Kadiri Yolu

 

Abluka

Siret-i Nebi 

Ders Notları


بِسْــــــــــــــــــــــمِ اﷲِارَّحْمَنِ ارَّحِيم


ABLUKA

Abluka, Hz. Muhammed (a.s.)'e peygamberliğin gelişinin yedinci senesinde başladı ve üç sene sürdü. Kuvvetli olan görüşe göre bu abluka onuncu senenin muharrem ayında sona ermişti. Kureyşliler, Haşimoğulları ve Muttaliboğulları'ndan evlenmeyeceklerine, alış-veriş yapmayacaklarına, sohbetlerine katılmayacaklarına, onlarla yanyana gelmeyeceklerine, evlerine girmeyeceklerine ve onlarla konuşmayacaklarına dair sözbirliği etmişlerdi. Resulullah (a.s.)'ın öldürülmek üzere kendilerine verilmesine kadar bu tutumu sürdürmeye karar vermişler ve bunu bir sayfaya yazmışlardı. Bu sayfada Haşimoğulları'yla sulhe hiçbir zaman yanaşmayacaklarına, Hz. Muhammed (a.s.)'i teslim etmedikleri takdirde onlara asla acımayacaklarına dair maddeler yer alıyordu. Bu sayfayı yazdıktan sonra Kabe'nin içine astılar. Gerek mümin olsun gerekse kafir olsun Ebu Leheb dışındaki bütün Muttaliboğulları ve Haşimoğulları bu ambargonun kapsamında olup, hepsi de Ebu Talib'e sığınmıştı. Bu olayın başlangıcı peygamberliğin yedinci senesi, muharrem ayının ilk gecesine rastlıyordu. Abluka gitgide şiddetlenmiş, erzak ve mal bulunmaz hale gelmişti. Durum öyle bir hal aldı ki müslümanlar sonunda açlıktan ağaç yaprağı ve hayvan derileri yemek zorunda kaldılar. Sığındıkları vadilerden, açlıktan kıvranan kadın ve çocuklarının sesleri duyulmaya başladı. Onlara ancak gizliden gizliye bir şeyler ulaştırmak mümkün olabiliyordu. İhtiyaçlarını ancak haram aylar içinde Mekke'ye dışarıdan tacirler gelip mal getirdiği zaman temin edebiliyorlardı. Fakat Kureyşliler bunun da çaresini bulmuşlardı. Gelen mallara yüksek fiyat ödeyerek, müslümanların alış veriş yapmalarını engelliyorlardı. Sonunda Kureyşlilerden insaf sahibi bazı kimselerin duyguları uyandı da bu yazılı anlaşmayı iptal ettiler.

Kabe'nin içine astıkları sayfayı yırtmak üzere içeri girdiklerinde, kağıdı kurtların yemiş olduğunu gördüler. Kurtlar sadece "Allah'ım senin adınla" kelimesine dokunmamışlardı. Resulullah (a.s.) bu durumu daha önce amcasına anlatmıştı. Bu da Resulullah (a.s.)'ın mucizelerinden biriydi. Bu iki olay da Buhari'de yer almaktadır. Resulullah (a.s.) bir keresinde Huneyn Gazvesi dolayısıyla Kinancoğullan Vadisi'nde, bir keresinde de Hac dolayısıyla bu olaylara işaret etmiştir. Siyer kitapları, Kureyşlilerin uyguladığı bu abluka ve çekilen sıkıntılarla ilgili haberlerle doludur.

Buhari'nin Sahihinde iki kere zikrettiği bu rivayetlerden birini naklediyor, bu münasebetle İbn Hacer el-Askalani'nin yaptığı yorumu sunuyoruz:  Buhari'nin, Ebu Hureyre (r.a.)'den rivayet ettiğine göre Hz. Peygamber (a.s.) Mina'da iken kurban kesme gününün üçüncüsünde şöyle buyurdu: "Bizler yarın Kinaneoğulları yurduna ineceğiz ki, orada Kureyş ile Kinanoğulları küfür üzerine yeminleşip ahidleşmişlerdi." Buhari (3/453). 25- Kitab el-Hac -45- Bab Nuzul en-Nebi (a.s.) Mekke.

Zührî dedi ki: Hz. Peygamber (a.s.), Kinâneoğulları yurdu demekle Muhassab mevkiini kastetmiştir.

