Kadiri Yolu

 

Âl-i İmran Suresi 1-18. Ayetlerin Tefsiri

  

Âl-i İmran Suresi 1-18. Ayetlerin Tefsiri

Tarih: 14.05.2024

بِسْمِ ‬‮اللّٰهِ ‬‮الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يم

Âl-i İmran suresi 200 ayettir ve Medine'de nazil olmuştur. Al-i İmran “İmran Ailesi” demektir. İmran Hz. Musa'nın babasının adıdır. Hz. Meryem'in babasının adı da imrandır.

İmran Ailesi içinden peygamberlerin çıktığı mübarek bir ailedir. Bu sure imrandan, Hz. Meryem'den Zekeriya (As)'ın ve Hz. Meryem'in Hz İsa'yı babasız olarak dünyaya getirmesinden bahseden bu süreye “Ali İmran” adı verilmiştir.

Bu sürenin ilk 80 küsur ayetinin Necran Hristiyanlarından bir heyetin Medine'ye gelişleri sırasında nazil olduğu rivayet edilmektedir. Yemen'de bulunan Necran Hristiyanlarından bir heyet Medine'ye gelmiş Resulullah (ﷺ) ile dini konularda görüşmüşler ve Hz. İsa hakkında kendisine danışmak istemişlerdir.

Konuşmaların sonunda kendilerine teklif edilen İslam dinini kabul etmemişler, fakat İslam'ın hakimiyetini kabul etmek zorunda kalarak verecekleri cizyeyi toplamak üzere tayin edilen Ebu Ubeyde b. Cerrah ile birlikte memleketlerine dönmüşlerdir.

Sure-i Celilede, Hıristiyanların, Hz. İsa ve Hz. Meryem hakkındaki yakı­şıksız isnatları ve sapık inançları reddedilmekte, Hz. İsa'nın, babasız olarak dünyaya gelişi ve bu olayın, Hz. Âdemin yaratılışında olduğu gibi bir mucize oldu­ğu, Allah'ın, dilemesi halinde bunlara benzer mucizeleri her zaman yaratabilece­ği ve Allah Tealanın, Hz. İsa'yı kendi katına yükselttiği beyan edilmektedir.

Sure-i Celilede, Yahudi ve Hıristiyanların yani, bütün ehl-i Kitabın, İsla­ma karşı çıkışları, inançları saptırma ve Müslümanları dinlerinde bocalatma gayret ve çalışmaları açıklanmaktadır.

Mekke döneminde Müslümanlar açıkça hakaret ve işkenceye uğruyor, eziyete maruz kalıyorlardı. Ancak Medineye hicret edip orada teşkilatlanıp kuvvet bulmalarından sonra bu dönem kapandı. Fakat İslam düşmanları bu sefer de, Müslümanların inançlarını saptırmak ve zihinlerini bulandırmak için psiko­lojik savaşa başladılar. Özellikle ehli kitap olan Yahudiler ve Hristiyanlar, İslam dinine saldırıya geçtiler. 

Surei-i Celilede Uhud savaşına da işaret buyuruluyor. Unut savaşı, başla­ması, cereyan ediş tarzı, sonucu ve bu sebeple inen hükümler ve tavsiyeler ile, ib­ret ve hikmetlerle dolu dehşetli bir olaydır. 

Sure-i Celile, inanç mücadelesi, meydan muharebesi ve benzeri olayları dile getiriyor. Kitap ehli ve diğer İslam düşmanlarının yaptıklarını beyan ederek İslam tarihindeki en hareketli bir dönemi gözler önüne seriyor.

Sürenin bugün işleyeceğimiz 18 ayeti üç bölümden oluşacaktır; Birinci bölüm; Kur'an-ı Kerim'den, onun indirilmesinden, onu indirenden ve iki tür ayetlerinden (Müteşabih ve muhkem), bu iki tür ayetlere karşı takınılacak tavırdan söz edilmektedir. Allah'ın Vahdaniyet ve Kayyumiyetinden söz ederek başlanmakta aynı hususa dair açıklamalarla son bulmaktadır. İkinci Bölümde; Kafirlerden bahsedilmektedir. İman ehlinin Allah'ın indirmiş olduğu hidayete karşı tavırlarını zikretmekte ve kâfirleri tehdit etmektedir. Üçüncü bölümde ise; dünya hayatının insanlara süslü gösterilmesinden, Takva sahibi olan kimseler için ise ahiretin daha hayırlı olacağından söz edilmektedir. 



Âl-i İmran Suresi 1-18. Ayetlerin Tefsiri


 الٓمٓۚ اَللّٰهُ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَۙ الْحَيُّ الْقَيُّومُۜ


1-2. - “Elif, Lam, Mim. Allah, odur ki ondan başka hiçbir ilah yoktur. Hayy’dır Kayyum’dur.” 

