El-Enfâl Sûresi 1-14. Ayetlerin Tefsiri
Tarih: 18 .03. 2025
Kur'an-ı Kerim’deki sıralamaya göre sekizinci suredir. Yedi uzun surenin yedincisidir. 30-36. ayetleri Mekke’de diğer ayetler Medine nazil olmuştur ve toplamda yetmiş beş ayettir.
Enfâl sûresi, ahkam yönü ağır basan medenî sûrelerdendir. Özellikle, savaşlar ve Allah yolunda cihadla ilgili konulara yer verir. Bazı gazvelerden sonra ortaya çıkan savaş meselelerini çözer. Müslümanların, Allah düşmanları ile savaşırken uymaları gereken ilâhî irşatları ve bir çok harp kanunlarını kapsar. Savaş ve barış meselelerini, esirlik ve ganimet hükümlerini ele alır.
Bu mübarek sûre, şerefli İslam tarihinde ilk savaş ve Allah ordusunun ilk zaferi olan Bedir savaşından sonra inmiştir. Hattâ sahabeden bazıları bu sûreye Bedir sûresi adını vermiştir. Çünkü sûre bu savaştaki olaylara çok geniş yer verir, savaşın geniş bir planını çizer. Müslümanda bulunması gereken kahramanlık, şeref ve bâtıl karşısında bütün şecaat, cesaret, azîm ve sabırla durma hususiyetlerini açıklar.
Müslümanların yapmış olduğu savaşların tarihi incelendiğinde, Bedir savaşının, Hicri 2. yılın Ramazan- ayında meydana geldiği anlaşılır. Bedir Savaşı, hakkın batıl ile çarpıştığı savaşların ilkidir. Bu savaşta taşkınlık ve zulüm püskürtülmüş, zayıflığından dolayı Mekke'de kalmış ve halkı zalim olan bu beldeden kendilerini çıkarması için Allah'a yalvarmaya başlamış olan zayıf erkek, kadın ve çocuklar kurtarılmıştır. Allah, onların dualarını kabul etmiş ve onlar için bu savaşın şartlarını hazırlamıştır, mü'minlerin sayılarının azlığına, savaş malzemelerinin yetersizliğine ve savaşa hazırlıksız olmalarına rağmen, bu savaşta zafer mü'minlere nasip olmuştur. Bu savaşta bâtılın taraftarları görmüştür ki, bâtıl ne kadar uzun süre yaşasa, kuvvetlense ve gücü artsa da, bir gün, hakkın azameti ve îman kuvveti önünde mutlaka yıkılıp yok olacaktır. İşte böylece Bedir savaşı mü'minler için bir zafer, müşrikler için bir hezimet olmuştur.
Enfal suresinde Bazı nidalar vardır:
Birinci nida: Bu nida savaştan kaçmaktan sakındırıcı mahiyettedir. Ey mü'minler! Toplu halde kâfirlerle karşılaştığınız zaman onlara arkanızı dönüp kaçmayın. Ayetler, düşman önünden kaçarak hezimete uğrayanları en şiddetli azap ile tehdit etmektedir.
İkinci nida: Bu nidada, Allah ve Rasulünün emrini dinleme ve ona itaat etme emredilmiştir. Ey iman edenler! Allah'a ve Rasulüne itaat edin. işittiğiniz halde ondan yüz çevirmeyin. Aynı zamanda bu âyetler kâfirleri salıverilmiş hayvanlara benzetir. Bu hayvanlar ne işitir, ne anlar ne de hak davete icabet eder.
Üçüncü nidâ : Bu nidada Yüce Allah, Peygamber (s.a.v.)'in onları davet ettiği şeyde kendileri için hayat, izzet ve dünya ve ahiret saadeti olduğunu açıklar." Ey iman edenler! Hayat verecek şeylere sizi çağırdığı zaman Allah ve Resulüne uyun
Dördüncü nida : Yüce Allah bu nidada, ümmetin sırrını düşmana açmanın, Allah'a Resulüne ve ümmete hiyanet olduğuna dikkat çekmiştir. Ey iman edenler! Allah'a ve peygambere hainlik etmeyin. Sonra bile bile kendi emanetlerinize hainlik etmiş olursunuz.
