Kadiri Yolu

 

Seyr-i Sülûkte Salike Görev Verilmemesi

Seyr-i Sülûk’te Salike Görev Verilmemesi

“Amel olmadan ilim bir delil olarak kalır; amel ile ilmi delil birleşince yapılan nura dönüşür.” 


Sülûk Yolunda Durağanlık Tehlikesi

Seyr-i sülûk yolunun önündeki en büyük tehlikelerden biri, amel ve hizmetin belli kimselerin elinde kalması, diğer ihvanın ise pasif bir hâle düşmesidir. Bu hal, kalbin zayıflamasına, himmetin sönmesine ve mücahede ruhunun dağılmasına yol açar. Zira sülûk yolunda hareket, kalbin hayatıdır.
İmam-ı Gazzâlî (k.s.) buyurur: “Nefis, çalışmadıkça paslanır; hizmet görmedikçe unutur; unuttukça da Hakk’tan uzaklaşır.”

Eğer salik, nefsine karşı cihadını sürekli hizmet, gayret ve zikirle desteklemezse; zamanla kalbinde soğukluk, dilinde suskunluk, fiillerinde durgunluk başlar. Bu hal onu, dünyanın cazibelerine kapılmaya, “şu veya bu yolun adamı” olmaya sürükler.

Kur’an-ı Kerim bu hakikati şöyle anlatır:

"Allah'ın, göğsünü İslâm'a açtığı, böylece Rabbinden bir nur üzere bulunan kimse, kalbi imana kapalı kimse gibi midir? Allah'ın zikrine karşı kalpleri katı olanların vay hâline! İşte onlar açık bir sapıklık içindedirler." (Zümer, 22)


Salikin Kabiliyetinin Değerlendirilmesi

Seyr-i sülûk yolunda başarı, salikin potansiyelini doğru yönlendirmekle mümkündür. Zira her insanın bir fıtratı, bir meyli, bir istidadı vardır.
Rabbimiz buyuruyor:

"Her birinin yaptıklarına göre dereceleri vardır. (Bu da) Allah'ın onlara yaptıklarının karşılığını tastamam vermesi içindir. Asla kendilerine haksızlık yapılmaz." (Ahkaf, 19)

Mürşid-i kâmil, cemaatin her ferdini irili ufaklı taşlardan oluşan bir bina gibi görür. O taşlardan biri yerinden alınırsa, bina güzelliğini kaybeder.

Ebû Mûsâ el-Eş’arî (r.a.)’den rivayet edildiğine göre, Nebî (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

“Bir mü’minin diğer bir mü’mine karşı durumu, parçaları birbirini tutan bir binâ gibidir.” (Peygamberimiz bunu söylerken) parmaklarını birbirine kenetledi. Müslim'de (Birr, 65) ve Buhârî'de (Edeb, 36) rivayet edilmiştir.

Hz. Mevlânâ (k.s.) der ki:

“Bir taş bile yerinden ayrı kalsa, kubbe çöker. Her kim olursan ol, o kubbenin taşlarından birisin.”

Bu yüzden salikin kabiliyetini keşfetmek, onu İslam’a uygun bir hizmete yönlendirmek; zikir kadar, edep kadar mühimdir. Zira seyr-i sülûk yalnız seccadede değil, hayatın her alanında yaşanır.


Görev Verilmemesinin Kalbe Etkisi

Bir salik, uzun süre görev verilmeden kalırsa, iç dünyasında bir durgunluk başlar.
Bu durgunluk zamanla “faydasızlık duygusu”na, ardından da “gevşekliğe” dönüşür.

İbn Atâullah el-İskenderî (k.s.) Hikem’inde şöyle der:

“Nefsin çalışmaması onun zayıflamasına değil, tembelliğinin kuvvetlenmesine sebep olur.”

Salik, çalışmadıkça nefsine karşı cihadı kaybeder. Zira hizmet, nefsi terbiye eden bir aynadır. Hz. Ebû Bekir (r.a.) buyurur:

“Hizmette gizli bir sır vardır; o sır, kalbi dünya yükünden kurtarır.”


