Kadiri Yolu

Bakara Suresi 104-123. Ayetlerin Tefsiri

 Bakara Suresi 104-123. Ayetlerin Tefsiri

Tarih: 20.02.2024

بِسْمِ ‬‮اللّٰهِ ‬‮الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يم

 

İsrailoğullarından bir takım emir ve nehiyleri yerine getirmelerini isteyen gerekçeleri ayrıntılı olarak açıklanmakta, Kur’anı Kerime iman meselesi ile karşı karşıya getirilmektedirler. Muhammed ümmetinin israiloğulları ile aralarında ilişkilerin şekli de sınırlandırılmaktadır. Bu ümmete emir ve nehiylere karşı nasıl tavır takınılacağı konusunda dersler verilmektedir.

104-123. Ayetlerin, Tefsiri


يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا لَا تَقُولُوا رَاعِنَا وَقُولُوا انْظُرْنَا وَاسْمَعُواۜ وَلِلْكَافِر۪ينَ عَذَابٌ اَل۪يمٌ


104- “Ey iman edenler! “Raina” demeyin (Unzurna) “Bizi de gözet” deyin ve dinleyin. Kafirler için çok acıklı bir azab vardır.”

Müminler israiloğulları ile ilgili aldıkları bilgiler derslerden sonra müminlere gelen “Ey iman edenler” buyruğu ile kullanılacak kelimelerde dahi yahudilere tabi olunmaması için onların kullandıkları hatalı söz ve davranışlardan men edilmektedirler. 

Yahudiler bu sözü Resulullah ile alay etmek ve O’na hakaret maksatı güderek kullanıyorlardı. “Raina”; “Beni dinle ve işitmez olasıca işit” anlamına gelirdi. Müslümanlarda bu sözle hz. peygambere saygı gösterildiğini sanırlardı. Her ne kadar sizin maksadınız doğruda olsa bu kelimeyi kullanmayın. Yahudiler bu kelimeyi sövme aracı olarak kullanıyorlardı. Siz şöyle deyin “Bizi de gözet” bize rahmet ve şefkat nazarıyla bak, deyin. Bizim katımızdan gelen bu sözü gönül rızası ile dinleyin. Peygambere karşı kötü edep göstermemeniz için o emrin gereğine özenle uyun ve iyi bilin ki,  Bu tür kelimelerden ve cümlelerden kötülük çıkaranlar kafirler için ahirette çok acıklı bir azab vardır.  


مَا يَوَدُّ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا مِنْ اَهْلِ الْكِتَابِ وَلَا الْمُشْرِك۪ينَ اَنْ يُنَزَّلَ عَلَيْكُمْ مِنْ خَيْرٍ مِنْ رَبِّكُمْۜ وَاللّٰهُ يَخْتَصُّ بِرَحْمَتِه۪ مَنْ يَشَٓاءُۜ وَاللّٰهُ ذُو الْفَضْلِ الْعَظ۪يمِ

105- “Ehli kitaptan kafir olanlar da müşrikler de Rabbinizden size hiçbir hayır indirilmesini istemezler. Allah ise rahmetini dilediğine tahsis eder. Allah büyük lütuf ve ihsan sahibidir.” 

Yahudilerin karakterlerine yerleşmiş olan hasedlerinden dolayı Rabbinizden size gelen ihsanların artması, bağışlanan nimetlerin çoğalması ve vahyin indirilmesini istemezler ve bundan hoşlanmazlar. Öyleyse bu ümmet kendisi hakkında hayır beslemeyen milletlerle ve toplumlarla, kuruluşlarla aynı yolda yürümesi uygun değildir. “Allah rahmetini dilediğine tahsis eder”den kasıt peygamber göndermesidir. Allah yarattıklarından dilediğine peygamber gönderir ve onları iman ettirip hidayete erdirir ve rızasına kavuşturarak cennetine koyar. “Allah büyük lütuf ve ihsan sahibidir.” 


مَا نَنْسَخْ مِنْ اٰيَةٍ اَوْ نُنْسِهَا نَأْتِ بِخَيْرٍ مِنْهَٓا اَوْ مِثْلِهَاۜ اَلَمْ تَعْلَمْ اَنَّ اللّٰهَ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ قَد۪يرٌ اَلَمْ تَعْلَمْ اَنَّ اللّٰهَ لَهُ مُلْكُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۜ وَمَا لَكُمْ مِنْ دُونِ اللّٰهِ مِنْ وَلِيٍّ وَلَا نَص۪يرٍ

106- “Biz bir ayeti nesheder veya unutturursak ondan daha hayırlısını yahut da dengini getiririz. Bilmez misin ki Allah şüphesiz her şeye kadirdir.” 107- “Göklerin ve yerin mülkünün gerçekten Allah’a ait olduğunu ve sizin için Allah’tan başka bir sahip ve yardımcı olmadığını bilmez misiniz?”

