Kadiri Yolu

Vaaz Meclislerindeki Konuşması

Efendimiz şeyh Abdulvahap'la şeyh Abdurrahman şöyle açıklamada bulunmuşlardır: "Babamız (Şeyh Abdulkadir Geylani) vaaz meclislerinde konuşurken konuşmalarına şöyle başlardı: Elhamdülillahi rabbil Alemîn.. Biraz sükût ettikten sonra yine El-Hamdülillâhi Rabbil-Âlemin.. derlerdi. Sonra biraz sükût ederdi. Sonra adede halkihî ve zinete arşihi ve ridae nefsihî ve midâde kelimatihi ve müntehâ ilmihî ve cemîu mâşâ ve haleka ve zeree ve berie. Mahlûkatının adedince, Arşının ağırlığınca, Nefsinin hoşnutluğunca, Kelimelerinin uzunluğunca, İlminin müntehasınca, Dilediği ve yarattığı herşeyin sayısınca hamd, Allah'a mahsustur.." der.


Sonra: Âlemül gaybi veşşehadeti errahmanirrahim. Elmelikül kuddûsül Azizül-Hakim.. Ve eşhedü en lâ ilâhe illâllahü vahdehû lâ şerikeleh, lehülmülkü velehulhamdü yuhyî ve yumitü.. Ve hüve hayyun lâ yemût.. Biyedihilhayr ve hüve alâ külli şey'in kadir.. Ve lâ nedde lehü velâ şerikelehu velâ vezire velâ avne velâ zahîr.. El-vahidul-Ahad. El-Ferdüssamed. Ellezi lem yelid velem yûled velem yekün lehû küfüven ahad. O, (Allah) semizleşecek bir cisim, güzelleşecek bir cevher, Noksanlaşacak bir araz değildir.. Onun veziri, mülkünde ortağı da yoktur!.. Yaratmış olduğu şeylere benzemekten tamamen münezzeh ve müberrâdır... Onun hiç benzeride yoktur. Hakkiyle duyan, tam mânâsyıle gören de odur! Şehadet ederim ki, Muhammed onun kulu ve Resulüdür, sevgilisi ve dostudur. Mahlûkatın en iyisi ve hayırlısıdır O.. Onu hidayet ve bütün dinlere üstün gelecek bir dinle göndermiştir.. Müşrikler istemese de...


Allah'ım! Tertemiz bir soydan gelen; ismi ismine, cismi cismine makrun, yanında medfun olan O müşfik Halife ve yüce İmam Ebu Bekr es-Sıddık'tan razı ol!


Emeli kasîr. (Dünya sevgisi az) ameli kesir (İbadetleri çok), korku bilmeyen, şiddet anında sarsılmayan, verdiği hükümler kitabın nassına muvafık olan, yüce İmâm Ebî Hafs Ömer bin el-Hattâb'dan da razı ol!


Ceyş'ül-Usre'yi techiz eden, «On»un onuncusu olan, îmanı (göğsünde) sımsıkı bağlıyan, Kur'anı âdâbına riayet ederek okuyan, şehidlerin efdali, mutlu kişilerin en şereflisi, Rahmanın meleklerinin haya duyduğu, iki nurun sâhibi Osman bin Affan'dan da razı ol!


Kahraman, Betûl'un zevci, Resûlün amcazadesi, Allah'ın kılıncı, kapıyı çekip koparan, (Hayber kapısını çekmiş koparmıştır) orduları dize getiren, din'in imamı, âlimi; şeriatın hâkimi, acayip kerametlerin izhar edicisi el-İmam ebil-Hüseyin ebî Talib oğlu Ali'den de razı ol!


İki şehid torun Hasan ve Hüseyin'den de razı ol! İki şerefli amca olan Hamza ve Abbas'dan da razı ol! Ensar ve muhacirlerden, kıyamete kadar onların yolundan gidecek olanlardan da razı ve hoşnut ol!..