Beşinci nida: Bu nidada Yüce Allah, müslümanların dikkatini takvanın sonuçlarına çekmiş, onun bütün hayırların esası olduğunu ve takvanın en büyük meyvesinin de rabbani nur olduğunu onlara açıklamıştır. Ki bu nuru Allah mü'minlerin kalplerine yerleştirmiştir. Mü'min bununla doğru ile eğriyi, hidâyet ile sapıklığı birbirden ayırır: Ey iman edenler! Eğer Allah'tan korkarsanız, o size iyi ile kötüyü ayırt edecek bir anlayış verir, suçlarınızı örter ve sizi bağışlar. Çünkü Allah büyük lütuf sahibidir.
Altıncı nida : Bu son nidadır. Yüce Allah bunda mü'minlere izzet yolunu ve zafer esaslarını açıklamıştır. Bunlar düşman önünde sebat etmek, düşmanla karşılaştığında sabretmek ve Allah'ın sınırsız büyüklüğünü ve mağlup edilemeyecek üstün gücünü yanında hazır bulmak ve onlara sebat hususunda yardımcı olacak manevî yardıma sarılmaktır. Bu da, Allah'ı çokça zikretmektir. Ey iman edenler! Herhangi bir topluluk ile karşılaştığınız zaman sebat edin ve Allah'ı çok anın ki, başarıya ulaşamaz.
Bu mübarek sûre, mü'minler arasında tam bir dostluk bulunduğunu, ülkeleri her ne kadar birbirinden uzak ve ırkları farklı olsa da bir tek ümmet olduklarını, din hususunda kendilerinden yardım isteyenlere yardım etmeleri gerektiğini açıklayarak son bulur. Bu sûre aynı zamanda, kâfirlerin tek bir millet olduklarını, aralarında taşkınlık ve sapıklık esaslarına dayanan bir dostluk bulunduğunu ve müminlerle kâfirler arasında hiçbir dostluğun bulunmadığını açıklar.
İnkar edenler de birbirlerinin dostlarıdır. Eğer siz, Allah'ın emrini yerine getirmezseniz, yeryüzünde bir fitne ve büyük bîr fesat meydana gelir.
İşle bunlar bu mübarek sûrenin işaret ettiği hedefler ve gösterdiği dersler ve ibretlerin özetidir. Bizi, gören ve anlayanlardan kılmasını Yüce Allah'tan niyaz ederiz.
بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يم
1- “Sana enfalden soruyorlar. De ki: Enfal (Ganimet) Allah'ın ve resulünündür. Şu halde Allah'tan korkun, aranızı düzeltin. Allah'a ve peygamberine itaat edin. Eğer Müminler iseniz.”
Arkadaşların sana ganimetlerden soruyorlar. Ganimet Allah'ın lütuf ve ihsanı dolayısıyla verilmiş bir şeydir. Onlara de ki; ganimetlerin hükümlerini belirtmek Allah ve resulüne aittir. Allah hikmeti gereğince ganimeti uygun göreceği şekilde paylaştırılmasını emreder. Resulü de bu konuda Allah'ın emrine uyar. Ganimetlerin paylaştırılması konusunda mesele hiçbir kimsenin görüşüne bırakılmış değildir.
Şu halde emirlerinin uygulanmasında, yasaklarından kaçınma da Allah'tan korkun ihtilafa düşmek, düşmanlık etmek, birbirine sırt çevirmek, açgözlülük ve ganimetten hırsızlık da Allah'ın yasakladığı şeyler arasındadır. Aranızı düzeltin, ıslah edin, bunu hakikaten yapın ta ki sizin aranızdaki ilişkiler ülfet, muhabbet ve ittifaka dayalı olsun. Allah'tan korkun ve Allah ve resulünün emri etrafında elbirlik olun demektir ve Allah'ın resulünün emrettiği her konuda Allah'a ve Resulüne eksiksiz itaat imanın kemali ve gereğidir.