Yahudiler neshi eleştirmek maksadıyla şöyle dediler: “Görmüyormusunuz, Muhammed ashabına önce bir emir veriyor, arkasından onu yasaklıyor, daha sonra da bunun zıttı bir şeyle onları emrediyor. Bugün bir söz söylüyor, yarın bu sözünden dönüyor.” Bu ayet bundan dolayı nazil olmuştur. Neshedilenden daha hayırlısını veya bırakdığımız hükmün bir dengini getiririz. O, hayra da onun benzerini getirmeye de ondan daha üstününü getirmeye kadirdir, gücü yetendir. 

O, göklerde ve yerde nasıl ve ne olmasını istiyorsa, hiçbir engel olmadan, hiçbir endişeye kapılmadan dileğin gibi tasarruf eder. O sizin bütün işlerinizin sahibidir, Onları gereği gibi düzenleyendir. Ve sizin için Allah’tan başka hiçbir sahip ve yardımcı olmadığını sizleri azaptan kurtaracak olduğunu bilmez misiniz? O inanan kulunun “Ben onun kulağı, gözü, eli ve ayağı olurum” Buhari, V/2384 diye hadisi kutside buyurduğu gibi, sizin hüviyetinizi ve mahiyetinizi kuşatmıştır. 

 


اَمْ تُر۪يدُونَ اَنْ تَسْـَٔلُوا رَسُولَكُمْ كَمَا سُئِلَ مُوسٰى مِنْ قَبْلُۜ وَمَنْ يَتَبَدَّلِ الْكُفْرَ بِالْا۪يمَانِ فَقَدْ ضَلَّ سَوَٓاءَ السَّب۪يلِ

108- “Yoksa daha önce Musa’dan istendiği gibi siz de peygamberinizden istekte bulunmak mı istiyorsunuz? Kim imanı küfür ile değişirse dosdoğru yoldan sapmış olur.” 

Ey insanlar, daha önce kendi kavminin Mûsaya lüzumsuz sorular sorduğu gibi siz de Peygamberinize bu çeşit sorular mı sormak istiyorsunuz? Onların sapıklığa düştükleri gibi siz de mi sapıklığa düşmek istiyorsunuz? Siz de inat ve kibirle kendi Peygamberlerine "Allah'ı bize açıkça göster" diyen Yahudiler gibi mi olmak istiyorsunuz? Kim Allah'ı ve âyetlerini tasdik etmeyi bırakır da onu ve âyetlerini inkâr etmeye kalkarsa o kimse doğru istikametten ayrılmış, nimetlerle dolu olan cennete ulaştıran yoldan sapmıştır. 

Abdullah b. Abbastan nakledilen bir görüşe göre bu âyet-i kerime’nin nüzul sebebi şudur: Rafı' b. Hureymile ve Vehb b. Zeyd, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’e "Sen, gökten bize indirilen bir kitap getir de okuyalım ve nehirler akıt. Böylece sana uyalım ve seni tasdik edelim." dediler. İşte bunun üzerine bu âyet-i kerime nazil oldu.

Katade ve Süddiye göre ise bu âyet-i kerime’nin nüzul sebebi, Yahudilerin Hazret-i Mûsa'dan, Allah'ı kendilerine göstermesini istedikleri gibi Arapların da Resûlüllah'tan, Allah'ı kendilerine açıkça göstennesini istemeliridir.

Mücahid de bu âyet-i kerime’nin nüzul sebebi hakkında diyor ki: "Kureyş kabilesi, Hazret-i Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem)den. Safa tepesinin, kendiler için altın yapılmasını istediler. O da buyurdu ki: "Safa tepesi sizin için, İsrailoğullarına inen sofra gibi olur. Eğer altın yapıldığı halde inkârınıza devam ederseniz, Allah'ın, Yahudilere dediği gibi "Âlemlerden hiçbir kimseye yapmayacağı azapla Maide sûresi, 5/115 sizi cezalandırır. Bunun üzerine teklifi yapanlar ondan vazgeçtiler ve Allahü teâlâ işte bu âyet-i kerime’yi indirdi.


