Kadiri Yolu

 

Süfyan es-Sevri

Süfyân es-Sevrî

Süfyân es-Sevrî 97 (715) yılında Horasan’da Cürcân’a bağlı Sevrîler köyünde doğduğu yolunda rivayetler vardır. Soyu on altıncı dedesi İlyâs b. Mudar’da Hz. Peygamber’in soyu ile birleşir. Dedesi Mesrûk, Cemel Vakasında Hz. Ali’nin saflarında savaşmış ve şehid olmuştur. Genç tâbiîn kuşağından olan babası Saîd, Kütüb-i Sitte’de rivayetleri bulunan güvenilir bir muhaddistir. Annesi de hadis rivayet eden, ilim ve takvâ sahibi bir hanım olup ilim öğrenmeye teşvik için Süfyân’a verdiği öğütle meşhurdur. Küçük yaşta babasının yanında hadis öğrenimine başlayan Süfyân, Kûfeli tâbiîn âlimlerinden Amr b. Mürre’ye yetişti ve öğrencileri arasında yer aldı. Güçlü hâfızası sayesinde kısa zamanda pek çok hadis ezberleyip rivayet etmeye başladı ve ilim çevrelerinde meşhur oldu. Abdullah b. Mes‘ûd’a ve Hz. Ali’ye dayanan Kûfe ilim geleneğinin yaşayan temsilcileri durumundaki Hammâd b. Ebû Süleyman, Ebû İshak es-Sebîî, A‘meş, İbnü’l-Mu‘temir, İbn Şübrüme ve Muhammed b. Abdurrahman b. Ebû Leylâ’dan fıkıh ve hadis, Âsım b. Behdele ve Hamza b. Habîb’den kıraat öğrendi. Aynı zamanda Mekke, Medine, Basra, Şam, Yemen gibi dönemin belli başlı ilim çevrelerini dolaşarak bu bölgelerin kıraat, tefsir, hadis ve fıkıh birikimlerinden yararlandı. Bağdat, Vâsıt, Cürcân, Rey, Askalân ve Kudüs’te bulundu.

Hicaz bölgesine hac ve ilim tahsili sebebiyle pek çok defa giden Sevrî, Mekke’de Amr b. Dînâr’ın yanı sıra İbn Cüreyc’den, Medine’de Abdullah b. Dînâr, Ebü’z-Zinâd, Rebîa b. Ebû Abdurrahman ve Yahyâ b. Saîd el-Ensârî gibi tâbiîn âlimlerinden tefsir, hadis ve fıkıh öğrendi; Ca‘fer es-Sâdık’a öğrencilik yaptı. Süfyân, babası vefat ettikten (126, 127 veya 128/746) sonra otuz yaşlarında iken ders okutmaya başladı. Yaklaşık yirmi yıl boyunca Kûfe’de ve başta Medine ile Mekke olmak üzere dolaştığı bütün yerlerde ders verdi ve hadis rivayet etti. Abbâsî Halifesi Mansûr’un kadılık teklifini kabul etmeyen Süfyân’ın bir daha dönmemek üzere Kûfe’den ayrıldığı ve hayatının sonuna kadar sürekli yer değiştirip gizlenerek yaşadığı belirtilmektedir. 