Bu ayet Bedir savaşı ve gününden bahsetmektedir. Bugünde alınan ganimetler sebebiyle Ashabı kiram arasında çıkan anlaşmazlıklar ile ilgilidir. Kimi ön safta çarpışırken bazılarıda resulullah’a arkadan gelip saldırmasınlar diye onun yanında onu korumak için kalmışlardı. Ganimet paylaşımında bu bu gruplar arasında anlaşmazlık çıkmıştı. İleride görüleceği üzere 41. ayette ganimetlerin nasıl taksimatı yapılacağı anlatılmaktadır.
Enes Radıyallahu Resulullah(ﷺ) oturmakta iken mübarek dişleri görününceye kadar güldüğünü gördük. Ömer şöyle dedi:
- Anam babam sana feda olsun ey Allah'ın resulü, ne için güldünüz? şöyle buyurdu:
- Şanı yüce ve mübarek olan İzzet sahibi Rabbimizin huzurunda ümmetinden iki kişi Diz çöktü. biri diğeri için:
- Rabbim bu kardeşimden bana yapmış olduğu zulmün bedelini al, dedi. Yüce Allah:
- Kardeşine yapmış olduğun kötülüğün karşılığını ver, deyince o kişiyi:
- Rabbim, iyiliklerimden hiçbir şey kalmadı, dedi. bu sefer Mazlum olan:
- O halde Rabbim, benim Günahlarımı yüklensin, diyecek.
Enes radıyallahu anh devamlı dedi ki: Resulullah (ﷺ)’in gözleri yaşla doldu. daha sonra şöyle buyurdu:
- Gerçekten o gün büyük bir gündür, insanlar o gün kendilerine yerine günahlarını yüklenecek kimselere ihtiyaç duyacaktır. bu sefer Allah bu istekte bulunana şöyle diyecektir:
- Gözünü kaldır ve cennete bak. o kişiyi başını kaldırıp şöyle diyecektir:
- Rabbim gümüşten şehirler, İnciler ile süslenmiş altından Köşkler görmekteyim. Bu hangi peygamberindir, Bu hangi sıddıkındır, Bu hangi şehidindir? Yüce Allah:
- Bunun değerini kim verirse onundur. o kişi:
- Rabbim Bunun kıymetini kim ödeyebilir ki? deyince yüce Allah ona:
- Bunun değerini Sen ödeyebilirsin, diyecek, o kişiyi:
- Bunun değeri nedir Ya Rabbi? deyince, o da şöyle buyuracak:
- Kardeşini affedersin, o da O da:
- Rabbim Ben de onu affettim, diyecek, yüce Allah ona:
- Haydi kardeşini elinden tut be onun cennete sok diyecektir. daha sonra Resulullah (ﷺ) : “Şu halde Allah'tan korkun aranızı düzeltin” Çünkü şanı yüce Allah kıyamet gününde müminlerin arasını düzeltecektir, diye buyurdu.
2- “Müminler ancak onlardır ki, Allah anıldığı zaman kalpleri korku ile ürperir. Allah'ın ayetleri kendilerine okunduğu zaman imanlarını artırır, rablerine de tevekkül ederler.”
İmanlarında kamil olanlar Allah'ı tazim etmek de celalinden İzzet ve egemenliğinden kahır ve galebesinden de korkuya kapılarak ürperirler. Kur'an-ı Kerim okunduğu zaman onların imanlarını artırır yakinlerini ve itminana ulaşmalarını sağlar huzur ve sukun bulurlar. Çünkü delillerin görülmesi delalet ettikleri şeyin farkına varma duygusunu daha güçlü bir şekilde harekette getirir ve onlar Allah'a güvenirler işlerini rablerinden başkasına havale etmezler ondan başka kimseden bir şey ummazlar ve beklemezler.
3- “Onlar ki namazı dosdoğru kılarlar ve kendilerine rızık olarak verdiğimizden de infak ederler.”
Onlar kalbi amellerden olan Allah'tan korkmak ihlas sahibi olmak tevekkülde bulunmak ile organlarla yapılan amellerden olan namazı ve sadakayı zekatı birlikte eda ederler. Kendilerine verilen rızıktan güçlerinin yettiği ölçüde O’nun yolunda infak edip harcarlar.
