Kadiri Yolu

 

Seyr-i Sülûkte Nefis Terbiyesi

Seyr-i Sülûk’te Nefis Terbiyesi

“Nefsini bilen Rabbini bilir.” – Hz. Ali (k.v.)

بِسْمِ اللهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ


وَنَفْسٍ وَمَا سَوَّاهَا. فَأَلْهَمَهَا فُجُورَهَا وَتَقْوَاهَا. قَدْ أَفْلَحَ مَنْ زَكَّاهَا. وَقَدْ خَابَ مَنْ دَسَّاهَا.



«Nefse ve onu düzenleyene, sonra o nefse isyanını ve taatını öğretene, muhakkak temizlediği nefis kurtulmuştur. Ve azdırdığı da hüsrana uğramıştır.» (Şems, 7–10)

1. Nefsin Mahiyeti: Ruhun Gölgesi


Bazı mutasavvıflara göre nefis, ruhun bedene karışmış hâlidir. Ruh, cesede girdiğinde onun arzularının gölgesine düşer; bu gölge ise insanın imtihan alanıdır. Cesedin ihtiyaçları, ruhun saflığına perde olur. İmam Kuşeyrî der ki:

“Nefis, yeryüzünün tozudur; ruh, semanın nurudur. Toprakla nûr bir araya geldiğinde insan olur.”

İnsanın iç âleminde iki kuvvet bulunur: rahmanî çağrı ve nefsânî davet. Kalp bu iki çağrının kavşağıdır. Eğer kalpte salah yoksa, nefis sonsuz istekleriyle kişiyi helake sürükler.

Kur’an bu hakikate şöyle işaret eder:

“Şüphesiz nefis, kötülüğü emredendir.” (Yusuf, 53)


2. Nefsin Sonsuz İstekleri ve Ebediyet Arzusu

Ruhun bedene karışmasıyla ortaya çıkan en güçlü hislerden biri, ebediyet arzusudur. Bu, Hz. Âdem’in kıssasında bile görülür. Şeytan, ona şu sözlerle yaklaşmıştı:

“Ey Âdem! Sana ebedilik ağacını ve yok olmayacak bir mülkü göstereyim mi?” (Tâhâ, 120)

İbn Atâullah el-İskenderî der ki:

“Nefis, varlıkta ebediyet arar; halbuki ebediyet yalnız Hakk’a mahsustur.”

Bu arzu eğer murakabe ve marifetle terbiye edilmezse, kişiyi azgınlık ve gaflete götürür. Nefsin arzularının sonu yoktur; her istek bir diğerini doğurur. O halde nefis, bir deryadır; dizgini ise yalnız zikirle tutulur.



3. Nefisle Mücadele: Cihad-ı Ekber

Rasûlullah (s.a.v.) bir sefer dönüşü ashabına şöyle buyurdu:

“Küçük cihaddan büyük cihada döndük.”
Ashab, “Ya Rasûlallah, büyük cihad nedir?” deyince buyurdu ki:
“Kişinin kendi nefsiyle olan mücadelesidir.”

Cenâb-ı Hak da bu hakikati şöyle beyan eder:


“Kim Rabbinin makamından korkar ve nefsini hevâsından alıkoyarsa, cennet onun varacağı yerdir.” (Nâziât, 40–41)

Nefisle cihad, sülûkun direğidir. İmam Gazzâlî’ye göre:

“Nefis, insanın içindeki Firavun’dur. Ona karşı Musa gibi mücadele et ki, Hakk’ın nurunu görebilesin.”



4. Nefisten Razı Olmamak


İbn Atâullah el-İskenderî der ki:

“Her masiyetin kaynağı, nefisten hoşnut olmaktır; her taatin kaynağı ise nefisten hoşnut olmamaktır.”

Zerrûk Hazretleri ise bu gerçeği üç köke indirir:

“Kötü ahlâkın temeli üçtür: Nefisten razı olmak, kullardan korkmak, rızık endişesi. Bunlardan şehvet, kin, hased, tamah, cimrilik, gaflet ve masiyet doğar.”

Bu yüzden seyr-i sülûk yolunda ilk adım, nefisten razı olmamaktır. Nefis, insanın içinde sürekli hak iddia eden bir çocuk gibidir. Onu terbiye etmezsen, seni esir eder.


