Kadiri Yolu

 

Bakara Suresi 243-253. Ayetlerin Tefsiri

Bakara Suresi 243-253. Ayetlerin Tefsiri

Tarih: 23.04.2024

بِسْمِ ‬‮اللّٰهِ ‬‮الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يم

İsrailoğulları tarihinde çok ibretli bir kıssa anlatılarak başlamaktadır. Arkasından infak ve savaşla ilişkisi bulunan ayetlerle devam edilmekte, bir halkın savaşa bilmesi için en önemli şartlardan birisi liderin mevcudiyetidir. Lider olarak seçilmiş olana karşı kibirlenmemek, lider olarak seçilmiş olanın emirlerine karşı uygun hareket edilmesi, Allah’ın mülkün sahibi olduğunun unutulmaması, Allah bazı peygamberleri bazılarından üstün kıldığı hakkında ayetler bu bölümde okunacaktır.


Bakara Suresi 243-253. Ayetlerin Tefsiri

اَلَمْ تَرَ اِلَى الَّذ۪ينَ خَرَجُوا مِنْ دِيَارِهِمْ وَهُمْ اُلُوفٌ حَذَرَ الْمَوْتِۖ فَقَالَ لَهُمُ اللّٰهُ مُوتُوا ثُمَّ اَحْيَاهُمْۜ اِنَّ اللّٰهَ لَذُو فَضْلٍ عَلَى النَّاسِ وَلٰكِنَّ اَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَشْكُرُونَ

243- “Binlerce oldukları halde ölüm korkusuyla yurtlarından çıkanları görmedin mi? Allah onlara “ölün” dedi, sonra da onları diriltti. Şüphesiz ki Allah insanlara karşı lütuf sahibidir, ama insanların bir çoğu şükretmezler.”

Yüce Rabbimiz bize oldukça hayret verici bir örnek kıssa anlatmaktadır. Kıssa da hiçbir tedbirin kadere karşı faydalı olmayacağını Allah’ın kaderinden yine Allah'a sığınmaktan başka çare bulunmadığını ibretli bir şekilde sunmakta ve bu gerçeklere bu ayet delil teşkil etmektedir. Sözü geçen bu kişiler Vasıt’tan önce yer alan Daverd köyü ahalisidir. Bu kıssa israiloğullarına gönderilmiş Hazkiel (as) zamanında vuku bulmuştur. Bu ahali bulundukları yerde taun (Veba) çıkmış halk kalabalık olduğu halde ölümden kurtulmak ve hayatları daha uzun olsun arzusuyla o beldeden ayrılıp yola çıkmışlar.

Sözü geçen kimseler ölümden kaçışları hakkında müfessirlerin iki görüşü bulunmaktadır: Birinci görüşe göre bunlar cihattan kaçmış kimselerdir. İkinci görüşe göre bunlar salgın bir hastalıktan kaçmışlar ve buna rağmen kaçtıkları hastalığa yakalanarak cezalandırılmışlardır. Arkasından Yüce Allah ibret olması için tekrar onlara hayat bahşetmiştir. Onların salgın bir hastalıktan kaçtıklarını açıklarken İbni Kesir Müslümanın veba gibi bir salgın hastalığın baş göstermesi halinde takılması gereken edebi açıklayan sahih şu hadis'i zikretmektedir.

Bu konuya dair şu rivayet İmam Ahmed b. Hanbel'in müsnedinde yer almaktadır: Abdullah b. Abbas (Ra) demiştir ki; Ömer b. el-Hattab Şam'a doğru yola çıktı Serğ'e varınca ordu komutanları olan Ebu Ubeyde b. el Cerrah ve arkadaşları onu karşıladılar. Şam'da veba salgınının baş gösterdiğini bildirdiler. (Ondan sonra hadisi zikretti) Bu sırada Abdurrahman b. Avf onun yanına geldi. Bazı ihtiyaçlarını görmekle meşgul olduğundan gecikmişti. Abdurrahman b. Avf dedi ki:

-Ben bu konuda bilgi sahibiyim. Resulullah (ﷺ) şöyle buyururken dinledim: “(Veba) sizin bulunduğunuz bir yerde baş gösterecek olursa ondan kurtulmak maksadıyla oradan çıkmayınız. Bu vebanın bulunduğu bir yeri haber alırsanız oraya da gitmeyiniz.” Hz. Ömer bunun üzerine Allah'a hamd ettiği sonra da geri döndü.

Bir diğer rivayette de şöyle denilmektedir: “Bu hastalıkla sizden önceki ümmetlere azab edilmiştir. Onun herhangi bir yerde bulunduğunu haber alırsanız oraya girmeyiniz. Sizin içinde bulunduğunuz yerde baş gösterirse kurtulmak maksadıyla da çıkmayınız.”

Bu bakımdan maksatlarının tam aksi muamele ile karşı karşıya bırakılmışlardır. Aynı anda ölüm alelacele gelip onlara çatmıştır.