Süfyân b. Uyeyne ve Fudayl b. İyâz gibi öğrencilerinin evlerinde gizlendi, bu arada bazı kimselere ders verdi. Hac emîri olarak Mekke’de bulunan Mehdî-Billâh’ın, hakkında yakalama emri çıkarması üzerine bu defa Basra’ya kaçtı. Hayatının geri kalan kısmını Basra’da geçiren Süfyân, burada başta Abdurrahman b. Mehdî ve Yahyâ b. Saîd el-Kattân olmak üzere öğrencilerinin ve dostlarının evlerinde gizlenerek ve sık sık yer değiştirerek yaşadı; bu yüzden bir ders halkası oluşturarak açıktan öğrenci yetiştiremedi. Basralı öğrencilerinden Sevrî lakabıyla tanınan Ebû Huzeyfe Mûsâ b. Mes‘ûd en-Nehdî’nin annesiyle evlendiği ve onların evinde kaldığı da rivayet edilmiştir. Ayrıca sürekli gizlenerek yaşamaktan bıktığı ve özellikle Hammâd b. Zeyd tarafından Halife Mehdî-Billâh ile görüşmeye ikna edildiği, ancak ömrünün vefa etmediğine dair bilgiler bulunmaktadır. 158 veya 159 (776) yılında Abdurrahman b. Mehdî ile birlikte hacca giden ve bir yıla yakın mücâvir kalan Süfyân, Basra’ya döndükten sonra 15 Şâban 161’de (18 Mayıs 778 ya da aynı yılın başlarında) vefat etti.

İlim tahsiline başladığı yıllarda ailesinin maddî durumu iyi olmayan Süfyân es-Sevrî, yaptığı ilk ilim yolculukları sırasında kervanlarda ücret karşılığı hizmet ediyor, zaman zaman yapılan yardım ve ikramları kabul ediyordu. Ancak ileriki yıllarda ilmî otoritesi ve sosyal nüfuzu arttıkça siyasal ve akademik bağımsızlığını koruyabilmek için ticaretle meşgul olmaya başladı. Zâhid kişiliğine rağmen ticaretle meşgul olmasını ve para biriktirmesini eleştirenlere verdiği cevaplarda özellikle yöneticilere muhtaç olmadan geçimini temin edebilmenin önemine vurgu yapan Sevrî, bir taraftan da insanlara yük olmadan geçimini sağlama esasına dayanan bir zühd anlayışını telkin ediyordu. Bununla birlikte çağdaşı Ebû Hanîfe kadar varlıklı olmadığı, genellikle maddî sıkıntı içinde yaşadığı ve mütevazi bir hayat tarzını tercih ettiği anlaşılmaktadır.

Eserleri. 

1. et-Tefsîr. 

II. (VIII.) yüzyıla ait ilk sistemli rivayet tefsiri çalışmalarından biri olup Taberî tefsirinin önemli kaynaklarındandır. Genellikle tâbiîn dönemi Mekke müfessirlerinin görüşlerini yansıtır. Günümüze ulaştığı bilinen Râmpûr Rızâ Kütüphanesi’nde kayıtlı tek nüshası İmtiyâz Ali Arşî tarafından Tefsîru Süfyâni’s̱-S̱evrî adıyla neşredilmiş (Râmpûr 1965), daha sonra bir heyet tarafından gözden geçirilerek tekrar yayımlanmıştır (Beyrut 1983). 

2. el-Câmiʿu’l-kebîr. 

Daha ziyade sahâbe, tâbiîn ve tebeu’t-tâbiîn fakihlerine ait fıkhî görüşleri derlediği, muhtemelen kendi ictihad ve tercihlerini de içeren bir eserdir. 

3. el-Câmiʿu’ṣ-ṣaġīr. 

Kaynaklarda el-Câmiʿu’l-kebîr’den ayrı olarak belirtilen eserin muhtevasının tamamen re’y ya da tamamen hadis içerikli olduğuna dair farklı kayıtlar bulunmaktadır.

4. Kitâbü’l-Ferâʾiż. 

Bu konuda yazılmış ilk eserlerden ve bu literatürün günümüze ulaşan en eski örneklerindendir. 

5. Kitâbü’l-İʿtiḳād. 

Ebû Sâlih Şuayb b. Harb el-Bağdâdî el-Medâinî’nin itikadî meselelerle ilgili sorularına Sevrî’nin verdiği cevap ve açıklamaları içeren metni Lâlekâî ve Zehebî nakletmiştir (Şerḥu uṣûl, I, 151-154; Teẕkiretü’l-ḥuffâẓ, I, 206-207). Takıyyüddin İbn Teymiyye tarafından gözden geçirildiği kaydedilen bir nüshası Zâhiriyye Kütüphanesi’nde bulunmaktadır (Mecmua, nr. 139/14, vr. 191a-192a).