Sürenin başlangıcını teşkil eden harflere dair tefsir alimlerinin sözünü ettikleri üç mülahaza vardır:

1-Bu harflerde Kur'an'ın icazı'na işaret vardır

2-Bu harfler icaz meselesinin bir boyutu mahiyetindedir ve bu harflerle başlayan sure bu tür harflerin başında yer almadığı diğer surelerin benzeri olduğuna işaret edilmekte ve bu açıdan da Kur'an'ın icazının bir boyutunu teşkil etmektedir.

3-Bu harfler kur'ani birliğin anahtarlarını idrak etmemize yardımcı olan sure başlangıçlarının ve bu konuda yardımcı diğer hususların bir parçasıdır.

“Elif” Allah’ın nimetlerine, “lam”’ın Allahu Teala'nın lafzı celaline işaret ettiğini söylemektedirler. Bazıları surelerin isimleri olduğu kanaatinde iken, başka müfessirler bunların bir ebced hesabı ile bir takım kavimlerin ecel ve yaşama sürelerine delalet ettiği kanaatindedirler. O anlayışla hareketle birtakım sonuçlara varmaya kalkışan ilk kimseler nübüvvet asrında yahudiler olmuştur. 

Alusi bu konuda şöyle demektedir: Buna bir takım işaret eden rivayetlerden birisi de Hz. Ali (ra) Muaviye ile arasında cereyan edecek vakıayı “Hâ, mim, ayn, sin, kaf” harflerinden çıkartmış olduğu gibi, Ebu'l Hakem Abdüsselam b. Bercan da 533 yılında Beytülmakdis’in fethini yüce Allah'ın: “Elif, Lam, Mim Rumlar mağlup oldu.” buyurundan çıkartmıştır. 

29 surenin başında yer almakta olan bu hurufu mukatta harfleri hakkında başlangıç harfleri Kur'an'ın dinleyen ve okuyanın dikkatini çekmek veya bu Kur'an'da alışılmışın dışında yeni şeylerin bulunduğunu işaret eden bir takım hususlardır demişlerdir. 

“Elif, Lam, Mim. Allah, odur ki ondan başka hiçbir ilah yoktur. Hayy’dır Kayyum’dur.” Varlık aleminde hakkıyla ibadete layık  kendisinden başka hiçbir kimse yoktur benzersiz bir hayat ve kayyumiyet sıfatlarına sahiptir o kendi zatı ile kaimdir başkası ise ancak onunla Kaim olan bilir var olabilir var olmak için ona muhtaçtır. o yarattıklarının rızkını verip onları koruyan onları sevk ve idare edendir. 



نَزَّلَ عَلَيْكَ الْكِتَابَ بِالْحَقِّ مُصَدِّقًا لِمَا بَيْنَ يَدَيْهِ وَاَنْزَلَ التَّوْرٰيةَ وَالْاِنْج۪يلَۙ مِنْ قَبْلُ هُدًى لِلنَّاسِ وَاَنْزَلَ الْفُرْقَانَۜ اِنَّ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا بِاٰيَاتِ اللّٰهِ لَهُمْ عَذَابٌ شَد۪يدٌۜ وَاللّٰهُ عَز۪يزٌ ذُو انْتِقَامٍ



3-4. - “O, sana kitabı hak ile ve kendinden öncekileri doğrulayıcı olarak indirdi. Bundan önce de insanlara yol gösterici olarak Tevrat ile İncili indirilmişti. Bir de (hak ile batılı ayırt eden) Furkan'ı indirdi. Allah'ın ayetlerini inkar edenler için gerçekten şiddetli bir azap vardır. Allah Aziz’dir, intikam sahibidir.”


Ey Muhammed, rabbin sana, Tevrat ve İncile tâbi olanların ihtilaf ettikle­ri hususlarda, hakkı ortaya koyan bu kitabı indirdi. Bu kitap, Allah tarafından, önceki Peygamberlere indirilen kitapları tasdik eden bir kitaptır. Rabbin bu ki­taptan önce, insanlara Allah'ın birliğini ve dininin hükümlerini açıklamak için Musa'ya Tevrat'ı, İsa’yada İncili indirmiştir. Şimdi ise İsa hakkında ve diğer hu­suslarda hak ile bâtılı ayırt eden ve akılları tatmin edici kesin bir delil olan kuranı indirdi. Şüphesiz ki Allahın âyetlerini, ilahlığını ve birliğini gösteren de­lilleri inkâr eden, İsayi ilah ve rab kabul eden kâfirlere, kıyamet gününde şiddet­li bir azap vardır. Allah, hükümranlığında her şeye galiptir. Azab etmeyi diledi­ği zaman, yapacağı azabı önleyecek hiçbir kimse yoktur. Allah, hak edenlerin cezasını verendir. Âyetlerini ve diğer delillerini inkâr edenlerden intikam alan­dır.


اِنَّ اللّٰهَ لَا يَخْفٰى عَلَيْهِ شَيْءٌ فِي الْاَرْضِ وَلَا فِي السَّمَٓاءِۜ


5. - “Şüphesiz ki hiçbir şey, Allah'a gizli kalmaz.” 

Bu alemde ne var ise hiçbir şey ona gizli değildir. Olmuş ve olmakta olan her şeyi kuşatmış bulunan Allah için kullarından ortaya çıkan iman, küfür, Hidayet, dalalet veya diğer herhangi bir fiil ya da hal hiçbir şey gizli veya gayb değildir.



