Kadiri Yolu

Takva Arzusu Ve Amellere Riayette İnsanlar Arasındaki Farklılıklar

 Takva Arzusu Ve Amellere Riayette

İnsanlar Arasındaki Farklılıklar


Riayet/Gözetme (Titizlik) Nedir?

Bil ki insanlar, riayet hususunda üç kısma ayrılır: 


Onlardan bir kısmı eser üzere yetişmiş olanlardır. Sadece unutarak hata ederler. Bunun örneği; peygamberlerin ve sıddıkların bile kurtulamadığı kasıtsız yanılmalardır. Yanılmanın hemen ardından kalpleri arzuların kirletmediği tertemiz hâline geri döner; haram lezzetlere alışmamış, günahların peşine düşmemiş, paslanmamış, kasvete yenilmemiş hâlini alır. 


Allah (ﷻ)'ın haklarına riayet etmek ve onun görevlerini yerine getirmek bu tür insanlar için daha kolaydır, imtihanları da daha hafiftir. Nefsi arzuları daha zayıf, daha az olur. Çünkü kalpleri tertemizdir. Allah (ﷻ) de onlara yönelmiştir. Onları sever ve onlara sahip çıkar. Çünkü dostunu yüzüstü bırakmaz, sevdiğini helake teslim etmez.


Hadiste şöyle geçer: "Rabbin ayağı kaymamış gence hayret eder." Yani onun için sevinir ve ona değer verir. Allah (ﷻ) böyle bir genci sever, ondan razı olur, gencin O'nun katındaki değeri büyüktür.


Şureyh'ten şöyle dediği rivayet edilir: "Allah'ın ibadeti ve sevgisi üzerine yetişmiş bir gence yetmiş sıddîk ecri verilir."


Muaz bin Cebel (r.a.), Peygamber (ﷺ)'den Allah'ın şöyle söylediğini rivayet eder: "Ey gençliğini benim için harcayan, şehvetini benim için terk eden genç! Sen katımda bazı meleklerimin değerindesin." Bundan daha temiz kalpli kim vardır?


Allah (ﷻ)'ın yardım ve muvaffakiyetine; buluğa erdiğinde günah işlemeyen, Allah (ﷻ)'a itaat ve ibadet üzerine yetişen, Allah (ﷻ)'ın hakkını yerine getirmeye çalışan birinden daha layık kim vardır? Böyle birine Allah'ın haklarına riayet etmek hafif ve kolay gelir. Çünkü uzun süredir ona alışkın olduğundan ters yönde olan alışkanlıklara meyletmemektedir. Bu yolda çekeceği zorluklar ve çabalar azdır. Allah (ﷻ) ile uzun bir meşguliyeti vardır.


Diğer bir kısım da ayakları kaydıktan sonra tövbe edendir. 


Cehaletinden dönüp Allah (ﷻ)'a yönelmekte, işlediği günahlarından pişmanlık duymaktadır. Farzlardan hiçbirini terk etmemeye, hiçbir günahına da tekrar dönmemeye azimli ve kararlıdır. Nefsi onu alıştığı şeylere dönmeye zorlamakta, arzuları onu lezzetlere döndürmeye çalışmaktadır. O ise nefsini bastırıp mücadele etmeyi seçmiştir. Geçmişte yaptıklarının sonuçlarıyla nefsini korkutur. Bu arada düşmanı da (şeytan) nefsine kaçırdığı lezzetleri hatırlatarak terk ettiği şehvet ve arzulara çağırmaktadır. Kendisi işlediği çirkinlikleri hatırlarken, Allah (ﷻ)'ın razı olmadığı işlerden kurtulmaktan dolayı Allah (ﷻ)'ın lütfunun büyüklüğünü nefsine hatırlatır. Bu mücadeleyi bir süre devam ettirdiğinde Allah (ﷻ)'ye sadık kaldığını ortaya koymuş olur. Azmini kırabilecek şehvetlerden kendini uzak tutar.


Bu yaptığının karşılığında Allah Teala kendisine dönenlere vaadinde olduğu gibi desteği ile ona medet gönderir ve itaat yolunu kolaylaştırır:

"Bizim uğrumuzda cihat edenler var ya biz onları mutlaka yollarımıza ileteceğiz.” Ankebut: 69, “Hidayete erenlere gelince Allah onların hidayetini artırır. Allah'a karşı gelmekten sakınmalarını sağlar." , "Eğer kendilerine verilen öğütleri tutsalardı elbette haklarında hem daha hayırlı hem de (imanlarını) daha çok pekiştirici olurdu. O zaman kendilerine elbette katımızdan büyük bir mükafat verir ve onları elbette doğru yola iletirdik." Nisa: 66-68 ayetlerden anlaşılacağı üzere Allah Teâlâ onları doğru yola ileteceğini, doğruları açık ve sürekli olarak onlara göstereceğini vadediyor. Zira Kerim olan Allah (ﷻ), kendisinden uzaklaşana yaklaşırken kendine yaklaşandan nasıl uzak durur? Nasıl olur da Allah (ﷻ) kendisini sevdirmeyene sevdirirken, kendisini sevdirene sevdirmez?


