Kadiri Yolu

Tekellüfü Terketmek

 Tekellüfü (Yapmacık ve Zorlama Davranışları) Terketmek


Sufilerin güzel ahlâkından biri de, tekellüfü (zorlama ve sıkıntıyı) terketmektir. 


Tekellüf, nefsin arzusu için, insanlara gösteriş olsun diye yapılan yapmacık hareketlerdir. Bu ise, sûfîlerin haline ve yoluna ters bir şeydir. Tekellüfün

bir kısmı, mukadderata gizli bir itiraz ve Allah'ın taksimine rızasızlık manası taşımaktadır. Halbuki tasavvuf, tekellüfü terk etmektir, diye tarif edilmiştir. Tekellüf aslında bir geri kalmadır, hem de sıddıkların yolundan ve gayesinden geri kalma.


Enes b. Mâlik [radıyallahu anh] demiştir ki: "Resûlullah'ın (ﷺ) bir düğün yemeğinde bulundum, onda et ve ekmek yoktu." (İbn Mâce, Nikâh, 24; Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, 3/255.)


Rivayet edildiğine göre, Câbir b. Abdullah'ın bazı arkadaşları onu ziyarete

geldiler. Câbir [radıyallahu anh] kendilerine ekmek ve sirke ikram ederek,

"Buyurun, yiyiniz; çünkü ben, Resûlullah'ın (ﷺ) 'Sirke ne güzel katıktır buyurduğunu işittim" dedi. (Ebû Davud, Et'ime, 39; Nesâî, Eymân, 21; İbn Mâce, Et'ime, 33; Dârimî, Et'ime, 18.)


Süfyân b. Seleme şöyle anlatmıştır: "Selmân-ı Fârisi'nin [radıyallahu anh]

yanına gitmiştim. Bana ikram olarak ekmek ve tuz getirip, 'Buyur ye! Şayet

Resûlullah (ﷺ), bir kimsenin diğer bir kimse için sıkıntıya girmesini yasaklamasaydı; ben de sizin için külfete girer elimde ve hazırda olmayan başka şeyler de getirirdim' dedi."


Tekellüf aslında bütün hal ve davranışlarda kötülenmiş bir durumdur. Mesela; sırf başkalarına gösteriş için giyinmekte, süslü püslü konuşmada, hele günümüz insanlarının devamlı yaptığı gibi, yağcılık yapmada çok çirkin bir davranıştır. Bugün yağcılık öyle bir yayıldı ki ondan kurtulabilen cidden çok azdır. Nice yağcılık yapan insan vardır ki yaptığı işin bir yağcılık olduğunu bilmez ve onun farkına da varmaz. Bazen, yağcılık ve yaltaklanma da açıkça nifaka düşünler bile olur. Halbuki bu sûfînin haline ve yoluna çok ters bir durumdur.


Şeyh Ziyâeddin Abdülvehhâb b. Ali, bize Ebû Ümâme'nin [radıyallahu anh]

Resûlullah'tan (ﷺ)şu hadisi naklettiğini bildirdi: "Hayâ ve az konuşmak, imanın iki şubesidir. Çirkin ve çok konuşmak da nifağın şubeleridir." (Tirmizî, Birr, 80; Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, 5/269; Beyhakî, Şuabü'l-Imân, 6/123 (nr. 7706).)


Buradaki çok konuşmak; fazlasıyla yağcılık yapmak, insanlara karşı

övünmek, fesahat ve belâgatını ortaya çıkarmaya çalışarak insanlara sıkıntı

vermektir ki bu sadıkların işi değildir.


Ebû Vâil'in şöyle dediği anlatılır: "Bir arkadaşımla birlikte Selmân-ı Fârisi'yi [radıyallahu anh] ziyarete gitmiştim. Bize arpa ekmeği ile çekilmemiş iri tuz ikram etti. Arkadaşım, 'Şu tuzun içinde sa'ter (kekik otu) bulunsaydı, daha güzel olurdu!' dedi.  Bunu işiten Selmân-ı Fârisî [radıyallahu anh], hemen kalkıp ibriğini komşusuna rehin vererek borç olarak bir miktar sa'ter satın aldı. Yemeği yiyip bitirince arkadaşım, 'Bize rızık olarak verdiği şeye kanaat ettiren Allah'a hamdolsun!' deyince, Selmân-ı Fârisî [radıyallahu anh], 'Eğer sen, Allah Teâlâ'nın sana verdiği rızka kanaat etmiş olsaydın, ibriğim rehin olmazdı!'" dedi. Bu hadisede, Selmân-ı Fârisî'nin [radıyallahu anh] Söz ve fiilinde tekellüften kaçındığı görülmektedir.


Anlatıldığına göre; Hz. Yunus'a [aleyhisselâm] ashabı ziyarete gelmişlerdi. Onlara biraz arpa ekmeği ile, kendi eliyle yetiştirdiği sebzeden doğrayıp ikram etti ve, "Şayet, Allah Teâlâ boşuna külfete girenleri lânetlemeseydi, sizin için külfet ve meşakkate girer başka şeyler de hazırlardım!" dedi.


Sufilerden biri demiştir ki: "Haberin olmadan ziyarete gelene hazırda olanı

ikram et. Sen birini davet ettiğinde ise elinden gelen hizmet ve ikramı yap."

Zübeyr b. Avvâm'ın şöyle dediği rivayet edilmiştir: Resûlullah'ın (ﷺ) görevlendirdiği bir kimse insanlara Peygamber Efendimiz'in (ﷺ) ağzından şunları söylüyordu:

"Allah'ım! Ümmetimin mevtaları için dua edenleri, dua ve davranışlarında

külfete girmeyenleri affet! Dikkat! Ben ve ümmetimin salihleri tekellüften (yapmacık zorlama ve davranışlardan) uzağız." (Zebîdî, İthâfü's-Sâde, 7/152; Aclûnî, Keşfü’l-Hafâ, 1/205. Tekellüfü yasaklayan bir hadis için

bk. Buhârî, İ'tisâm, 3.)


Rivayet edildiğine göre, Hz. Ömer [radıyallahu anh], "Yerden taneler, üzümler, yoncalar, zeytinlikler, hurmalıklar ağaçları göğe doğru yükselen bahçeler, meyveler ve çayırlar bitirdik" (Abese 80/27-31) âyet-i kerimesini okudu ve "Şu diğerlerinin hepsini anladık, acaba 'ebb' nedir?" dedi.

Elinde asâsı vardı. Onu yere vurarak, "Vallahi bu bir zorlamadır. Ey insanlar! Kur'an'dan size açıklananı alınız. Öğrendiklerinizle amel ediniz. Bilmediklerinizin ilmini Allah'a havale ediniz.!" (Taberi, Câmiu'l-Beyân, 15/59; Şevkânî, Fethu'l-Kadir, 5/387.) diyerek, hem kendi nefsini tenkit etti, hemde başkalarını bu konuda uyardı. 


Post a Comment

İçinizde olan güzellik her zaman yazılarınıza ve dilinize aşkla dökülsün...

Daha yeni Daha eski

Öne Çıkanlar

Nefs