هُوَ الَّذ۪ي يُصَوِّرُكُمْ فِي الْاَرْحَامِ كَيْفَ يَشَٓاءُۜ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَ الْعَز۪يزُ الْحَك۪يمُ


6. - “Sizi rahimlerde dilediği gibi şekillendiren O’dur. Ondan başka hiçbir ilah yoktur. O azizdir hakimdir.”


Anneleriniz karnında iken erkek veya dişi güzel ya da çirkin farklı farklı renkler ve değişik şekiller veren O’dur. Hz. İsa’yı annesinin karnında şekillendiren O’dur. O halde bu durumda isa nasıl ilah olabilir. Allah’tan başka ilah yoktur. Hakkıyla ibadet edilmeye layık olan ancak O’dur. O herşeye galiptir, emirlerinde ve yaptıklarında hüküm ve hikmet sahibidir.


هُوَ الَّذ۪ٓي اَنْزَلَ عَلَيْكَ الْكِتَابَ مِنْهُ اٰيَاتٌ مُحْكَمَاتٌ هُنَّ اُمُّ الْكِتَابِ وَاُخَرُ مُتَشَابِهَاتٌۜ فَاَمَّا الَّذ۪ينَ ف۪ي قُلُوبِهِمْ زَيْغٌ فَيَتَّبِعُونَ مَا تَشَابَهَ مِنْهُ ابْتِغَٓاءَ الْفِتْنَةِ وَابْتِغَٓاءَ تَأْو۪يلِه۪ۚ وَمَا يَعْلَمُ تَأْو۪يلَهُٓ اِلَّا اللّٰهُۢ وَالرَّاسِخُونَ فِي الْعِلْمِ يَقُولُونَ اٰمَنَّا بِه۪ۙ كُلٌّ مِنْ عِنْدِ رَبِّنَاۚ وَمَا يَذَّكَّرُ اِلَّٓا اُو۬لُوا الْاَلْبَابِ


7. - “Sana kitabı indiren O’dur. Onun bazı ayetleri muhkemdir ki bunlar kitabın anasıdır. Diğer bir kısmı da müteşabihlerdir. İşte kalplerinde eğrilik bulunanlar, fitne çıkartmak ve tevile yeltenmek için ondan müteşabih olanlara uyarlar. Halbuki onun gerçek tevilini ancak Allah bilir. İlimde derinleşmiş olanlar: ”Biz ona iman ettik hepsi Rabbimizin katındandır.” derler. Ancak akıl sahipleri düşünüp, öğüt alır.” 



“Sana kitabı indiren O’dur. Onun bazı ayetleri muhkemdir ki” Resulü Muhammed (ﷺ)’e Kur'an'ı indiren O’dur. Bu Kur'an'ın bir kısmının ayetlerinin ibareleri son derece muhkem kılınmıştır. Çeşitli ihtimal ve benzerliklerden muhafaza edilmişlerdir. Dalaletleri, maksadı gayet açık bir şekilde ortaya koymaktadır, herhangi bir karışılık söz konusu değildir. 


“Bunlar kitabın anasıdır” Muhkem ayetler kitabın aslıdır. Müteşabih olanlar onlara hamledilir. Herhangi bir şüphe ve tereddüte düşüldüğünde muhkem ayetlere başvurulur. 


“Diğer bir kısmı da müteşabihlerdir” müteşabihler birbirine benzeyen çeşitli ihtimallere sahiptir. Bu müteşabih ayetlerin delaletlerinin muhkeme ve başka şeylere uygun olma ihtimali vardır. Bu muhtemel oluş da maksat itibariyle değil lafız ve terkip dolayısıyladır. 


Allah'ın kitabına karşı takınılacak en sağlıklı tavır burada ortaya çıkmaktadır. “Bu kitaptan güneş kadar açık ve net bir şekilde anladığınızla amel ediniz, hakkında tereddüte düştüğünüz hususların bilgisini de Allah'a havale ediniz.” 


İmam Ahmed’den şu rivayet dikkate alınmalıdır: “Resulullah (ﷺ) bir topluluğun anlaşmazlığa düştüklerine işitince şöyle dedi: “Sizden öncekiler bununla helak oldular. Allah'ın kitabının bir kısmını öbürüne çarpıttılar. Allah'ın kitabı, bir kısmını öbürünü tasdik etsin diye nazil olmuştur. O bakımdan onun bir kısmıyla öteki kısmını yalanlamayınız. Ondan bildiğiniz kadarıyla söyleyiniz, bilmediğinizi de onu bilene havale ediniz.”


Resulullah (ﷺ) şöyle buyurmuşlardır: “Kur'an-ı Kerim bir kısmı öbür kısmını yalanlasın diye nazil olmuş değildir. Ondan bildiğiniz kadar ile amel ediniz. Onun müteşabih olanına da iman ediniz.” 


