Kadiri Yolu

 

Zaaf İle İlgili Hadisler

Bismillahirrahmanirrahim

Zaaf  Ne demektir:

  1. İrade zayıflığı, dayanamama.
    Herkesin bir zaafı vardır ama bazılarının sonradan oluşur. Örneğin sigara içmek ve içmeye mecbur hissetmek bir zaaftır.
  2. (Bir şeye, bir kimseye karşı) Aşırı ilgi duyma, düşkünlük.
    Çünkü Nuran’ın da ona karşı bir zaafı olduğu muhakkak (Ahmet H. Tanpınar). 
  3. Eksiklik, yetersizlik.
    O’nun yakınlığına ererek huzurunda bulunan şerefli kullar; bir an O’na kulluk yapmaktan yan çizmezler. İbadet etmekte de hiç zaaf ve gevşeklik göstermezler…
  • Zaaf göstermek: Zayıflığı, yeteneksizliği ortaya çıkmak.
  • Zaafa düşmek (kapılmak): Direnme gücü gösterememek, dayanamamak.
    Çünkü tutkunun, insanları zaafa düşüren bir cazibesi var.

__________________________________________________

Zaaf İle İlgili Rivayetler:

Ebû Umâre Berâ İbni Âzib (ra) şöyle demiştir: Resûlullah sav bize şu yedi şeyi emretti: “Hasta ziyaretini, cenazeye  iştirak etmeyi, aksırana hayır dilemeyi, zayıfa yardım etmeyi, mazluma yardımcı olmayı, selamı yaygın hale getirmeyi ve yemin edenin yemininin yerine gelmesini temin etmeyi.”

Buhârî, Mezâlim 5; Müslim, Libâs 3. Ayrıca. bk. Tirmizî, Edeb 45; Nesâî, Cenâiz 53


Hârise İbni Vehb ra. Resûlullah (sav)’i şöyle buyururken işittim dedi: “Size cennetlikleri bildireyim mi? Onlar hem zayıf oldukları hem de halk tarafından zayıf görüldükleri için kimsenin önemsemediği ve fakat şöyle olacak diye yemin etseler, isteklerini Allah’ın gerçekleştireceği kimselerdir.

Size cehennemliklerin kimler olduğunu söyleyeyim mi? Katı kalpli, kaba, cimri ve kurularak yürüyen kibirli kimselerdir.”

Buhârî, Eymân 9, Tefsîru sûre (68), 1, Edeb 61; Müslim, Cennet 47. Ayrıca bk. Tirmizî, Cehennem 13; İbni Mâce, Zühd 4


Ebû Hureyre ra.’den rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyurdu: “Allah’ın salât ve selâmı üzerlerine olsun, önceki peygamberlerden biri düşmanla savaşmaya (cihada) çıktı. (Hareketinden önce) ümmetine şöyle seslendi:

– Bir hanımla evlenmiş olup onunla henüz gerdeğe girmemiş olan, yaptığı evin henüz çatısını çatamamış olan, gebe koyun veya deve alıp yavrulamasını bekleyen kimse peşime düşmesin! Bu sözleri söyledikten sonra yola çıktı. İkindi sularında (düşman) yurduna vardı. Güneşe hitaben:

– Sen de ben de emir kuluyuz dedi; sonra:

Allah’ım onun batmasını geciktir, diye dua etti.

Bunun üzerine orayı fethedinceye kadar güneşin batması geciktirildi. (Nihayet) ganimetler bir araya getirildi. Onları yakmak için gökten ateş indi fakat yakmadı. Bunun üzerine Peygamber:

– İçinizde ganimetten mal aşırmış olanlar var. Haydi her kabileden bir temsilci benimle tokalaşıp biat etsin! dedi.

Tokalaşma esnasında bir kişinin eli peygamberin eline yapıştı. O zaman Peygamber:

– İhanet eden sizdedir. Derhal senin kabilene mensup kişiler gelip bana bîat etsinler! dedi.

Bîat esnasında iki ya da üç kişinin eli peygamberin eline yapıştı. Bu defa onlara:

– Aşırılmış olan mal sizde! dedi.