İlmî Şahsiyeti. 

Zamanının bütün ilim merkezlerini dolaşıp önde gelen âlimlerin birçoğuna öğrencilik yaparak oldukça zengin bir ilmî birikim elde eden Süyfân es-Sevrî tebeu’t-tâbiîn devrinin en büyük tefsir, hadis ve fıkıh âlimlerindendir. 

1. Tefsir. 

İbn Abbas’a dayanan Mekke tefsir ekolünün birikimini hocaları İbn Cüreyc, A‘meş ve Abdullah b. Ebû Necîh’ten alan Sevrî tefsirde Mücâhid’i otorite kabul ederdi. Onunla birlikte Atâ b. Ebû Rebâh, Katâde b. Diâme ve İbn Şihâb ez-Zührî gibi tâbiîn dönemi müfessirlerinin rivayet ve eserlerinin sonraki nesillere aktarılmasının yanı sıra II. (VIII.) yüzyılda rivayet tefsirinin gelişiminde önemli bir yere sahiptir. Müteşâbih âyetlerin te’vil edilmesini doğru bulmayan Sevrî’nin daha ziyade anlaşılmayan kelime ve ifadelerin açıklaması niteliğinde bir tefsir anlayışına sahip olduğu anlaşılmaktadır. Ayrıca Âsım b. Behdele ve Hamza b. Habîb’den kıraat öğrenen Sevrî, kırâat-i aşereden sayılan bu iki kıraatin ilk râvilerindendir. Yine şâz kıraatlerden A‘meş kıraatini de rivayet etmiştir.

2. Hadis. 

İlim yolculukları sayesinde Kûfe’nin yanı sıra Mekke, Medine, Basra ve Dımaşk’ın hadis ve sünnet birikimini şahsında toplayan Süfyân es-Sevrî II. (VIII.) yüzyılda bu birikimi konularına göre tasnif eden ilk muhaddislerdendir. Bu sebeple hadislerin ve sünnet bilgisinin sonraki nesillere aktarılmasında çok önemli bir yere sahiptir. el-Câmiʿu’l-kebîr ve el-Câmiʿu’ṣ-ṣaġīr adlı eserleri İbn Cüreyc, Ma‘mer b. Râşid ve Mâlik b. Enes gibi âlimlerce tedvin edilen benzer çalışmalar gibi bu nakil faaliyetinin temel kaynakları arasında kabul edilir. 

3. Fıkıh. 

Sevrî, sahip olduğu hadis ve sünnet birikimini esas alarak yaşadığı dönemin fıkhî meseleleri hakkında fetvalar vermiş, fıkıh alanında görüşleri esas alınan bir otorite haline gelmiştir. Abdullah b. Mes‘ûd’a dayanan Kûfe fıkıh geleneğinin temsilcilerinden Ebû İshak es-Sebîî, A‘meş ve Hammâd b. Ebû Süleyman’a öğrencilik yapmış olmakla birlikte özellikle İbn Şübrüme ve İbn Ebû Leylâ’nın yolunu takip eder. Ahmed b. Hanbel ve takipçilerinin hadiste ve fıkıhta ehl-i Irak’ın imamı olarak Süfyân es-Sevrî’yi kabul ettiklerini belirten İbn Teymiyye ise genellikle ehl-i Irak’ın bid‘atçılıkla suçlanmasına sebep olan re’yin Sevrî söz konusu olduğunda eleştirilmediğini söyler (Mecmûʿu fetâvâ, XX, 329-330, 583). Onun hakkındaki tek menâkıb kitabını Hanbelî Ebü’l-Ferec İbnü’l-Cevzî’nin yazmış olması da bu açıdan dikkat çekicidir. 