Allah'ım! İmamı (Halîfeyi) de, milleti de ıslâh et! İyilik hususunda kalplerini telif eyle! Birbirlerine zararları dokunacaksa lûtfunla onu da önle!


Allah'ım! İç yüzlerimize, gizli işlerimize ancak sen vakıfsın. Onu da düzelt! Günahlarımızı da senden iyi bilen yok, onları da afv eyle! Ayıplarımıza senden daha iyi kim vakıf olabilir?.. Şu halde ayıplarımızı da örtüver! Hacetlerimizi de biliyorsun, onları da görüver!


Yasak ettiğin yol ve işlerde bizleri sülûk ettirme! Emirlerinden bizleri çıkartma! (Daima emrinde olalım..) Kendine itaat etmekle bizleri izzet vè şeref sahibi yap! Masiyet deryalarında bizleri zelil kılma! Senden başkasından ilgimizi kes! Bizleri, senden uzaklaştıracak şeylerden de uzaklaştır! Bize, zikrini, şükrünü ve ibadetlerin güzelini ilham et!» 


Böyle konuştuktan sonra parmağı ile yüzüne doğru işaret ederek şöyle derdi: (Lâ ilâhe illâllah mâ şâellahu kâne vema lem yeşe' lem yekün... Allah birdir, ondan başka Tanrı yoktur. Dilediği olur, dilemediği olmaz. Lâ kuvvete illâ billâhil Aliyyilazim.. Kuvvet ancak yüce ve büyük olan Allah'la elde edilir..


Allah'ım, bizleri gaflette bırakma! Bizi aniden alma!

Ey Rabbimiz! Şayet unutur veya hata edersek, bizleri muaheze etme!

Ey Rabbimiz! Bizden önce gelenlere yüklediğin gibi bizlere de ağır yük yükleme!

Ey Rabbimiz! Takat yetiremeyeceğimiz şeyi de bizlere tahmil eyleme!

Bizi afv et! Günahlarımızı mağfiret et! Bize acı! Sen bizim Mevlâmızsın! Öyleyse kâfirler güruhuna karşı bizlere yardım et!» 


Meclisinden imanı noksan veya tövbesini bozan biri kalkıp gitmek istediği zaman ona hitaben derler ki: Ey Filan Sana seslendik, cevap vermedin! Seni kötü yoldan alıkoyduk, bir türlü vazgeçmedin. Seni hızlandırmak istedik, en ufak bir gayret göstermedin! Seni ne kadar tevbih ettiysek utanmak bilmedin! Ne kadar seni açmak istedik, bir türlü açılmadın! Belki yola gelirsin diye günlerce, aylarca sana mühlet verdik, hiç ayılmadın! Yıllarca sana tebşiratta bulunduk. Hiç aldırmadın. Biz sana tebşiratta bulundukça sen durmadan uzaklaştın!


Ey Filan! Bundan sonra; yani bizlere bir daha kötülüklere avdet etmeyeceğine dair söz verdikten sonra, bir daha dönersen (karışmam..) İşte şimdi biz, Allah'ın emirlerine sımsıkı sarılman için seni uyarmış bulunuyoruz..

Ne biliyorsun, belki seninle alâkamız fazla devam etmez!..

Ya seni red edersek, huzurumuzdan tard edersek, ya da seni istemezsek, mazeretlerini kabul etmezsek, ya da seni adam yerine koymazsak, yahut belini kırarsak, huzurumuzdan kovulduktan sonra seni bir daha kabul etmezsek halin nice olur?..


Unuttun mu, bize korku içinde geldiğini? Kapımıza boyun eğerek sığındığını? Bir de bizden yüz çevirip kaçmak istiyorsun ha!.. Bizi sevdiğini iddia eden kimse nasıl olur da bütün varlığını bize veremiyor, hayret doğrusu!. Bize yakınlık bulan, ya da ünsiyet şarabımızdan bir yudum içen kişi, nasıl olur da topluluğumuzdan ayrılabilir, hayret doğrusu!...