4- “İşte onlar gerçekten inanmışların ta kendileridir. Onlara rablerinin katında dereceler, mağfiret ve cömertce verilmiş bir rızık vardır.”
Gerçek müminlere, Rableri katında onların amelleri miktarına göre biri diğerinden üstün mertebeler, günahlarının bağışlanması, cennette cömertçe verilmiş rızıklar vardır. Dereceden maksat dünya hayatındayken yaptıkları kıymetli amellerdir. Kazanmak için herhangi bir çaba ve hesap vermek korkusu söz konusu olmaksızın bu rızıklar kendilerine verilecektir.
Taberani Haris b. Malik el- Ensariden rivayet ettiği bir hadis-i Şerifte: Haris b. Malik, Rasulullah (ﷺ)’ın yanına varmış ona:
- Sabahı nasıl ettin, ey Haris? deyince o da:
- Ben gerçekten mümin olarak sabahladım dedi. Hz. Peygamber (ﷺ) ona şöyle buyurdu:
- Ne söylediğine dikkat et, her şeyin bir hakikatı vardır, senin imanın hakikatı nedir? şöyle cevap verdi:
- Nefsimi dünyadan uzak tuttum. Gecelerimi uykusuz geçirdim, gündüzlerimi susuz. Rabbimin Arşı’nın ayan-beyan görüyor gibiyim. Cennet ehlini orada birbirlerini ziyaret eder gibi görüyorum. Cehennem ehlini de orada yalvarıp yakarır görür gibiyim. Hz. Peygamber (ﷺ) ona:
- Ya Haris bildin, sen bundan ayrılma, sözünü üç defa tekrarladı.
Onlara rablerinin katında dereceler, İmam Ahmed ve Sünen sahiplerinin rivayet ettiği bir hadiste Ebu Said’den dedi ki: “ Rasulullah (ﷺ) şöyle buyurdu: “ Cennetlikler yüksek derecelerde bulunan kimseleri göğün ufkunda bulunan bir yıldızı gördüğünüz gibi görürler. Ebu Bekir ve Ömer onlardandır.
5- “Nitekim Rabbin seni evinden hak ile çıkarmıştı. Halbuki müminlerden bir zümre bundan hoşlanmamışlardı.”
Bu ayeti kerime Bedir savaşına işaret etmektedir. Hz Peygamber (ﷺ)’in medinedeki evinden çıktığı zaman Mekkelilerin kervanlarının Şam tarafından gelmekte olduklarını ve işlerinde bu Süfyan'ın da bulunduğunu Cebrail'in sana bildirmesinin gerçekle örtüşmesi nimetinin sana verilmesi gibi. Halbuki Müslümanların bir kısmı senin savaşa çıkmanı doğru bulmuyorlardı. Psikolojik olarak savaşa hazır değillerdi buda onların hoşuna gitmemişti.
6- "Hak apaçık meydana çıktıktan sonra bile seninle mücadele ediyorlardı. Göz göre göre ölüme sürükleniyorlarmış gibi.”
Zafer'e kavuşacaklarını sen onlara bildirdikten, yani savaşma konusunda Hakkı apaçık görmelerinden bu konuda onlara yardım olunacağı vaadi verildikten sonra bile seninle mücadele ediyorlardı. Resulullah (ﷺ) ile hakkında tartıştıkları ordu ile karşılaşma konusu idi. Çünkü onlar Kervan ile karşılaşmayı tercih ediyorlardı. Onların bu konudaki tartışmaları ise: “Bizler sadece kervanla karşılaşmak üzere yola çıktık. Ne diye bize savaşmak için hazırlanmamızı söylemedin?” demeleri türündendir ve bunu daha savaştan hoşlanmadıkları için yapıyorlar ve tartışmayı sürdürüyorlardı.
