Kadiri Yolu

İsra Ve Miraç

İsra Ve Miraç


Bismillahirrahmanirrahim

“Kulunu (Muhammed’i) bir gece, Mescid-i Haram’dan kendisine bazı ayetlerimizi göstermek için, etrafını mübarek kıldığımız Mescid-i Aksa’ya götüren Allah, her türlü noksan sıfatlardan münezzehtir. Şüphesiz O, her şeyi hakkıyla bilen, hakkıyla görendir.” (el-İsrâ, 1)

“Andolsun, Rabbinin ayetlerinden en büyüğünü gördü.”Necm:18

Miraç olayının ne zaman vuku bulduğu konusunda çeşitli görüşler bulunmaktadır. Miraç olayı Hicret’ten 18 ay önce Vuku bulmuştur. İsra ve Miraç’ın hikmeti Allah (CC) Resulüne en büyük delilleri göstererek onu zorlu bir davete güçlü bir imanla hazırlamak içindir.

Ebul Hasan en Nedvi şöyle der:

İsra ve Necm adını taşıyan iki mübarek sure gösteriyor ki. Hz. Muhammed (ﷺ); “iki kıblenin peygamberi, iki doğunun ve iki batının imamı, kendisinden önceki peygamberlerin varisi, kendisinden sonraki nesillerin de imamıdır, onun şahsında ve İsra olayında. Beyt’ül haram ile Mescidi aksa, Mekke ile Kudüs bir araya gelmiştir. Bütün peygamberler arkasında namaz kılmıştır ki bu onun peygamberliğinin bütün insanlığı kapsadığını, imamlığının sonsuzluğunu, öğretilerinin tüm insanlığı kucakladığını zaman ve mekan değişse de geçerliliğini sürdüreceğini gösterir.”

“Miraç gecesinin sabahı Cebrail (As) gelerek resule (ﷺ)’e nasıl namaz kılacağını ve namaz vakitlerini öğretmiş Resulüne (ﷺ)ve Ashabı iki rekat sabah namazı, iki rekatta akşam namazı kılıyorlardı.”

Şeyh Edib el- Kiylani, Cevheretu’t Tevbid’ şerhinde söyle der:

“Rivayet edildiği şekilde, Hz. Peygamber (ﷺ)’in miracına kesinkes inanıyorum: Yani Hz. peygamber (as)’in Mescid i Haram’dan Mescid-i Aksa’ya getirildikten sonra yedi kat göğe, oradan da Sidretü’l Münteha’ya Allah’ın müsaade ettiği yere kadar yükseldiğine yakini bir imanla inanıyorum. Bu yükselişin hadis, tefsir ve siyer alimlerinin rivayet ettikleri şekilde olduğuna iman ediyorum.”

İsra veya Miraç denildiğinde, Resulullah (ﷺ)in bir gece olağanüstü bir şekilde belli yerlere götürülüşü anlaşılır. Bu olayın uykuda vuku bulduğunu zannedenlerin aksine, hadise Resulullah (ﷺ) uyanıkken vuku bulmuş, ruh ve beden birlikte bu yolculuğa katılmıştır. İsra hadisesi Kur’an, sünnet ve Müslümanların İcması ile sabit olup, inkar eden küfre girer.

Miraç’a gelince:

Meşhur hadislerle sabit olduğuna göre Hz. Peygamber (ﷺ)in Mescid-i Aksa dan yedi kat göğe, oradan cennete, sonra el-Müsteva’ya ya da arş’a yaptığı yolculuktur.”

Miraç olayı ruhen ve bedenen olmuştur:
Dr. Ramazan el Bûti diyor ki: “İsra ve Miraç olayları ruhun ve bedenin birlikteliğiyle cereyan etmiştir. Bu konuda ilk ve son devir İslam ulemasının Çoğunluğu ittifak halindedir.”

