Kadiri Yolu

 

Kutbul Aktap- Gavsul Azam- Kutbul Ula Ne Demektir

Kutbul Aktap- Gavsul Azam- Kutbul Ula Ne Demektir


Sırrı Hilafet her asırda bir zata verilir. Allahu Teala’nın İhsan’ı olan bir husustur. Efendimiz izin ve icazetleri ile bütün Ümmeti Muhammed’in terbiyesi hususu, kendisine Allahu Teala’nın ihsanı olur. Bu yönde memurdurlar. 

Sırrı hilafet bir kimseye ihsan olacağı zaman Cenabı Allah tarafından Hızır Aleyhisselam’a var o kimseye müjdele, Hızır as Hz. Peygamber efendimizin yanına gelerek bu durumu bildirir. O kimse için Efendimiz yeşil bir hilat verir ve o zata bu giydirilir. 

O zat hemen alınarak huzura getirilir. Hz. Peygamber o zata teveccühte bulunarak bütün fiillerini, sözlerini ve amellerini yani sireti seniyelerinin tamamını ihsan buyururlar ve kendi hallerini bütünüyle giydirirler. Daha sonra eline bir terbiye aletlerinden bir Cendere bir Kamçı ayaktan ve boyundan bağlamak için birer Kement İhsan buyururlar. Bunlar birer tabirdirler. Bunları, dünya aletler ile kıyaslanmaması gerekir. Bu aletlerle terbiye edilmeleri gerekenler, batıda olsalar doğudan yetişip anında müdahalede bulunabilirler. 

O Zât, zerreye varıncaya kadar her şeyi görür. Kendisi için örtülü, kapalı bir şey yoktur. Bir müridi batıda, bir müridi de doğuda bulunsa, ve kendileri de ortada bir yerde olsalar, müritlerinin ikisine birden İblis musallat olsa, hilâfet nuru ile bu hali görürler ve bunları İblisin şerrinden kurtarırlar. 

O zata göre, kendisinden gizli bir şey yoktur. İster yakın, ister uzak, ister gece, ister gündüz olsun, onun için birdir. Her kişinin haline vakıftır. Kişinin kendi halini, kendisinden iyi bilirler. Nereye uzansa yetişir, nereye dilerse yakın veya uzak ayak basarlar. 

Göz açıp kapayıncaya kadar, nereye dilerse ve neyi görmek isterse görürler. Onun için, gizli ve saklı bir şey olmaz. Her yerde bulur ve bilirler. Herhangi yerde olursa, hazır bulunur, kusur ve tecellisine göre terbiyesini ederler. Dilerse, bir müridini bir bakışta VASIL-I-İLALLAH eder. Etmediğinin, mutlaka

bir illeti ve hikmeti vardır. Bazıları, tez vakitte VASIL-I-İLALLAH olurlar. Bazıları ise, uzun zamanda vuslât bulurlar. Zira, o Zât daima, Resûlüllah’ın huzurunda bulunur. 

Nasıl Bilinirler ve Bulunurlar? 

Bunların alametlerinin sonu yoktur. Fakat, en önemlisi şudur ki, bu Zâtın her fiili, kavli ve ameli Resûlüllah aleyhisselâmın siyreti gibi olup, aslâ buna aykırı harekette bulunmaz, kabul dahi etmez.

İkincisi, üzgün bir kimse huzurlarına varıp mübarek yüzlerini görse, içindeki üzüntü birânda gider ve yerine bir ferahlık gelir, içi açılır. Birer inci tanesi halinde, mübarek ağızlarından dökülen sözlerinden sevinç hâsıl olur, meclislerinden ayrılmak istenilmez. 

Üçüncüsü, yaşça ve rütbece büyük görünenler dahi meclislerine gelince, ister istemez ellerinden öpmeye mecbur ve hayır dualarını almakla mesrûr olurlar.