Eş'as b. Eşlem el-Basri diyor ki: "Ömer namaz kılarken geri tarafta iki Yahudi bulunuyordu. Ömer rüku yapınca karnını içeri çekerdi. Bu Yahudilerden biri diğerine: "Bu o mu?" diye sordu. Ömer namazı bitirince dedi ki: "Sizden birinizin arkadaşına "Bu o mu?" diye sorduğunu hissettim." Onlar da "Biz kitabımızda Allah'ın izniyle ölüleri dirilten Hezkil'e verilen demir boynuzun benzerinin o anlattığınız kişiye de verileceğini bulmaktayız." dediler. Ömer de: "Biz, Allah'ın kitabında ne Hezkil'i ne de İsa'nın dışında, Allah'ın dışında ve ölüleri dirilten birini görüyoruz." dedi. Onlarda: "Sen, Allah'ın kitabında "Bazılarını da sana anlatmadığımız Peygamberler gönderdik. Nisa sûresi, 4/164 âyetini bulmuyor musun? dediler Ömer de "Evet" dedi. Onlar da: "Ölüleri diriltmesi meselesine gelince biz onu sana anlatalım." dediler ve şunları söylediler: "İsrailoğulları Veba hastalığına yakalandılar. Onlardan bir topluluk Vebadan kurtulmak için yurtlarını terk edip gittiler. Oradan bir mil uzaklaşınca Allah onları öldürdü. Diğer insanlar onların mezarlarının etrafını duvarlarla çevirdiler. Kemikleri çürüdükten sonra Allah Hezkil Peygamberi gönderdi. O, onların öldüğü yerde Allah'ın dilediği kadar kaldı. Allah onları Hezkil vasıtasıyla diriltti. Eş'as diyor ki: "İşte Allahü teâlâ bu âyeti bunlar hakkında indirmiştir."

Arkasından Yüce Allah onları ölümlerinden sonra, o beldeye Hızkil (as) göndermiş derileri soyulmuş kemikleri etlerinden ayrılmış bir şekilde onları gördü. Bu manzara karşısında şaşkına döndü. Bunun üzerine Allah Teala ona “Onlara Allah’ın emir ve iradesi ile kalkın diye seslendi” şeklinde vahyetti. Oda o şekilde seslendi. Onlar Subhanekellahumme ve bihamdik lailahe illa ente “Allah’ım! Sen her türlü kusurdan münezzehsin. Hamd sanadır. Senden başka ilah yoktur.” dedi. Allah onları diriltmiş ve bu diriltilmelerinde bir ibret, kıyamet gününde cismaniyetin tekrar diriltileceğine dair kesin bir delil açıklanmış, hayatında ölümün de Allah'ın elinde olduğu belirtilmiş oluyor. Kıssanın sonunda Yüce Allah kendilerine göz kamaştırıcı açık deliller, kesin deliller ve akıllara hayret verici delaletler gösterdiği için, insanlar üzerindeki lütfunu hatırlatmış oluyor.

Bütün bunlara rağmen insanların çoğunluğunun hem dinlerinde hem de dünyalarında kendilerine lütfetmiş olduğu nimetlerine karşılık şükretmediklerini belirtir ve bu insanlar Allah'tan başka ilahlar edinirler.

وَقَاتِلُوا ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِ وَاعْلَمُٓوا اَنَّ اللّٰهَ سَم۪يعٌ عَل۪يمٌ

244- “Allah yolunda savaşın ve bilin ki Allah Semi’dir, Alim’dir.”

Allah yolunda savaşın emri genel olarak ümmetin tümüne verilmiştir. Savaş ve Allah'ı gereğince tanımak emri verilmektedir. Allah'ı tanımak ile cihad etmek birbirinden ayrılmaz şeylerdir. Birinci ayet ile 2 ayet arasında sıkı bir ilişki bulunmaktadır. Nasıl ki tedbir takdir karşısında hiçbir şey ifade etmiyorsa, aynı şekilde cihattan kaçmak cihattan uzak durmakta hiçbir eceli yaklaştırmaz ve uzaklaştırmaz. Aslında eceller belli ve kesindir, rızık da belirlenmiş ve takdir edilmiştir. Bunların her birinin özel kanunları vardır. Bunlar da ne bir artış ne de bir eksiliş söz konusudur. Bilin ki Allah öncekileri de sonraki gelenlerinde söylediklerini işitendir ve herkesin içinde gizlediği nifakı, inkarı saklayanları da ve samimi olanları da bilendir.

مَنْ ذَا الَّذ۪ي يُقْرِضُ اللّٰهَ قَرْضًا حَسَنًا فَيُضَاعِفَهُ لَهُٓ اَضْعَافًا كَث۪يرَةًۜ وَاللّٰهُ يَقْبِضُ وَيَبْصُۣطُۖ وَاِلَيْهِ تُرْجَعُونَ

245- “Kimdir o ki Allah'a güzel bir borç versin de Allah ona alacağını kat kat artırsın? Allah kısar da yayar da ve ona döndürüleceksiniz.”

