Kadiri Yolu

Yedi Asırlık Mektup



Yedi Asırlık Mektup

Yemen’de, Tubba Düru isminde, bir melik vardı. Pek çok sayıda askeri ve dokuz tane de bilge veziri vardı. lakabı ‘Eyyûb’ idi.

Yemen’in bu adaletli hükümdarı Tubba Düru bir gün İsa'nın dinini öğrenmek için Kudüs’e gitmeye karar vermiş. Yolu üzerindeki Mekke’ye uğramış. Kâbe’yi tavaf ve ziyaret etmek istiyormuş. On iki bin asker ve vezirleri ile birlikte çadırlarını kurmuşlar. Fakat buraya geldikleri zaman Mekke’nin ileri gelenleri bunları karşılamamış, izzet ü ikramda bulunmamışlar. Kabe'de tavaf edenlerin bir binaya gösterdikleri saygı kendisine gösterilmemiş. Bunun üzerine Melik Tubba’nın emirleri, araya nifak sokmuşlar ve meliki gazaba getirip Mekke’nin ileri gelenlerinin mallarını yağma ettirmeyi, hatta bazılarının başlarını kestirmeyi ve bu binayı da yıktırmayı düşündürtmüşler. Bilge vezirler ise bu fikre karşı çıkmış. İçlerinden Semul, “Ahir Zaman Nebisi”nin Mekke’de doğmasının yaklaştığını, eğer Mekke halkı yok edilirse muhtemelen onun atalarının da bundan zarar göreceği yahut doğumun geri kalma ihtimali bulunduğunu, bunun ise Allah’ın gazabını çekeceğini söylemiş.

Melik o gece Mekkelilere öfke duya duya yatağına girmiş. Fakat uykusunda ona bir hastalık gelmiş ve bütün vücudu şişmiş. Hekimleri derdine bir türlü çare bulamamışlar. Ertesi gün ve daha ertesi gün, şişme gittikçe ilerlemiş. Nihayet dili ağzını kaplayıp nefes almasını zorlaştırmış. O sırada bir bilge, içindeki fesatlık nedeniyle bu hâle geldiğini, Semul’ün bahsettiği “Ahir Zaman Nebisi”nin hak olduğunu, taşıdığı kötü fikirlerden vazgeçerse iyileşebileceğini söylemiş. Melik Tübba söylenenleri dinleyip yavaş yavaş öfkesini yenmiş ve kötü niyetlerinden vazgeçip tövbe etmiş. Bedeni de evvelkinden sağlıklı hâle gelmiş.

Bu minval üzere Mekke’den ayrılıp “Yesrib” kasabasına gelmiş. Burası harap olmaya yüz tutmuş, bir yer. Tübba burada konaklamak bile istememiş. Çünkü her yer pek kötü kokuyormuş. Hekimleri ve bilge vezirleri kötü kokunun sebebini bir türlü anlayamamışlar. Sadece bir mahallede kötü koku yokmuş ve burunlarına çok güzel bir koku gelmiş. Bilge Semul, Kâbe’de doğacağını söylediği peygamberin bir müddet sonra buraya geleceğinden, burada yaşayacağı ve sonunda bu güzel kokulu küçük yere defnolunacağından, duydukları kokunun belki de ona ait olma ihtimali bulunduğundan bahsetmiş. “Ol Nebinin gelme zamanı yaklaşmaktadır’’ demeyi de unutmamış.

Bunun üzerine Melik Tubba, günlerce çevredeki halka iyilik ve hayırlar yaparak uzunca müddet, ol cennet kokulu Ravza'da konaklamış. Uzun süren bu konaklama sebebi ile emrindeki alimler Melik'ten istekte bulunmuşlar: “Ey Melik-i muazzam! Sizin emrinizde yeterli sayıda ulema ve tebaa vardır, bizi burada bırakınız ve bizim her birimiz için birer hane yaptırınız. Ümit ederiz ki, o Nebi’nin dönemine erişir ve kendisine kavuşuruz. Eğer, kendilerine kavuşabilirsek sizi de haberdar ederiz.”

Bunun üzerine Melik, âlimlerinden kırkı için birer ev yaptırmış ve her birine birer de cariye vererek birçok mal bağışlamış. Temelini taş ile ördürdüğü bir ev de, gelecek olan Nebi için yaptırıp şöyle vasiyette bulunmuş: “O muhterem zât Mekke’de peygamber olup da bu memlekete hicret buyurduğu vakit, bu hanede ikamet eylesin.”

Melik Tubba, kendi eliyle bir mektup yazdıktan sonra bilge veziri Semul’e vasiyet etmiş: “Şayet, beklenen o son peygamber benim zamanımda gelecek olursa pek âlâ; eğer benden sonra gelecek olursa o muhterem zât namına sana bu mektubu veriyorum. Emanetimi elden ele, babadan oğula teslim ederek bizzat eline ulaşıncaya kadar devrettiresin.”