وَدَّ كَث۪يرٌ مِنْ اَهْلِ الْكِتَابِ لَوْ يَرُدُّونَكُمْ مِنْ بَعْدِ ا۪يمَانِكُمْ كُفَّارًاۚ حَسَدًا مِنْ عِنْدِ اَنْفُسِهِمْ مِنْ بَعْدِ مَا تَبَيَّنَ لَهُمُ الْحَقُّۚ فَاعْفُوا وَاصْفَحُوا حَتّٰى يَأْتِيَ اللّٰهُ بِاَمْرِه۪ۜ اِنَّ اللّٰهَ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ قَد۪يرٌوَاَق۪يمُوا الصَّلٰوةَ وَاٰتُوا الزَّكٰوةَۜ وَمَا تُقَدِّمُوا لِاَنْفُسِكُمْ مِنْ خَيْرٍ تَجِدُوهُ عِنْدَ اللّٰهِۜ اِنَّ اللّٰهَ بِمَا تَعْمَلُونَ بَص۪يرٌ

109- “Kitap ehlinin çoğu, kendilerine  hak apaçık belli olduktan sonra içlerindeki çekememezlikten ötürü, sizi imanınızdan küfre döndürmeyi arzu ederler. Allah’ın açıklayıcı emri gelene kadar onları affedin, geçin. Şüphesiz ki Allah her şeye kadirdir.” 110- “Namazı dosdoğru kılın, zekatı verin, kendiniz için önceden ne yollarsanız onu Allah katında bulursunuz. Şüphesiz ki Allah yaptığınızı hakkıyla görendir.”

  

Özellikle Yahudi ve hristiyanlardan pek çok kimse vardır ki siz  Allah'a kitaplarına ve peygamberlerine iman ettikten sonra çeşitli hile ve nifaklarla sizi tekrar küfre döndürmeyi ölümü ve Allah katında çok ağır bir nefreti icap ettiren Mürtet olmanızı çok arzular onların bu küfürleri dinlerine olan düşkünlüklerinden ve gayretkeşliklerinden değildir. Bilakis onlara hak apaçık belli olduğu halde sırf nefislerindeki hasetten dolayı bunu yaparlar. Bunu peygamberlerinin ve kitapların şahitliklerine (Tevratta ve incilde işaretleri belli olmasına) rağmen ve gerçeklerle birebir mutabık olduğu sırf size karşı içlerindeki hasetten kaynaklanan düşmanlıkları sebebiyle yaparlar. Onların işini anladıktan ve düşmanlıklarını böylece bilince, Allah emrini getirinceye kadar affedin ve onları bağışlayın. Allah onlar üzerine zillet, aşağılık ve daimi gazap hükmüyle hükmedinceye kadar, onlardan intikam ve karşılık almayın, onları ayıplamaktan ve kötülemekten yüz çevirin ve sabredin.

Şüphesiz ki Allah her şeye kadirdir. O, kendilerinden intikam almaya kadir olduğu gibi, dilediği emri, işi yapmaya da kadirdir. Namazı tam bir tevazu, huşu ile, zahirinizi ve batınınızı cenabı Hakk'a  Rabtedin, bağlayıp dosdoğru kılın. Zekatı verin  kalplerinizi masivaya meyletmekten zekatla temizleyin. Yüce Allah bedeni ve mali ibadet yaparak bunu huy edinmeyi ve kendisine sığınmayı onlara emretmiştir. Çünkü bu huy onların hoşuna gitmeyecek şeyleri kendilerinden uzaklaştırır. 

Hiç kimsenin ameli onun yanında kaybolmak kıyamet gününde onları karşılayacak namaz kılmak ve zekat vermek gibi işlerle Allah onlara zafer İhsan edene kadar uğraşmaya teşvik edilmişlerdir. Ayrıca Yüce Allah hiçbir kimsenin amelinden gafil kalmayacağını hayır ya da şer olsun hiçbir şeyin kaybolmayacağını belirtmiştir. Ta ki kullarının bütün yaptıklarını görmekte olduğunu Allah bildirmiştir. Çünkü şüphesiz ki Allah yaptığınız her şeyi hakkıyla görendir. İşte bu işe ciddiyetle sarılmayı ön plana getirir. İtaati ve ecri de beklemeyi ve biriktirmeyi ortaya çıkartır. Bu iki ayetin iniş sebebi hakkında şöyle rivayette bulunmuşlardır:

Huyey bin Ahtab ile Ebu Yasir b. Ahtab Yahudiler arasında Arapları en çok kıskanan kimseler idi. Çünkü Yüce Allah onlara resulünü göndermekle ihsanda bulunmuştu. İnsanları ellerinden geldiğince İslam'dan geri çevirme konusunda son derece gayret gösteriyorlardı. Bu bakımdan Yüce Allah kitap ehlinin çoğu… buyruğuyla bu ayeti kerimeyi inzal buyurmuştur.




