Kadiri Yolu

 

Derviş

Derviş Kimdir

درویش

Zahidane ve sufiyane bir hayat yaşayan kişi.

Farsça bir kelime olan derviş, esas itibariyle “fakir, yoksul, dilenci” anlamına gelmektedir. “Derviş kelimesi ilk dönemlerde, zahitleri ve sufileri ifade etmek üzere, Arapça’daki “fakir” kelimesinin karşılığı olarak kullanılmıştır. Burada fakirlik, hem gerçekten dünya malına sahip olmamayı hem de dünya malına sahip olsa bile Allah’a olan muhtaçlığının farkında olmayı ve dünya sevgisini gönle koymamayı ifade eder. Çünkü her şeyin gerçek sahibi Allah’tır.

“Ey insanlar! Hepiniz gerçekten Allah’a muhtaçsınız. Hiçbir şeye ihtiyacı olmayan ve her türlü övgüye layık olan biri varsa, o da Allah’tır.” (Fâtır 35/15) âyeti, insanın her daim fakir yani ihtiyaç halinde ve Allah’a muhtaç olduğunu dile getirmektedir. İlk dönemlerde, tasavvufi bir hayat tarzını benimseyen kimseler, marifet (tecrübi bilgi) ve ahlak sahibi mürşitlerin yanında toplanmış; evlerde, mescitlerde ve zaviyelerde onların sohbetlerinden istifade etmişlerdir. Böylece “derviş” kelimesi zamanla daha geniş bir anlam kazanarak fakir olmasa bile tasavvufi hayat tarzını benimseyen kimseler hakkında kullanılmaya başlanmıştır. Dolayısıyla herhangi bir tarikata bağlı olan kimseler için de bu kelime ‘mürit kelimesiyle eş anlamlı olarak kullanılmaktadır.

Dervişin taşıması gereken bazı ahlaki özellikler ve uyması gereken birtakım kurallar vardır.

Dervişin hali nefsinin tutkularına esir olmamak ve aşırı arzularını yerine getirmemek için nefsiyle devamlı mücadele içinde bulunmaktır. Dervişin gönlü zengin eli açık olma durumundadır. Zengin bile olsa serveti gönlünde değil elindedir. Herkese yardım eder, uğradığı haksızlıklara tahammül gösterir. Dövene karşı elsiz, sövene karşı dilsizdir. Yaratandan ötürü yaratılanı hoş görür. Sevimli ve güler yüzlüdür, soğuk tabiatlı ve asık suratlı değildir. Herkesi anlamaya ve derdine deva bulmaya çalışır. Dervişin bir diğer özelliği ise, kimden gelirse gelsin eziyete tahammül etmek, karşısına çıkan her şeyi gönül hoşnutluğu (rıza) ile  kabul etmektir. Dünya malının dervişin kalbinde herhangi bir değeri bulunmamalıdır.

Yine derviş olmak için insanların ayıbını görmemek, iyi yönlerini görmek, yapıcı olmak, bütün insanlara şefkat ve merhamet beslemek, kimseye yük olmamak, kimseye kırılıp incinmemek gerekir. Dervişlik, tembellik ve asalaklık yani başkalarının sırtından geçinme değildir. Aksine hakiki derviş, İbrahim Edhem gibi kendi elinin emeği ile geçinen, helalinden kazanan, kimseye yük olmayan, zaruri ihtiyaçlarını karşıladıktan sonra kalan parasını da muhtaç kimseler için harcayan kişidir. 

Yunus Emre de Divanında dervişin özelliklerinden bahseder.

Ona göre derviş, benlik sahibi olmayan kimsedir: “Gönlinde benlik olan dervişlikten uzakdur.” Aynı zamanda derviş, haram yemeyen, nefsinin arzularını yok eden, Allah’tan gayri ne varsa gönlünden çıkaran kimsedir. Ayrıca dervişlik, dış görünüşten, şekilden ibaret değildir: “Dervişlik dedikleri hırka ile taç değil / Gönlün derviş eyleyen hırkaya muhtaç değil” dizeleriyle Yunus Emre bunu dile getirmiştir.

“Kapılardan kovulmuş, toza toprağa belenmiş, insanların değer vermediği nice kimseler var ki, şu şöyle olacak diye yemin etseler Allah onları yalancı çıkarmaz” (Müslim, el-Birr”, 138) mealindeki hadisle dervişlere işaret edildiği ileri sürülmüştür.

*

İslam âleminde şeriatın hükümlerine sıkıca bağlı Sünni derviş grupları çoğunlukta olmakla birlikte, ilk dönemlerden itibaren şeriatın hükümlerine riayet etmeyen, içinde bulundukları toplumun kurallarını benimsemeyen sıra dışı derviş topluluklar da var olmuştur. Bu derviş topluluklarının belirgin özellikleri sürekli fakir olarak yaşama, dilenme, devamlı seyahat etme, evlenmeme ve nefsini birtakım imkanlardan mahrum bırakarak (riyazet) terbiye etmedir. Bunun yanı sıra toplumun benimsediği kılık kıyafet tarzını benimsememek, yarı çıplak dolaşmak, müzik eşliğinde dans etmek, farz ibadetleri yerine getirmemek ve bedenlerine zarar vermek gibi dikkat çeken özellikler de bulunmaktadır. Bu tür dervişler zaman, şeriata bağlı olan tasavvuf ehli tarafından eleştirilmiş ve kınanmıştır.

Kendisini halka hizmete adamış fedakar dervişlerin gayretleriyle birçok kimsenin müslüman olduğu bilinmektedir. Anadolu’nun ve Rumeli’nin fethinde ve İslamlaştırılmasında bunlar önemli hizmetler ifa etmişlerdir. Öte yandan özellikle Ahmed Yesevi’nin ve Yesevi dervişlerinin, Türkler arasında İslam’ın yayılmasında büyük hizmetleri olmuştur. Şeyh Abdal Mûsâ, Şeyh Edebali, Geyikli Baba gibi isimler de Osmanlı’nın kuruluş döneminde etkili olmuş şahsiyetlerdir. Bugün de İslam ülkelerinde çeşitli derviş tipleri bulunmaktadır.

Kaynak: TİA, İsmar

Post a Comment

İçinizde olan güzellik her zaman yazılarınıza ve dilinize aşkla dökülsün...

Daha yeni Daha eski

Öne Çıkanlar

Nefs