5. Nefsin Ahlâkı ve Müridin Vazifesi


Sülemî Hazretleri şöyle der:

“Nefsin ahlâkı kibir, gurur, hırs, hased, öfke, tamah, yalan, gaflet, tembellik, edepsizlik, inat, düşmanlık, zulüm, gıybet, suizan ve hıyanettir. Bunları bilmeyen, her gün geriler.”

Mürid, bu sıfatları karşı faziletlerle değiştirmelidir:

Kibir    → Tevazu ile
Hiddet → Sükûnet ile
Yalan   → Doğruluk ile
Tamah → Kanaat ile
Gurur   → Teslimiyet ile

İmam Rabbânî buyurur:

“Nefis, kötü sıfatlarla doludur. Onu terbiye etmek, ateşi suyla söndürmek gibidir. Fakat sabır ve zikir bu ateşi söndürür.”


6. Tezkiye Yolunun Esası: Nefse Muhalefet


Allah Teâlâ şöyle buyurur:

“Bizim uğrumuzda mücahede edenlere, elbette yollarımızı gösteririz.” (Ankebût, 69)

Tezkiye, nefsi dizginlemekle başlar. Nefsin arzularına muhalefet, Allah’a yakınlık kapısını açar. İmam Cüneyd-i Bağdadî der ki:

“Sülûk, nefse muhalefetle kaimdir. Nefsine itaat eden, Hak’tan uzaklaşır.”

Bu muhalefet, ölçüsüz zühd değil, şeriat dairesinde sabırla yapılan bir terbiyedir. Çünkü “şeriatsız tasavvuf zındıklıktır; tasavvufsuz şeriat ise hamlıktır.”


7. Nefsin Mertebeleri ve Tezkiye Yolunun Hikmeti


Kur’an nefsi beş mertebede zikreder:

Nefs-i Emmâre: Kötülüğü emreden nefis. (Yusuf, 53)
Nefs-i Levvâme: Kendisini kınayan nefis. (Kıyâme, 2)
Nefs-i Mülheme: İyiliği ilham alan nefis. (Şems, 8)
Nefs-i Mutmainne: Sükûnete ermiş nefis. (Fecr, 27)
Nefs-i Râziye ve Mardiyye: Allah’tan razı olan ve Allah’ın razı olduğu nefis. (Fecr, 28–30)

Her mertebe, sülûkun bir durağıdır. Mürid, mücahedeyle emmâre’den mutmainne’ye yükselir. Bu yol, mürşid-i kâmilin rehberliğinde, zikir, riyâzet, murâkabe ve hizmetle kat edilir.


8. Tezkiye’nin Gayesi: Hakk’a Yakınlık


Cenâb-ı Hak, peygamberlerin vazifesini şöyle beyan eder:

“Size ayetlerimizi okuyan, sizi temizleyen, size Kitabı ve hikmeti öğreten bir Rasûl gönderdik.” (Bakara, 151)

Demek ki peygamberlerin gönderiliş gayesi, nefsin tezkiyesi ve kalbin tasfiyesidir. Tasavvuf ehli bu görevi miras almış, kalpleri arındırmanın yollarını göstermiştir.

Abdülkadir Geylânî (k.s.) şöyle buyurur:

“Nefsini öldür ki Rabbini diriltebilesin. Nefis ölmeden marifet doğmaz.”


Sonuç: Seyr-i Sülûk’un Kalbi Nefis Tezkiyesidir


Nefis tezkiyesi olmadan seyr-i sülûk olmaz. Çünkü nefis, kalbin aynasını paslandıran bir dumandır. Bu pas ancak zikirle, murakabe ile, sabırla ve muhabbetle silinir.

Hz. Mevlânâ der ki:

“Nefis, demir kapıdır; anahtarı aşktır. O kapıyı açmadan içeri girilmez.”

Son söz olarak Cenâb-ı Hakk’ın buyruğuna kulak verelim:

“Ey itminana ermiş nefis! Sen O’ndan razı, O da senden razı olarak Rabbine dön. Haydi, kullarımın arasına gir, cennetime gir.” (Fecr, 27–30)


Netice-i Dua:

Rabbimiz! Nefsimizi bize musahhar eyle, hevâ ve hevesimizi kalbimize hâkim kılma. Nefsini tezkiye eden kullarından eyle bizi. Âmin.

Post a Comment

İçinizde olan güzellik her zaman yazılarınıza ve dilinize aşkla dökülsün...

Daha yeni Daha eski

Öne Çıkanlar