Kadiri Yolu
Dili Korumak



Dili Korumak 


Dili tutup suskunluğu tercih etmek birçok sıkıntıdan koruyacaktır. Susmanın birkaç çeşidi vardır:


1-Büyüklerin huzurunda susmak, o huzurun edebidir. Yüce Allah cc kuranda;


وَاِذَاقُرِئَالْقُرْاٰنُفَاسْتَمِعُوالَهُوَاَنْصِتُوالَعَلَّكُمْتُرْحَمُونَ
~ ~ ~
7.204 – “Kur'an okunduğu zaman ona kulak verip dinleyin ve susun ki size merhamet edilsin” buyurmuştur. Peygamber efendimiz (ﷺ) kuran dinlemeye gelen cinlerin, birbirlerine; “susun!” deyip edeple kuran dinlediklerini bildirmiştir.”



وَاِذْصَرَفْنَااِلَيْكَنَفَرًامِنَالْجِنِّيَسْتَمِعُونَالْقُرْاٰنَفَلَمَّاحَضَرُوهُقَالُوااَنْصِتُوافَلَمَّاقُضِىَوَلَّوْااِلٰىقَوْمِهِمْمُنْذِرٖينَ
~ ~ ~
46.29 - Hani Kur'an'ı dinlemek üzere cinlerden bir grubu sana yöneltmiştik. Onlar, onun huzuruna gelince birbirlerine, "Susun!" dediler. Kur'an'ın okunması bitince de uyarıcı olarak kavimlerine döndüler. Yüce Allah cc, müminlere, elçinin huzurunda hiçbir konuda onun önüne geçmemelerini: ondan önce konuşmalarını veya onun emri olmadan bir şey yapmamalarını emretmiştir:


يَااَيُّهَاالَّذٖينَاٰمَنُوالَاتُقَدِّمُوابَيْنَيَدَیِاللّٰهِوَرَسُولِهٖوَاتَّقُوااللّٰهَاِنَّاللّٰهَسَمٖيعٌعَلٖيمٌ
~ ~ ~
49.1 - Ey iman edenler! Allah'ın ve Peygamberinin önüne geçmeyin. Allah'a karşı gelmekten sakının. Şüphesiz, Allah hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir.


اِنَّالَّذٖينَيَغُضُّونَاَصْوَاتَهُمْعِنْدَرَسُولِاللّٰهِاُولٰئِكَالَّذٖينَامْتَحَنَاللّٰهُقُلُوبَهُمْلِلتَّقْوٰىلَهُمْمَغْفِرَةٌوَاَجْرٌعَظٖيمٌ
~ ~ ~
49.3 - Allah'ın elçisinin huzurunda seslerini kısanlar, Allah'ın, gönüllerini takvâ (Allah'a karşı gelmekten sakınma) konusunda sınadığı kimselerdir. Onlar için bir bağışlanma ve büyük bir mükâfat vardır.


2- Dili yalandan, gıybetten, dedikodudan, çirkin sözlerden korumak için susmaktır. İnsan birçok belaya dili yüzünden uğrar. Dil, gönülde, onarılamayacak yaralar açar. Nitekim Hz. Ali (Ra)nin: “ Kılıçların yarası iyileşir ama dil yarası iyileşmez” dediği rivayet edilmiştir. 


“ Sükût eden bir mümine yakın durun! O hikmetsiz değildir.” İbni Mace


“İnsanları Cehenneme sürükleyen dilleridir.” Tirmizi


“Uhud harbinde şehid olan bir gencin annesi, oğlunu kanlar içinde görünce, (Oğlum sana Cennet müjde olsun!) demesi üzerine Peygamber efendimiz (ﷺ) buyurdu ki: Ne biliyorsun, belki boş sözler konuşurdu” Tirmizi


Husumet çirkin sözlere karşılık verme hakkında Allah cc:



لَايُحِبُّاللّٰهُالْجَهْرَبِالسُّوءِمِنَالْقَوْلِاِلَّامَنْظُلِمَوَكَانَاللّٰهُسَمٖيعًاعَلٖيمًا
~ ~ ~
4.148 - Allah, zulme uğrayanın dile getirmesi dışında, çirkin sözün açıklanmasını sevmez. Şüphesiz Allah, hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir.