Onlar zafer ve ganimette doğru götürüldükleri halde, aşırı şekilde korkuya kapılmaları hali, öldürülmek üzere götürülen ve zorla öldürülmek için aşağılanarak sürüklenen kimsenin durumuna benzetilmiştir. Sürüklenen kişiyi ölüm sebeplerini gözleriyle görmekte bakmakta ve öleceğinden şüphe etmemektedir. Ancak onların bu korkuları sayılarının azlığı piyade olmaları sebebiyle idi. Aralarında sadece iki atlı vardı. İşte bu durumda Müslümanlar savaşmak İstemediler. Halbuki bu savaşta hem islam için hem Müslümanlar için baştan sona hayır vardı. Hak savaşsız gelmez, batıl da savaşsız yok edilmez. Cihadla kafirler zelil edilir ve kökten silinebilir.
7- “Hani Allah iki taifeden birini sizin olacak diye vaat ediyordu. Siz işe kuvveti bulunmayanı sizin olmasını arzu ediyordunuz. Allah da istiyordu ki, sözleriyle hakkı gerçekleştirsin ve kafirlerin kökünü kessin.”
İki taifeden birisi sizin olacak diye vaad ediliyor, yani ya kervan veya savaş. Kafile veya ordu maddi kazanç veya askeri zafer ve buna bağlı olan hususlardan birisinin sizin olacağına dair olan vaadini hatırlayınız demektir.
Siz ise kuvvetli bulunmayanın sizin olmasını arzu ediyordunuz. Silahı olmayan yani kervanın, yani kafilenin sizin olmasını temenni ediyordunuz. Çünkü onların silahları yoktu silahı ve güçlü olan diğer kesim ile karşılaşmayı arzulamıyordunuz. Zira savaşa çıkmış olanlar hem sayıları hem de silahları itibariyle güçlü olan taraftı. Allah da istiyordu ki sözleriyle yani güçlü olanla savaşmak konusunda indirilmiş olan ayetleriyle ve meleklere yardım için inmelerine dair vermiş olduğu emriyle müşriklerden öldürülmelerine hüküm verdiğine dair sözleriyle hakkı gerçekleştirsin onu sapasağlam yerleştirsin ve yükselsin ve kafirlerin kökünü kessin onların arkaları gelmesin demektir.
Resulullah (ﷺ)'e bedir'den Sonra şöyle denildi:
- Şimdi artık kervana yönel! Çünkü Onu koruyacak bir şey kalmadı. bunun üzerine Abbas bin Abdülmuttalip ona ki kendisi zincirlerine bağlı olarak esir olduğu halde Seslendi:
- O senin için uygun değildir, dedi. Hz Peygamber (ﷺ):
- Neden? diye sorunca şöyle cevap verdi:
- Çünkü aziz ve Celil olan Allah sana iki taifeden birini vaat etmiş ve sana vaat ettiğini de vermiş bulunuyor. görüldüğü gibi Resulullah (ﷺ)’in amcasına Allah'ın kendisine vaat ettiği vaatten söz etmiş veya amcası herhangi bir yolla bu vahitten haberdar olmuştur.
8- “Bu onun hakkı gerçekleştirmesi ve batılığı yok etmesi içindi. Günahkarlar istemese de.”
Yüce Allah kafirlerin kökünü kesmeyi istemesi hakkı yerleştirmeyi istemesi, batılı da ortadan kaldırmak içindi. veya Allah bunu ancak hakkı hak etmek batılı da iptal etmek için yapmıştır. Hakkın hak edilmesi ise, İslam'ın yerleştirilmesi ve üstün kılınmasıdır. Batılın iptali ise, küfrün çürütülmesi ve ortadan kaldırılmasıdır. Bundan önceki ayeti kerime kendisinin iradesi ile onların iradesi arasında hayrını ortaya koymuş; Bu ayeti kerimede ise onlar için güçlü olanı tercih edip güçlülere karşı zafer vermesindeki hikmetini beyan buyurmuştur. Günahkarlar istemese de yani müşrikler ve kafirler hakkın hak edilmesini batılın da iptal edilmesini istemeseler dahi bu böyle olacaktır.
9- “Hani siz rabbinizden imdat istiyordunuz da duanıza şöyle karşılık vermişti: “Birbiri ardınca bin melekle size yardım ediyorum.”