وَقَالُوا لَنْ يَدْخُلَ الْجَنَّةَ اِلَّا مَنْ كَانَ هُودًا اَوْ نَصَارٰىۜ تِلْكَ اَمَانِيُّهُمْۜ قُلْ هَاتُوا بُرْهَانَكُمْ اِنْ كُنْتُمْ صَادِق۪ينَ بَلٰى مَنْ اَسْلَمَ وَجْهَهُ لِلّٰهِ وَهُوَ مُحْسِنٌ فَلَهُٓ اَجْرُهُ عِنْدَ رَبِّه۪ۖ وَلَا خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلَا هُمْ يَحْزَنُونَ۟

111- “Ve dediler ki: “Yahudi ve hristiyan olanlardan başkası cennete girmeyecek.” Bu onların kuruntusudur. Deki: “Eğer sadıklardan iseniz delilinizi getirin.” 112- “Hayır kim ihsan edici olarak yüzünü tastamam Allah'a teslim ederse onlara rableri katında mükafat vardır. Onlara korku yoktur. Onlar üzülmeyeceklerdir de.”


Yahudi ve Hristiyanlar içlerinde bulundukları hal ile aslında aldanış içerisinde oldukları ve bu aldanışla cennete sadece kendilerinin gireceklerini başkalarının giremeyeceklerini söylediler. Bu onların bir kuruntusuydu. Buna benzer önemsiz laflar onların hiçbir kitaba ve delile dayanmadan uydurdukları hayallerdir. Eğer kendilerinden bir delil ve ispat istense bunu getiremeyecekler.

Allah'a özü tertemiz olarak yönelirse onun mükafatını Allah verecektir. Onun maksadı ve kendisine has olan mertebesi Rabbi katındadır. Onlar korku duymayacaklar ve üzülmeyeceklerdir. Hüzün onlardan üzüntüyle birlikte alınacak cismaniyetin gerekliliklerinden kurtulmuş olarak rablerinin huzurunda olacaklardır. 



وَقَالَتِ الْيَهُودُ لَيْسَتِ النَّصَارٰى عَلٰى شَيْءٍۖ وَقَالَتِ النَّصَارٰى لَيْسَتِ الْيَهُودُ عَلٰى شَيْءٍۙ وَهُمْ يَتْلُونَ الْكِتَابَۜ كَذٰلِكَ قَالَ الَّذ۪ينَ لَا يَعْلَمُونَ مِثْلَ قَوْلِهِمْۚ فَاللّٰهُ يَحْكُمُ بَيْنَهُمْ يَوْمَ الْقِيٰمَةِ ف۪يمَا كَانُوا ف۪يهِ يَخْتَلِفُونَ

113- “Yahudiler: “Hristiyanlar hiçbir şeye sahip değildir” dedi.  Hristiyanlar da: “Yahudiler hiçbir şeye sahip değildir” dedi.  Halbuki onlar kitabı da okuyorlar. Bilmeyen kimseler de öylece onların dedikleri gibi dedi. İhtilafa düşmekte oldukları şeyde kıyamet günü Allah aralarında hüküm verecektir.”

İnsanlardan her bir grubun kendisinin hak üzere olduğunu, başkasınında batıl üzere bulunduğunun iddiasını yaptıkları açıklanmaktadır. Yahudilerde hıristiyanlarda bunu iddia etmektedirler. Ve onlar birbirlerine karşı inatlaşmakta ve düşmanlık yapmaktadırlar. 

İbn-i Abbas (radıyallahü anh) diyor ki: "Necran Hıristiyanları Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) e geldiler. Sonra Yahudi bilginleri de onların bulunduğu yere geldiler ve Resûlüllah'ın huzurunda münakaşaya başladılar. Yahudiler: "Siz hiçbir şeye dayanmıyorsunuz." dediler. Ve Meryemoğlu İsa'yı ve İncili inkâr ettiler? Hıristiyanlar da onlara: "Siz, hiçbir şeye                        dayanmıyorsunuz." dediler ve Hazret-i Mûsa'nın Peygamberliği ve Tevratı inkâr ettiler. İşte bunun üzerine bu âyet nazil oldu.

İlginç olan hiçbir kitaba iman etmeyenlerde aynı iddiada bulunmaktadır. Buradaki "Hiçbir şey bilmeyenler"den maksat, kendilerine kitap verilmeyen Arap müşrikleridir. Bunlar da Yahudi ve Hıristiyanların birbirlerini suçladıkları gibi Resûlüllah'ı hiçbir şey olmamakla suçlamışlardır. Zamanın hiçbirşey bilmeyenleri “Din halkların afyonudur.” dediler. Bütün insanların anlaşmazlığa yani ihtilafa düştükleri konularda Allah onların aralarında hüküm verecek olandır.