Ey Filan! Eğer sözünde, özünde sadık olsaydın bize muvafık olurdun; bizleri gerçekten sevseydin bize muhalif olmazdın! Ahbabımızdan olsaydın bâbımızdan (kapımızdan) ayrılmazdın... Manevi işkencelerimize razı olurdun! Hatta onlardan zevk alırdın...


Ey Filan! Keşke yaratılmasaydın! Madem ki yaratıldın, öyleyse neden ve niçin yaratılmış olduğunu bilmen gerek...


Ey uykuda olan kişi! Uyan! Gözlerini aç! Önüne. Bak! Başına azap askerleri üşüşmüş... Kerim ve ziyadesiyle bağışlayanın lütfu olmasaydı sen şüphesiz o azabı hak edecektin!..


Ey Zail, ey Yolcu, ey Göçücü! Hazırlan, yolculuk hazırlıklarını yap! Benden tek bir kelime duyman için tam bin sene yolculuk yap!


Ey Kardeşim! Allah aşkına hayatın uzun sürmesine, malın çok, ve insanlar arasındaki mevkiinin yüksek olmasına sakın aldanma!

Çünkü gece ile gündüzün birbirlerini takip etmesinde çok acayip şeyler, akılları durduracak hadiseler vardır…


Senden önce dünya nicelerini yutmuştur ve zehirlemiştir!... 

Şimdi yine kılıcını çekmiş sana hücum etmek üzere!.. Pusu kurmuş vurmak istiyor seni, dikkatli ol! Sen de kendine siper bul! Çünkü o, son derece gaddar ve hilebazdır!


Fırsat buldu mu hiç dinlemez, enseler seni! Senden önce nicelerini enselemiştir o!

Nicelerine önce ümit vermiş de, emrine muti, telkinlerine kulak verici, murad ve havasına uyucu kılmıştır!.. Kendine tam mânâsıyle zebun ettikten sonra aniden enselemiştir onu. Ona sû-i kastler tertip edip fena halde perişan etmiştir. Yaş yerine kan ağlatmıştır.. Çünkü baas (diriliş) gününe kadar onu, kabrinin derinliklerinde kıpırdatmazcasına haps etmiştir!..)


Salih amel hakkında şöyle demişlerdir:

«Her kim Melasına sıdk ve takva ile çalışırlarsa, sabah akşam ondan başkasını aramaz...


Ey Cemaat! Sizin için olmayana çağırmayın! Allah'ın birliğini tanıyın! Ona asla şerik koşmayın! Kader oklarının sizleri öldürmesinden korkun ve sakının! Her kimin telefi Allah için olursa, Allah'ta onun mutlaka karşılığını verir.. Şunu da iyi bilin ki, sizleri avucunda döndüren kaza ve kader cereyanındasınız!


Şüphe yok ki, nefis düzelmedikçe kalp düzelmez.. Nefis yıllarca kehf ehlinin kapısında bekleyen kelb (köpek) gibi olmadıkça ruh yükselmez... Çalış da: «Ey itminana eren nefis, sen Rabbinden Rabbin de senden razı olarak, Rabbine dön artık!» ( Fecr sûresi, âyet: 27-28) hitabına mazhar ol! Bir de bu hitaba muhatap oldun mu artık korkma! Kalb huzura girmiş, Rabbin bakışlarına kâbe olmuştur..


Rab ona görünüp keşf ihsan eder, maddi ve süfli engeller gider; gerçek hüviyeti verilir. Yüce makamdan şu tatlı sesi duyar: “Ey kulum; gerçek kulum, sen benimsin, bende senin!..” Onunla sohbeti uzadıkça artık onun dostu oluverir. Yeryüzünde mahlûkatına onun vekili olmuş olur, sırlarının da emîni olur. Boğulanları kurtarmak için onu denize; sapıtanları hidayet etmek için karaya gönderir.