Onlar artık savaştan başka bir çare kalmadığından hoşlarına gitmeyen bir durumdan kurtulmak için yardım istemeye yöneldiler zayıf olduklarını bildikleri düşmanlarını da kuvvetli olduklarını gördükleri için İmdat istediler Hz Ömer Radıyallahu diyor ki: “Peygamber efendimiz Bedir Savaşında, bin kişiden meydana gelen müşrik ordusuna ve 310 kişiden meydana gelen sahabelere bakmış ve sonra kıbleye dönüp ellerini açarak Rabbine şöyle yalvarmıştır: “Ey Allah'ım bana vaat ettiğini gerçekleştir. Ey Allah'ım bana vaat ettiğini gönder. Ey Allah'ım şayet Müslümanların bu topluluğunu helak edecek olursan artık yeryüzünde sana ibadet edilmeyecektir.”
Dua sırasında Resulullah (ﷺ)’in üzerindeki cübbesi omuzlarından aşağıya düşünceye kadar ellerine açık ve kıbleye yönelik olarak Rabbine yalvarmıştır Hz Ebubekir gelip cübbesini almış ve Resulullah(ﷺ)'ın omzuna koymuş ve yanından ayrılmayarak demiştir ki: “Ey Allah'ın Peygamberi, artık Rabbine yalvarman kafidir. O, sana vaadettiğini gerçekleştirecektir.” Sahih rivayetlerde belirtildiğine göre Resulullah (ﷺ) daha sonra gülümseyerek uyanıp dedi ki:
- Müjde sana ey Ebubekir! İşte Cebrail, her iki tarafından tozu dumana katmış olarak geliyor. Daha sonra yüce Allah’ın “Yakında o topluluk yenilecek ve arkalarını dönerek kaçacaklardır.” (el-Kamer / 45) buyruğunu okuyarak, onun için yapılmış olan gölgelikten dışarı çıktı. İşte bunun üzerine Aziz ve Celil olan Allah bu ayetleri indirmiş ve melekleriyle ona yardım etmiştir.
İbni Kesir şunları söylemektedir: “Ali b. Ebi Talha’nın İbn Abbas’dan yapmış olduğu şu rivayet meşhurdur. İbn Abbas dedi ki: Allah peygamberine (ﷺ) ve müminlere bin melekle ile yardım gönderdi. Cebrail beşyüz melek ile bir yanda Mikail de beşyüz melekle diğer yanda idi.
Bedir savaşına katılmış olanlar için Cebrail (as) peygamber (ﷺ)’e gelerek:
- Sizler arasında Bedir savaşına katılanları nasıl değerlendirirsiniz? diye sordu. Hz. Peygamber (ﷺ)’de:
- Müslümanların en faziletlilerindendir dedi veya buna benzer bir söz ile cevap verdi. Cebrail (as):
- Meleklerden Bedir savaşında bulunanların durumu da böyledir, diye cevaplandırdı.”
10- “Allah bunu size sırf bir müjde olsun ve kalplerinizi yatışsın diye yapmıştı. Yardım ancak Allah katındandır. Muhakkak ki Allah Azizdir, Hakimdir.”
Allah'ın size Melekleri vasıtasıyla yardım etmesi sizi zaferle müjdelemesi ve kalplerinizi sükunete kavuşturması içindir. Gerçekte zafer, ancak Allah katındadır. O halde O’nun zaferine güvenin, kendi gücünüze aldanmayın. Zira Allah her şeye galip gelendir, yaptıklarında hikmet sahibidir.
11- “Hani, O, kendi katından bir emniyet olmak üzere sizi hafif bir uykuya daldırıyordu. Sizi onunla tertemiz yapmak, sizden şeytanın pisliğini gidermek, kalplerinizi pekiştirmek ve ayaklarınıza sebat vermek için de gökten üstünüze bir su indiriyordu.”
Hatırlayın Allah Bedir gününde kendi katından bir emniyet olmak üzere sizleri uykuya daldırdı. Böylece istirahat ettiniz. yorgunluğunuzu atıp düşmanla savaşmak için dip diri hale geldiniz. Allah sizi maddi ve manevi pislikten temizlemek, sizden şeytanın “susuzluktan öleceğiniz” hususundaki vesvesesini gidermek, size zafer nasip edeceğine dair olan vaadi ile kalplerinizi pekiştirmek istedi. başlığınız yerleri sağlamlaştırarak, ayaklarınızı sabit kılmak için gökten üzerinize yağmur indirdi.
