim. O bütün bunlardan yücedir. Allah'a başkalarını eş koşmam. Ben asla müşriklerden değilim. Peygamber  (صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم) efendimizin Allah’ın yoluna bu şekilde davet ettiğim gibi, bana uyanlarda o yola aynı şekilde davet ederler. O halde o yüce Resul (صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم)’de Allah’a basiret  ve yakin, akli ve şerri dayanarak davet ederler. Yani imana ve tevhide basiret üzere davet etmek gerekir. 

Bununla birlikte onlar yüce Allah'ı tevhid ederken, eksiklerden tenzih ederken bu iman ve bu tevhide basiret üzere davet ederler. Allah'ın yoluna davet eden kimse de bu özellikler bulunmayacak olursa, o Allah resulü (صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم)’in izinden giden bir davetçi değildir. İman ve tevhide davet etmekle birlikte Yüce Allah'ın tam manasıyla tenzih edilmesi ve gerçekten tevhide sahip olmak da gerekir; apaçık delilleri herhangi bir şekilde başkasıyla karıştırmamak üzere basiret üzere ve basireti açıp hakkı gösterici davette bulunmalıdır. Çağımızda bu niteliklere sahip davetçiler ne kadar da azdır! Hatta Selefi Salih'in döneminden sonraki dönemlerde de bile böyle olmuştur. Yüce Allah Peygamber efendimiz (صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم)’in risaletine, risaletinin muhtevası ve Peygamber (صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم) ile ona tabi olanların halini delil olarak göstermektedir. Bundan önce de görmüş olduğumuz gibi Hz Yusuf'un kıssasının muhtevası da delil olarak gösterilmiş bulunmaktadır.

وَمَٓا اَرْسَلْنَا مِنْ قَبْلِكَ اِلَّا رِجَالًا نُوح۪ٓي اِلَيْهِمْ مِنْ اَهْلِ الْقُرٰىۜ اَفَلَمْ يَس۪يرُوا فِي الْاَرْضِ فَيَنْظُرُوا كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الَّذ۪ينَ مِنْ قَبْلِهِمْۜ وَلَدَارُ الْاٰخِرَةِ خَيْرٌ لِلَّذ۪ينَ اتَّقَوْاۜ اَفَلَا تَعْقِلُونَ

Vemâ erselnâ min kablike illâ ricâlen nûhî ileyhim min ehli-lkurâ(k) efelem yesîrû fî-l-ardi feyenzurû keyfe kâne ‘âkibetu-lleżîne min kablihim(k) veledâru-l-âḣirati ḣayrun lilleżîne-ttekav(k) efelâ ta’kilûn(e)

109- “Senden önce gönderdiğimiz elçiler de ancak kasabalar halkından kendilerine vahyettiğimiz bir takım erkeklerdi. Yeryüzünde dolaşmıyorlar mı ki kendilerinden önce gelenlerin akıbetlerinin nasıl olduğunu görsünler. Ahiret yurdu takva ile hareket edenler için elbette daha hayırlıdır. Hala aklınızı kullanmayacak mısınız?”

Her şehre gönderdiğimiz peygamberler beşerdi. Şanı yüce Allah Resullerini, elçilerini kadınlardan değil de erkeklerden gönderdiğini haber vermektedir. Ulemanın cumhurunun görüşü de budur. Hz. Meryemi kadın peygamber olduğunu ileri sürenler olmuştur Hz. Meryem kur'an'ın tabiri ile sıddık bir kadındır. Buna göre bu ayet delil olmuştur. Birde neden şehirden kasaba halkından toplumsal ahlakın gelişmesi için daha uygundur, şehir halkına tebliğ kolaydır. Göçebeler gibi toplumdan uzak olmayan şehir halkı daha bilgili ve daha iyi huyludur. O yüzden Yakub ve evlatlarını çölden getirtti. 

Bu erkekler nerede ikamet ederlerse etsinler, fıtratlarının, karakterlerinin ve yaratılışlarının saflığı, temizliği ve asaleti sebebiyle kendilerine bahşettiğimiz vahiy ve ilhamımız sayesinde onları özel kimseler arasına almışızdır. Bütün bunlara rağmen o inatçılar “Eğer Rabbimiz dileseydi peygamber olarak melekler gönderirdi” Fussilet 14 demek suretiyle seni yalanlamada hala ısrar mı ediyorlar? Onlar yeryüzünde dolaşarak kendilerinden öncekilerin akıbetlerini görmüyorlar mı? Daha önce yeryüzünde yaşamış ve tıpkı bunların seni yalanladığı gibi kendilerine gönderilmiş olan peygamberleri yalanlayanların başlarına gelenleri görüp ibret almazlar mı? Allah'a yemin olsun ki felah ve kurtuluş için hazırlanmış olan ahiret, Allah'ın sakınılması istediği şeylerden kendisini koruyanlar için dünyadan daha hayırlıdır. Akletmiyor musunuz? Ey haddi aşanlar ve ahiretin daha hayırlı olduğunu yalanlayanlar! Halbuki sizler akıl sahibi yaratıklarsınız. Daha öncekiler de sizin gibi akıl sahibi insanlardı. Ey haddi aşan ekabir takımı!