‘Husumet’, düşman ve hasım olmak, münazaa, şiddetli rekabet, davacılıkta bulunmak, bir kimse hakkında beslenilen adavet duygusu demektir. Yüce Allah (c.c.), “Allah kendisine haksızlık edilen dışında (hiç kimse tarafından) açıkça kötü söz söylenmesini sevmez. Doğrusu Allah işitendir, bilendir.” buyurmuştur.


Peygamber (ﷺ) de, “Allah’ın en sevmediği insan, inatçı, yaman hasımdır.” buyurmuşlardır.


Ancak zulüm ve haksızlığa uğrayan kimseye, çirkin söze karşılık verme hakkı tanınmıştır. Fakat karşılık vermede aşırı gitmek, haddini aşmak yahut inat ve eziyet etmek doğru değildir. Ancak kişi, kendini savunmak için ölçülü biçimde çirkin söze, yapılan haksızlığa karşılık verebilir.


Fakat dili tutmak, karşılık vermemek daha erdemli bir davranıştır. Zira kızgınlıkla insan bir kez konuşmaya başlayınca artık onu tutmak zor olur. Hele öfke iyice kabardığı zaman insan ne için bağırdığını, konuştuğunu da unutur, kavgacılardan her biri, kardeşine hakaret ederek, içinde kabaran kin ateşini söndürmek ister.


Kardeşini üzmekle sevinir, onun sevinmesinden de üzüntü duyar. Bundan dolayı onun namusuna dil uzatır. İşte kavgaya başlayan kimse, bu sakıncaların içine düşer. En azından, gönlü, düşüncesi dağılır, namazında bile hasmıyla mücadele ile meşgul olur, huzuru kalmaz.


İş, mantık sınırının ve ölçünün dışına taşar. Husûmetin kaynağı, adavet, nefse hâkim olamamak, sabırsızlık ve hırs gibi kötü ahlâk hastalıklarının bir arada toplanmasıdır.


Hz. Aişe (r.a.)’nin rivayetine göre, Yahudiler Allah’ın Elçisine geldiler, selâmı ağızlarında geveleyip ‘essâmu aleykum’ (yani ölüm rüzgârı senin üzerine olsun) dediler. Bunun üzerine Hz. Aişe (r.a.) : ‘Ölüm size, Allah’ın laneti size, gazabı da size olsun!’ dedi. Peygamber (ﷺ)’e çirkin söz söylemek, sövmek, kötü dilli olmak uygun değildir, yasaktır. Bunun için buyurdular: “Sakin ol Âişe, şiddetten, aşırılıktan sakın!’ dedi. Hz. Âişe (r.a.) : ‘Ya Resûlallah, bunların ne dediklerini işitmedin mi?’ dedi. Peygamber (ﷺ) de: “Benim de onlara sözlerini ‘size de’ diyerek iade ettiğimi duymadın mı? Benim onlar hakkındaki sözüm kabul edilir ama onların, benim hakkımdaki sözleri kabul edilmez!” buyurdu. Başka bir hadîste de Peygamber(ﷺ), “Aşırı sözlerden sakının, çünkü Allah çirkin sözler söyleyen, çirkin iş yapan kimseleri sevmez!” buyurmuştur.


Bedir savaşında öldürülen düşman müşriklere sövülmesini bile yasaklayan Peygamber (ﷺ): “Bunlara sövmeyin, çünkü sizin kötü sözleriniz onlara varmaz, fakat yaşayanları incitir. Kötü söz söylemek, alçaklıktır.” buyurmuştur.


Bu Hadîsin Nesâî’deki şekli şöyledir: ‘Abdullah b. Abbas’ın bildirdiğine göre bir adam, kendisinin cahiliyye dönemindeki atalarından birine sövdü. (Babası) Abbas, adama bir tokat attı. Bu kez dövülen adamın yakınları toplandılar: ‘O nasıl vurduysa bu da ona öyle bir tokat vuracaktır’ diye tutturdular. Hattâ silâha davrandılar. Peygamber (ﷺ) bunu duyunca minbere çıktı:
-Ey insanlar, acaba yeryüzünde, Allah’ın en değerli insanı kimdir? dedi.
-Sensin, ya Resûlallah, dediler.
-Abbas bendendir, bendendir, ben de ondanım. Ölülerinize sövmeyin, çünkü bu dirilerimizi incitir, dedi. Adamlar gelip özür dilediler ve: Ey Allah’ın Elçisi, senin gazabından Allah (c.c.)’a sığınırız, bizim için mağfiret dile! dediler. Yine Peygamber (ﷺ) buyurmuştur: “Mümin, diliyle taşlamaz, lanet etmez, kötü söz söylemez.”