Rivayet ediliyor ki, müslümanlar ayaklarının battığı kumluğu, susuz bir arazide konaklamış ve uyumuşlardı. İçlerinden bazıları ihtilam olmuş ve yıkanmaları gerekmişti. Şeytan bunlara şöyle vesvese veriyordu: “Sizler zafere nasıl ulaşabileceksiniz. Su bile bulamıyorsunuz, abdestsiz ve cünüp namaz kılıyorsunuz. Onunla beraber kendinizi Allah'ın dostları sayıyor, İçinizde onun Peygamberi bulunduğunu zannediyorsunuz. “ bunun üzerine Allahu Teala Yağmur yağdırdı. Müslümanlar hem su içtiler hem de maddi ve manevi kirlerden temizlendiler. yumuşak Kumla arazi sertleştiği ayakları yere batmaz oldu. Böylece Allah onlardan şeytanın vesvesesini giderdi.
Hazreti Ali şöyle buyurmuştur: “Bedir Savaşı'ndan önceki gece Hafif bir yağmur yağdı biz ağaçların ve kalkanlarımızın altına sığınarak yağmurdan korunmaya çalıştık Resulullah (ﷺ) geceyi geçirdi ve sabahleyin savaşa bizi teşvik etti”
12- “Hani Rabbin meleklere vahyetmişti ki: “Ben sizinleyim haydi iman edenlere sebat verin. Ben küfür etmiş olanların kalplerine korku salacağım; Artık siz de vurun boyunlarının üstüne, vurun onların tüm parmaklarına.”
“Hani Rabbin meleklere vahyetmişti ki: Ben” yardım ve desteğimle “sizinleyim. Haydi iman edenlere sebat verin.” Bu sebat veriş onların kalplerine verdikleri güvenle onları güçlendirmek veya sayılarını arttırmak ya da meleğin, sahabeden herhangi birisinin gözüne bir insan suretinde görünüp onun kalbine metanet verecek sözler söylemek suretiyle olurdu.
“Ben küfretmiş onların kalplerine korku salacağım” kalpleri korku ile dolacak. Artık siz de vurun boyunlarının üstüne” kafaları yerlerinden kopartınız, boyunları gövdelerinden ayırıp parçalayınız.
“Vurun onların tüm parmaklarına” eller ve ayaklarının vurulmasına ve zayıflatılmalarına yönelik emir meleklere verildi. Er rebi b. Enes der ki: “Bedir gününde insanlar meleklerin öldürdükleri ile kendilerinin öldürdüklerini boyunlar üzerindeki ve parmaklar üzerindeki darbelerden ateşin yakıp dağladıktan sonra bıraktığı iz gibi bir alametten tanımakta idiler.”
13- “Bunun sebebi Allah'a ve peygamberlerine karşı koymalarıdır. Her kim ki Allah'a ve peygamberlerine karşı koyarsa muhakkak ki Allah cezası çetin olandır”
Onlara isabet eden bu şekildeki vurma öldürme ve dünyadaki cezanın sebebi, Allah'a ve Resulüne muhalefet etmeleri onlara düşmanlık beslemeleridir. Muhakkak ki Allah’ın azabı çetindir. Bu dünyada vereceği ceza düşmanlarının helak edilmesidir.
14- “İşte bunu tadın ve bilin ki kafirlere bir de ateş azabı vardır.”
Ey kafirler topluluğu Allah’ın sınırlarını aşıp peygamberlerini yalanlayanların çekecekleri çeşit çeşit ceza ve azap vardır. İyi bilin ki, ısrarcı kafirler için işte dünya azabını tadın ve bilin ki ahirette de kafirlere bir ateş azabı v e orada ebediyen kalacakları yatakları vardır.
Yorum Gönder
İçinizde olan güzellik her zaman yazılarınıza ve dilinize aşkla dökülsün...