حَتّٰٓى اِذَا اسْتَيْـَٔسَ الرُّسُلُ وَظَنُّٓوا اَنَّهُمْ قَدْ كُذِبُوا جَٓاءَهُمْ نَصْرُنَاۙ فَنُجِّيَ مَنْ نَشَٓاءُۜ وَلَا يُرَدُّ بَأْسُنَا عَنِ الْقَوْمِ الْمُجْرِم۪ينَ

Hattâ iżâ-stey-ese-rrusulu vezannû ennehum kad kużibû câehum nasrunâ fenucciye men neşâ/(u)(s) velâ yuraddu be/sunâ ‘ani-lkavmi-lmucrimîn(e)

110- “Nihayet o peygamberler, ümitsizliğe düşüp, yalan söylediklerinin sanıldığı bir sırada onlara yardımımız gelmiştir. Ve dilediğimiz kurtarılmıştır. Azabımız suçlular güruhundan asla geri çevrilmez.”

Kavimlerinin iman etmesinden yana ümitsizliğe düşüp kendilerine verdikleri sözlerin yerine getirilmediğini görerek onlardan ümitlerini kesecek hale gelmişlerdi. Peygamberler, kendilerini kabul etmemelerindeki uzun müddetten dolayı, tam kendilerinin yalanlandıklarını zannetmişlerdi ki, nusretimiz onlara yetişmişti. peygamberler kendilerine Cenabı Hak tarafından vaat edilen şeylerden vazgeçildiğini zannetmişlerdi. işte o anda vaat ettiğimiz ilahi yardım Peygamberlere ve onların ümmetlerini sakındırdığımız azabımız da inkar edenlere ulaştı bize ve Peygamberimize iman edip onlara bağlananlar kurtuluşa erdi azabımız suçlulardan geri çevrilmez Aradan ne kadar zaman geçerse geçsin kendilerine gönderdiğimiz peygamberlerimizi ve kitaplarımızı yalanlama suçunu işleyen günahkarlardan azabımızı kimse geri çeviremez.

Bu ayeti kerimenin etrafında çok hararetli tartışmalar yapılmıştır ayetin tefsirini yaparken bu görüşler dikkate alınarak yapılmıştır İbni kesirde İki görüş rivayeti vardır el-ameş Müslim'den o İbni abbas'tan Yüce Allah'ın: “ Nihayet o peygamber Ümitsizliğe düşüp yalan söylediklerinin sanıldığı bir sırada…” buyruğu ile ilgili olarak şunları söylemiştir:  Resuller Kavimler arasında davetlerini kabul edecek kimselerin bulunacağından yana ümitlerini kesince kavimleri de artık resullerin kendilerine karşı yalan söyledikleri kanaatine kapılınca bu durumda iken o peygamberlere Allah'ın yardımı gelmiştir ve dilediği Allah'ın kurtarılmıştır.

İbni Cerir senedini kaydederek İbrahim b. Ebu Hamza el-Cezeri'den şöyle dediğini rivayet etmektedir: Kureyş kabilesinden bir genç, Said b. Cubeyr'e gelerek şöyle sordu: Abdullah'ın babası, bu buyruğun açıklamasını bize söyleyiver? Çünkü ben bu ayeti okuduğum zaman, bu süreyi bütünüyle okumamayı temenni edecek noktaya geliyorum. Kastettiği ayet şudur: “Nihayet o peygamberler Ümitsizliğe düşüp yalan söylediklerinin sanıldığı bir sırada…” Sait b. Cubeyr ona şu cevabı verdi: Evet nihayet Resuller kavimlerinin kendilerini tasdik etmesinden yana ümitlerini kesince, kendilerine peygamber gönderilenler de resullerin yalan söylediklerini zannetmeye başlayınca… demektir. Dahhak b. Müzahim der ki: Ben bugün gibisini hiçbir zaman görmedim. Bir adam alim diye bilinecek, bununla birlikte cevap vermekte zorlanacak. Ben bunu öğrenmek için Yemen'e kadar dahi yolculuk yapsam, fazla bir emek harcamış sayılmam.”