“Kötü dillilik ve başkalarının sırrını, kusurunu açıklamak, nifak dallarından biridir.”


“Fuhuş (çirkin iş yapmak), ve tefâhüş (çirkin söz söylemek) İslâm ahlâkından değildir. En iyi Müslüman ahlâkı güzel olandır.”


İbrahim b. Meysere, ‘çirkin sözlü adam, kıyamet günüde bir köpek suretinde yahut köpek vücudu içinde getirilir’ demiştir.


Ahnef b. Kays da: ‘Hastalıkların en kötüsü, kötü dillilik ve kötü ahlâktır’ demiştir.


Çirkin söz, ya karşıdakini incitmek için veya fâsık adamlarla sürekli oturmakla kazanılan alışkanlık dolayısıyla söylenir. Çünkü sövmek, böyle kimselerin geleneğidir.


Peygamber (ﷺ), kendisinden öğüt isteyen bir göçebeye: “Allah’tan kork, biri sende var olduğunu bildiğin bir kusurundan ötürü onu yerme. Böylece onun vebâli kendi boynuna, sevabı da sana gelir. Ve asla bir kimseye sövme!” demiştir. Bu hadîsi rivayet eden göçebe: ‘Ondan sonra hiç kimseye: ne hür bir kimseye, ne köleye, ne deveye, ne de koyuna sövmedim!’ demiştir.


Peygamber (ﷺ): “Mümin kimseye sövmek fısk, onu öldürmek küfürdür.”
“Sövüşenlerden hangisi önce başlarsa vebâl ondadır. Zulme uğrayan haddi aşınca durum değişir (o da günaha girer.”


“En büyük günahlardan biri de insanın kendi babasına, annesine sövmesidir. Ey Allah’ın Elçisi, adam nasıl kendi babasına ve anasına söver? dediler. Ötekinin babasına söver, o da bunun babasına söver, buyurdu." Bir müslümana yahut hayvana, ya da herhangi bir cansıza lanet okumak kesinlikle yasaktır. Günahkâr insanlara bile lanet okunmaz. Mümin dilini lanete alıştırmaz.


Çünkü Peygamber (ﷺ): “Mümin lanetçi olmaz.”, “Allah’ın lanetiyle, gazabıyla, cehennemiyle birbirinize lanet okumayın (birbirinize Allah sana lanet etsin, Allah’ın gazabına uğra, cehenneme gir’ demeyin)." buyurmuştur.


Göçebenin biri, Peygamber (ﷺ)'ı ziyarete gelmiş, mescid avlusunda devesini çöktürdükten sonra içeriye girmişti. Ashaptan birileri de, çok şakacı bir kişi olan Nuayman İbn-i Amr radıyallahu anhe 'a latife olsun diye şöyle bir teklifte bulundu:
- Sen şu deveyi kesiversen de onu yesek! Çünkü gerçekten et yemeyi çok özledik. Nasılsa Rasulullah (ﷺ) onun bedelini öder.
Nuayman da kalkıp deveyi kesiverdi! Adamcağız dışarı çıkınca, devesinin kesildiğini gördü ve feryadı bastı:
- Eyvah, devem kesilmiş!
Nebi Aleyhisselâm da dışarı çıktı ve sordu:
- Kim yaptı bu işi?
- Nuayman yaptı, dediler.
Peygamber(ﷺ), Nuayman'ın peşine düşerek onu aramaya başladı. Nihayet bir evde saklandığını öğrendi.
Nuayman bir hendeğin içinde gizlenmiş, üstüne hurma dalları ve yaprakları örtmüştü.
Adamın biri, onun saklandığı yere doğru işaret ederek, yüksek sesle şöyle bağırıyordu:
- Ben onu görmedim, ya Resul!
Rasulullah (ﷺ) onu buldu, tutup hendekten çıkardı. Bulaşan toz ve topraktan yüzünün rengi değişmişti. Sordu ona:
- Bu yaptığını sana yaptıran nedir?
Nuayman boynunu büktü:
- Benim yerimi sana gösterenler var ya, ey Allah'ın Rasulü! İşte onlar bu işi bana yaptırdılar.
Allah Rasulü (ﷺ), bir yandan şakacı Nuayman'ın yüzündeki tozları siliyor, bir yandan da gülüyordu. Sonra deve sahibini çağırarak devesinin bedelini ödedi.
Latife yapan ve hoş latifeleri de müsamaha ile karşılayan Allah Rasûlü’nün çevresinde de nükteyi seven insanlar vardı. Bunların en meşhuru Nuayman idi.
Bu zât, oldukça fakir olmasına rağmen, Peygamberimize karşı aşırı bir muhabbeti vardı. Medine çarşısında gezer, yeni bir meyve gelir gelmez, satıcısından ücretini ödemeden, o malı satın alır, Peygamberimize getirip:
“-Yâ Rasûlallâh, Bunu sana hediye ediyorum!” derdi.
Satıcı parasını almak için geldiğinde de, onu Rasûlullâh’a götürür ve:
“-Yâ Rasûl! Bu adama malının parasını ver!” derdi. Rasûlullah’ın:
“-Onu bana hediye etmemiş miydin?” Diye sorması üzerine, Nuayman:
“-Yanımda para yoktu. Onu yemeni arzuladım, sana getirdim.” derdi.
Allah Rasûlü tebessüm eder ve satıcıya parasını öderdi.