Ebu Ya’la el-Mevsıli, Ebu Seleme’den; dedi ki: Bu rivayeti ancak Ebû Hureyre’den gelmiş biliyorum. Resulullah (ﷺ) buyurdu ki: “Kur'an 7 harf üzere nazil olmuştur.  Kur'an hakkında tartışmaya girmek küfürdür. -Bunu üç defa tekrarladı- ondan bildiğiniz kadarıyla amel ediniz, bilmediğinizi de onu bilen C.C havale ediniz.”


Müteşabihin faydası, kendisi vasıtasıyla imtihanın gerçekleşmesi, hak üzere sebat eden ile bu konuda sarsıntı geçirip duranın birbirinden ayırt edilmesidir. Fazilet ehlinin ortaya çıkmasını sağlar. Yüce Allah onların derecelerini yükselttiği gibi ilimlerini ve derecelerini de yükseltir. İnsanların Allah'ın kitabını gereğince kuşanabilmesi ve kavramaktan aciz olduklarını bilmeleri ve Kur'an-ı Kerim'i her zaman daha iyi kavramak için gayretlerini de çabalarını da kesintisiz bir şekilde ortaya koymalarını sağlar.


“İşte kalplerinde eğrilik bulunanlar” kalpleriyle Haktan sapmış bulunanlara yani bidat ehli ve hevalarının peşinde takılıp gidenlere gelince; 


“Kalplerinde eğrilik bullananlar” bu kimseler “Onun hakkında tartışıp duranları gördüğünüz takdirde bilin ki kastedilen onlardır ve onlardan uzak durunuz.” buyurulmaktadır. İmam Ahmed’den rivayet edilmiştir. 


Buhari, Müslim ve Ebu Davud'un rivayet ise şu şekildedir: “Onun müteşabih olanına tabi olan kimseleri gördüğünüz takdirde bilin ki, yüce Allah'ın kendilerinden söz ettiği kimseler onlardır, bu sebepten onlardan uzak durunuz.” 


Oldukça çok olan sapık fırkalar da bunlar arasındadır. Efendimiz (ﷺ) şöyle buyurmaktadır: “Bu ümmet 73 fırkaya bölünecektir. Birisi müstesna hepsi ateştedir. Hazır bulunan ahsab: Bu birisi dediğiniz kimlerdir, ey Allah'ın resulü? diye sordular. Peygamber (ﷺ) şöyle buyurdu: “Benim ve ashabım üzerinde bulunduğum yol üzerinde olan kimselerdir.” Bu hadisi de Hakim rivayet etmiştir. 


Ehli sünnet ve’l-cemaat akaidini bilmemiz, kitap ve sünneti sahih bir şekilde anlayıp; onlar gereğince istikamet üzere amel ederek kitap ve sünnete sıkı sıkıya sarılmamız gerekmektedir.


“Fitne çıkartmak ve teviline yeltenmek için ondan müteşabih olanlara uyarlar” Muhkeme uymayacak şekilde anlaşılmak istenen ve bidatçinin kanaatine destek olmak ihtimali bulunan müteşabih kısmına yapışıp kalırlar. Onların bu kısmı almalarının sebebi fasid maksatlarına uygun olarak tahrif edebilmeleri ve bu maksatlara göre açıklayabilmelerinin mümkün olmasıdır. Zira müteşabihin lafzının ondan anladıkları manaya gelme ihtimali de vardır. Fakat muhkem olanında işlerine yarayacak herhangi bir şey bulamazlar. Zira onların bu kanaatlerini reddetmekte ve aleyhlerine delil teşkil etmektedir. 


Peki bunu niçin yapıyorlar? Yüce Allah onların kötü maksatlarını açıklayarak; bunu fitne çıkartmak ve tevile yeltenmek için yaptıklarını belirtmektedir. 


“Halbuki Onun gerçek tevilini ancak Allah bilir ilimde derinleşmiş olanlar ise” Bu konuda tefsir ulemasının birçok görüşü vardır; bir görüşe göre; Bu nassın manası şöyledir: Müteşabihin gerçek tefsirini Allah ancak bilir. İkinci görüş ise; İlimle derinleşmiş olanlar da aynı şekilde onu hakk tevilini bilirler. İlimde derinleşmiş olanlar ise ilim üzere sebat sahibi ve ilim konusunda gerekli yeterlilik ve yetkinliğe sahip olanlardır. Müfessirlerin çoğunluğu birinci görüşü kabul etmektedir. Usul alimlerinin çoğunluğu ise ikinci görüşü kabul etmiştir. 


“Biz ona iman ettik hepsi Rabbimizin katındandır.” Bizler müteşabih olana iman ettik bütünüyle kitaba iman ettik derler. Çünkü kur'an-ı Kerim'in bütünü müteşabih olanıyla da muhkem olanıyla da sözleri arasında çelişki bulunmayan ve hakim olan Allah'ın katından indirilmiştir derler.