Ebu Hureyre, Peygamber (ﷺ)'den, Allah (ﷻ)'nin şöyle dediğini rivayet eder: "Ey âdemoğlu! Sen bana bir karış yaklaşırsan ben sana bir arşın yaklaşırım. Sen bana bir arşın yaklaşırsan ben sana bir kulaç yaklaşırım. Sen bana yürüyerek gelirsen ben sana koşarak gelirim."


Burada ifade edilmek istenen; güzel yardım, kolay icabet, hızlı hidayet ve muvaffakiyettir. Tövbe edip Allah (ﷻ)'a dönen kimseye kısa bir süre sonra Allah (ﷻ) yardımı ve desteği ile yönelir. Böylece onu nefsinin arzularına galip getirir ve zayıf noktalarını güçlendirir. Şehvetinin çığırtkanlarını öldürür. Sonuç olarak akıl, arzularını bastırır; ilim, cehaletine galip gelir. Korku, üzüntü, dert kalbine yerleşir. Uzun süre eğlence ve dünya hevesleri ile yaşadıktan sonra hiç bitmeyen üzüntülere gark olur. Günahlarını hatırladıkça korkuları alevlenir, tasalanır ve hüznü uzar. Ancak zikirden gaflete düştüğü an tefekkürden de uzaklaşır. Bunun sonucunda nefsi gaflet ve unutkanlık sebebiyle salih insanların bile kaçınamadığı bazı hatalara düşebilir. Sonra temiz bir kalple yine Allah (ﷻ)'ye döner. Onu alıştığı kötülüklerden kurtaran Allah, günahında ısrar ettiği hâlde kendini güvende hissetmek yerine korkuyu; aldanıp ertelemek yerine de samimiyet içeren azmi lütfeder. Artık o, Allah (ﷻ)'ın azabından güvende olarak O'na kavuşana kadar geçmiş günahlarından kaçar, Allah (ﷻ)'ın rahmetinin peşine düşer.


Peygamber (ﷺ)'den rivayet edilen hadiste şöyle buyurur: "Kul, bir günah işler de o günahı onun cennete girmesine sebep olur. Ey Allah'ın Resulü nasıl olur da günahı onun cennete girmesine sebep olur, diye sorulduğunda şöyle cevap verdi: Günah işler, sonra pişman olur ve onu hep gözünün önünde tutar, nihayet cennete girer."


Said bin Cübeyr'e "İnsanların en çok ibadet edeni kimdir?" diye sorulduğunda şöyle cevap verdi: “Birtakım günahlar işleyip onları hatırladıkça iyilik yapmakta çabalayan kimsedir."


Peygamber (ﷺ)'in şöyle dediği rivayet edilir: “Sizin en hayırlınız sıkça hata edip çokça tövbe edeninizdir." Peygamber (ﷺ) ümmetinin hayırlılarının hatasız olmadıklarını, Allah (ﷻ)'yi tanımalarının onların tövbe edip Allah (ﷻ)'a dönmelerini sağlayacağını ifade etmektedir.


Üçüncü kısım ise günahlarında ısrar eden, sürekli bir gaflet içinde olan, arzularına yenilen ve korkusu zayıf olan kimsedir.


Bununla beraber Allah (ﷻ)'nun ondan hesap soracağı bir günün olduğunu kabul etmektedir. Yaptıklarının hesabının sorulacağına; işlediği amellerin sonucuna göre ebedî bir sevap veya çetin bir azaba duçar olacağına inanmaktadır.


Bu inancıyla inkârcı olmaktan kurtulur; Allah Teâlâ'ya iman edip O'nu tasdik etmiş olur. Ancak şehvetler kalbini tefekkürden uzaklaştırmaktadır. Kalbinin pası onun Allah (ﷻ)'ı sıkça zikretmesine mani olmaktadır. İmandan kaynaklanan kıyamet hatırası ara sıra kalbini aydınlatsa da sürekli kalacağı bir yer bulamaz. Çünkü kasvet kalbini ele geçirmiş, gaflet içinde yerleşmiş durumdadır. Dünya nimetleri kalbini meşgul ettiğinden artık ahiretten korkutan hatırlatmalara ihtiyaç hissetmemekte, tefekküre ilgi duymamakta ve zikrin tadını alamamaktadır.


Meşguliyetler her yönden onu çekiştirirken, gaflet onu ele geçirmişken Allah'ı zikir onun içinde nasıl yer bulabilir ki? Böyle bir kimsenin kalbindeki ısrar düğümlerini çözen bir şeylere ihtiyacı bulunmaktadır ki günahlarından Allah'a tövbe edebilsin. O durumda bu kimse önceki ilk iki kısma yani hatasız yetişen veya tövbe ile Allah (ﷻ)'a dönüş yapanların arasına katılabilir.


Haris El-Muhasibi - Er-Riaye li Hukukillah


Post a Comment

İçinizde olan güzellik her zaman yazılarınıza ve dilinize aşkla dökülsün...

Daha yeni Daha eski

Öne Çıkanlar

Nefs