Ebû Bekir ra, Rasûlullah (ﷺ)’in vefatından bir yıl önce, ticaret için Basra’ya gitti. Beraberinde Nuayman ile Süveybit b. Harmele de bulunuyordu. Bu ikisi de Bedir savaşına katılmış kimselerdi. İkisi de şakacılığı ile tanınmıştı.
Nuayman kervanın azık işleri ile vazifelendirilmişti. Bir gün Süveybit, Nuayman’a geldi ve:
“-Bana biraz yiyecek ver!” dedi. Nuayman, itiraz ederek:
“-Ebû Bekir gelmedikçe vermem.” dedi.
Süveybit kızdı ve:
“Gör bak, başına ne işler açacağım.” diyerek ortalıktan kayboldu. Bir müddet sonra birkaç kişiyle birlikte geri döndü.
Süveybit’in getirdiği adamlardan birisi, eliyle kervandaki Nuayman’ı işaret ederek:
“-Bu mu?” Diye sordu. Süveybit de:
“-Evet, bu! Aman söylediklerimi unutma. Ne derse yalan söylüyor. Kendisini hür zannediyor!” diye tenbih etti. Adam:
“-Tamam, merak etme!” diyerek, beraberinde getirdiği adamlara:
“-Şu köleyi tutup getirin!” diye emretti.
Nuayman’ın ellerini, ayaklarını bağlamaya başladılar. Nuayman, olanlara şaşırmış bir yandan da feryat ediyordu:
“-Bırakın beni, ben hür birisiyim. Bu adam size şaka yapmış, bırakın beni!” Adam:
“-Efendin, seni bize anlattı! Hadi yürü!” diye bağırdı.
Adamlar önde, Nuayman arkada uzaklaşıp gittiler. Bir müddet sonra Ebû Bekir geldi. Süveybit’e Nuayman’ı sordu. O da olanları anlattı. Nuayman’ı on tane genç deveye, esir tâcirlerine sattığını söyledi. Ebû Bekir develeri götürüp, Nuayman’ı onlardan aldı. Medine’ye vardıklarında, Allah Rasûlü’ne bu olayı anlattılar. Allah Rasûlü ve ashabı zaman zaman bu olayı hatırlayıp tebessüm ederlerdi.

Sahabilerden şarap içen Nuayman’a birkaç kez Allah’ın Elçisi (ﷺ)’in meclisinde had vurulmuştu (ayakkabı ve hurma dallarıyla dövülmüştü).


Bunlardan birinde bir sahabi: Allah ona lanet etsin bu işi ne kadar çok yaptı! Deyince Allah’ın Elçisi (ﷺ) buyurdu: Kardeşine karşı şeytanla birlik olma! Bir rivayette de: Öyle deme, o Allah’ı ve Elçisini seviyor! dedi. Böylece sahabeyi lanet okumaktan menetti. Bunun içindir ki, insanlara lanet okumak, tehlikeli bir iştir. Şeytana lanet okunur, fakat ona dahi lanet okumamanın bir zararı yoktur. Ölülere lanet okumak, dirilere lanet okumaktan daha kötüdür.