 Adamlar, sığır kafasına benzer altından yapılmış bir baş getirdiler. Peygamber onu öteki ganimetlerin içine koydu. Ateş de hepsini yaktı, kül etti. Zira ganimet bizden önce hiç bir peygamber (ve ümmetin)e helâl değildi. Allah Teâlâ zaaf ve aczimizi bildiği için onu bize helâl kıldı.”

Buhârî, Humus 8; Müslim, Cihâd 32


Ebû Şüreyh Huveylid İbni Amr el-Huzâ`î ra’den rivayet edildiğine göre Peygamber as şöyle buyurdu: “Allah’ım! İki zayıf kimsenin, yetimle kadının hakkını yemekten herkesi şiddetle sakındırıyorum.”  

 Nesâî, es-Sünenü’l-kübrâ, ‘İşretü’n-nisâ, 64, (V, 363). Ayrıca bk. İbni Mâce, Edeb 6


Ebû Zer ra şöyle dedi: Yâ Resûlallah! Beni vali tayin etmez misin? demiştim. Eliyle omuzuma vurarak şöyle buyurdu:

– “Ebû Zer! Sen zayıf bir adamsın. İstediğin görev ise bir emanettir. Bu emaneti ehil olarak alan ve üzerine düşeni yapanlar müstesna, aslında bu görev kıyamet gününde bir rezillik ve pişmanlıktır.”  Müslim, İmâret 16

Ebû Zer ra’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sav şöyle buyurdu: “Ebû Zer! Senin gerçekten zayıf olduğunu görüyorum. Kendim için ne istiyorsam senin için de onu isterim. İki kişiye bile olsa sakın başkan olma! Yetim malına da yöneticilik yapma!” Müslim, İmâre 17. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Vesâyâ 4; Nesâî, Vesâyâ 10


Ebû Saîd el-Hudrî ra, Resûlullah sav’ i şöyle buyururken işittim dedi: “Kim bir kötülük görürse, onu eliyle değiştirsin. Şayet eliyle değiştirmeye gücü yetmezse, diliyle değiştirsin. Diliyle değiştirmeye de gücü yetmezse, kalbiyle düzeltme cihetine gitsin ki, bu imanın en zayıf derecesidir.”  Müslim, Îmân 78. Ayrıca bk. Tirmizî, Fiten 11; Nesâî, Îmân 17


Ebû Hureyre raden rivayet edildiğine göre, Resûlullah sav şöyle buyurdu: “Sizden biriniz, insanlara namaz kıldırdığı zaman, hafif tutsun. Çünkü onların arasında zayıf, hasta ve yaşlılar vardır. Herhangi biriniz kendi başına namaz kıldığında ise dilediği kadar uzatsın.” Buhârî, İlim 28, Ezân 62; Müslim, Salât 183-186. Ayrıca bk. Tirmizî, Salât 61; Nesâî, İmâmet 35; İbni Mâce, İkâme 48, 49


Ebû Hureyre ra’den rivayet edildiğine göre, Resûlullah sav şöyle buyurdu: “Kuvvetli mümin, (Allah katında) zayıf müminden daha hayırlı ve daha sevimlidir. (Bununla beraber) her ikisinde de hayır vardır. Sen, sana yararlı olan şeyi elde etmeye çalış. Allah’dan yardım dile ve asla acz gösterme. Başına bir şey gelirse, “şöyle yapsaydım, böyle olurdu” diye hayıflanıp durma. “Allah’ın takdiri bu, O, ne dilerse yapar” de. Zira “eğer şöyle yapsaydım” sözü şeytanı memnun edecek işlerin kapısını açar.”  Müslim, Kader 34. Ayrıca bk. İbni Mâce, Mukaddime 10.


Hz. Âişe’den rivayet edildiğine göre, Mahzûm kabilesinden hırsızlık yapan  bir kadının durumu Kureyşlileri pek üzmüştü. Bunun üzerine:

– Bu konuyu Resûlullah sav ile kim görüşebilir? diye kendi aralarında konuştular. Bazıları:

– Buna Resûlullah’ın sevgilisi Üsâme İbni Zeyd’den başka kimse cesaret edemez, dediler.