İbn Ebi Hatim Abdullah b. Mesud'un şöyle dediğini rivayet etmektedir: Yüce Allah'ın: “Kimdir o ki, Allah'a güzel bir borç versin de Allah da ona alacağını kat kat artırsın.” buyruğu nazil olunca Ensar'dan Ebu Dahdah şöyle dedi: Ey Allah'ın Resulü aziz ve Celil olan Rabbimiz bizden borç mu istiyor? Hz Peygamber (ﷺ):

- “Evet ey Ebu Dahdah” deyince Ebu Dahdah (ra) şunları söyledi:

- Bana elini göster ey Allah'ın Resulü Abdullah b. Mesud dedi ki Allah resulü ona elini uzattı. Ondan sonra Ebu Dahdah şöyle dedi:

- Ben Aziz ve Celil olan Rabbime bahçemi borç veriyorum Abdullah b. Mesud; sözünü ettiği bahçesinde 600 tane hurma ağacı vardı ve onun hanımı Ummu’d-Dahdah ve çocukları da orada yaşıyor idiler. (Abdullah b. Mesud devamla) dedi ki; Bundan sonra Ebu Dahdah kalkıp hanımının ve çocuklarının yanına gitti ve şöyle de Seslendi:

- Ey Ummu’d-Dahdah!

- Efendim deyince;

- Oradan çık, ben bu bahçemi Yüce Rabbime borç verdim, dedi.

Aynı konularda olan ayeti kerimeler hakkında İbn Ebu Hatim Ebu Hureyre'nin şöyle dediğini rivayet eder: Nefsim elinde olan Allah'a yemin ederim ki Resulullah (ﷺ) şöyle buyururken dinledim: “Muhakkak Allah bir haseneye karşı iki bin hasene ile kat kat karşılık verir.”

Kullarına rızkı daraltan ve genişleten O’dur. Bize şu anlatılmak istenir gibidir: O bakımdan size bol bol vermiş olduğumuz rızıktan O’nun yolunda harcamakta cimrilik etmeyiniz ki, genişliğinizi darlıkla değiştirmesin. Siz sonunda O’na döndürüleceksiniz ve dünya hayatında yaptıklarınızın karşılığını size verecektir.

اَلَمْ تَرَ اِلَى الْمَلَأِ مِنْ بَن۪ٓي اِسْرَٓاء۪يلَ مِنْ بَعْدِ مُوسٰىۢ اِذْ قَالُوا لِنَبِيٍّ لَهُمُ ابْعَثْ لَنَا مَلِكًا نُقَاتِلْ ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِۜ قَالَ هَلْ عَسَيْتُمْ اِنْ كُتِبَ عَلَيْكُمُ الْقِتَالُ اَلَّا تُقَاتِلُواۜ قَالُوا وَمَا لَنَٓا اَلَّا نُقَاتِلَ ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِ وَقَدْ اُخْرِجْنَا مِنْ دِيَارِنَا وَاَبْنَٓائِنَاۜ فَلَمَّا كُتِبَ عَلَيْهِمُ الْقِتَالُ تَوَلَّوْا اِلَّا قَل۪يلًا مِنْهُمْۜ وَاللّٰهُ عَل۪يمٌ بِالظَّالِم۪ينَ

246- “Musa'dan sonra israiloğullarına bir cemaate bakmadın mı? Hani onlar peygamberlerine: “Bize bir hükümdar gönder ki Allah yolunda savaşalım” dediler. Peygamberleri de üzerine savaş farz edilir de ya savaşmazsanız? dedi. Onlar dediler ki: “Biz Allah yolunda neden savaşmayalım? Hem yurtlarımızdan çıkarıldık hem de oğullarımızdan (ayrıldık)! “Fakat onların üzerine savaş farz edildiği vakit içlerinden pek azı müstesna hep geri döndüler. Allah o zalimleri çok iyi bilendir.”

İsrailoğullarının vardıkları bir nokta açıklanmaktadır. Onlar yurtlarını yitirmişler ve çocukları esir alınmış durumda idiler. Bu durum acı sonuçu onların peygamberleri ismail veya şem’un’a yahutta Yuşa b. Nun’a “Bizim için komutası altında savaşacağımız bir hükümdar (komutan) tayin etmelerini isterler. Peygamber feraseti sonucu kendilerinden göstermelerini umduğu tepkiye dair bir soru soruyor, üzerlerine savaş emri yazıldığı takdirde bu emre karşı çıkacaklarından korktuğunu belirtiyor. Fakat onlar ısrar ederek “Bizleri Allah yolunda düşmanlarımıza karşı Karşı ve Allah'ın düşmanlarına karşı savaşmaktan alıkoyan ne olabilir? Halbuki bizler ezilerek ülkelerimizden kovulup çocuklarımızdan ayrı düştük dediler.” Kendilerine düşmanlarıyla savaşmak farz kılınınca da sonuç, gerçekten de peygamberin beklediği gibi çıkıyor, onların önemli bir çoğunluğu Talut'la beraber nehri geçen (313 kişi) çok az kimse hariç savaştan kaçtılar. Peygamberlerinden istedikleri cihadın farz oluşunu ayağa düşürdüler. Allah vaadinde durmayan verdiği sözü bozan zalimleri çok iyi bilmektedir.