وَمَنْ اَظْلَمُ مِمَّنْ مَنَعَ مَسَاجِدَ اللّٰهِ اَنْ يُذْكَرَ ف۪يهَا اسْمُهُ وَسَعٰى ف۪ي خَرَابِهَاۜ اُو۬لٰٓئِكَ مَا كَانَ لَهُمْ اَنْ يَدْخُلُوهَٓا اِلَّا خَٓائِف۪ينَۜ لَهُمْ فِي الدُّنْيَا خِزْيٌ وَلَهُمْ فِي الْاٰخِرَةِ عَذَابٌ عَظ۪يمٌ

114- “Allah'ın mescitlerinde; onun isminin anılmasını men eden, onların harap olmasına çalışan kimselerden daha zalim kim vardır? Onların oralara korka korka girmekten başka hakkı yoktur.  Dünyada rüsvaylık onlarındır. Ahirette ise onlara büyük bir azap vardır.”

Allah'ın mescitlerinde ibadet edenlerin esmaül hüsnasını ve güzel Mukaddes isimlerini zikreden müminleri engelleyen bununla da yetinmeyip o yerleri harabeye at ahırına çeviren, halılarını satıp gelirlerini kendi arzularına göre kullananların o yerleri harap ve yok etmeye çalışmaları insanların o mescitlerden köklerinin kazınması için çabalayan dan daha zalim kim olabilir. Mescid-i Aksa'da Müslümanların Allah'ın adını anmalarına ve namaz kılmalarına engel olan bugünkü Yahudiler o zaman da hristiyanlardı ve oraya eziyet verici pis şeyler de atıyorlardı.  Resulullah sallallahu aleyhi ve sellemin de Hudeybiye anlaşmasından sonra Mekke'ye girmesini beyti ziyaret etmesini engellemişlerdi Müşrikler de burada Kabe'yi harap etmeleri Allah'ın isminin orada zikredilmesini engellemek Hac ve umre için gelen kişileri oraya sokmuyorlardı.

Müminler O’nun egemenliğini tesis etmek, adına yüceltmekle yükümlüdürler. Onlar müminlerden korktukları için Allah'ın hakimiyetinden de korksunlar. Çünkü onlar mescitleri kontrol altında tutmak isterler, oraya müminlerin gitmesini engellemek için dini gerçeklerin orada konuşulmasını engellerler. Buna rağmen oraya gelmek zorunda kalırlarsa çekine çekine, titreye titreye Allah'ın mescitlerine girebilmeleri söz konusu olur.  

Allah'ın anılmasını engellemeye çalışanların cezası; öldürülmek, savaşçılarının esir alınması ve zimmiliği kabul edenlerin üzerine de cizye konulmak suretiyle zillettir. 

Onların ahirette azap olarak yeri ateştir. Bu ayette Allah'ın mescitlerine engel koymaya çalışan Hristiyan, Yahudiler ve müşriklerdir. Bu müşriklerin kir ve pisliğinden dolayı mescitlere girmeleri zaten doğru ve caiz değildir. Ama bir ihtiyaca binaen illa da geleceklerse, tevazu ve alçak gönüllülükle korkarak Allah'tan utanarak oraya girmeleri, oradan çıkıncaya kadar da bu hallerini devam ettirmeleri gerekir.

Mekke'nin fethi ile dünyada rüsvaylık onların olmuştur. Müslümanların Haremi şerife girmeleriyle Allah bu vaadini gerçekleştirmiştir. Ahirette ise mescitlere girmeyi engellemeye çalışanlara da büyük bir azap vardır. 


وَلِلّٰهِ الْمَشْرِقُ وَالْمَغْرِبُ فَاَيْنَمَا تُوَلُّوا فَثَمَّ وَجْهُ اللّٰهِۜ اِنَّ اللّٰهَ وَاسِعٌ عَل۪يمٌ

115- “Doğu da batı da Allah'ındır, nereye dönerseniz Allah'ın yönü orasıdır. Doğrusu Allah her yeri kaplar ve her şeyi bilir.

Doğudaki ülkeler de batıdaki ülkelerde bütünüyle Allah'ındır. O bunların egemeni ve bunların mütevellisidir. (Başkasının işini gören, dostluk gösteren, bakımını üstlenen) Sizler eğer mescitte girmekten alıkolunacak olursanız, yeryüzü sizin için mescit ve tertemiz kılınmıştır. Yeryüzünün dilediğiniz parçası üzerinde namaz kılınız ve burada tevelliyi yapınız. Çünkü yüzü kıbleye çevirmek her yerde mümkün olan bir şeydir. Şüphesiz ki Allah Vasi’dir rahmeti geniş olan, kullarına genişlik vermek isteyendir. Alimdir kullarının menfaatlerini onlar için faydalı olanları çok iyi bilendir. 