Bir ölünün yanından geçtiği zaman (Allah'ın izni ile) onu diriltir, bir âsiye rastladığı zaman ona öğüt verir, Allah'tan uzaklaşan birini gördüğünde de onu yaklaştırır..

Bedbaht birini gördüğünde derhal onu mutlu eder..


Velinin derecesi kutubdan (ebdâl) sonra gelir. Ebdâlin derecesi Nebîden sonra gelir, Nebînin derecesi Resûlün derecesinden sonra gelir.... Veliler sabahlara kadar nöbet tutan sultanın adamları gibidir, uyumazlar, gece onlarındır.. Gündüz de takarrup yolunu ararlar..


Ey oğulcuğum, rüyanı sakın kardeşlerine anlatma!...

Fenâ hakkında Şeyh Abdülkadir şöyle der: “- Halkdan Allah'ın hükmü ile, heva ve hevesinden Allah'ın emri ile, iradenden Allah'ın fiili ile yok ol! İşte o zaman Allah'ın ilmine bir kab olmaya yararsın!

Allah'ın mahlûkatından yok olmanın alâmeti: onlardan uzaklaşıp, ellerindeki nimet ve servetten ümidini kesmendir.. Kendinden ve heva-hevesinden yok olmanın alâmeti; menfaat talebinde ve zararların def'inde sebep aramayı terk etmendir..

Kımıldadığında kendin için kımıldanma, dayandığında nefsin için dayanma, savunduğunda kendin için savunma, nefsin için nefes alma!.

Bunların hepsini Allah için yap! İşte o zaman o da senin hâmin (koruyucun) olur..

İradenden yok olmanın alâmeti, kendi iradeni Allah'ın idaresiyle bir tutmamandır. Kendini tam manâsıyle onun emrine salıvermendir.


Başına ne gelirse ondan geldiğini bilip şikâyet etmemelisin; azaların sakin, gönlün sakin, için rahat olmalısın.. Çünkü kudret parmağı seni istediği gibi oynatır, evirir çevirir.. İşte o zaman ezel lisanı seni çağırır. Mülkün Rabbi sana öğretir, kendi nurundan sana paha biçilmez elbiseler giydirir, seni Ülül-ilm derecesinde olanların yanına yükseltir. Böylelikle kendini Allah'ın iradesinin dışında görmemiş olursun. Kerametleri izhar etmeğe başlarsın.. Aslında olanları her ne kadar zahiren sen yapmış olursan da onlar Allah'ın emri, hükmü ve iradesi ile olmaktadır..

İşte bu, yeniden bir canlanıştır.. Diriliştir..


Kendinde taşıyamıyacağın bir irade görürsen işte o zaman likâ (kavuşma) hasıl olur, işte fena da budur. Sen yok olursun, Allah her zamanki gibi baki olur. Mahlûkatı yaratmazdan evvel nasıl baki ise yine öylece bakidir... Olan sana olur.. Binâenâleyh sen, halktan ölürsen sana (Allah rahmet eylesin) derler.. İradenden ölürsen yine sana (Allah rahmet eylesin) derler.. O zaman Allah sana can verir.

Öyle bir can ki artık ondan sonra o can için ölmek yoktur.. İşte o zaman bir daha muhtaç olmamasıya zengin, bir daha cahil olmamasıya âlim, bir daha korkmamasıya emin, bir daha bedbaht olmamasıya mutlu, bir daha zelil olmamasıya aziz olursun. Daima yaklaşırsın, uzaklaşmazsın!. Daima saygı görür, horlanmazsın! Daima temiz kalır, kirlenmezsin!...»


Post a Comment

İçinizde olan güzellik her zaman yazılarınıza ve dilinize aşkla dökülsün...

Daha yeni Daha eski

Öne Çıkanlar

Nefs