Zira Kureyş ve Kinane, Haşimoğulları ve Abdülmuttalib Oğulları (veya Muttaliboğulları)ndan kız alıp vermeme, alışveriş yapmama hususunda ittifak etmişler, ambargoyu ancak Hz. Peygamber (a.s.)'i kendilerine teslim ettikleri takdirde sona erdirmeye karar vermişlerdi.

Selame bin Ravh, Ukayl Halid ile Yahya bin Dahhak'tan, onlar da Evzarden olmak üzere şöyle dedi:

el-Evzaî: "Bana İbn Şihab haber verdi" demiştir. Selame ile Yahya: "Haşimoğulları ve Muttaliboğulları", diye söylediler. Ebu Abdullah el-Buhari ise: "Muttaliboğulları tabiri daha doğrudur" dedi.

İbn Hacer diyor ki: İbn İshak, Musa bin Ukbe gibi gazveleri iyi bilen kişiler şöyle demektedirler:

"Kureyşliler, sahabelerin bir kısmının güvenlik içinde olacakları bir yere gittigini, Ömer (r.a.)'in müslüman olduğunu ve İslam'ın arab kabileleri arasında hızla yayıldığını görünce Resulullah (a.s.)'ı öldürmeye karar verdiler. Bunu haber alan Ebu Talib, Haşimoğulları ve Muttaliboğulları'nı topladı. Resulullah (a.s.) himayelerine alma ve onu öldürmek isteyenleri engellemeye karar verdiler. Bu kabilelerin kafirleri bile Ebu Talib'in çağrısına uydular. Bunu cahiliyyet dönemi adeti olan kavmiyetçilik adına yapıyorlardı. Kureyşliler bu durumu görünce bir araya gelerek Haşimoğulları ve Muttaliboğularıyla, kendilerine Resulullah (a.s.)'ı teslim edinceye kadar her türlü ilişkiyi keseceklerine ve onlardan kız almayıp, kız vermeyeceklerine dair bir akid hazırladılar. Daha sonra bir sayfaya yazdıkları bu akdi Kabe'nin içine astılar."

Bu akdi kaleme alan kişi, Mansur bin İkrime bin Amir İbn Haşim bin Abdimenaf bin Abdidar bin Kusayy idi. Daha sonra bu adamın parmakları felç olmuştur. Akdi yazanın en-Nadr bin el-Haris olduğunu söyleyenler olduğu gibi, Talha bin Ebi Talha el-Abdi olduğunu söyleyenler de vardır. İbn İshak der ki:

"Haşimoğulları da Muttaliboğulları da Ebu Talib'in çağrısına uymuştu. Ebu Leheb ise Kureyşlilerle birlikte hareket ediyordu. Ablukaya alınmalarının bi'setin yedinci yılında muharrem ayında başladığı söylenir."

İbn İshak, bu durumun iki ya da üç sene kadar devam ettiğini söyler. Musa bin Akabe ise ablukanın kesin olarak üç sene sürdüğünü bildirir ve bu süre içerisinde onlara ancak gizli yollardan erzak ulaşabildiğini anlatır. Akrabalarına gizliden yiyecek gönderenleri tesbit ettiklerinde, Kureyşlilerin bu kimselere eziyet ettiği de kaydedilmektedir.

Abluka fikrini ortaya atanların ileri gelenlerinden Hişam bin Amr bin el-Haris el-Amirî -dedesi evlenmeden önce babaannesi Haşim bin Abdimenaf ile evliydi ve abluka sırasında vadiye gidip onlara yardım ediyordu- Zuheyr bin ebî Umeyye'nin yanına gitti -Zuheyr'in annesi Atike bint Abdulmuttalib'di- Ablukanın kaldırılması hakkında onunla konuştu. Zuheyr bu konuda kendisine muvafakat etti. Daha sonra beraberce el-Mut'im bin Adiyy ve Zem'a bin el-Esved'e gittiler. Sonra bu konuda bir toplantı yaptılar. Hacer-i Esved'in yanına oturup konuştular. Ablukanın kaldırılması gerektiğini söyleyip, görüş birliğine vardılar. Ebu Cehil: "Bu bir gecede hallolacak bir iş" dedi. Sonunda akdin yazılı olduğu sayfayı, Kabe'den çıkartıp yırttılar ve hükmünü iptal ettiler. İbn Hişam, akdin bulunduğu sayfanın kurtlar tarafından kemirilmiş olduğunu, yalnız "Allah" lafzına birşey olmadığını zikreder. İbn İshak Musa bin Ukbe ve Urve ise, kurtların yalnız "Allah" isminin bulunduğu yerleri yiyip, ambargo ile ilgili bölümlere dokunmadığını söylerler. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.