En Nevevi, Müslim Şerhinde şöyle der: “Selefin ve son devir fukaha, muhaddis ve kelamcıların çoğunluğunun görüş birliği ettikleri gerçek, Hz. Peygamber (ﷺ) in bedenen Mekke’den Kudüs’e götürüldüğüdür, Bu konudaki hadis ve haberler buna delalet etmektedir. Zira bu hadislerin zahiri manasına yüz çevirmek ve tevilde bulunabilmek için delil olması gerekir “

İbn Hacer el-Askalani de Buhari Şerhi’nde şöyle der:

“İsra ve Miraç hadiseleri, aynı gecede vuku bulmuş, Hz. Peygamber (ﷺ) uyanıkken, bedenen ve ruhen yolculuk yapmıştır. Fukaha, muhaddis ve kelam alimlerinin çoğunluğu bu görüşte olup, sahih haberlerin zahiri manaları da buna delalet etmektedir. Aklen vukuu imkansız olan bir şey olmadığı için, tevile sapılarak bu görüşten vazgeçilmez.”

İsra ve Miraç nasıl başladı:

Müslim, Enes bin Malik (r.a.)’in şöyle dediğini rivayet etmiştir. Ebu Zerr Resulullah (ﷺ)’in şöyle dediğini söylemiştir: “Ben Mekke’de iken evimin tavanı açıldı ve Cebrail (a.s.) inerek göğsümü yardı. Sonra onu zemzem suyuyla yıkadı. Sonra içi hikmet ve iman dolu altından bir tas getirip, göğsümün içine boşalttı. Sonra da göğsümü kapadı…”

Ardından Cebrail (as)- uzunca, beyaz renkli, merkepten daha yüksek ve daha büyük, katırdan daha küçük “Burak” ismiyle bir hayvan getirdi.” Resulullah (ﷺ) Burak hakkında şunları buyurmuştur: “Binmek üzere ona yaklaştığımda birden azgınlaşıp hareketlendi.

Cebrail(as) elini hayvanın yüzüne sürüp ona:

Utanmıyor musun? Yemin ederim ki, Muhammed’den daha üstün bir beşer sana binmedi! Ne oluyor sana? deyince sakinleşti ve sonra ona binmemi istedi. Cebrail’in terkisinde bindim, o kadar süratli idi ki ön ayaklarını gözümün en uzak gördüğü yere/ufağa atarak, her bir hareketi gözün gördüğü en son noktaya ulaşarak ilerliyordu.”

“Ardından Mekke’deki Harem-i Şerif’ten Kudüs / Beytü’l-Makdis’teki Mescid-i Aksâ’ya götürüldü.” İmam Zehebi Resûlullah(ﷺ)’ın bu yolculuk sırasında üç durakta mola verip namaz kıldığını, bu durakların birincisinin Taybe / Yesrib şehri; ikincisinin Hz. Musa’nın ilk vahyi aldığı ağacın bulunduğu yer; üçüncüsünün Hz. İsa’nın doğduğu kasaba olduğunu kaydeden bir rivayeti aktarır.

Resûl-i Ekrem, Mescid-i Aksâ’da Kur’an’da kıssaları anlatılan ve anlatılmayan Peygamberlerle birlikte, onlara imam olup iki rekat namaz kıldıktan sonra Cebrail (a.s.) birinde süt, birinde şarap olan iki kap getirip kendisine sundu.” “Resulullah (ﷺ) bu iki kabdan süt dolu olanı seçince Cebrail O’na ‘Seni, insanın yaratılış gayesine uygun olana yönlendiren Allah’a hamd olsun, fıtratı seçtin’ dedi.” Zira süt fıtratı, şarap ise dünyaya rağbeti temsil etmektedir. Sonra Cebrail (as), Resulullah(ﷺ)’ı alıp dünya semasına yükseltti.