“Ancak akıl sahipleri düşünür öğüt alır.” Öğüt alıp düşünenler ve ister imani isterse ameli konularda olsun durmaları gereken yerde duranlar, ancak akıl sahibi olanlardır. Bu buyrukta ilimde derinleşmiş olanların gerçek akıl sahibi kimseler olduklarına işaret vardır. Ve bu buyrukta onların zihinlerinin son derece açık ve hareketli olduğuna güzel güzel düşündüklerine ve gerekeni yerli yerine yaptıklarına dair bir de övgü bulunmaktadır.


Nafi b.Yezid, ilimde derinlik sahibi olanların niteliklerini açıklarken şöyle demektedir: “İlimde derinleşmiş olanlar Allah için alçak gönüllülük gösterenler, O’nun rızası yolunda zillet gösterip kendilerinden yukarıdakilere karşı büyüklenmeyen, aşağıdakileri de küçümsemeyen kimselerdir.


Resulullah (ﷺ)’in ilimde derinlik sahibi olmuş kimseleri nitelendirirken şöyle buyurduğu rivayet edilmektedir: “Yemini doğru olan, dili yalan söylemeyen, kalbi istikamet üzere bulunan, midesi ve ferci ile İffetli davranan kişi ilimde derinlik sahibi olan kimselerdendir.”



رَبَّنَا لَا تُزِغْ قُلُوبَنَا بَعْدَ اِذْ هَدَيْتَنَا وَهَبْ لَنَا مِنْ لَدُنْكَ رَحْمَةًۚ اِنَّكَ اَنْتَ الْوَهَّابُ


8. - “Rabbimiz bizi hidayetine erdirdikten sonra kalplerimizi (hidayetinden) çevirme ve katından bize rahmet ver. Şüphesiz Sen pek çok bağışlayansın.” 


“Rabbimiz bizi hidayetine erdirdikten sonra Kalplerimizi çevirme!” İlimde derinlik kazanmış olan akıl sahipleri derler ki: Rabbimiz bizleri Hakka ilettikten ve böylelikle hidayete kavuşturduktan sonra kalplerimize, indirmiş olduğun haktan çevirme! Çünkü sen bize mukem ile amel etmeyi, müteşabih olanını da teslimiyetle kabul etmeyi nasip etmiş bulunuyorsun.


Hz. Aişe'den bir rivayetle Buhari ve müslim’de Nesai ve İbni Hibban'da Hz. Aişe (radıyallahu anha) Resulullah (ﷺ) geceleyin uyandığında şu duayı yaptığını rivayet eder; “Senden başka hiçbir ilah yoktur. Seni tenzih ve tesbih ederim. Günahlarımın sebebiyle senden mağfiret dilerim, Allahım ilmimi artır ve bana hidayet verdikten sonra kalbimi çevirme. Katından bana bir rahmet ihsan et. Şüphesiz ki sen çokça bağışlayansın.”


“Ve katında bize rahmet ver.” Tevfik, tespit, koruyup gözetmek ve sonra da cennete eriştirmek üzere katından bize bir nimet bağışla.


“Şüphesiz sen pek çok bağışlayansın” rahmeti çok olansın Sen. Bu ikinci bir duadır. Yüce Allah’a senada bulunmakta bir duadır.


***


رَبَّنَٓا اِنَّكَ جَامِعُ النَّاسِ لِيَوْمٍ لَا رَيْبَ ف۪يهِۜ اِنَّ اللّٰهَ لَا يُخْلِفُ الْم۪يعَادَ۟



9. - “Rabbimiz muhakkak ki, geleceğinden şüphe olmayan bir günde insanları toplayacak olan Sensin. Şüphesiz ki Allah vaadinden dönmez.”


“Rabbimiz muhakkak ki geleceğinden şüphe olmayan bir günde insanları toplayacak olan sensin” öldükten sonra yarattıklarını bir araya getirecek olan ve aralarında hüküm verecek olan sensin. Aralarındaki anlaşmazlık konularında hükmü sen vereceksin. Ve geleceğinde en ufak bir tereddüt olmayan o günde herkese ameline göre sen karşılık vereceksin.


“Şüphesiz ki Allah vaadinden dönmez” Sen vaadinden dönmezsin demektir. Bu sözlerle yüce Allah övülmekte ve onun uluhiyeti kabul edilmektedir. Zira yapılmış olan vaatleri yerine getirmemek, uluhiyete aykırıdır. 

اِنَّ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا لَنْ تُغْنِيَ عَنْهُمْ اَمْوَالُهُمْ وَلَٓا اَوْلَادُهُمْ مِنَ اللّٰهِ شَيْـًٔاۜ وَاُو۬لٰٓئِكَ هُمْ وَقُودُ النَّارِۙ

10. - “Küfür edenlerin malları ve çocukları Allah'a karşı onlara hiçbir (fayda) şey sağlamaz ve onlar ateşin yakıtıdırlar.”


Allah'ın ayetlerini inkar eden Yahudi, münafık ve diğer kafirlerden Resulullah’ı yalanlayarak, Allah’ın peygamberlerine indirmiş olduğu vahiylerden gereği gibi yararlanmayanların, “Malları ve çocukları Allah’a karşı onlara bir şey sağlamaz.” Allah dünyada ve ahirette onları azablandırmak istediği takdirde çocukları da malları da bu azabtan hiçbir şeyi geri çeviremezler. “Ve onlar ateşin yakıtıdırlar.” Ateşin kendileriyle tutuşturulup alevlendirileceği odunu (yakıtı) durumundadırlar. 