وَقَالَ لَهُمْ نَبِيُّهُمْ اِنَّ اللّٰهَ قَدْ بَعَثَ لَكُمْ طَالُوتَ مَلِكًاۜ قَالُٓوا اَنّٰى يَكُونُ لَهُ الْمُلْكُ عَلَيْنَا وَنَحْنُ اَحَقُّ بِالْمُلْكِ مِنْهُ وَلَمْ يُؤْتَ سَعَةً مِنَ الْمَالِۜ قَالَ اِنَّ اللّٰهَ اصْطَفٰيهُ عَلَيْكُمْ وَزَادَهُ بَسْطَةً فِي الْعِلْمِ وَالْجِسْمِۜ وَاللّٰهُ يُؤْت۪ي مُلْكَهُ مَنْ يَشَٓاءُۜ وَاللّٰهُ وَاسِعٌ عَل۪يمٌ

247- “Onlara peygamberlere dedi ki: “İşte şüphe yok ki Allah hükümdar olarak size Talut’u gönderdi. “Onlar: “O nasıl olur da bizim başımıza hükümdar olabilir? Halbuki biz hükümdarlığa ondan daha layığız ve ona malca bolluk da verilmemiştir” dediler. Peygamberleri de dedi ki: “Allah onu sizin üstünüze beğenip seçmiştir. Ona bilgice de vücutça da bir üstünlük vermiştir. Şüphesiz ki Allah mülkünü dilediğine verir ve Allah Vasidir, Alimdir”

Onların kendilerine bir hükümdar tayin edilmesi arzularının yerine getirilmiş olduğu belirtilmektedir. Bu tayin böyle bir görevin yerine getirilebilmesine elverişli özellikler dikkate alınarak yapılıyor. Onların Şerîat bilgisine, savaş tekniğine ve bedenî güce sahip bir hükümdara ihtiyaçları vardı ki, bu hükümdar komutanlığın sorumluluklarını yüklenebilsin. Yusuf peygamberin kardeşi Bünyamin'in torunlarından olan Tâlût bu sorumluluğu yüklenebilecek kişi idi. Ancak onlar karşı çıkıp itiraz ettiler. Halbuki gerçekten mü'min kimseler, olsalardı, teslimiyet gösterip itaat etmeleri gerekirdi. İtiraz sebepleri ise şuydu; Onlara göre hükümdarlığa ancak neseb yada mal sebebiyle hak sahibi olunabilirdi.

Peygamberleri onlara bu hükümdarı Allah'ın seçip tercih ettiğini, Onun bunu irade ettiğini ve Allah'ın lütfunun çok geniş olduğunu, bu sebeple dilediği kimseye rahmetini ihsan ettiğini, kimin hükümdarlığa lâyık olduğunu, kimin de olmadığını çok iyi bildiğini belirtiyor.

وَقَالَ لَهُمْ نَبِيُّهُمْ اِنَّ اٰيَةَ مُلْكِه۪ٓ اَنْ يَأْتِيَكُمُ التَّابُوتُ ف۪يهِ سَك۪ينَةٌ مِنْ رَبِّكُمْ وَبَقِيَّةٌ مِمَّا تَرَكَ اٰلُ مُوسٰى وَاٰلُ هٰرُونَ تَحْمِلُهُ الْمَلٰٓئِكَةُۜ اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَةً لَكُمْ اِنْ كُنْتُمْ مُؤْمِن۪ينَ۟

248-“Peygamberleri onlara dedi ki: “Gerçekten onun hükümdarlığın alameti size tabut’un gelmesidir ki, onda rabbinizden bir “Sekine” ve Musa hanedanı ile Harun hanedanının terk ettiklerinden bir kalıntı vardır. Melekler onu yüklenecektir. Şüphe yok ki bunda sizin için kesin bir delil vardır. Şayet inananlardansanız.”

Yüce Allah kendilerine bir mucize vermiş olduğunu belirtmektedir. Sözkonusu bu mucize meleklerin taşıdıkları Tâbût'un gelişidir. İbn Abbas tabutun gelişi ile alakalı olarak;” melekler Gök ile yer arasında tabutu taşıyarak geldiler Nihayet herkesin gözü önünde tabutun önüne bıraktılar.”

Bu yaşananlar onların inançlarını, güvenlerini artıracak, peygamberlerine olan imanlarını sağlamlaştıracak, Tâlût'un komutasından yana da rahat olmalarını sağlayacak özellikte bir alâmet olarak geldi.

Tâbût'a da kendisiyle teberrük edecekleri şeyler bulunmaktadır. Bunlar; Hz. Mûsâ ile Hz. Hârün'dan kalma bazı şeylerdir. (Asa, takunyaları, Elbisesi, Tur dağında kendisine verilen levhalardan bir kısmı Harunun sarığı vardır.)

Tabut Hakkında Kısa Bilgilendirme:

Kitâb-ı Mukaddes’e göre ahid sandığının şekli ve ölçüleri Tanrı tarafından bildirilmiştir. Akasya ağacından yapılması emredilen bu sandığın uzunluğu iki buçuk, eni ve yüksekliği birer buçuk arşın olacaktır. İçi ve dışı altınla kaplanacak, iki uzun kenarına ikişer altın halka konacak, bunlara akasya ağacından yapılmış ve altınla kaplanmış birer kol takılacaktır. Halis altından ince bir levha ile sandık örtülecek, altından yapılmış kanatlı iki kerrûbî (melek) tasviri bu kapağın iki tarafında yer alacaktır (bk. Çıkış, 25/10-21). Bu sandığa yukarıda belirtilen eşyalar konulmuştur (bk. Çıkış, 25/16, 21). Ayrıca bir çadır kurulacak, sandık çadırdaki özel yerine konulacak ve bir perde ile saklanacaktır (bk. Çıkış, 26/1-36, 40/3).