Miraç’a çıkışı nasıl oldu:

El-Bezzar ve Taberani’nin, Enes bin Malik (r.a)’den rivayet ettiğine göre, Resulullah (ﷺ)şöyle buyurmuştur: “Ben otururken Cebrail (a.s.) geldi. İki omzumun arasına vurdu. Kalktım, kuş yuvası gibi iki yuvanın bulunduğu bir ağaca çıktım. Cebrail (as) o yuvalardan birine, ben de diğerine oturdum. O ağaç yükseldi, yükseldi, öyle ki iki ufku kapattı. Ben etrafa göz atıyordum. Şayet göğe elimle dokunmak isteseydim dokunurdum. Cebrail’e dönüp batım: Sanki bir eyerin atın sırtına yapışması gibi bulunduğu yere yapışmış, kıpırdamıyordu. Onun Allah Teâlâ’nın bilgisi konusundaki üstünlüğünü anladım. Göğün kapılarından biri açıldı. Ve en yüce nuru gördüm. Perdenin önünde inci ve yakut Refrefi vardı. Allah Teala dilediği kadar şeyi bana vahyetti.

Mirac’da karşılaştıkları peygamberler:

Buhari’nin, Enes ve Malik bin Sa’saa kanalıyla, Katade bin Diame (ra)’den rivayet ettiğine göre Hz. Peygamber (ﷺ) İsra gecesi hakkında şunları söylemiştir: “Ben Hadim’de yatmış iken;

-Katade: Belki Resulullah (ﷺ) “el-Hicr’da yatmış iken” buyurdu demiştir.

– Bana gelen (Cebrail (a.s)) geldi de (göğsümü uzunlamasına) yardı.

-Katade: Ben Enes bin Malik’in: “Şuradan şuraya kadar yardı” dediğini işittim.

Yanımda bulunan Enes’in arkadaşı Cârud’a: “Enes “şuradan şuraya kadar yardı.” sözüyle neyi kastediyor? diye sordum. O, işaret olunan bu yerin, boğaz çukurundan kıl biten yere kadar, yani göğsün ön tarafı olduğunu bildirdi, demiştir. Katade: Ben yine Enes’ten: “Göğüs başlangıcından kıl bitimine kadar” derken işittim, demiştir.- Kalbimi çıkardı sonra bana içi iman dolu altından bir taş getirildi. Kalbim yıkandı. Sonra içine iman dolduruldu. Sonra tekrar eski duruma getirildi.

Carus bin Subre, Enes bin Malik’e:

“Ey Ebu Hamza! O Burak mıydı?” diye sordu. Enes de: “Evet, o adımını gözünün görebildiği en uzak noktaya kadar atabilir.” (Resulullah (ﷺ) şöyle devam etti:) Onun üzerine bindirildim. Cebrail de benimle yola çıktı. Nihayet dünya semasına vardı. Cebrail gök kapısının açılmasını istedi.

Denildi ki: Kimdir o.
Cebrail (a.s.): Cibril’im.
Denildi ki: Beraberindeki kimdir?
Cebrail (a.s.): Muhammed’dir.
Denildi ki O’na gönderildi mi?
Cebrail (a.s.): Evet gönderildi.
Denildi ki: Hoş geldi. Bu geliş ne güzel bir geliştir.

Hemen gök kapısı açıldı. Ve orada Adem (a.s.)’le karşılaştım. Cebrail bana: “Bu senin baban Adem’dir, ona selam ver.” dedi. Ben de ona selam verdim. Adem (a.s.) selamımı alıp karşılık verdi. Sonra: “Merhaba salih oğul ve salih peygamber”dedi. Sonra Cebrail (benimle) ikinci semaya yükseldi, Oranın kapısının açılmasını istedi.

Yukarıda sema kapısında geçen diyalog tekrar burada yaşanır.

Hemen gök kapısı açıldı ve oraya vardığında Yahya ve İsa ile karşılaştım. Bunlar teyze oğullarıdır. Cebrail bana: “Bu gördüğün şahıslar yahya ile İsa’dır. Onlara selam ver” dedi. Ben de onlara selam verdim, Onlar da selamımı alıp karşılık verdiler. Sonra: “Merhaba salih kardeş ve salih peygamber” dediler. Sonra Cebrail benim ile üçüncü semaya yükseldi. Oranın kapısının açılmasını istedi.