كَدَأْبِ اٰلِ فِرْعَوْنَۙ وَالَّذ۪ينَ مِنْ قَبْلِهِمْۜ كَذَّبُوا بِاٰيَاتِنَاۚ فَاَخَذَهُمُ اللّٰهُ بِذُنُوبِهِمْۜ وَاللّٰهُ شَد۪يدُ الْعِقَابِ

11. - “Tıpkı firavun hanedanının ve onlardan öncekilerin gidişi gibi. Onlar ayetlerimizi yalanladılar da Allah günahlarından dolayı onları yakalayıverdi. Allah'ın azabı çok şiddetlidir.”


Kafirlerin davranışı firavunu ailesinin ve onlardan önce geçen Nuh, Hud ve Lut gibi peygamberlerin azgınlaşan ümmetlerinin davranışları gibidir. Onlar ayetlerimizi yalanladılar. Allah da onları günahları sebebiyle yakalayıp helak etti. Malları ve evlatları kendilerine fayda vermedi. Allah kendisini inkar edene ve peygamberini yalanlayana karşı cezalandırması çok şiddetli olandır.


Kafirler dünyada iken azgınlıklarına devam ederek, Hakkı yalanlama, inkar etme, İnat etme ve büyüklenme gibi günahları yüzünden onları “Müntekim” ismi ile cezalandıran, Hak Teala müminleri kafirler karşısında da güçsüz olsalar dahi onlardan çekinmemeye teşvik etmektedir. Bu kafirlerin akıbeleri hep aynı olur. O halde Müminler kendilerinden güçlü olsalar bile kafirlerden kesinlikle korkmamalıdırlar. Allah hesabı seri bir şekilde gören ve cezası şiddetli olandır.


قُلْ لِلَّذ۪ينَ كَفَرُوا سَتُغْلَبُونَ وَتُحْشَرُونَ اِلٰى جَهَنَّمَۜ وَبِئْسَ الْمِهَادُ

12. - “Küfür edenlere: “Siz mutlaka yenileceksiniz ve toplanıp cehenneme sürüleceksiniz. Orası ne kötü döşektir” de.”

Ey Muhammed küfür edenlere de ki, Allah’ın gazabına ve kahrına yakında dünya hayatında yenik düşerek bir hezimete (ölümle) uğratılıcaksınız. Kıyamet gününde bir araya getirilecek cehenneme götürülmek üzere toplanacak ve Haşredilerek, mahrumiyet cehennemine sürüleceksiniz. Cehennem ne kötü bir döşektir.  



Abdullah b. Abbas diyor ki: “Resulullah Bedir savaşında Kureyşlilere ağır kayıplar verdikten sonra Medine'ye gelmiş bütün Yahudileri Beni Kaynuka çarşısında toplamış ve onlara şunu söylemişti: 

- “Ey Yahudi topluluğu Kureyş'in başına gelenler sizin de başınıza gelmeden Müslüman olun.” Bunun üzerine Yahudiler şu cevabı vermişlerdir: 

- “Ey Muhammed savaşmasını bilmeyen acemi Kureyşlilerden birkaç kişiyi öldürmen seni gururlandırmasın. Eğer sen, bizimle savaşacak olsan bizim ne olduğumuzu ve bizim gibileri ile karşılaşmamış olduğunu anlarsın.” İşte bunun üzerine bu ayet nazil olmuştur.


قَدْ كَانَ لَكُمْ اٰيَةٌ ف۪ي فِئَتَيْنِ الْتَقَتَاۜ فِئَةٌ تُقَاتِلُ ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِ وَاُخْرٰى كَافِرَةٌ يَرَوْنَهُمْ مِثْلَيْهِمْ رَأْيَ الْعَيْنِۜ وَاللّٰهُ يُؤَيِّدُ بِنَصْرِه۪ مَنْ يَشَٓاءُۜ اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَعِبْرَةً لِاُو۬لِي الْاَبْصَارِ


13. - “Karşılaşan iki topluluğun durumlarında sizin için ibret vardır. Biri Allah yolunda dövüşüyordu, diğeri ise kafirdi. Öbürlerinin kendilerinin iki katı olduklarını gözleriyle görüyorlardı. Allah dilediğine yardımıyla destekler. Görebilenler için bundan ibretler vardır.”


İlahi kelimetullah (Allah'ın adını yüceltmek) ve Allah'ın tevhidini izhar etmek için saf tutup çarpışanlar ile müminlere karşı inat ve kibirle tağut ve putları için savaşanlar karşı karşıya geldiler. Burada Yüce Allah'ın dininin yerleşeceği, Resulüne yardım edileceği, kelimesinin yüceltileceği, düşmanlarının da yenileceğini kafirlere gösteren bir delil vardır. 