Üsâme de onların istekleri doğrultusunda Peygamber sav ile konuştu.

Resûl-i Ekrem sav Üsâme’ye:

– “Allah’ın koyduğu cezalardan birinin uygulanmaması için aracılık mı yapıyorsun?” buyurduktan sonra kalkıp bir konuşma yaptı ve şunları söyledi:

“Sizden önceki milletlerin yok olmasına sebep, içlerinden soylu biri hırsızlık yapınca ona dokunmayıp, zayıf ve kimsesiz biri hırsızlık yapınca ona cezasını vermeleriydi. Allah’a yemin ederim ki, Muhammed’in kızı Fatıma hırsızlık yapsaydı, onun da elini keserdim.”

Buhârî, Enbiyâ 54, Megâzî 53, Hudûd 11, 12; Müslim, Hudûd 8, 9. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Hudûd 4; Tirmizî, Hudûd 6; Nesâî, Sârık 6; İbni Mâce, Hudûd 6


Enes ra şöyle dedi: (Üvey babam) Ebû Talha, (annem) Ümmü Süleym’e:

– Resûlullah sav’in sesi kulağıma pek zayıf geldi; kendisinin aç olduğunu da biliyorum. Yanında yiyecek bir şey var mı? dedi. Ümmü Süleym:

– Evet, var dedi ve arpa ekmeğinden yapılmış bir kaç çörek çıkardı. Sonra kendisine ait bir başörtüsü aldı; onun bir tarafına çörekleri sarıp dürdü ve elbisemin altına yerleştirdi. Örtünün bir kısmını da belime sardı, sonra beni Resûlullah sav’e gönderdi. Ben ekmeği götürdüm. Resûlullah sav’i mescidde, cemaatle birlikte otururken buldum. Ben de yanlarında ayakta durdum. Resûlullah sav:

– “Seni Ebu Talha mı gönderdi?” buyurdu.

– Ben:Evet, dedim.

– “Yemek için mi?” buyurdu.

– Evet, diye cevap verdim. Resûlullah sav yanında bulunanlara:

– “Kalkınız” buyurdu, onlar da kalkıp yürüdüler, ben önlerinden yürüdüm. Ebû Talha’ya gelerek durumu bildirdim. Bunun üzerine Ebû Talha:

– Ey Ümmü Süleym! Resûlullah sav cemaatle birlikte geldi, oysa bizim yanımızda onları doyuracak bir şey yok? dedi. Ümmü Süleym:

– Allah ve Resûlü daha iyi bilir, dedi. Ebû Talha da hemen gidip Resûlullah sav’i karşıladı. Resûl-i Ekrem, Ebû Talha ile birlikte geldi ve eve girdiler. Resûlullah sav:

– “Ey Ümmü Süleym! Yanında olanları getir” buyurdu. O da bu ekmeği getirdi. Resûlullah sav emredip ekmekleri parçalattı. Ümmü Süleym, yağ tulumunu sıkarak o ekmek parçaları üzerine yağ sürdü. Sonra, Resûlullah sav’de onun içine Allah’ın söylemesini dilediği duayı okudu. Bundan sonra:

– “On kişiye izin ver!” buyurdu. Ebu Talha on kişiye izin verdi, onlar doyuncaya kadar yediler, sonra çıktılar. Resûl-i Ekrem:

– “On kişiye daha izin ver!” buyurdu. Ebu Talha onlara da izin verdi, onlar da yiyip çıktılar. Hz. Peygamber:

– “Bir on kişiye daha izin ver!” buyurdu. Neticede cemaatin hepsi yiyip doydular. Bu cemaat yetmiş veya seksen kişi idi.

Buhârî, Menâkıb 25; Müslim, Eşribe 142

Post a Comment

İçinizde olan güzellik her zaman yazılarınıza ve dilinize aşkla dökülsün...

Daha yeni Daha eski

Öne Çıkanlar

Nefs