Yukarıda sema kapısında geçen diyalog tekrar burada yaşanır.
Hemen gök kapısı açıldı ve oraya vardığımda Yusuf’la karşılaştım. Cebrail: “Bu Yusuf’tur Ona selam ver dedi. Ben de Yusuf’a selam verdim. O da selamımı alıp karşılık verdi. Sonra: “Merhaba salih kardeş ve salih peygamber.” dedi. Sonra Cebrail benimle yükseldi. Dördüncü semaya vardığımda, oranın kapısının da açılmasını istedi.

Yukarıda sema kapısında geçen diyalog tekrar burada yaşanır.

Hemen gök kapısı açıldı ve oraya vardığımda İdris’le karşılaştım. Cebrail bana: “Bu İdris’tir, ona selam ver.” dedi. Ben de İdris’e selam verdim. O da selamımı alıp karşılık verdi. Sonra: “Merhaba salih kardeş ve salih peygamber” dedi. Sonra Cebrail benimle yükseldi. Beşince semaya vardığımda oranın da kapısının açılmasını istedi.

Yukarıda sema kapısında geçen diyalog tekrar burada yaşanır.
Hemen gök kapısı açıldı. Oraya vardığımda Harun ile karşılaştım. Cebrail bana: “Bu Harun’dur, ona selam ver.” dedi. Ben de  Haruna selam verdim. O da selamımı alıp karşılık verdi. Sonra: “Merhaba salih kardeş ve salih peygamber.” dedi. Sonra Cebrail benimle yükseldi. Altıncı semaya vardığımda, oranında kapısının açılmasını istedi.

Yukarıda sema kapısında geçen diyalog tekrar burada yaşanır.

Hemen gök kapısı açıldı ve oraya vardığında Musa ile karşılaştım. Cebrail bana: “Bu Musa’dır. Ona selam ver!” dedi. Ben de Musa’ya selam verdim. O da selamımı alıp karşılık verdi. Sonra: “Merhaba salih kardeş ve salih peygamber” dedi. Musa’nın yanından ayrılıp gidince, Musa ağlamaya başladı. “Seni ağlatan nedir?” denildi. O da: “Çünkü benden sonra gönderilen genç bir peygamberin ümmetinden cennete girecek olanlar, benim ümmetimden cennete gireceklerden daha çoktur.” dedi. Sonra Cebrail benimle yedinci göğe yükseldi ve gök kapısının açılmasını istedi.

Yukarıda sema kapısında geçen diyalog tekrar burada yaşanır.

Hemen gök kapısı açıldı ve oraya vardığımda ibrahim (a.s.)’le karşılaştım Cebrail: “Bu, baban İbrahim’dir, ona selam ver.” dedi. Ben de İbrahim’e selam verdim. O da selamıma karşılık verdi ve: “Merhaba salih oğul ve salih peygamber” dedi.

Sonra benim için Sidretul-Münteha yükseltildi. Gördüm ki, Sidre ağacının yemişleri Hecer’in (Yemen’de bir belde) testilerine benziyor. Yaprakları ise fillerin kulakları gibiydi. İkisi batında, ikisi zahirde idi. “Ey Cibril! bunlar nedir?” dedim. “Bâtini olan iki nehir cennette olan iki nehirdir. Zahri olan nehirler ise Nil ve Fırat nehirleridir.” dedi.

Daha sonra bana bir kap şarap, bir kap süt ve bir kap da bal getirildi. Ben süt dolu kabı aldım. Cebrail bana: o senin ve ümmetinin üzerinde olduğu fıtrattır.” (Senin ve ümmetinin İslami hilkatidir.) Sonra bana günde 50 (vakit) namaz farz kılındı. Geri dönüp Musa ya uğradığımda, Musa bana: “Ne ile emrolundun diye sordu. “Günde elli vakit namazla emrolundum.” cevabını verdim. Musa: “Senin ümmetinin günde elli vakit namaza gücü yetmez. Allah’a yemin olsun ki, ben senden önce insanları denedim ve İsrailoğulları’nı ıslah etmek için çok uğraştım Öyleyse Rabbine dön ve Ondan ümmetine (bu farzı) hafifletmesini iste.” dedi.