Her Salik İçin Uygun Hizmet Alanı

Seyr-i sülûk cemaatinin diriliği, her salikin kabiliyetine göre vazifelendirilmesiyle mümkündür. Kimisi ilimle, kimisi zikirle, kimisi hizmetle, kimisi tebliğle öne çıkar. Bütün bunlar aynı nurun farklı tezahürleridir.

Abdülkadir Geylânî (k.s.) buyurur:

“Halkın içinde Hak ile ol. Onların içinde hizmet et ama gönlün daima Hakk’a dönük olsun.” eserlerinde anladığımız tasavvufi yolculuk anlayışıdır.

Bu anlayışla hareket eden bir topluluk, müesseseleşmiş bir ihvan topluluğu değil, ruhları birbirine bağlı bir kalpler zinciri hâline gelir. Böyle bir toplulukta görev, emanet, hizmet ise ubûdiyet olur.


Hayatın Değişen Evrelerinde Sülûk Bağını Korumak

Toplumumuzda ne yazık ki birçok salik, öğrencilik ve gençlik döneminde aktif, fakat iş, evlilik ve makam dönemlerinde sönük hâle gelir. Bunun sebebi, seyr-i sülûk hareketinin insanın değişen hayat evrelerine göre yeni vazife alanları açamamasıdır. Halbuki mürşid-i kâmil, her dönem için bir kapı aralamalıdır:

* Gençler için hizmet meydanı,
* Aile kuranlar için tebliğ alanı,
* İdare sahipleri için adalet ve hikmet alanı.

Hz. Ali (k.v.) şöyle buyurur: “Kimin bir günü bir diğerine eşitse, o kimse zarardadır.” 

Salik de her dönemde yeni bir hizmet, yeni bir vazife, yeni bir tefekkürle ilerlemelidir. Zira hareketi duran sülûk, donuk bir nehre döner.


Uygun Görevlendirmenin Hikmeti

Yerinde bir görevlendirme, bir duvar ustasının taşları hikmetle yerleştirmesi gibidir. Her taş yerli yerinde durursa, yapı güzelleşir.
Hz. Mevlânâ bu hakikati şöyle anlatır:

“Her insan bir taş gibidir; kiminin yeri kubbededir, kimininki temel. Ama hiçbiri önemsiz değildir.”

Dolayısıyla sülûk ehlinin küçük veya büyük hiçbir enerjisi zayi edilmemelidir. Çünkü ihmal edilen kabiliyet, kaybolan bir cevherdir.

İbn Acîbe (k.s.) şöyle der:

“İnsanların kalbinde Hakk’a hizmet isteği vardır; o isteği diri tutmak mürşidin vazifesidir.”


Hizmetten Kopan Sülûk Donar

Salik, görev ve hizmetten uzak kalırsa, seyr-i sülûk bağı zayıflar. Zikir meclisleri, dava meydanları ve hizmet halkaları terk edilince, geriye sadece geçmişin tatlı hatıraları kalır:

“Hey gidi, neydi o eski günler…”

Oysa tasavvuf, geçmişin değil, yaşayan kalbin ilmidir. Hak yolunda durmak, düşmek demektir; ilerlemek ise yaşamanın kendisidir.

Hz. Mevlânâ’nın şu sözüyle bitirelim:

“Durmak, çürümektir; yürümek, dirilmek. Sülûk, duranı değil yürüyeni sever.”


Dua:

Allah’ım! Bizi hizmetten ve gayretten geri koyma. Nefsimizi tembellikten koru, kalplerimizi zikirle diri kıl. Her hâlimizde bize seyr-i sülûkün şuurunu ve sorumluluğunu ihsan eyle. Âmin.

Post a Comment

İçinizde olan güzellik her zaman yazılarınıza ve dilinize aşkla dökülsün...

Daha yeni Daha eski

Öne Çıkanlar