“Öbürlerinin, kendilerinin iki katı olduklarını gözleriyle görüyorlardı.” Biri hakkın biri de küfrün tarafları, Müslümanlar müşrikleri kendilerinin iki katı kadar görüyorlardı ve bu herhangi bir karışıklığa meydan vermeyen gayet açık bir görüştü. Bununla birlikte O’nun dostları düşmanlarına üstün geldi. 


Bedir'de müminlerin desteklediği gibi “Allah dilediğini yardımıyla destekler görebilenler için bunda ibret vardır” Burada basiret sahibi olan kimseler bu gerçekten ibret almalıdır. Allah'ın hükmünü, fiillerini, dünya hayatında da, şahitlerin dikileceği kıyamet gününde de Mümin kullarına yardım etmekle cereyan eden kaderini görüp doğru yolu bulmak için gereğince anlayanlara apaçık ibretler vardır. 


Bedir savaşında peygamber ve ashabının meydana getirdiği bu nadide topluluk Allah'ın dini için çarpışıyordu. Müşrikler yaklaşık bin kişi civarında, Müslümanlar ise 313 kişiydi. Yani kafirler müminlerin Üç katı idi. İbni Mesud'un söylediğine göre “Müşriklere baktığımızda onların bizden birkaç kat fazla olduklarını gördük. Sonra bir daha onlara bakınca bizden bir tek kişi dahi fazla olmadıklarını gördük.” Allah kullarından dilediğini zaferiyle destekler. Şüphesiz ki az topluluğun çok topluluğa galip gelmesinde aklını kullanan ve gerçekleri gören basiret sahipleri için ayetler ve ibretler vardır. 



***


زُيِّنَ لِلنَّاسِ حُبُّ الشَّهَوَاتِ مِنَ النِّسَٓاءِ وَالْبَن۪ينَ وَالْقَنَاط۪يرِ الْمُقَنْطَرَةِ مِنَ الذَّهَبِ وَالْفِضَّةِ وَالْخَيْلِ الْمُسَوَّمَةِ وَالْاَنْعَامِ وَالْحَرْثِۜ ذٰلِكَ مَتَاعُ الْحَيٰوةِ الدُّنْيَاۚ وَاللّٰهُ عِنْدَهُ حُسْنُ الْمَاٰبِ


14. - “Kadınlardan, oğullardan kantar kantar altın ve gümüşten, nişanlı atlardan, develerden ve ekinlerden gelen aşırı düşkünlük, insanlar için süslenip hoş gösterildi. Bunlar dünya hayatının geçimidir. Oysa gidilecek yerin güzel olanı Allah katındadır.”


İnsanlara arzuladıkları kendileriyle nefsani zevklerin en güzellerinden olan birleşmeyi yaşadıkları kadınlar, oğullar ve kantar kantar Altın ve Gümüş görenlerin hoşuna giden mükemmel güzelliklere sahip besili ve nişanesi olan atlar, deve, sığır, koyun gibi hayvanlar ve ekinler güzel gösterildi. Bu sayılanlar dünya hayatında hoşa giden geçimliklerdir. Allah'ın katında ise takva sahipleri için gidilecek güzel yerler vardır.


Dünya nimetlerinden insanın en çok hoşuna giden şeyleri Allah azze ve Celle zikretmekte ve bunların hayır yolunda kullanılmadıkları takdirde kişiyi gaflete düşürüp rabbinden uzaklaştırabileceklerine dikkat çekmekte ve bunların başında da kadınları zikretmektedir. Kadın fitnesi çok çetindir. Nitekim peygamber (ﷺ) Bu konuda şöyle buyurmuşlardır: “Ben benden sonra erkekler için kadınlardan daha zararlı bir fitne bırakmadım.” 


Yine Resulullah (ﷺ) kadınlara hitaben Şöyle buyurmuştur: “Ben aklı ve dini eksik olan siz kadınlardan kararlı bir erkeğin aklına daha çok çelen bir varlık görmedim.” demiştir. Erkek ve dişi bütün çocuklar arzulanan bir yapı oluşturur burada bahsedilen oğullardan kasıt erkek ve kız çocuklarıdır üst üstüne yığdığınız mallar altın ve gümüş olarak ifade edilmiştir. 


Nişanlı altlardan” kasıt yürüyüşünde bir çeşit böbürlenmeyi hissettiren bir tavırla (rahvan) yürüyüşü olan atlardan bahsedilmektedir. Onların nişanları vurulmuş başkalarından ayırt edilmesini sağlayacak işaretlerinin ve güzel otlaklarda salınarak yetiştirilmesinden bahsedilmektedir. Diğer hayvanlarda mallarında sayılması kişinin mal ve şanına değer kattığı bir zenginlik olarak işaret edilmektedir. 


“Ve ekinlerden” ekip biçmek veya meyve ağaçları dikmek için elde tutulan arazilerden bahsedilmektedir. 


“Gelen zevklere aşırı düşkünlük insanlar için süslenip hoş gösterildi.” Bu sayılanların dünya hayatının metaı faydalanıp geçinilen şeyler olduğu ve sonuçta bırakılıp gidilecek yerin var olduğunu dönüşte ise size verilenler ile neler yaptığınızın ya cezasının ya da ecrinin alınacağı ve bunların içerisinde sayılanların en güzel olanı Allah'ın katındadır.