Kanuni Sultan Süleyman'ın Kudüs'ten önce İstanbul'da, bugün Ayasofya'nın bulunduğu yerde kendi adına bir mabed inşa ettiğini yazar. Bugün özellikle Hıristiyanlar sandığın Etiyopya'da bir manastırda, Antakya'da bir kilise mağarada ya da Taberiye Gölü'nün altında saklandığını ileri sürerler.

Buhtunnasr mâbedi tahrip ettikten sonra ahid sandığı kaybolmuştur. Sandığın daha sonraki durumu ise bilinmemektedir.

Konuya Devam:


Bu şekliyle mucizenin gelişi yüce Allah'ın Tâlût'u hükümdar olarak seçtiğine, peygamberlerinin bu konuda doğruyu söylediklerine dair hiçbir şüpheleri kalmaması ve Tâlût'un yüce Allah'ın kendisini getirmiş olduğu makama layık olduğuna dair herhangi bir tereddütlerinin kalmaması gerektiğini ortaya koymaktadır. Artık bütün bunlardan sonra onların son derece itaatkâr olmaları ve savaşa atılmakta en ufak bir tereddüt göstermemeleri gerekir.

فَلَمَّا فَصَلَ طَالُوتُ بِالْجُنُودِۙ قَالَ اِنَّ اللّٰهَ مُبْتَل۪يكُمْ بِنَهَرٍۚ فَمَنْ شَرِبَ مِنْهُ فَلَيْسَ مِنّ۪يۚ وَمَنْ لَمْ يَطْعَمْهُ فَاِنَّهُ مِنّ۪ٓي اِلَّا مَنِ اغْتَرَفَ غُرْفَةً بِيَدِه۪ۚ فَشَرِبُوا مِنْهُ اِلَّا قَل۪يلًا مِنْهُمْۜ فَلَمَّا جَاوَزَهُ هُوَ وَالَّذ۪ينَ اٰمَنُوا مَعَهُۙ قَالُوا لَا طَاقَةَ لَنَا الْيَوْمَ بِجَالُوتَ وَجُنُودِه۪ۜ قَالَ الَّذ۪ينَ يَظُنُّونَ اَنَّهُمْ مُلَاقُوا اللّٰهِۙ كَمْ مِنْ فِئَةٍ قَل۪يلَةٍ غَلَبَتْ فِئَةً كَث۪يرَةً بِاِذْنِ اللّٰهِۜ وَاللّٰهُ مَعَ الصَّابِر۪ينَ

249- “Talut ordusuyla birlikte ayrılıp çıktığı vakit dedi ki: “ Allah sizi bir ırmak da deneyecektir. Kim ondan içerse benden değildir. Kim de ondan tatmazsa şüphesiz ki bendendir. Eliyle bir avuç alanlar başka. Derken onlardan birazı müstesna olmak üzere hepsi de ondan içi verdiler. Talut ve beraberindeki müminler ırmağa geçtikleri vakit: “Bizim bugün Calut ve ordusuna karşı gücümüz yoktur” dediler. Mutlaka Allah'a kavuşacaklarını bilenler ise dediler ki: “Nice az bir topluluk, Allah'ın izniyle sayıca fazla bir topluluğu yenmiştir. Allah sabredenlerle beraberdir.”

Yüce Allah, Talût'un kavmiyle birlikte savaşa çıkmak istediğinde onlar için tayin etmiş olduğu bir takım şart ve konumları açıklamaktadır. Şüphesiz ki savaş, disiplini gerektirir. Savaş tekniğine göre disiplinsiz bir ordunun bir çarpışmayı kazanması mümkün değildir. Bu bakımdan Talut'un Allah'ın emri gereğince yaptığı ilk iş bu ordunun disiplin seviyesini denemek olmuştur. Onlara Allah sizi bu geçeceğimiz nehirle imtihan edecektir dedi. Bunu da arzulara aykırı gelecek bir yöntemle yaptığını görüyoruz. Şöyle ki: Şu anda Ürdün Nehri adı verilmekte bulunan Şeria nehrinin yakınından geçecekleri sırada hiçbir şekilde bu nehirden içmemelerini, sadece bir avuçla içebileceklerini belirtti.

Bu emre ise çok azı müstesna kimse riayet etmedi. İşte Talût'un nehrin karşı tarafına geçmeye müsaade ettiği tek kesim, bu emre riayet eden azınlık olmuştur. Çünkü gerçek mü'minler, gerçek itaatkârlar ve gerçekten cihâdı isteyenler bunlar idi.

Nehri aştıktan sonra az olduklarını gördüler. Azlıklarının farkına varınca da her zaman bu gibi durumlarda iman ehlinde görülen iki vakıa ortaya çıktı. Bunlardan birisi esbaba gereğinden fazla önem ve değer biçmek olgusudur. Bu şekilde davrananlar artık kendilerinin Calût'a ve onun askerlerine karşı girişilecek bir savaşı kazanamayacaklarını belirttiler.

