Kadiri Yolu

 

Af ve Müsamaha

Af Ve Müsamaha (Hoşgörü) 

Sufilerin güzel ahlakından biri de, kardeşinin kusurlarını affetmek ve kendisine karşı yapılan kötülüklere iyilik (Hoşgörü)’ile mukabele etmektir.

Bir iyiliği açığa vurur veya gizler yahut bir kötülüğü affederseniz, bilin ki Allah da Affedendir, Güçlü Olandır.” Nisa/149

“İçinizde lütuf ve servet sahibi olanlar, yakınlarına, düşkünlere ve Allah yolunda hicret edenlere, vermemek için yemin etmesinler, affetsinler, geçsinler. Allah’ın sizi bağışlamasından hoşlanmaz mısınız? Allah bağışlayandır, merhametli olandır.” Nur/22

“Eğer ceza vermek isterseniz size yapılanın aynıyla mukabele edin. Sabrederseniz and olsun ki bu, sabredenler için daha iyidir.” Nahl/126

“Bir haksızlığa uğradıklarında, üstün gelmek için aralarında yardımlaşırlar. Bir kötülüğün karşılığı, aynı şekilde bir kötülüktür. Ama kim affeder ve barışırsa, onun ecri Allah’a aittir. Doğrusu O, zulmedenleri sevmez.” Şura/39-40

Hadisler’le Af Ve Müsamaha (Hoşgörü) 

Câbir (r.a.) anlatır:

Zâtu’r-Rikâ savaşı olduğu gün Rasûlullah (s.a.) ile birlikte idik Gölgeli bir ağacın yanına geldiğimizde onu Rasûlullah’a (s.a.) bırakırdık. (Burada da öyle yaptık.) Derken müşriklerden bir adam çıkageldi. Rasûlullah’ın (s.a.) kılıcı ağaçta asılı idi. (Hemen Hz. Peygamber’in (s.a.) kılıcını alarak) kınından çekti ve Rasûlullah’a (s.a.):

“Benden korkuyor musun?” dedi. 

Rasûlullah (s.a.):

“Hayır!” cevabını verdi. 

Müşrik:

“Şimdi seni benden kim koruyabilir?” dedi. 

Efendimiz:

“Allah!” buyurdu. 

Ebû Bekr el-İsmâil’in Sahih’inde rivayet ettiği hadiste: 

Müşrik:

“Seni benden kim koruyabilir?” demiş. Peygamberimiz (s.a.):

“Allah!” demiş. Ravî diyor ki: Bunun üzerine hemen elinden kılıç düştü. Bunun üzerine Rasûlullah (s.a.) kılıcı aldı ve:  

“Şimdi seni benden kim koruyabilir” dedi. 

Müşrik de:

“Yakalayanın hayırlısı ol!” dedi. 

Efendimiz (s.a):

“Allah’tan başka ilâh olmadığına, benim de Allah’ın Rasûlü olduğuma şehadet eder misin?” buyurdu. 

O da:

“Hayır! Fakat seninle savaşmamak, seninle savaşan bir kavmin yanında da yer almamak üzerine sana ahid veriyorum.” dedi. Hz. Peygamber, onu yoluna salıverdi. 

Müşrik arkadaşlarına vardı ve:

“İnsanların en hayırlısının yanından size geldim.” dedi. (Buhari, Meğazi, 31; Müslim, Müsairün, 311(4/449); Ahmed, 3/364)

—*-*—

Enes b. Mâlik (radıyallahu anh] Resûlullah’ın (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir: “Cennette yüksekçe köşkler gördüm ve Cebrail’e, ‘Bunlar kimler için yâ Cebrâil!” diye sordum, Cebrâil, ‘Öfkesini tutan ve insanların kusurlarını müsamaha ile karşılayıp affedenler içindir’ dedi.” (Deylemi, Firdevsü’l-Ahbar 1/379 (nr. 3011): Ali el-Muttaki, Kenzu’l-Ummal, 3/375-376)

—*-*—

Hz. Aişe(Ra):

O, Rasulullah’a(sa):”Ya Rasulallah! Uhud gününden daha şiddetli bir gün başına geldi mi?” diye sormuş. O da şöyle buyurmuştur:

“Gerçekten senin kavminden neler başıma geldi neler!… Onlardan başıma gelenin en şiddetlisi Akabe günü gelmiştir. Kendimi İbn Abd Yalil b. Külal’e arz etmiştim. Bana arzuma uygun cevap vermedi. Ben de üzgün olarak yüzümün doğrusuna yollandım. Ve ancak Karnü’s- Sedlib’de kendime gelebildim de başımı kaldırdım. Bir de ne göreyim! Bir bulut… Beni gölgelendirmiş! Baktım, içinde Cibril!… Hemen bana seslenerek ‘Muhakkak Allah (c.c.), kavminin sana söylediklerini ve sana verdikleri red cevabını işitti de onlar hakkında dilediğini kendisine emretmen için sana dağlar meleğini gönderdi.’ dedi. 