لَقَدْ كَانَ ف۪ي قَصَصِهِمْ عِبْرَةٌ لِاُو۬لِي الْاَلْبَابِۜ مَا كَانَ حَد۪يثًا يُفْتَرٰى وَلٰكِنْ تَصْد۪يقَ الَّذ۪ي بَيْنَ يَدَيْهِ وَتَفْص۪يلَ كُلِّ شَيْءٍ وَهُدًى وَرَحْمَةً لِقَوْمٍ يُؤْمِنُونَ

Lekad kâne fî kasasihim ‘ibratun li-ulî-l-elbâb(i)(k) mâ kâne hadîśen yufterâ velâkin tasdîka-lleżî beyne yedeyhi vetefsîle kulli şey-in vehuden verahmeten likavmin yu/minûn(e)

111- “Andolsun ki onların kıssalarında aklı olanlar için ibretler vardır. Bu uydurulabilecek bir söz değildir. Fakat o sadece kendinden önceki kitapların tasdiki ve her şeyin tafsilidir. İman edenler topluluğu içinde hidayet ve rahmettir.”

Cenabı Hak kullarına tembih ve kitabındaki işaretlere teşvik etmek maksadıyla Kur'an'da zikredilen peygamberlerin kıssalarında ve özellikle de Hz Yusuf'un kıssasında sözün özü manası ve esası üzerinde derin derin tefekkür eden kimseler için ibretler vardır. O iftira bir söz değildir. Bu Kur'an ve onun içerisinde geçen kıssalar ve hükümler Allah adına uydurulmuş iftira edilmiş sözler değildir. Fakat o kendisinden öncekileri tasdik eden bir kitaptır. Allah tarafından gönderilmiş bir vahiydir her şeyi açıklayan bir kitaptır zahiren ve batıdan güzelleşmesiyle alakalı her türlü dini ihtiyacı açıklar insanlar için bir hidayet ve rahmettir. Bu Kur'an kendisine sarılıp içerisindekiler ile amel eden kimselerin sapıklıktan emin olacağı bir hidayet kaynağıdır. İnananlar ve gereklerini yerine getirenler için de bir rahmettir.

Surenin Sonu

Gözünü açmak aklını doğruya iletmek için uyanık olan kimse nefsinin kusurlarını görmelidir ve onun hastalıklarından dertlerinden kurtulmak için O’na sığınmalıdır. İşte burada sana düşen şey bu surede zikredilen kıssadan ibret almak, orada zikredilen zorlu engellerden geçip, tuzaklardan ve işaret edilen şeylerden kendini korumak, nefse emmareni dayanaklarından arındırmak, gücünün ve kuvvetinin yettiği ölçüde onun isteklerinden kendini uzak tutmandır. Yine bu bütün himmet ve gayretini zahirinin ve batının güzelleşmesi uğrunda yoğunlaştırmalısın. Tevhid yoluna girmeyi engelleyen ne varsa kendini onlardan temizlemeli, onları aşmaya gücünün son noktasına kadar gayret göstermelisin.

Batıldan yüz çevirip değişmeye gayret sarf etmeli, bozulmadan kendini çağın hastalıklarına kapılmadan mukaddes olan bir davanın bir neferi olmak için kainatın sahibine karşı O’nun rızasını kazanmaya götürecek yola revan olmalısın. Şeytanların seni atıl bırakmasından, yaramaz bir benliğe düşürmesinden, kalbini yok edecek ve karanlıklara seni sevk edecek bir gayrete karşı dirençli olmalısın ki, hak taraftarı olasın.

Sen benliğinde ortaya çıkan bütün iz ve belirtilerinden baştan başa fani olduğun zaman geride sadece sende aslı bir değişim, söz konusu olmayan zati ve ezeli celal ve ebedi ve sonsuz ikram sahibi olan Rabbinin vechi kalacaktır. Allahu Teala bizleri fena yoluna girmeden kendilerini desteklediği ve kendisiyle mülakati olma şerefine engel olan şeyleri yok etme de muvaffak kıldığı kimselerden eylesin. O Semi ve Mucib’dir duaları işiten ve onlara icabet edendir.

Sure tasavvufi olarak birçok anlamlı pasajlarla doludur. Nefsi emmarenin temsili, Gönül erinin seyri ve yaşadıkları nefsin belirgin özellikleri sürede eğer iyi anlaşılırsa bize çok katkı sağlayacaktır. Züleyha nefsi emmare temsil ettiğini, Hz. Yusufu Salik olarak temsil edildiğini, kurt şeytan vb. yerleştirmeleri yaptığınızda korkulan karanlıkların sabırla beklendiğinde yakınlığa ve lutfa dönüştüğünü görürüz. Yorumlarınızı yazmayı unutmayın….


(m) 

Muhakkak durulmalıdır.

(لا)

Durulmadan geçilmesi gerekir

(s)

Devam edilmelidir, gerektiğinde durulabilir.

(k)

Durulmalıdır, gerektiğinde devam edilebilir.

(c)

Durmak da devam etmek de aynıdır.


Peşpeşe iki tane birden gelir. Birinde durulduğunda diğerinde durulmamalıdır.


Post a Comment

İçinizde olan güzellik her zaman yazılarınıza ve dilinize aşkla dökülsün...

Daha yeni Daha eski

Öne Çıkanlar