İşte, bu vasıfları nefsinde toplayan Zât, sâlik ve tâlip bulduğu ve bildiği zaman, hiç düşünmeden mübarek ellerinden öpmeli, hizmetlerinde bulunmak için can ve başla gönüllü olmalı, mâlen ve bedenen güçleri yettiği kadar hizmetinde bulunmayı ganimet ve emirlerini yerine getirebilmeyi nimet saymalı ve her hususta kendisine itaatkâr olarak teslimi külli ile teslim olmalıdırlar.

Kutbul aktap gavsul Azam kutbul ula

Gavs-ül-â’zam tâbir olunan Zât-ı-vâlâ kadr ise, Kutb-ül-Aktâb’a mülâzımdır. Onun da tasarrufa kudreti varsa da el ve dil uzatmaz ve hiç bir şeye destursuz karışmaz.

Kutb-u-ulâ tâbir olunan Zât-ı-şerif de, diğer kutupların evveli demektir.

Kutb-ül-aktab, Gavs-ül-â’zam ve kutb-u-ulâ tâbir olunan bu üç zat, halk arasında ÜÇLER olarak anılan ve tanınan zatlardır. Bunlardan başka, YEDİLER ve KIRKLAR tâbir olunan zatlar da, her biri birer kutub olmakla beraber, Allahu Teâlâ’nin ihsaniyle Kutb-ül-aktâb’a hizmetçi düşmüşlerdir.

Kutupların tasarrufları, memur bulundukları yerde bizzat bulunmaları demek değildir. Kendisi İstanbul’da bulunur ve memuriyeti Hindistan’da olur ama, bir anda icrasına muktedirlerdir. Onlara göre, uzak veya yakın müsavidir.

Bunlardan başka, YÜZLER, ÜÇ YÜZLER, YEDİ YÜZLER ve BİNLER de vardır. Tarafı ilahiden, bunlar da Kutb-ül-Aktâbın ve diğer kutupların hizmetlerine memurdurlar.

Ayrıca, ÜÇ BİNLER, YEDİ BİNLER, ON BİNLER de vardır. Bunların, kâmil ve mükemmeli olsa bile, tasarruf işlerine karışmazlar ve bunlarla birlikte her asırda rivayete göre 124,000 VELİYULLAH mevcut bulunur. Kıyamet gününe kadar da bu mevcut hiç eksilmez.

Bazen da, Kutb-ul-Aktab henüz hayatta iken, Gavs-ül azam bulunan zatın siyret ve ahlak güzelliği ve bütün halleri ve kavillerindeki üstünlükler dolayısıyla, rızasıyla Gavs-ül-azamı kendi makamına getirir ve kendisi tasarruftan el çeker, Böylelikle, Kutb-ul-Aktab hayatta iken, Gavs-ul azam Kutb-ul Aktab olması vuku bulur.

Kutuplardan birisine Emri hak vukuunda, tarafı ilahiden Hızır aleyhisselam gelerek Kutb-ul Aktab’a bildirir. Onlar da, icabını düşünür ve ilham-ı ilahi ile nöbet değiştirmek dışarıdan birisini getirirler. Bazan da falan yerde, şu şekilde bir adam vardır, var onu getir, denilerek Kutb-ül Aktab ile Hızır aleyhisselam memur olurlar ve gider o zatı getirirler. 

Bazen de: Varıp cihanı dolaşırlar… Gecenin yarısında uyanık ve agah birisini bulursan al getir, diye emrolunur, gidip getirirler. Bunlar, birkaç tane olursa, aralarında en layık olanı alırlar. 

Bu suretle seçilen kimseyi, Kutb-ul Aktab alarak Resulullah’ın huzurundaki divana götürür. Huzuru saadette hil’atini giydirerek ölenin yerine geçirirler. 

Bazen kutbul aktab, Sırrı Hilafet ve gavsul Azamlık makamları üç mertebe halinde kutbul aktab olan zatın kendisinde toplanabilir.

Post a Comment

İçinizde olan güzellik her zaman yazılarınıza ve dilinize aşkla dökülsün...

Daha yeni Daha eski

Öne Çıkanlar

Nefs