 Mesrûk demiş ki: ‘Hz. Aişe (r.a.)’nin yanına girdim. Falan kimse ne yaptı? Allah (c.c.) ona lanet etsin, dedi. Öldü, dedim. Öyleyse Allah (c.c.) ona rahmet etsin, dedi. Nasıl olur, önce lanet ettin, öldüğünü duyunca rahmet okudun? dedim. Dedi ki: -Allah’ın Elçisi (ﷺ): “Ölülere sövmeyin, çünkü onlar yapıp gönderdikleri işlerine kavuşmuşlardır (hak ettikleri yeri bulmuşlardır.” buyurdu.


Sevgili Peygamberimiz (ﷺ), “Sizden biriniz kendisi için istediğini, başka kardeşi içinde istemedikçe, iman etmiş olmaz.” buyurmakla, konunun ebedi hayatımız ile ilgili olduğuna dikkat çekmektedir. Rahmet Peygamberi Medine-i Münevvere'ye hicretlerinde, Enes bin Malik'in evinde Ensar ve Muhacir'in arasında, tarihte eşi ve benzeri olmayan sosyal bir hadise olarak, kardeşlik tesis etmiş, bu olay tarihe ‘muâhât’ (Karşılıklı kardeş olma) olarak geçmiştir. 

Resûl-i Ekrem Efendimiz (ﷺ)’e bağlı olan ashab, muâhâtta öngörülen her hususa tam bir ihlas ve sadakatle sarılmış, bu kardeşlik anlayışı içerisindeki ilişkiler, onları, birbirlerine mirasçı olacak noktaya getirmişti. Ancak böyle bir olay üzerine nazil olan ayet-i kerime bu tür veraseti yasaklamıştır. Kur'an-ı Kerim ve hadîs-i şeriflerde, barışın her zaman anlaşmazlık ve düşmanlıklardan daha üstün olduğu belirtilmiş, onun fazîletine dikkat çekilmiştir. Ayetlerde şöyle buyurulur: “Barış daha hayırlıdır.”


“İnsanların toplanıp gizli konuşmalarının çoğunda hayır yoktur. Ancak bir araya gelince; sadaka vermeyi, iyilik yapmayı veya insanlar arasında sulh yapılmasını emreden kimse müstesnadır. Kim, bu üç hayrı Allah rızasını dileyerek yaparsa, ileride biz ona büyük bir ecir vereceğiz" Ayet-i kerimelerden anladığımız üzere iki mümin arasında çıkacak anlaşmazlık, kırgınlık ve dargınlıklarda, diğer müminlere arabuluculuk görevi verilmiştir. 

Allah Teâlâ şöyle buyurur: “Müminler ancak kardeştirler. O halde kardeşlerinizin arasını bulup barıştırın. Allah'tan korkun ki, merhamet edilesiniz.” Bu hususta Sevgili Peygamberimiz şöyle buyuruyor: “İnsanların arasını düzelten ve bunun için hayır amacıyla söz ulaştıran veya hayır kastıyla yalan söyleyen, yalancı değildir.”


“Müslüman Müslümanın kardeşidir. Ona zulmetmez, onu teslim de etmez.”


“Müslümanın Müslümana kanı, malı ve ırzı haramdır.”


“Bir kimse, mümin kardeşine yardım ettiği sürece, Allah Teâlâ da ona yardım eder." kardeşliğin tesisini sağlamak için hediyeleşmeyi, ziyaretleşmeyi tavsiye buyurmaktadır: “Hediyeleşin, sevgi yönüyle artın. Hediyeleşin, ziyaretleşin. Çünkü ziyaret sevgiyi perçinler, hediye de kalpte karalık olan (kin ve düşmanlık) duygularını giderir, kalpteki kötü duyguları söker atar.” Bunun içindir ki, kardeşlik kutlu ve güçlü bir bağ olduğu kadar büyük bir sorumluluktur. Kardeşler arasındaki ilişkilerin nasıl olması gerektiği konusunda, hem Kur'an-ı Kerim'de hem de Peygamberimizin hadis-i şeriflerinde çok ciddî tavsiye ve uyarılar olduğunu görüyoruz. Bütün bu uyarı ve tavsiyelerin özünü aslında ‘kardeşlik’ kelimesi ifade etmektedir.


3- Allah'ı zikretmeyi, konuşmaya; halveti karışmaya yeğlemektir. Bu da iki çeşittir. Zahirde dil ile susmak, batında kalp ile susmaktır.

Post a Comment

İçinizde olan güzellik her zaman yazılarınıza ve dilinize aşkla dökülsün...

Daha yeni Daha eski

Öne Çıkanlar