Sevrî’nin fıkhî görüşleri de büyük ölçüde Kûfe fıkhı ve Ebû Hanîfe’nin temsil ettiği ehl-i re’y’in görüşleriyle paralellik arzetmektedir. Namazda besmelenin gizli okunacağı, rükûdan sonra ellerin kaldırılmayacağı, cemaatle kılınan namazlarda cemaatin Fâtiha okumayıp âmini gizlice söyleyeceği, ezan gibi kāmetin de ikişer ikişer okunması, namazda gülen kişinin abdestinin de bozulacağı, vitir namazının üç rekat kılınıp Kunut’un rükûdan önce yapılacağı, cuma namazının şehir hükmündeki bir yerleşim yerinde kılınması gerektiği, ziynet niteliği taşıyan altından zekât verileceği, kaybolan kocanın ölümüne hükmedilmediği sürece eşinin boşanamayacağı, ölen kişinin sahip olduğu hakların vârislerine intikal etmeyeceği, kadınların şahitliğinin had ve kısas dışında kabul edileceği, irtidad suçu işleyen kadınlara ölüm cezası verilmeyeceği gibi görüşleri buna örnek olarak gösterilebilir.

Sevrî’nin ferâiz risâlesi dışında fıkhî görüşlerini içeren herhangi bir eseri günümüze ulaşmamıştır. Ancak öğrencilerinden Abdürrezzâk es-San‘ânî’nin el-Muṣannef’i ve Ebû İshak el-Fezârî’nin Kitâbü’s-Siyer’i ile Muhammed b. Nasr el-Mervezî, Taberî, Tahâvî, İbn Abdülber en-Nemerî gibi erken dönem âlimlerinin ihtilâfü’l-fukahâ türü eserleri onun fıkhî görüşlerini bugüne ulaştıran kaynaklardır. Bir Şâfiî fakihi kabul edilen Mervezî’nin İḫtilâfü’l-fuḳahâʾsı bunlar arasında özel bir öneme sahiptir. Zira Mervezî, hemen hemen bütün fıkhî meseleler hakkında önce Sevrî’nin görüşünü verip ardından ashâb-ı re’y (Kûfiyyûn), Mâlik, Şâfiî ve ashâb-ı hadîsin görüşlerini kaydeder.

Sevrî Mezhebi. Süfyân es-Sevrî’nin rivayet ettiği hadisler gibi fıkhî görüşleri de kısa zamanda bütün İslâm dünyasına yayılmış ve onun adıyla anılan mezhep yaklaşık beş asır boyunca meşhur fıkıh mezheplerinden biri halinde varlığını sürdürmüştür. Sevrî’yi fıkıhta da bir imam olarak kabul eden öğrencilerinin bu gelişmede çok önemli bir payı vardır. 

4. Kelâm. 

Süfyân es-Sevrî’nin, döneminde ortaya çıkan kelâm tartışmalarıyla ilgili tavrı konusunda farklı bilgiler bulunmaktadır. Eyyûb es-Sahtiyânî’nin engellemelerine rağmen Basra Mu‘tezile ekolünün önde gelen isimlerinden Amr b. Ubeyd ile görüştüğüne ve Ebû Sâlih Şuayb b. Harb el-Bağdâdî el-Medâinî adlı bir yakınının isteğiyle temel itikadî meseleler hakkındaki görüşlerini ona yazdırdığına dair rivayetlerin yanı sıra bu tür tartışmaları bid‘at kabul ederek uzak durduğuna dair bilgilere de rastlanmaktadır (Kādî Abdülcebbâr, s. 243; Lâlekâî, I, 151; Ebû Nuaym el-İsfahânî, VII, 33-34; Zehebî, Teẕkiretü’l-ḥuffâẓ, I, 206; Ess, I, 224, 226). İmanın söz, amel ve niyetten meydana geldiği, dolayısıyla amelin imandan bir cüz olduğu ve amellere göre artıp eksileceği, Allah’ın sıfatlarının te’vil edilmeden kabul edilmesi gerektiği, Kur’an’ın mahlûk olduğuna inanan kişinin kâfir sayılacağı, hayrın ve şerrin Allah’tan geldiğine (kader) inanmanın şart olduğu, günahkâr ve zalim de olsa devlet başkanına hiçbir surette isyan edilemeyeceği, buna bağlı olarak cuma namazlarının ve cihadın terkedilmemesi gerektiğine dair görüşleri kaynaklarda aktarılır. Sevrî’nin Hz. Ali’yi Ebû Bekir ve Ömer’den üstün görmediği, hatta bu görüşte olan Râfizîler’i eleştirdiği kesinlikle bilinse de Hz. Osman ve Ali hakkındaki görüşleriyle ilgili rivayetler ihtilâflıdır. 