Melik Tubba, milattan 200 yıl önce yazdığı 7 asırlık mektupta şöyle söylüyordu: "Şehadet ederim ki hazreti Ahmet Allah'ın peygamberidir şayet ömrüm olur da ona ulaşırsam onun yardımcısı veya amcasının oğlu gibi olurum onun yanında yer alırım onun düşmanlarıyla savaşır yükünü hafifletirdim.” Şu cümlede yazılıymış: “Evvel ve ahir, her şey, her emir ve takdir Allah Teâlâ’nındır."

Melik Tubba, ordusunu alarak önce Kudüs’e varmış, ardından memleketi olan Yemen’e dönmüş. Semul, melikin mektubunu bir sandığa koyup mühürlemiş. Ta ki emanet sahibini bulunca açılsın.

Semul, Kutlu Peygamber’e erişememiş. Gel zaman, git zaman, Semul’ün yedi veya on iki göbek sonraki torunu Zeyd bu evde otururken adı güzel “Muhammed” doğmuş. “Ol Ahir Zaman Nebisi”nin kutlu doğumundan yirmi yıl sonra da Zeyd’in bir oğlu olmuş. Adını “Hâlid” koymuşlar. Bu Hâlid, arkadaşı Revaha’nın telkiniyle Müslüman olmuş ve ikinci Akabe Biatında Nebi’nin ümmeti olmayı kabul ederek onu canı pahasına korumak üzere and içenler arasına katılmış. Hâlid 22 yaşındayken evlenmiş ve bir oğlu doğunca, büyük büyük dedesi Semul’e imkân tanıyan Melik Tubba Düru’nun lakabı Eyyûb’u koymuş.

İşte bu ev, babadan evlâda aktarılarak Medîne âlimlerinden birinin neslinden gelen Ebû Eyyûb Hâlid bin Zeyd’e (r.a.) intikâl etmişti. Bu mübârek ev, Mescid-i Nebevî’nin doğusunda idi.

Tubba’nın mektubunu ellerinde bulunduranlar, Allâh Resûlü’nün Medîne’ye gelmekte olduğunu öğrenince, mektubu O’na teslîm etmek üzere Süleym kabîlesinden güvenilir bir zât olan Ebû Leylâ’yı gönderdiler. Ebû Leylâ, Mekke yolunda Peygamber Efendimiz’e rastladı. Allâh Resûlü, onu görünce yanına çağırdı ve:

“−Sen Ebû Leylâ mısın?” diye sordu. Ebû Leylâ:

“−Evet!” deyince Resûlullâh:

“−Senin yanında Tubba’ın mektubu var! Getir, ver bana o mektubu!” buyurdu. Ebû Leylâ, Resûlullâh’ı henüz tanımıyordu. Çok şaşırdı ve:

“−Sen kimsin? Ben Senin yüzünde sihirbazlık alâmeti görmüyorum. Sen bende mektup olduğunu nasıl bildin?!” dedi. Allâh Resûlü:

“−Ben Muhammed’im! Getir, ver mektubu bana!” buyurdu.

Ebû Leylâ mektubu sakladığı yerden çıkarıp Peygamber Efendimiz’e takdîm etti. Hz. Ebûbekir mektubu okuyunca, Hz. Peygamber üç defâ:

“–Merhaba Salih kardeş Tubba’!” buyurdu.

Ebu Leylâ’ya da Medine'ye dönmesini emretti. Ebu Leylâ, Medine'ye dönüp, onlara Hz. Peygamber’in gelmekte olduğunu müjdeledi. Medinelilerden her biri, bu müjdesinden dolayı ona ikramda bulundu. (İbn-i Asâkir, III, 335; Aynî, IV, 176.)

Resul Ekrem aleyhissalatu vesselam: "Tubba ya küfür etmeyin zira o Müslüman olmuştur." "Es'ad el -Himyeri'ye sövmeyin, zira o Kabe'ye ilk örtüyü giydirendir." mealindeki hadisler nakledilir.(Müsned, 5/340) Hz. Aişe radiyallahu anh'a Tubba hakkında şöyle söylemiştir: Tubba'ya sövmeyin çünkü o Salih bir kimseydi. Allahu Teala kavmini tenkit ettiği halde onu tenkit etmemiştir. 

Rivayete göre Es'ad el -Himyeri bir defasında Mekke'de 6 gün kalmış bu esnada rüyasında Kâbe'ye örtü giydirdiğini görmüş ertesi gün Kâbe'ye rüyada görmüş olduğu kumaştan bir örtü giydirmiş ikinci gece başka bir kumaştan örtü giydiğini görünce bu defa o kumaştan bir örtü yaptırmış üçüncü gece bir başka kumaştan örtü giydirdiğini görünce aynı kumaştan başka bir örtü giydirmiş bu sebeple Kâbe'ye ilk örtü giydiren kimse diye tanımıştır. 

Bazı kaynaklarda Es'ad el -Himyeri'nin Hz. Peygamberden 700 yıl önce yaşadığı ve ona kıyabında iman ettiği bildirilmekte bu kısım rivayette ise onun zebur'a inanan bir kişi olduğu ve orada Hz Muhammed'in niteliklerini bulduğu  nakledilmektedir


Post a Comment

İçinizde olan güzellik her zaman yazılarınıza ve dilinize aşkla dökülsün...

Daha yeni Daha eski

Öne Çıkanlar

Nefs