İkinci manzara ise Allah'a tevekkül eden mü'minlerin sergiledikleri bir manzaradır. Onlar her ne kadar sebepleri ihmal etmezlerse de, değerinden fazlasını onlara biçmezler. Bununla birlikte Allah'a tam manasıyla güvenirler.

İşte bu grup da şöyle dedi: "Az bir topluluk Allah'ın iradesi o doğrultuda olduğu takdirde, çok sayıda bir topluluğa üstün ve galip gelir. Ve yüce Allah sabredenlere kendileriyle birlikte olacağını vaad etmiştir. Biz sabrettiğimiz takdirde galip olacağız."

وَلَمَّا بَرَزُوا لِجَالُوتَ وَجُنُودِه۪ قَالُوا رَبَّنَٓا اَفْرِغْ عَلَيْنَا صَبْرًا وَثَبِّتْ اَقْدَامَنَا وَانْصُرْنَا عَلَى الْقَوْمِ الْكَافِر۪ينَۜ

250- “Calut ve askerlerine karşı çıktıkları zaman dediler ki: “ Ey Rabbimiz üzerimize sabır yağdır, ayaklarımıza sebat ver ve bizi kafirler güruhuna karşı muzaffer kıl!”

Yüce Allah her iki kesimin karşılaştığını, nehri geçmeden önce ki asker sayısı seksen bin idi nehri geçenlerin sayısı hakkında dört bin kişi geçmiş olduğu rivayet edilir. Talut’un ordusu geçirdiği imtahanla çok az kaldı. Calut'un ordusunun kalabalığını gören kafir ve münafıklar Talut’un ordusundan ayrıldılar geriye kalan iman edenler kalabalık karşısında sonucu belirleyecek olana dua ederek yöneldiler.

Onlar Allah'a karşı ihtiyaçlarını arz ettiler, Allah'a kendilerine sabır verip ayaklarını yere sağlam bastırması ve kendilerine zafer ihsan etmesi için dua ettikleri zikredilmektedir ki bu, Allah'a karşı muhtaç oluşun ifadelendirilişinin son noktasıdır. Çünkü Allah'tan hem sabrı, hem sebat vermesini, hem de zafer ihsan etmesini dilemişlerdir.

Allah'a: Biz şunu yaparız, Sende şunu yap, gibilerinden bir şey söylemediler. Aksine kendilerini yerine getirmekle yükümlü kıldığı mükellefiyetlerine karşı yardımcı olmasını ve bunun da semeresini ihsan etmesini istediler.

فَهَزَمُوهُمْ بِاِذْنِ اللّٰهِۙ وَقَتَلَ دَاوُ۫دُ جَالُوتَ وَاٰتٰيهُ اللّٰهُ الْمُلْكَ وَالْحِكْمَةَ وَعَلَّمَهُ مِمَّا يَشَٓاءُۜ وَلَوْلَا دَفْعُ اللّٰهِ النَّاسَ بَعْضَهُمْ بِبَعْضٍ لَفَسَدَتِ الْاَرْضُ وَلٰكِنَّ اللّٰهَ ذُو فَضْلٍ عَلَى الْعَالَم۪ينَ

251- "Derken Allah'ın izniyle onları hemen hezimete uğrattılar. Davud da Calut’u öldürdü. Allah ona mülk ve hikmet verdi, dilediklerinden de ona öğretti. Şayet Allah insanları birbiriyle def edip savmasaydı, yeryüzü muhakkak ki fesada uğrardı. Ancak Allah alemler üzerine lütuf sahibidir.”

Allah onların dualarını kabul ederek müminleri zafere ulaştırdı. Calût yüce Allah'ın kendisine hem soy şerefini, hem bilgiyi, hem bedeni gücü, hem de hükümdarlığı ve hikmeti birlikte ihsan etmiştir. Davud Talut’tan önce israiloğullarına kral seçilmişti.

Talut'un askerleri arasında 6 yiğit asker vardı. Bunlardan bir taneside Davud idi onun yaşı gençti ve çobanlık yapmakta iken cenab-ı hak israiloğulları'nın peygamberine Calut’u öldürecek kişinin Davud olduğunu ilham etmiş. Bunun üzerine peygamber Davud'un babasından oğlu için izin almıştır.

Davud yolda giderken 3 taş dile gelerek ona şöyle konuşmuş: “Sen, Allah'ın izniyle bizi kullanarak Calut’u öldüreceksin.” Davud o taşları torbasını almış ve o taşları sabanı ile Calut’a fırlatmış ve onu öldürmüştür.

Talut savaş öncesi Calutu kim öldürürse kızını onunla evlendireceğini ve bazı ödüler vereceğinin sözünü vermişti. Calut Davud tarafından öldürülünce, Talut sözünden caymak istedi ve Davudu öldürmek istediği ifade edilir. Davuda kral kızını almak kolay değil diyerek 300 askerin sünnet derisini getirirse ancak kızı ile evlenebileceğini söyler. Davud bunu da başarınca Talut mecbur kalarak kızını Davud ile evlendirir.

Fakat bundan dolayı Talut pişmandır. Çeşitli vesilelerle onu öldürmek istese de başarılı olamaz ve ömrünün sonuna kadar da onu öldüremez.