Ben de Rabbime döndüm. 

Benden on vakit namaz indirdi. Ben tekrar dönüp Musa’ya geldim. Musa, daha önce söylemiş olduğu sözleri yineledi. Ben de Rabbime dönüp niyaz ettim. (Rabbim de) on namaz daha hafifletti. Ben yine Musa’ya döndüm. Musa da aynı sözleri tekrarladı. Ben yine Rabbime döndüm. Bu defa günde on vakit namaz kılmakla emrolundum. Sonra yine Musa’ya döndüm. Musa önceki sözlerini tekrarladı. Yine Rabbime dönüp niyaz ettim. Bu sefer günde beş vakit namaz kılmakla emrolondum.

Musa: “Senin ümmetin günde beş vakit namaz da kılamaz. Ben senden önce insanları denedim ve İsrailoğullarını ıslah etmek için çok uğraştım. Rabbine döne de, ümmetin için bunu daha da hafifletmesini niyaz et.” dedi. Hz. Peygamber (ﷺ) dedi ki: “Rabbime (defalarca) niyaz ettim. Nihayet istemekten utandım. Artık beş vakit namaza razı oluyor ve buna teslimiyet gösterip kabul ediyorum.”  Resulullah (ﷺ) dedi ki: Ben Musa’nın yanından ayrılınca bir nida edici: “Farizemi irade buyurdum ve kullarımdan (fazlasını indirerek) hafiflettim.” diye nida etti “

Tirmizi’nin Abdullah bin Mes’ûd (r.a )dan rivayetine göre, Resulullah (ﷺ) şöyle buyurmuştur: ”İsra gecesi İbrahim’le (as) karşılaştım. Dedi ki: Ümmetine benden selam götür ve onlara haber ver ki: Cennetin toprağı iyi, suyu tatlı ve ovalar halindedir. Ona ağaç dikmek: “Subhanalilahi, ve’l-Hamdulillahi, Ve la ilahe illallah Va’llahu Ekber’le olur.”

Mirac’da Cehennemin ve Orada yaşananların gösterilmesi:

İbn Hibban’ın rivayet ettiğine göre, Enes bin Malik (r.a.) Resulullah(ﷺ)’ın şöyle buyurduğunu nakletmiştir:
“Götürüldüğüm gece, ateşten makaslarla dudakları kesilen bazı adamlar gördüm.” Ey Cibril Bu kimseler kimdir?” diye sordum. Şöyle dedi: “Onlar ümmetinden vaazda bulunan bazı hatiplerdir. Onlar insanlara iyilik yapmalarını emrederler de kendi nefislerini unuturlar. Halbuki onlar kitabı okumaktadırlar. Akıl etmezler mi?”

Hz. Peygamber(ﷺ)şöyle buyurmuşlardır: “(Miraç esnasında) cennetin kapısında durup içeri baktım. Oraya girenler ekseriya fakirler idi. Zenginler de (hesap vermek için) mahpus idiler. Bunlardan cehennemlik olanların ise ateşe atılmaları emredilmişti. Cehennemin kapısında da durdum. Oraya girenlerin ekserisi kadınlardı.” (Buharî, Rikâk, 51; Müslim, Zühd, 93

Sidretu’l Müntehâ Nasıl Bir Yerdir:

Müslim, Abdullah bin Mes’ud (r.a.)’un söyle dediğini rivayet etmektedir: “İsra hadisesinde Resulullah (ﷺ) Sidretu’l-Müntehâ’ya kadar götürüldü. Orası altıncı semadadır. Yeryüzünden yukarıya çıkacak şey oraya kadar varır ve orada kabzedilir. Yukarıdan inenler ise oraya kadar iner ve oradan kabzedilir. (Abdullah bin Mes’ud) Dedi ki: “Sidre’yi kaplayan kaplamıştır.” Dedi ki Altından bir kelebek. Resulullah (ﷺ)’a orada üç şey verilmiştir. Beş vakit namaz, bakara suresinin son kısımları, ümmetinden Allah’a şirke koşmamak dışında, cehenneme sokacak günahları işleyenlere mağfiret.”