Vâkidî ise vadiden çıkışlarının bi'setin onuncu senesinde, yani hicretten üç sene önce olduğunu, Ebu Talib'in ambargonun sona ermesinden kısa bir müddet sonra vefat ettiğini söyler. İbn İshak, Ebu Talib ve Hz. Hatice (r.a.)'nin aynı sene içinde vefat ettiğini, Kureyş'in Resulullah (a.s.)'a Ebu Talib'in sağlığında yapmaya cüret edemediği eziyetlerde bulunduğunu anlatır. Buhari de bu kıssa hakkında bir nakil sabit olmadığından Ebu Hureyre (ra)’nın kıssaya delalet eden hadisle yetinmiştir. 

Müslümanlara uygulanan ekonomik ve sosyal abluka küfrün bir araya gelerek bunu yapması dayanışma içerisine girmeleri ve bir şekilde baskıyı oluşturmaları ile birlikte bazı ailelerin Haşimoğlu ve Muttalip oğulları  müşriklerinin bir araya gelerek dayanışma içerisine girdikleri ve resulullah'ı koruduklarını görüyoruz. bunu cahiliyet dönemi adeti olan milliyetçilik sebebiyle yapıyorlardı. bu ve benzeri olaylar hareketle gerektiğinde Müslümanların İslam'a hizmet eder mahiyette olan küfür nizamı kanunlarından yararlanabileceğini söyleyebilir. Ancak bu fetva ehli alimlerinin sahih ve falanına dayanarak yapılmalıdır.

Çağımızda insan hakları bazı durumlarda Müslümanlar için koruyucu bir nitelik taşıyabilir. pek çok ülkedeki dini hürriyetlerden de istifade etmek mümkündür. Dünyanın değişik bölgelerinde uygulanan kanunlar Müslümanlara çeşitli fırsatlar verebilir. Müslümanların bu ve benzeri fırsatlardan hassas ölçüler dahilinde yararlanması gerekir. Bu ülkelerden bir tanesi de asırlarca şehir islamlık İslam şeriatı üzerine yönetilmiş olan Türkiye'dir şimdi Seküler ve laik olan bir sistemle yönetilmesine rağmen Müslümanlar bu yapıdan istifade kısmi ölçülerde de olsa da yararlanabilirler.

Müslim'in rivayet ettiğine göre Mesruk bin el-Ecda (r.a.) şöyle demiş "Abdullah'ın yanında oturuyorduk -o da aramızdaydı ve bize yaslanmıştı yanına bir adam geldi ve şöyle dedi: "Ey Eba Abdurrahman, Kinde kapılarında bir meddah kissa anlatıyor ve iddia ediyor ki: Duhan ayeti gelip kafirlerin nefeslerini kesecek, müminler ise ondan nezle olma şeklinde etkileneceklerdir." (Bu sözleri işiten) Abdullah kızgın bir halde oturup şöyle dedi: "Ey insanlar! Allah'tan korkun! Sizden kim bir şeyi bilirse, bildiğini söylesin. Bilmeyen ise: Allah bilir, desin. Sizden birinizin bilmediği konuda, "Allah bilir" demesi de bir ilimdir, Allah Teala buyuruyor ki: "De ki: Buna karşılık sizden bir ücret istemiyorum. Kendiliğimden birşey iddia eden kimselerden de değilim." (Sad Suresi: 85) (Müslim (4/2155), 60- Kitab Sıfat el-Münafikun ve Ahkâmihim -7- Bab Duhan.1)


Resulullah (a.s.) insanların kendisine yüz çevirdiklerini görünce; "Allah'ım, Yusuf (a.s.) zamanındaki yedi kitlik senesi gibi başlarına yedi sene ver." demişti." 

Buhari'nin rivayetine göre (Buhari (8/573) 65- Kitab et-Tefsir (44) Duhan Suresi -5- Bab) Resulullah (a.s.), Kureyş'in baskı ve işkencelerini şiddetlendirmesi üzerine şöyle dua etmişti: "Allah'ım! Onların başına, Yusuf'un zamanındaki gibi yedi kulik yılı vererek, bana yardım et!" Daha sonra her şeyin kökünü kurutan kıtlık senesi gelmiş, hayvan leşlerini ve derilerini yemek zorunda kalmışlardı. Topraktan dumana benzer bir şeyler çıkmaya başlamıştı. Ebu Süfyan, Hz. Muhammed (a.s.)'in yanına geldi ve: "Kavmin helak oluyor. Allah'a dua et de, bu belayı onlardan savsın." dedi. Resulullah (a.s.) dua buyurdu ve: "Daha sonra bu yaptıklarınıza tekrar döner misiniz?" diye sordu.