Abdullah b. Abbas diyor ki: "Kur'an-ı Kerimin ilk neshedilen hükmü kıble meselesidir. Resûlüllah Medineye hicret ettiğinde Medine halkının çoğunluğunu Yahudiler oluşturuyordu. Aziz ve Celil olan Allah, Resûlüllah'a Beytül Makdise doğru yönelmesini emretti. Yahudiler buna sevindiler. Resûlüllah, on ay kadar bir zaman Kudüs'e yönelerek namaz kıldı. Fakat o, İbrahim (aleyhisselam)ın kıblesi olan Kâbeye yönelmeyi istiyordu. Bu hususta Allah'a yalvarıyor ve göğe doğru bakıyordu. Bunun üzerine Allahü teâlâ: "Ey Rasûlüm, yüzünü göğe çevirip durduğunu görüyoruz. Seni, sevdiğin kıbleye mutlaka çevireceğiz. Hemen yüzünü Mescid-i Haram tarafına çevir. Ey Mü’minler, siz de nerede olursanız olun yüzünüzü onun tarafına çevirin. Şüphesiz kendilerine kitap verilenler, kıblenin değişmesinin, rableri tarafından hak bir emir olduğunu bilirler. Allah onların yaptıklarından habersiz değildir. Bakara sûresi, 2/144 âyetini indirdi. Yahudiler bundan tedirgin oldular ve "Bunları, daha önce yöneldikleri kıbleden çeviren nedir?" dediler. Bunun üzerine Allahü teâlâ "Doğu da batı da Allah'ındır. Her nereye yönelirseniz Allah'ın rızası oradadır. Şüphesiz ki Allah, rahmeti bol olandır ve her şeyi çok iyi bilendir."âyetini indirdi. Farklı görüşlerde vardır.


وَقَالُوا اتَّخَذَ اللّٰهُ وَلَدًاۙ سُبْحَانَهُۜ بَلْ لَهُ مَا فِي السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۜ كُلٌّ لَهُ قَانِتُونَ

116- “Dediler ki: “Allah çocuk edindi” Onu tenzih ederiz. Doğrusu göklerde ve yerde ne varsa onundur. Hepsi de ona itaat ederler.”

Hıristiyanlar Mesih Allah'ın oğludur derken, Yahudilerde Üzeyir Allah'ın oğludur dediler. Araplarda melekler Allah'ın kızlarıdır dediler. Biz onu tenzih ederiz. Yerde ve gökte ne varsa onları yaratan ve onlara sahip olan odur. Mesih ve Üzeyir de bunlar arasındadır. Çocuk sahibi olmak ise, O’nun malik olmasına aykırıdır. Herşeyin Ona itaat etmesi ise, O’nun emirlerine bağlı olması, hiçbir şeyin var edilmek ve takdir olunmaktan imtina edemeyişi demektir. Onlar ona itaat eder, ibadet eder, rububiyetini ikrar eder ve kendilerine izafe edilen Allah'ın çocuğu olmak özelliğini de reddederler. Her şey ona tevazu ve tam bir teslimiyetle boyun eğmiş kendi durumlarını kabul ve kendilerini zuhura getirene itaat etmişlerdir. 

Peygamber efendimiz, Allahü teâlânın, bir Hadis-i Kudside şöyle buyurduğunu beyan etmektedir.

Âdemoğlu beni yalanladı. Halbuki bunu yapmak ona yakışmazdı. Âdemoğlu bana karşı çirkin şeyler söyledi. Bu da ona yakışmazdı. Onun beni yalanlaması, benim, Âdemoğlu öldükten sonra kendisini aynen diriltemeyeceğimi zannetmesidir. Onun bana karşı çirkin sözler söylemesi ise, benim çocuğumun olduğunu söylemesidir. Ben, kendimi eş ve çocuk edinmekten tenzih ederim.



بَد۪يعُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۜ وَاِذَا قَضٰٓى اَمْرًا فَاِنَّمَا يَقُولُ لَهُ كُنْ فَيَكُونُ


117- “Göklerin ve yerin yaratanıdır. Bir şeyin olmasını isteyince ona sadece “ol” der o da oluverir.”

Göklerin ve yerin yaratıcısı O’dur. O bir şeyin olmasını isteyince ona sadece Ol der ve o da onu verir. Hükmettiği şeyin ve var olmasını istediği şeylerin oluşu gerçekleşir ve imtina etmeksizin gecikmeksizin varlık aleminde hemen yerini emri ile alır. Kudreti üstün olan Rabbimiz her türlü eksik nitelendirmelerden uzaktır. O dilediğini bir ölçü üzere yaratandır. 