Allah, Taluttan sonra Davud'a hükümdarlık ve peygamberlik verdi. Ve ona zırh yapma sanatı gibi, dilediği şeyleri öğretti.

İslâm'da savaşın meşru kılınmasının hikmetini açıklayan kaide ile son buluyor. Sözkonusu kaide şudur: Şayet Allah insanların bir kısmını öbür kısmıyla savmayacak ve böylelikle fesadın önünü almayacak olsaydı, müfsidler üstün gelir ve yeryüzü tümüyle fesada boğulur, ekin ve nesil helak olur giderdi. Şayet iman ehli küfür ehli ile savaşmayacak olursa ve şayet iman ehli fesat

ehlini durmaları gereken noktada durdurmayacak olsaydı ülkelerde, insanlar da dağılır ve parçalanırlardı...

تِلْكَ اٰيَاتُ اللّٰهِ نَتْلُوهَا عَلَيْكَ بِالْحَقِّۜ وَاِنَّكَ لَمِنَ الْمُرْسَل۪ينَ

252- “İşte bunlar Allah'ın ayetleridir. Onları sana hak olarak okuyoruz. Şüphesiz ki sen gönderilmiş peygamberlerdensin”

Ey Rasûlüm, Allah'ın sana, ölüm korkusuyla memleketlerinden çıkan insanların kıssalarım İsrailoğullarının ileri gelenlerinin, Peygamberlerinden bir hükümdar isteme hadisesini ve ondan sonra zikredilen olayları ihtiva eden âyetleri, Allah'ın kuvvet ve kudretini gösteren delilleri, zikretmesi, onun varlığını ve birliğini ispat eden alâmetlerdir. Ölümden kaçan binlerce insanı bir anda öldürüp tekrar bir anda diriltmesi, sakalık veya dericilik yapan bir adam getirip İsrailoğullarına hükümdar kılması, bu hükümdarın günah işlemesi yüzünden iktidarı ondan alıp Davuda vermesi de, ehl-i kitap olan Yahudi ve Hristiyanlara birer öğüt ve ibrettir. Bu haberler, Tevrat ve İncil mensupları tarafından bilinen ve Kuranda geçen şu gibi haberlerdir: "Ey Muhammed bu haberler, senin için de gizli olan haberlerdendi. Biz bu haberleri bir gerçek olarak sana bildirdik. Yahudi ve Hristiyanlar da biliyorlar ki sen bu haberleri tahminlere dayanarak söylemedin ve uydurmadın. Bu bakımdan, senin hak Peygamber oluşun bunlarca şüpheli bir şey değildir. Açık ve seçiktir. Şüphesiz ki sen, gönderilen Peygamberlerdensin. Bana itaat etmeyi ve benim nizamıma uygun hareket etmeyi kendine esas edinmişsindir.".

Bu ayet ve sonraki ayet onun risaletinin doğruluğuna şahitlik etmektedir. Zira o herhangi bir kitap okumaksızın veya kitap ehlinden hiçbir şey dinlemeksizin bunları haber vermiştir.

تِلْكَ الرُّسُلُ فَضَّلْنَا بَعْضَهُمْ عَلٰى بَعْضٍۢ مِنْهُمْ مَنْ كَلَّمَ اللّٰهُ وَرَفَعَ بَعْضَهُمْ دَرَجَاتٍۜ وَاٰتَيْنَا ع۪يسَى ابْنَ مَرْيَمَ الْبَيِّنَاتِ وَاَيَّدْنَاهُ بِرُوحِ الْقُدُسِۜ وَلَوْ شَٓاءَ اللّٰهُ مَا اقْتَتَلَ الَّذ۪ينَ مِنْ بَعْدِهِمْ مِنْ بَعْدِ مَا جَٓاءَتْهُمُ الْبَيِّنَاتُ وَلٰكِنِ اخْتَلَفُوا فَمِنْهُمْ مَنْ اٰمَنَ وَمِنْهُمْ مَنْ كَفَرَۜ وَلَوْ شَٓاءَ اللّٰهُ مَا اقْتَتَلُوا وَلٰكِنَّ اللّٰهَ يَفْعَلُ مَا يُر۪يدُ۟

253- “Bu peygamberlerden kimini kiminden üstün kıldık. Allah onlardan kimiyle söyleşmiş kimini de derecelerle yükseltmiştir. Meryem oğlu İsa'ya da açık deliller verdik. Onu Ruhu’l-Kudüs ile destekledik. Eğer Allah dileseydi onlardan sonrakiler kendilerine apaçık deliller geldikten sonra birbirlerini öldürmezlerdi. Fakat ihtilafa düştüler de sonra onlardan kimi inandı, kimi inkar etti. Allah dileseydi birbirlerini öldürmezlerdi. Ancak Allah dilediğini yapar.”

Mûsa, İbrahim, İsmail, İshak, Yakup, Davud ve diğerleri, hepsi Allah'ın Peygamberleridir. Bunlardan bir kısmını diğerlerinden üstün kıldık. Allah onlardan İmran oğlu Mûsa gibi bazılarıyla konuştu. Muhammed ve İbrahim gibi, bazılarını da üstün kılarak derecelerini yükseltti. Biz, Meryemoğlu İsa’ya da, körlerin gözünü açma, cüzzamlıları iyileştirme, ölüleri diriltme gibi, Peygamberliğini ispat eden mucizeleri ve apaçık delilleri verdik. Biz onu Cebrâil ile destekledik ve güçlendirdik.