Hemen arkasından dağlar meleği bana seslendi ve selam verdi. Sonra: Ya Muhammed! Şüphesiz Allah, kavminin sana söylediğini işitti. Ben de dağlar meleğiyim! Rabbin beni sana dilediğini emretmen için gönderdi. Şimdi ne dilersen dile! Eğer üzerlerine şu iki dağı kapamamı dilersen kaparım.’ dedi. 

Rasûlullah (s.a.) ona:

“Bilakis! Allah’ın onların soylarından sırf Allah’a ibâdet edecek, O’na hiçbir şeyi ortak koşmayacak kimseler çıkarmasını dilerim!” diye karşılık vermiştir.” (Buhari, Bed’ul halk 7 Müslim, Cihad, 111 (8/606).)

—*-*—

Ebû Hüreyre’nin rivayetine göre, Hz. Ebû Bekir (radıyallahu anh), Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) ile bir mecliste oturuyorken içeri bir adam geldi ve Hz. Ebû Bekir’e (radıyallahu anh] ileri geri konuşmaya, çirkin sözlerle sataşmaya başladı. Ebû Bekir susuyor, Resûlullah da (sallallahu aleyhi vesellem) tebessüm ediyordu. Sonra Hz. Ebû Bekir (radıyallahu anh], adamın söylediklerinin bir kısmına karşılık verdi. Bunun üzerine Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) gazaba gelerek kalkıp gitti.

Hz. Ebû Bekir (radıyallahu anh) arkasından yetişip, “Ya Resulallah! O bana kötü kötü konuşurken siz tebessüm ediyordunuz. Sonra ben bazı sözlerine karşılık verdim, hemen kızıp kalktınız, niçin?” diye sordu. Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurdu:

“Sen susarken, senin yanında bir melek, senin adına ona karşılık veriyordu; fakat sen konuşmaya başlayınca, şeytan gelip işe karıştı. Şeytanın bulunduğu mecliste ben oturacak değildim. Yâ Ebû Bekir, üç şey var ki hepsi de haktır:

  1. Kendisine zulmedilen bir kul, zulmedeni affeder ve bağışlarsa, muhakkak Allah onun şerefini yüceltir.
  2. Dilencilikle mal biriktirmek isteyen kulun Allah şerefini ve malını azaltır.
  3. Allah rızası için iyilik ve ihsanda bulunup akrabasını gözeten kimsenin Allah malını (ve şerefini) artırır.”(Suyuti, es-Sagir nr. 3457 Münavi, Feyzü’l-Kadir 3/302: Beyhaki, Şuabül-İman. 6/258-259 (nr. 8072) (Burada hadisenin tamamı anlatılmaktadır.)
—*-*—

Hz. Aişe (r.a.) şöyle anlatır:

Rasûlulah (s.a.) eliyle hiçbir şeye -ne bir kadına, ne de bir hizmetçiye- vurmadı. Ancak Allah yolunda kendisiyle mücahede edilirse o başka! Ona hiçbir şey isabet etmemiştir ki, sahibinden intikam alsın. Ancak Allah’ın haramlarından bir şeyin çiğnenmesi durumunda Allah (c.c.) için intikam alırdı. (Buhari, Menâkıb 23 Falck 80. Hudud, 10 : Müslim, Fedail, 79, 77 (10/111). Ebu Dâvûd, Edeb. 4 Muvatta, Ilusnu’l-huluk, 2 Ahmed, 6/32, 114, 116, 130, 182, 223, 229, 232, 262, 281)  


—*-*—

Ziyâeddin Abdülvehhâb b. Ali, bize Huzeyfe’nin şöyle dediğini rivayet etti. Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) buyurdu ki: “İnsanlar bize iyilik ederse, biz de iyilik ederiz. Eğer zulmederlerse, biz de onlara zulmederiz!” diyen kimseler gibi olmayınız. Fakat kendinizi, iyilik yapanlara iyilik yapmaya, kötülük edenlere de zulmetmemeye alıştırınız.” (Tirmizi, Birr,62)