Mahlukatın ilmi orada (sidre’de) sona erer. Bunun ötesinde onların ilmi yoktur. Sidre-i Münteha bütün peygamberlerin ve bütün mukarreb meleklerin son bulduğu yerdir. Kaab der ki: “Onun ötesinde Allah’tan ve onun bildirdiklerinden başka kimsenin bilmediği bir gayb vardır.”

Resulullah (ﷺ) şöyle buyurmuştur: “Sonra Cebrail (as) beni o kadar yükseltti ki, sonunda kalem sesleri duyduğum bir yere geldim.”

Müslim, Ebu Hureyre (ra)’nin “Andolsun onu, Sidretu’l Münteha’nın yanında önceden bir defa daha görmüştü.” Necm:13 ayetini hakkında: “Cebrail (as)’i gördü.” dediğini rivayet etmiştir.

Miraç gecesi Rabbini gördümü:

İbn-i Abbas (ra)’tan gelen rivayete göre Resul-i Ekrem: “Ben, yüce Rabbimi gördüm!” buyurmuştur. (Ahmed, I, 285; Heysemî, I, 78)

Peygamber Efendimiz “Rabbini gördün mü?” sorusuna cevaben: “Bir nur gördüm!” buyurmuşlardır. (Müslim, Îman, 292)

Buhari ve Müslim, İbn Mesud (ra)’un ” İki yay kadar, yahut daha yakın oldu.”(Necm:9), “(Gözleriyle) gördüğünü kalbi yalanlamadı.”(Necm:11) ve “Andolsun о, Rabbinin en büyük ayetlerinden bir kısmını gördü.”(Necm:18) ayetleri hakkında şöyle dediğini rivayet ederler: “Cebrail (as)’i gördü. Onun altı yüz kanadı vardı. -“Andolsun o, Rabbinin en büyük ayetlerinden bir kısmını gördü.” ayetini (okuduktan) sonra şu ilaveyi yapmıştır: “Cebrail’i gerçek suretinde gördü. Müslim’de bu şekilde rivayet edilmiştir:

Buhari de, “İki yay kadar yahut daha yakın oldu, (Allah’ın kuluna vahyettiğini vahyetti.” ayetleri hakkında şöyle demiştir. “Cebrail’i altı yüz kanatlı olarak gördü.”

Tirmizi’nin rivayeti ise şöyledir:

“Gözleriyle gördüğünü kalbi yalanlamadı” Dedi ki: “Resulullah (ﷺ), Cebrail (a.s)’i gökle yer arasını dolduran geniş bir elbise içerisinde gördü.”

Buhari’deki rivayettc(6/313), “And olsun ki O, Rabbinin en büyük ayetlerinden bir kısmını görmüştür.” ayetinin tefsirinde Abdullah İbn Mes’ud şöyle demiştir: Resulullah (ﷺ) semanın etrafını yeşil bir kumaş (halinde Cebrail’in kanadının) kaplamış olduğunu gördü.

İmam Ahmed ve Taberani, İbni Abbas’dan rivayet etmişlerdir:”…Resulullah (ﷺ) (Cebrail (as)’ı gerçek suretinde) görünce düşüp düşüp bayıldı. Bunun üzerine yanına gelip Onu uyandırıp, ayağa kaldırdı ve yanaklarındaki ıslaklığı sildi.”

Hz. Aişe (ra) ve bir grup, Resulullahın (ﷺ)’nın Rabbini görmediğini söylerken, İbn Abbas ve bir grup Rabbini gördüğü söylemiştir.