Eğer Allah dileseydi insanlar, ayetlerin gelmesinden ve hak olan yolun kendilerine açıklanmasından sonra Peygamberlerin ardından birbirlerine düşmezlerdi. Fakat insanlar Allah'ın birliğini ve Peygamberlerinin Peygamberliklerini ispat eden delillerin gelmesinden sonra da ihtilafa düştüler. Bazıları iman etti bazıları inkâr ettiler.

Eğer Allah onların kötülük yapmalarını engellemek isteseydi onlar birbirlerini öldüremez ve ihtilafa düşmezlerdi. Fakat Allah dilediğini yapar. Bazılarını itaat etmeye muvaffak kılar da itaat ederler, bazılarını da başıboş bırakır onlar da inkâr ve isyan ederler.

Âyet-i Kerime'de Allahü Teâlâ, Peygamberlerinden bir kısmını diğerlerinden üstün kıldığını beyan etmektedir. Mesela Hazret-i Muhammed (ﷺ)'i bütün insanlara, ve cinlere Peygamber kılmıştır. Bu hususta Ebû Zer el-Gifari, Resûlüllah (ﷺ)'in şöyle buyurduğunu Rivâyet etmiştir.

“Bana, benden önce herhangi bir Peygambere verilmeyen beş özellik verilmiştir. Ben, kırmızı renkliye de siyah renkliye de Peygamber olarak gönderildim. Yeryüzü benim için Mescid ve temiz kılındı. Ganimetler bana helal kılındı ki benden önce hiçbir kimseye helal kılınmamıştı. Düşmanın kalbine korkum salınmakla yardım olundum. Bir aylık mesafedeki düşman benden korkar oldu. Bana "İste isteğin verilsin." denildi. Ben de isteğimi, ümmetime şefaat etmek için âhirete bıraktım. Sizden, Allah’a herhangi bir şeyi ortak koşmayan kimseye. Allah dilerse şefaatim erîşecektir. Darimi K.es-Siyer, bab: 29 / Ahmed b. Hanbel C.1 S. 503 Ayrıca Bkz. Müslim K. el-Mesacid bab: 3 Hadis No. 521

Yüce Allah bu son âyette peygamberlerin biribirlerinden üstün olduğunu belirtmektedir. Bu âyet-i kerime ile Buhârî ve Müslim'de Ebû Hureyre'den gelen hadisin arası nasıl bulunacaktır. Ebû Hureyre şöyle diyor:

- Müslümanlardan bir kişi ile yahudilerden bir kişi biribirlerine karşılık olarak sövdüler. Yahudi yaptığı yeminde:

- Mûsâ'yı bütün âlemlerden üstün kılana yemin ederim ki, böyle değildir, dedi. Bunun üzerine Müslüman şahıs elini kaldırarak Yahudi'nin yüzüne bir tokat aşketti ve:

- Pis herif! Muhammed (ﷺ)'e de mi üstün tutmuştur? dedi. Bunun üzerine yahudi Peygamber (ﷺ)'in yanına gelerek Müslümanı şikâyet etti. Rasûlullah (ﷺ) şöyle buyurdu:

- "Beni diğer peygamberlere üstün tutmayınız. Gerçek şu ki, insanlar kıyamet gününde baygın düşeceklerdir. İlk ayılan kişi ben olacağım. Mûsâ'nın Arş'ın ayaklarından birisini yakalamış olduğunu göreceğim. Bilemiyorum, acaba benden önce mi ayıldı yoksa Tûr'daki baygınlığı sebebiyle mi ona karşılık verildi. Bu sebeple beni diğer peygamberlerden üstün tutmayınız."

Bir diğer rivayette ise: "Peygamberlerin birini ötekinden üstün tutmayınız" denilmektedir.

İbn Kesir şöyle demektedir:


"Bu soruya birkaç açıdan cevap verilir: Birincisi, evvelâ bu hadis-i şerif peygamberler arasında üstünlük bulunduğu bilinmeden önce varit olmuştur. Ancak böyle bir açıklama su götürür... İkincisi, peygamber (ﷺ)'in yaptığı bu açıklama bir yerde alçak gönüllülük ve tevazu türündendir. Üçüncüsü, birbirleriyle anlaşmazlık gösterdikleri ve davalaştıkları mahkemeye başvurdukları bu gibi hallerde üstünlük iddiasında bulunmak yasaklanmaktadır. Dördüncüsü, Mücerret kendi görüşleriniz ve taassuplarınızdan hareketle üstünlük iddiasına kalkışmayınız. Beşincisi, bunlar arasında üstünlük iddiasını ileri sürecek makam sizin konumunuz değildir. Bu ancak Allah'a ait olan bir haktır. Size düşen ise ona bağlanmak, ona teslim olmak ve ona iman etmektir."






Post a Comment

İçinizde olan güzellik her zaman yazılarınıza ve dilinize aşkla dökülsün...

Daha yeni Daha eski

Öne Çıkanlar