—*-*—

Abdullah b. Mesûd (r.a.) şöyle demiştir:

Sanki ben Rasûlulah’ı (s.a.) görür gibiyim. Peygamberlerden birini kavminin döğüp kana buladıklarını anlatıyor, kendisi de hem yüzünden kanı siliyor hem de: “Ya Rabbi! Kavmimi affet! çünkü onlar bilmiyorlar!” buyuruyordu.”( Buhari. Enbiya. 54. Mürteddin, 5 : Müslim, Cihad, 105 (8/599). İbn Mace. Fiten, 23; Ahmed, 1/380, 428, 432, 441, 453,456, 457) 

—*-*—
Sahâbe-i kirâmdan biri, “Yâ Resûlallah! Kendisine uğradığımda beni misafir edip ağırlamayan bir kimse, bana geldiğinde ben de aynısını yapabilir miyim?” diye sordu. Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem), “Hayır, sen onu ağırla!”(Tirmizi, Birr,63;Ahmed b. Hanbel, el-Müsned,3/473)buyurdu.
—*-*—
Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) buyurmuştur ki: “Gerçek sıla-i rahim (akraba hukukunu korumak); gelene gitmek değil, sana gelmeyen ve ilişkiyi kesene gitmektir.”(Buhari, Edep, 15; Ebu Davud, Zekat,45; Tirmizi, Birr,10)
—*-*—

Diğer bir hadis-i şerifte ise, “Sana zulmedeni affetmen, senden ilişkiyi kesene gitmen, sana vermeyene vermen en şerefli ahlâktandır” (Ahmed b. Hanbel el-Müsned,4/158;İbn Ebüd-dünya, Mekarimul-Ahlak,nr. 19; Beyhaki,  Şuabül-İman. 6/222; Münziri, et-Tergib,3/342) buyrulmuştur.

—*-*—

Fazl demiştir ki: “Fütüvvet kardeşlerin hatlarını affetmektir.”

Süfyân-ı Sevrî demiştir ki: “İhsan sana kötülük edene iyilik etmendir. Çünkü iyilik yapana iyilik yapmak; ‘al şunu, ver onu!’ der gibi çarşıda yapılan ticarete benzer.”

Hasan- Basrî demişir ki: “İhsan; yaptığın iyiliği bazılarına değil, herkese yapmandır; aynen güneş, rüzgâr ve yağmur gibi…”

—*-*—

Kendisi söz konusu olduğu zaman son derece müsamahalı ve affı yeğleyen Peygamberimiz (s.a.) din ve hak-hukuk konusunda son derece duyarlı hareket eder, gayret-i diniyesi harekete geçerek haksız olan kişiye -kızı Fâtıma da olsa-gereken cezayı vermede tereddüt etmezdi.

İslam nazarında haklar dört kısma ayrılmaktadır:
  1. Hâlis Allah (c.c.) hakları: İbâdetler, had cezaları bunlardandır.
  2. Sırf kul hakları: Bir mal bedeli olan alacak gibi.
  3. Allah (c.c.) hakkı ile kul hakkı birbirine karışmış olduğu halde, Allah (c.c.) hakkı gâlip gelen kısım: Kazf (iſtira) gibi.
  1. Kul hakkı galip gelen kısım: Kısâs gibi.

 Bu taksim’de gösteriyor ki, kul ancak kendi hakkı olan ya da kendi hakkının galip bulunduğu hususlarda kendi hakkını düşürerek af yetkisini kullanabilir. Allah (c.c.) hakkının taalluk ettiği bir konuda ise, hiçbir kimsenin-kim olursa olsun- bu hakkın konusu olan şeyi düşürme yetkisi bulunmamaktadır. Kullar, kendilerini Allah’a (c.c.) ait hakları düşürecek kadar yetkili görmeye başladılar mı, ortada tam bir yetki karmaşası vardır demektir ve bu durumda kul ile mabûd birbirine karıştırılmış olmaktadır.

Kaynak: İslami Hayat ve Gerçek Tasavvuf Adlı eserlerden istifade edilerek hazırlanmıştır.

 

Post a Comment

İçinizde olan güzellik her zaman yazılarınıza ve dilinize aşkla dökülsün...

Daha yeni Daha eski

Öne Çıkanlar

Nefs