Süfyan-ı Sevri'nin Hayatından

Şöyle derdi Şu zaman da hiçbir kimse beş huy sahibi olmadıkça, onda mal toplanmaz: 

1- Uzun Emel
2- Galip bir hırs
3- Aşırı cimrilik
4- İffet azlığı
5- Ahireti unutmak

Süfyan-ı Sevri hazret buyurdu ki: “Bizim üstatlarımız ölümü temenni ederlerdi. Ben de onlara hayret ederdim. Şimdi ise ölümü sevimli karşılamayanlara hayret eder oldum. 

O buyurdu fakirler her şeyi zenginler de beş şeyi seçip aldılar. 

Fakirler: Nefis rahatlığını, kalp feragatini, Allah'a kulluğu, hesap hafifliğini, yüksek dereceleri.

Zenginler: Nefis yorgunluğunu, kalp meşguliyetini, dünyaya kulluğu, hesabın şiddetli olmasını, aşağı dereceleri.

Bir gün yere kapanmış şiddetle ağlıyor idi. O kadar ki, kendinden bile geçmişti. Yanındakiler onu kastederek: Bakın dediler koskoca alim ağlıyor Süfyan-ı Sevri yaşlı gözlerin onlara dikti ve şöyle buyurdu: “Biz bir zamanlar günahlarımız için ağlıyorduk. Şimdi ise İslam için ağlıyoruz. O yüce ve eşsiz nimetin elimizden çıkmasından korkuyorum. Öyle kullar vardır ki halen putlara tapmaktadır. Fakat Allah'ın ilminde ve takdirinde o kulunun akıbetinin bahtiyarlık olduğu vardır. Yine öyle kullar vardır ki halen ibadet ve taatle meşguldür. Fakat Allah'ın ilminde onun akıbetinin de bedbahtlık olduğunu sabit olmuştur. Nitekim Allah'ın resulü bir hadiste şöyle buyurmuştur: “Sizden biriniz cennet ehlinin ameliyle amel eder, nihayet cennette kendisi arasında bir arşınlık bir mesafe kalmışken, cehennemliklerin ameliyle amel eder de cehenneme gider.” İşte beni ağlatan ve aklımı başından alan bu korkunç akıbettir.

O gönül aydınlığının sultanı kapısına bir direnci geldiğinde yüzü aydınlanır gözleri ışık saçardı o dilenciye koşar: “Merhaba derdi. Ey günahlarımı yıkamak için gelen.”

Allah kendisinden razı olanlardan eylesin. Ruhu için El-Fatiha

 


2 Yorumlar

İçinizde olan güzellik her zaman yazılarınıza ve dilinize aşkla dökülsün...

  1. Allah razı olsun

    YanıtlaSil
  2. Rabbim hepimizden razı olacak amellerin yapılmasında bizleri muvaffak eylesin Rahmeti ile muamele eylesin inş..

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

İçinizde olan güzellik her zaman yazılarınıza ve dilinize aşkla dökülsün...

Daha yeni Daha eski

Öne Çıkanlar