وَقَالَ الَّذ۪ينَ لَا يَعْلَمُونَ لَوْلَا يُكَلِّمُنَا اللّٰهُ اَوْ تَأْت۪ينَٓا اٰيَةٌۜ كَذٰلِكَ قَالَ الَّذ۪ينَ مِنْ قَبْلِهِمْ مِثْلَ قَوْلِهِمْۜ تَشَابَهَتْ قُلُوبُهُمْۜ قَدْ بَيَّنَّا الْاٰيَاتِ لِقَوْمٍ يُوقِنُونَ


118- “Bilmeyenler de dediler ki: “Allah bizimle konuşmalı veya bize bir ayet gelmeli değil miydi?” Onlardan öncekiler de öylece onların dedikleri gibi demişlerdi. kalpleri birbirine benzemiş. Biz yakinen bilmek isteyen bir kavme ayetlerimizi apaçık bildirdik.”

Arap kafirleri, Müşrikler bilmedikleri ve bildikleriyle amel etmeyi terk eden kitap ehli, Allah meleklerle konuştuğu gibi, niçin Allah bizimle konuşmuyor veya neden bize senin peygamber olduğunu bildirmiyor? Senin peygamberliğine ve risaletini şahitlik edecek mucize gelmeli değil mi, ey Muhammed? Onlar bu sözleri inkar ve küçümsemek maksadıyla söylemişlerdi. Çünkü yüce Allah’ın Hz. Muhammed’e vermiş olduğu ayet ve mucizelere iman etmek için yeterlidir. İnkarcıların hepsi ne kadar zaman geçsede değişmezler. Akli yapıları aynıdır, hepsi aynı dilden konuşurlar, kalpleri birbirine benzemiş körlük de şüphede ve inkarda birbirine benzemişlerdir. Bu bakımdan hep aynı sözlerle konuşurlar. Biz yakinen bilmek isteyen bir kavme ayetlerimizi apaçık bildirdik. 

İnsaf edip de yakin sahibi olacak bir topluluk için bizler resullerin doğruluğuna dair delaletleri ve delilleri apaçık göndermiş bulunuyoruz. Bunlar kabul edilmeleri kendilerine uyulmaları ve başkaları istemeyip kendileriyle yetinilmesi icabeden delaletlerdir.


اِنَّٓا اَرْسَلْنَاكَ بِالْحَقِّ بَش۪يرًا وَنَذ۪يرًاۙ وَلَا تُسْـَٔلُ عَنْ اَصْحَابِ الْجَح۪يمِ

119- “Şüphesiz ki biz seni müjdeleyici ve korkutucu olarak hak ile gönderdik. Cehennem ashabından mesul olacak değilsin.”

Biz seni kerem makamından hakkın yolunun müminlerine bir müjdeleyi, batıl yolunun da kafirlerine azapla korkutucu olarak bir  uyarıcı ve hak üzere seni gönderdik. Sen onları müjdelediğin halde buna sevinmezler veya uyardığın halde gerekli dersi almazlarsa cehennemliklerden sen sorumlu değilsin. Sen tebliğini ettikten, onları davet etmek için bütün gücünü kullandıktan sonra cehennemlikler neden iman etmiyorlar diye sana sormayacağız .


وَلَنْ تَرْضٰى عَنْكَ الْيَهُودُ وَلَا النَّصَارٰى حَتّٰى تَتَّبِعَ مِلَّتَهُمْۜ قُلْ اِنَّ هُدَى اللّٰهِ هُوَ الْهُدٰىۜ وَلَئِنِ اتَّبَعْتَ اَهْوَٓاءَهُمْ بَعْدَ الَّذ۪ي جَٓاءَكَ مِنَ الْعِلْمِۙ مَا لَكَ مِنَ اللّٰهِ مِنْ وَلِيٍّ وَلَا نَص۪يرٍ

120- “Sen dinlerine uymadıkça Yahudiler ve Hristiyanlar da senden asla hoşnut olmazlar. “Allah'ın hidayeti asıl hidayetin ta kendisidir” de. Şayet sana gelen ilimden sonra onların heveslerine uyacak olursan, andolsun ki senin için Allah tarafından ne bir yar bulunur ne de bir yardımcı.”

Ey Rasûlüm, sen kendi dininden çıkıp Yahudi veya Hıristiyan olmadıkça, Yahudi ve Hıristiyanlar senden asla razı ve hoşnut olmayacaklardır. O halde onların rızasını ve muvafakatini istemeyi bırak ta, seni üzerinde gönderdiği hakta Allah'ın rızasını aramaya yönel ve onlara de ki: "Doğru yol, ancak Allah'ın yoludur. Aramızda hakkı batıldan ayıran da budur. O halde şimdi siz, Allah'ın kitabına ve açıklamalarına gelin. Bizden kimin hak kimin bâtıl üzere olduğu, hangimizin cennetlik hangimizin cehennemlik olduğu ortaya çıksın. Ey Rasûlüm, eğer sen, onların hallerini açıklamam ve haberlerini sana anlatmamdan sonra bu Yahudi ve Hıristiyanların heva ve heveslerine uyarsan, Allah'a karşı seni onun azabından ve intikamından koruyup yardım edecek ne dost ne de bir yardımcı bulabilirsin.

