Kadiri Yolu

 

Seyr-i Sülûkte Sâlike Uygun Konumun Verilmemesi

Seyr-i Sülûk’te Sâlike Uygun Konumun Verilmemesi

Ehliyetin İhlali ve Manevî Yolun Dengesinin Bozulması

بِسْمِ اللهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ

Hamd, her işi hikmetle taksim eden, her gönle liyakatine göre nasip veren Allah’a mahsustur.
Salât u selâm, ümmetin terbiyecisi ve hakikat yolunun rehberi Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v.)’e, O’nun pâk ashabına ve yolunu izleyen sadık sâliklere olsun.


1. Manevî Seyir Dengesinde Liyakat İlkesi

Seyr-i sülûk yolunda en mühim esaslardan biri, her müridin kabiliyetine uygun konuma yerleştirilmesidir.
Zira bu yol, sadece irade değil, hikmetli taksim ve basîretli idare ister.
Mürşid-i kâmil, müridlerini “aynı ölçüde” değil, “aynı istikamette” tutar. Her gönül bir çiçektir; kimi güneş ister, kimi gölge; kimi susuzluktan kurur, kimi fazla sudan çürür.
Hz. Mevlânâ (k.s.) buyurur:

“Her kul bir cevherdir, fakat cevherin yeri kuyumcunun elidir; pazarcının değil.”

Bir harekette, fertlerin güç, istidat ve fıtratları gözetilmez ise; işler ehil olmayana tevdi edilirse, denge bozulur.
O vakit sülûkün nizamı, rüzgârla savrulan bir gemi gibi kararsız hâle gelir.

İmam Cüneyd-i Bağdâdî (k.s.) der ki:

“Her işin ehli vardır. Ehline verilmezse, o iş bela getirir.”


2. Ehliyetin Zedelenmesi, Manevî Bozulmanın Başlangıcıdır

Salike uygun olmayan bir görev verilmesi, hem onu hem de etrafındakileri yorar.
İdareyi eline alan ama terbiyesini tamamlamamış bir kimse, kendi nefsini dahi yönetemezken başkalarını idare etmeye kalkar; böylece nizam, terbiye, itminan kaybolur.

Abdülkâdir Geylânî (k.s.) bu hakikati şöyle dile getirir:

“Kendini idare edemeyen, halka rehber olmaya kalkarsa; şeytan onu oyununa çevirir.”

Seyr-i sülûk’te asıl ölçü, zahiri bilgi değil, kalbin olgunluğudur.
Nice konuşkan kimse vardır ki, dilindeki belagat, nefsindeki kibri örter.
Nice suskun sâlik vardır ki, onun sessizliği bin öğüt taşır.
Buna rağmen, bazı hareketler, konuşanı âlim, susanı aciz sanır; işte felaket burada başlar.

Hz. Şiblî (k.s.) der ki:

“Söz, kemal değil; kemal, sözün sahibinin hâlidir.”


3. Ehli Olmayanın Yüklenmesi ve Dâvetin Dağılması

Ehli olmayan kimselerin davet, idare veya irşad makamına getirilmesi; tıpkı pişmemiş hamurun ateşe konması gibidir.
O, yanar; yanarken etrafını da yakar.
Bazı sâlikler, sadece görünüşte ilim veya konuşma kabiliyetiyle ön safa geçirilir.
Fakat iç dünyasında terbiye eksikliği varsa, o kişi zamanla benliğine meyleder; nefsini hak yerine koyar.

İmam-ı Rabbânî (k.s.) buyurur:

“Nefsine bir makam verilirse, orada kibir ve iddia filizlenir; bu da saliki helake sürükler.”

Bazıları, göreve getirildiğinde hemen otoriteye sarılır; koltuğu zikir yerine koyar, makama güvenip mürşidine sırt çevirir.
Oysa sülûkün terbiyesinde, makamlar imtihan, hizmetler yük, görevler emanettir.
Bu hakikati unutmak, kalbi dünyevîleşmeye götürür.


4. Harekette Denge ve Bölümleme Hikmeti

Manevî hareketin sağlıklı işlemesi için, her görev ehline verilmelidir.
Eğitim işini terbiye ehli; siyaset işini dirayet ehli; mali işleri emanet ehli yürütmelidir.
Böylece hareket, hikmet üzere ilerler.

Hz. Ali (r.a.) der ki:

“İşi ehline ver; çünkü her iş, ehliyle kaim olur.”

Ehliyetin göz ardı edildiği yerde, düzensizlik başlar.
Yöneten, yönetmeyi bilmez; öğreten, bilmediğini öğretir; davet eden, hâliyle daveti yıkar.
Sonunda, sülûkün nurundan geriye, dağınıklık ve fitne kalır.

Sühreverdî (k.s.) şöyle uyarır:

“Tarikatta iş, kabiliyete göre taksimdir. Aksi hâlde nefis karışır, yol bulanmaz.”


5. Acelecilik ve Nefsin Müdahalesi

Bir diğer tehlike de, aceleci kararlar ve duygusal tayinlerdir.
Henüz kalbi kemale ermemiş kimseye “irşad”, idare bilgisi olmayan kimseye “liderlik” verilmesi, sülûkün kendi özüne ihanettir.
Bu, manevî hazırlık tamamlanmadan sefere çıkmak gibidir.

İmam Gazâlî (r.h.) buyurur:

“Hazırlığı tamam olmadan yola çıkan, menzile varmaz; yolda kalır.”

Sülûk ehli, hazırlıksız eylemin şiddetli fırtınasına maruz kalır; sonra yardım arar, fakat denge çoktan bozulmuştur.
Hazırlıksız atılan adım, nefsin yardımına kapı açar; orada Allah’ın yardımı azalır.


6. Sonuç: Hikmetli Taksim, Manevî Düzenin Sigortasıdır

Seyr-i sülûk yolunda her adım bir hikmet, her görev bir imtihandır.
Salik, makam değil, istikamet talep etmelidir.
Bir mecliste herkesin yeri bellidir: kimisi hizmetle pişer, kimisi sessizlikle olgunlaşır.
Ehliyetin korunmadığı her yerde, dervişliğin ruhu söner, hizmet tefrikaya dönüşür.

Hz. Mevlânâ (k.s.) buyurur:

“Her şey yerini buldu mu, kâinat huzura erer; yerinden oynadı mı, kâinat karışır.”

O hâlde, bu yolun edebi şudur:
Her işi ehline vermek, her görevi Hakk’ın rızasına uygun biçimde taksim etmek, aceleden, duygusallıktan, nefisten sakınmaktır.

Abdülkâdir Geylânî (k.s.) son sözü şöyle koyar:

“Yükü ağır olanın değil, liyakatli olanın omzuna koy. Çünkü o yük, niyetle değil, hikmetle taşınır.”


Dua ile:
Yâ Rab! Bizleri, ehliyetin ve adaletin yolundan ayırma.
Kalbimizi makam sevgisinden, dilimizi iddiadan, hâlimizi kibirden koru.
Bizi hizmette samimi, görevde sadık, istikamette daim eyle. Âmin.

 




Post a Comment

İçinizde olan güzellik her zaman yazılarınıza ve dilinize aşkla dökülsün...

Daha yeni Daha eski

Öne Çıkanlar