Kadiri Yolu

 

Allah’ı Çok Zikrederlerdi

Allah’ı Çok Zikrederlerdi 

O diyarın sakinleri Kur’an-ı Kerim’i bir bütün olarak kabul ederler. emirlerinin tamamını yaşarlardı. Ayetler arasında herhangi bir ayrım yapmaz, Allah’ın emri olarak kabul eder öyle iman ve amel ederlerdi. Yüce Allah’tan zikredici bir dil, şükredici bir kalp ve imanlarında kendilerine yardımcı olacak imanlı bir kadın isterlerdi.

O diyarın sakinleri “Müferridlerden” sayılmalarını çok arzu ederler ve o mertebeye kavuşmak için Allah’ı çok zikrederlerdi. Çünkü müferridler Allah’ı çok zikreden kimselerdir. Zikrederken neyi ortaya koyduklarını çok iyi kavramışlardır. Bilirlerdi ki midelerde haram lokma varken Allah’ı zikretmek, Allah tarafından hoş görülmeyen bir ameldir. Zikrin hakkını verirler. Allah. Allah, Allah derken hayatın tamamına Allah’ın hakim olduğunu görürler ve bilirlerdi. Yani tağutların gölgesinde Allah’ı zikretmek onların işi değildi.

O diyarın sakinleri ölümlerinden evvel Cennet bahçelerine kavuşmak isterler. Cennet bahçelerinin ise Allah’ın bol bol zikredildiği yer olarak görürlerdi. Mülkün tamamı Allah’a ait olduğu için, zikir yapmadıkları bir yer kalmazdı. Çünkü İslâm nereye giderse zikir de beraber giderdi. Çünkü Tevhidin gereği buydu. Ağızlarından çıkan lafzatullah küfrün ve kafirin belini kırardı. Onlar Allah demenin neye mal olacağını çok iyi bellemişlerdi. Onun için Allah der gezerler. Allah der ölürlerdi.

*-*

O diyarın sakinleri dillerinin Allah (CC)’ın zikriyle yaşlı olmasını isterlerdi. Dinin hükümleri çoğalınca bu ağır vazifeleri hakkaniyet ölçülerine göre yapmak, usanmak, sabır ve sebat etmek isterlerdi. Bunun için de kendilerine en büyük takviyenin zikir olduğunu bilir, zikrede zikrede dilleri devamlı yaşlı dururdu.

O diyarın sakinleri halkı değil. Hakk’ı anarlardı. Zira halkı anmak bela. Hakkı anmak ise şifadır. Yaratıcıyı bırakarak yaratılmış olan şeylerden bahsetmek onların işi değildi. Bizler gibi saatlerini onun bunun arkasından konuşarak doldurmazlardı. Ancak yaratılmışlara tebliğ ederlerdi, nasihat ederlerdi.

O diyarın sakinleri her an ve her hallerinde Allah (cc)’ı anarlardı. İnanmışlardı ki, sevinçli anlarında Mevlayı zikrederlerse, kederli anlarında Allah (cc) onları anardı. Gülerek Cennetle girmenin şartı, dünyada iken Allah’ı bolca zikretmektir. Mü’minin başında hangi hal bulunursa bulunsun, o iş, kendisini Allah’ı anmaktan alıkoymamalıdır. Zira Allah’tan ve İslam davasından önce gelen, Önce tutulan her şey puttur.

O diyarın sakinleri nefes almaktan çok Allah’ı zikrederlerdi. Nefeslerini kim için ve hangi yolda kullandıklarına çok dikkat ederlerdi. Alıp verdiğine nefeslerinin ne kadarını dünyaya ne kadar ahirete ayırdığını tespit edemeyen insan ziyandadır. İslam için verilen mücadelenin bütün muhtevası zaten zikirdir. Yalnız burada önemli bir noktaya parmak basmak mecburiyetindeyiz.

*-*

Lisanen ve kalben yapılan zikir çeşitleri olduğu gibi, bir de bedenin tamamı ile yapılan zikir vardır. Bu zikir cihaddır. Belki diller Allah. Allah diye o anda terennüm etmez, fakat mü’min cihadın içerisine girmişse bizatihi zikrin içerisine girmiş demektir. Çünkü mücahidin cihadında, Kur’an- Kerim in hayata hakim kılınması vardır. Bir Zakir’in etrafı küfürlerle, şirklerle, kötülüklerle kuşatılmış olduğu halde, o bu kötülüklerin imhası için bir gayret sarf etmiyorsa, yaptığı zakir onu kurtarmayacaktır. Bugün tasavvuf erbabı, bazı kesimler tarafından tenkid ediliyorsa, tenkid edenlerin hakları vardır. Tabii ki istisnalar kaideyi bozmaz. Tasavvuf bir mü’minin inandığı dinin emirlerini ifa etmesinde takviye edici, ihlas ve samimiyete teşvik edici durum arz etmektedir. 

Din, Akıl, Nesil, Mal, Nefs dediğimiz hasletlerin tarumar edildiği zamanda yaşayan zikir erbabı bu hasletlerin muhafazası uğruna mücadele etmiyorsa öyle bir tasavvufi anlayış İslam’da yoktur.

Mevzumuzla alakalı bazı ayet, hadis ve sözlerle mes’eleyi bitirelim.

“Hani sağında ve solunda, onunla beraber oturan onun amellerini tespit etmekte olan iki melek vardır. O söz atmaya dursun, mutlaka yanında hazır bir gözcü vardır,” (Kaf suresi: 17-18)

İki meleğin oturduğu yer ön dişlerinin üzeri, onların kalemleri dilin, mürekkebleri de tükürüğünden. Sen ise malayaninde akıp gidiyorsun ne onlardan” (Keşşaf Elmalı tefsir, 6/4514)

“Ölüm meleği bir adamın canını almaya gitti. Kalbini yokladı. Kalbinde bir şey bulamadı. Çenesini ayırıp baktı ki, dili bir kenarda kelime-i tevhid getiriyor. Bu kelime-i tevhid sayesinde günahları bağışlandı.” (Beyhaki)

“Bir cemaat bir yerde toplanıp da Allah’ı zikretmeden,anmadan ayrılırsa, eşşek leşinden ayrılmış gibi olurlar. Bu meclis ayrıca onlar için bir pişmanlık vesilesi olur” (Ramuz:4551)

“Allah’tan başkasını unuttuğun zaman O’nu zikretmiş olursun” (Ramuz)

Arkadaşlarımız arasında bir adam vardı, çok Allah, Allah derdi. Bir gün başına bir dal düştü, başını yardı. Kan aktı. Akan kan yerde (Allah Allah) yazdı” (Kuşeyri Risalesi)

“Rabbini zikredenle etmeyen, diri ile ölü gibidir” (Tergib, 2/393)

Her işte ifrad ve tefrid yerilmiştir. Zikir erbabına büyük bir hürmetimiz vardır. En azından onları sevmekteyiz. Fakat şu hususta bu kardeşlerimiz ile anlaşmamız lazımdır. İlahi hakimiyetin gölgesinde yaşamayan Müslümanlar, bu hakimiyetin teşekkülü için çalışırlar. Zikirleri bu çalışmalara engel değil, çalışmalara destek olsun. Eğer hala peygamberler devrinde yaşıyor olduklarını zannedip kapıları açık camileri göstererek; “Elhamdülillah çekerlerse anlaşmamız çok zor olacaktır vesselam.

Kaynak: Abdullah Büyük

Post a Comment

İçinizde olan güzellik her zaman yazılarınıza ve dilinize aşkla dökülsün...

Daha yeni Daha eski

Öne Çıkanlar

Nefs