Bugünde aynı şeyler kalıp olarak yaşanmaktadır. Yıllardır Avrupa birliği olan hırıstiyan birliğine girmeye çalışan Türkiyenin alınmaması gibi.


اَلَّذ۪ينَ اٰتَيْنَاهُمُ الْكِتَابَ يَتْلُونَهُ حَقَّ تِلَاوَتِه۪ۜ اُو۬لٰٓئِكَ يُؤْمِنُونَ بِه۪ۜ وَمَنْ يَكْفُرْ بِه۪ فَاُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْخَاسِرُونَ۟

121- “Kendilerine kitap verdiğimiz kimseler onu hakkıyla tilavet ederler. İşte bunlar inanırlar. Kim onu inkar ederse hüsrana uğrayacak olanlar da işte onlardır.”

Kendilerine tevratı ve incili verdiğimiz kimselerden ki, bunlar yahudiler, hristiyanlar veya Peygamber ashabıdır. O eğer peygamber ve ashabı ise burada bahsi geçen kitap Kur’an-ı Kerim’dir. Onlar Allah’a gerektiği gibi iman edip peygamberini tasdik edenler ve Allah’ın: “Muhammede uyun” emriyle amel edenler, işte onlar, kendilerine verilen kitaba hakkıyla tabi olanlardır. Hz. Ömer (Ra) şöyle demiştir. İbni Mesud’un söylediği bu sözde kitabın hakkıyla okunması kapsamına girer: “Nefsim elinde olana yemin ederim ki, Onun hakkıyla okunması; Helalını helal, haramını haram bilmek, Allah’ın indirdiği gibi okumak, sözleri yerlerinden değiştirmemek ve ondan hiçbir şeyi olmadık şekilde tevil etmemektir.” 

Hasan el-Basri’nin şu açıklaması da Kitap hakkındaokunması kapsamındadır: <<Hükmüyle amel ederler. Müteşabih olanına iman ederler, kendileri için müşkil görüneni de bilenine havale ederler.>> 

Kim kitabı ve Allah’ın farz kıldıklarını ve Muhammed’in peygamberliğini tasdik etmeyi inkar ederse, işte onlar, kendilerini Allahın rahmetinden olan paylarını almaktan mahrum edenler ve hüsrana uğrayanlardır. Çünkü onlar hidayeti verip dalaleti almışlardır.

  


يَا بَن۪ٓي اِسْرَٓاء۪يلَ اذْكُرُوا نِعْمَتِيَ الَّت۪ٓي اَنْعَمْتُ عَلَيْكُمْ وَاَنّ۪ي فَضَّلْتُكُمْ عَلَى الْعَالَم۪ينَ

122- “Ey İsrailoğulları size ihsan etmiş olduğun nimetimi ve sizi alemlere üstün kılmış olduğunu hatırlayın.”

Ey benden çeşitli şekillerde yüz çeviren  ve ayetlerime karşı binbir türlü itirazlar edenler! Geçen geçmiştir! Size olan fazl ve ihsanımın gereği olarak nimetleime karşı şükredin. Sizlere ve babalarınıza verdiğim sayılamayacak kadar çok nimetleri ve sizi, zamanında aleme üstün kıldığımı unutmayın hatırlayın. 


وَاتَّقُوا يَوْمًا لَا تَجْز۪ي نَفْسٌ عَنْ نَفْسٍ شَيْـًٔا وَلَا يُقْبَلُ مِنْهَا عَدْلٌ وَلَا تَنْفَعُهَا شَفَاعَةٌ وَلَا هُمْ يُنْصَرُونَ 

123- “Ve öylesi bir günden korkun ki o gün kimse kimseden yana bir şey ödeyemez, kimseden bedel kabul olunmaz, şefaat fayda vermez ve onlara yardım da olunmaz.”

Ey İsrailoğulları kimsenin bir başka kimsenin ihtiyacını gideremeyeceği ve bir faydasının dokunmayacağı, kimseden herhangi bir karşılık alınmayacağı, imansız olarak öldüğü takdirde kimseye hiç bir kimsenin şefaatinin fayda vermeyeceği ve imansız olarak ölenlerin dünya hayatında iken Allah'ı inkar edenler azabını beraber taşıma konusunda kimseden yardım alamayacak. Çünkü onların rezilliklerini adiliklerini ancak onların kendileri taşıyabilir. Allah'ın azabından onları kurtaracak hiçbir yardımcının da bulunmayacağı o günün azabından sakının.




Post a Comment

İçinizde olan güzellik her zaman yazılarınıza ve dilinize aşkla dökülsün...

Daha yeni Daha eski

Öne Çıkanlar

Nefs