Sonra da "Göğün, insanları bürüyecek ve gözle görülecek bir duman çıkaracağı bir günü bekle; bu, can yakıcı bir azabdır," ayetinden, "Biz sizden azabı bir süre için kaldıracağız, yine de siz eski inkarcılığınıza döneceksiniz." ayetine kadar okudu.(Duhan Suresi: 10 - 16)

Buhari'nin bir başka rivayeti ise şöyledir: "Abdullah dedi ki: Bunun böyle olmasının sebebi, Kureyş'in Hz. Peygamber (as)'e an olmaszych. Bu yüzden Hz. Peygamber (a.s.) onlara beddua etmiş, Yusuf (as)'un kavmine isabet eden kıtlık ve kuraklık seneleri gibi seneler geçirmelerini dilemişti. (Dua kabul olmuş) içinde bulundukları meşakkatten dolayı, (achkan) kemikleri dahi yemeye başlamışlardı. Göğe bakan bir adam, kendisiyle gök arasında duman şeklinde bir şey görürdü. Allah Teala bunun üzerine: "Göğün, insanlar bürüyecek ve gözle görülecek bir duman çıkardığı günü bekle: bu, can yakan bir azabdır" ayetini indirdi. İbn Mes'ud (r.a.) dedi ki: Resulullah (as)'ın yanına gelip: "Ey Allah'ın Resulü! Mudar kabilesi için Allah'tan yağmur iste! Neredeyse helak olacaklar." denildi. Resulullah (a.s.): "Mudar için mi? Dogrusu sen çok cüretkarsın." (Allah'a şirk koşmakta ve isyanda devam ederken, nasıl olur da Mudar için Allah'tan yardım isteme mi beklersin manasınadır.) buyurdu. Daha sonra Hz. Peygamber onlar için yağmur duasında bulundu. Allah Teala da yağmur verdi. Ardından da "Siz yine de eski inkarcılığınıza döneceksiniz." ayeti nazil oldu. Refaha kavuşunca tekrar eski hallerine döndüler. Bunun üzerine Allah Teala "Onları çarptıkça çarpacağımız gün, öcümüzü şüphesiz alacağız." ayetini indirdi. İbn Mes'ud Bekir gününü kasdediyor, dedi."

Buhari'nin bir başka rivayeti ise şöyledir:

"Ona denildi ki: Onlardan azabı kaldırırsak, yeniden eski hallerine dönerler. Hz. Peygamber (a.s.) Rabbine dua etmiş, Rabbi de onlardan azabı kaldırmış. Ancak peşi sıra tekrar eski hallerine döndüler. Allah da Bedir günü onlardan intikam aldı." Göğün insanları bürüyecek ve gözle görülecek bir duman çıkaracağı günü bekle." ayetinden "Öcümüzü şüphesiz alırız." ayetine kadar bu konuda nazil olmuştur."

Tirmizi'nin rivayeti ise "Göğün, insanları bürüyecek ve gözle görülecek bir duman çıkaracağı günü bekle; bu can yakan bir azabdır." ayetine kadar ilk rivayetle aynıdır. Hadisin ravilerinden biri demiştir ki: Bu ayet "Rabbimiz bizden azabı kaldır," ayeti gibidir."

Ahiret azabı kaldırılır mı? el-Batşetu'l-Kübra (Allah'ın şiddetle yakalayıp cezalandırması) duman olayı ve el-lizâm hadisesi daha önce vuku bulmuştur. Ravilerden biri de: "Ay" demişti. Bir diğeri "Rum ve el-lizâm'dan kastedilen Bedir günüdür", demiştir.

Müslim de Abdullah'ın şöyle dediğini rivayet etmiştir. "Beş vakıa (Hz.Peygamber (a.s.) zamanında olmuş) geçmiştir. ed-Duhan azabı, el-lizam, el-Batşatü'l-Kübra, ayın ikiye bölünmesi mucizesi, rumların farslara galip gelmesi."



Post a Comment

İçinizde olan güzellik her zaman yazılarınıza ve dilinize aşkla dökülsün...

Daha yeni Daha eski

Öne Çıkanlar