Miraç’ta verilen üç şey:

Müslim, Abdullah bin Mes’ûd (r.a.)’un söyle dediğini rivayet etmektedir: “İsra hadisesinde Resulullah (ﷺ), Sidretu’l-Münteha’ya kadar götürüldü Orası altıncı semadadır. Yeryüzünden yukarıya çıkacak şey oraya kadar varır ve orada kabzedilir. Yukarıdan inenler ise oraya kadar iner ve orada kabzedilir.

(Abdulah bin Mes’ud) Dedi ki: “Sidre’yi kaplayan kaplamıştır.” Dedi ki: Altından bir kelebek.

Resulullah (ﷺ)’a orada üç şey verilmiştir. Beş vakit namaz, bakara suresinin son kısımları, ümmetinden Allah’a şirk koşmamak dışında, cehenneme sokacak günahları işleyenlere mağfiret.”

Miraç dönüşünde yaşananlar:

Müslim’in, Cabir bin Abdullah (ra)’dan rivayet ettiğine göre, Cabir (r.a.),Resulullah (a.s.)ın şöyle dediğini işitmiştir: “Kureyşliler (Beytu’l-Makdis’e gittiğimi) yalanladığında Hicr’de ayakta dururken Allah bana Beytü’l-Makdis’i gösterdi. O’na bakarak Beytu’l-Makdis’in belli başlı özelliklerini anlatmaya başladım.

Buhari’nin bir rivayetinde şu ilave vardır: “Kureyşliler Beytu’l-Makdis’e götürülüşümü yalanladıklarında…”

ibn Hacer el-Askalâni, Şeyh ibn Ebu Hamza’nın şöyle dediğini nakleder: 

Resulullah (ﷺ)’in semaya yükseltilmeden önce, Beytul Makdis’e götürülmesinin hikmetinin, Hakk’ı susturmak isteyenlere Hakk’ın ortaya konulmasını söylemektir. Şayet doğrudan doğruya Mekke’den semaya yükseltilmiş olsaydı, Resulullah (ﷺ)’ın söylediklerini yalanlayanlara soruşturma fırsatı tanınmamış olurdu.

Oysa Hz. Peygamber (ﷺ) Beytu’l-Makdis’e götürüldüğünü söyleyince, Beytu’l-Makdis’in özelliklerini ayrıntılı olarak açıklamasını istemişlerdi. Zira onlar daha önce orayı görmüşlerdi ve Resulullah (ﷺ) ‘ın orayı daha önce görmemiş olduğunu biliyorlardı Resulullah (ﷺ) bir gecede Beytu’l-Makdis’e götürüldüğünü haber verince, Kureyşliler bu sözün doğruluğunu araştırıp, tahkik etmek istediler.

Bu sözün doğruluğunu tasdik etmeleri, bundan sonra zikredeceklerini de tasdik etmelerini gerektirirdi. Böylece bu olay müminlerin imanını inkarcıların ise küfrünü artırdı.”

*-*

Bu yönden bakıldığında, İsra olayı, Resulullah (ﷺ)’ın nübüvvetini belgeleyen mucizelerden biri olduğu anlaşılır. Hz. Ebubekir (ra) Tüm bu anlatılanlara karşı duruşu ” O öyle diyorsa doğrudur. ve Onun öteside vardır.” demesi bu konuda müminlerinde duruşu olmalıdır. Hz. Peygamber (ﷺ), Mekke’den, Kudüs’e götürülmeseydi, miraç olayı iman etmeyi gerektiren, gayb haberlerinden biri olarak kalacaktı. Oysa, miraç hadisesi olmasaydı bile Resulullah (ﷺ)’nıı Beytul-Makdisi tarif etmesi bizatihi ortaya koymuş olduğu bir mucize olup, bu mucizeyi gösteren kişiye iman ederek teslim olmayı ve ona gelen vahyi doğrulamayı gerektirmektedir.

Post a Comment

İçinizde olan güzellik her zaman yazılarınıza ve dilinize aşkla dökülsün...

Daha yeni Daha eski

Öne Çıkanlar

Nefs