قُلْ اَؤُ۬نَبِّئُكُمْ بِخَيْرٍ مِنْ ذٰلِكُمْۜ لِلَّذ۪ينَ اتَّقَوْا عِنْدَ رَبِّهِمْ جَنَّاتٌ تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُ خَالِد۪ينَ ف۪يهَا وَاَزْوَاجٌ مُطَهَّرَةٌ وَرِضْوَانٌ مِنَ اللّٰهِۜ وَاللّٰهُ بَص۪يرٌ بِالْعِبَادِۚ


15. - “De ki: “Size bunlardan daha hayırlısını haber vereyim mi?  Takvaya erenler için rablerinin katında altından ırmaklar akan cennetler vardır. Orada temelli kalacaklardır. Tertemiz eşler ve Allah'ın rızası da vardır ve Allah kullarını hakkıyla görendir.”


Ey, Muhammed, deki: “Dünya hayatının çok sevilen geçimliklerinden daha üstün ve hayırlısını size bildirip öğreteyim mi şöyle ki: Allah'ın farzlarını yerine getirip yasaklarından kaçınarak ona itaat eden ve ondan korkanlar için rableri katında, sağlarından sollarından bal, şarap, süt ve sudan oluşan ve altlarından akan ırmaklar vardır. Orada ebedi olarak kalacaklardır. O cen­netlerde, dünyadaki kadınlarda bulunan hayız ve nifas gibi tiksindirici şeyler ken­dilerinde bulunmayan tertemiz eşler ve Allah’ın rızası vardır. Allah, kullarının yaptıkları amelleri çok iyi bilir ve görür. Kimin kendisinden korktuğunu, kimin de kendisine karşı çıkıp isyan ettiğini iyi bilir. İyilik yapanı mükâfaatlandırır, kötülük yapanı ise cezalandırır. 



اَلَّذ۪ينَ يَقُولُونَ رَبَّنَٓا اِنَّنَٓا اٰمَنَّا فَاغْفِرْ لَنَا ذُنُوبَنَا وَقِنَا عَذَابَ النَّارِۚ


16. - “Onlar ki ey rabbimiz biz gerçekten iman ettik. Artık günahlarımızı bize bağışla ve o ateşin azabından bizi koru” diyenler;”


O takva sahipleri sana kitabına ve Resulüne inandık Sen  bizim günahlarımızı affeyle ört ve bizi cehennem azabından koru onunla bize azap etme.  



اَلصَّابِر۪ينَ وَالصَّادِق۪ينَ وَالْقَانِت۪ينَ وَالْمُنْفِق۪ينَ وَالْمُسْتَغْفِر۪ينَ بِالْاَسْحَارِ



17. - “Sabredenler, doğru olanlar, gönülden ibadet edenler, (Allah yolunda) infak edenler ve seherlerde Allah'tan mağfiret dileyenlerdir.”


İbadetlere devam etmek, haramları terk ve musibetlere karşı direnerek sabredenler. Hakkı bildirmek suretiyle sözlü olarak amellerine sağlam yapıp fiili olarak karar verdikleri şeyleri uygulamak suretiyle, niyet olarak doğru olanlar, Allah'a itaat edenler ve boyun eğişleri ile gönülden ibadet edenler, mallarını İnfak ederler. Mallarından emrolundukları bütün itaat yollarında tasaddukta bulunanlar, sıla-i rahim akrabalık, ihtiyaçları kapatmak, ihtiyaç sahiplerine güzel davranıp onları görüp gözetmek suretiyle tasaddukta bulunanlar; “Ve seherlerde Allah'tan mağfiret dileyenlerdir.” Seher vaktinde namaz kılmak sureti ile yahud estağfirullah demek suretiyle Allah'tan mağfiret dileyenlerdir.


Resulullah (ﷺ): “Şanı yüce Allah, her gece gecenin son üçte biri bitmeden dünya semasına iner ve: “Dileği olan var mı ona vereyim, mağfiret isteyen var mı onu bağışlayayım,” diye buyurur. Buhari-Müslim


İbn Merduye, Enes b. Malik’in şöyle dediğini rivayeteder: “Geceleyin namaz kılacak olursak, seherin son vaktinde yetmiş defa istiğfar etmekle emrolunurduk.”


Hz. Lokman da oğluna şöyle demiştir: “Yavrucuğum horoz senden akıllı olmasın. Sen uykuda iken o seher vakitlerinde öter.”




شَهِدَ اللّٰهُ اَنَّهُ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَۙ وَالْمَلٰٓئِكَةُ وَاُو۬لُوا الْعِلْمِ قَٓائِمًا بِالْقِسْطِۜ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَ الْعَز۪يزُ الْحَك۪يمُۜ


18. - “Allah - Adaleti ayakta tutarak- şehadet etti ki; gerçekten ondan başka ilah yoktur. Melekler ve ilim sahipleri de buna şahadet ettiler; Ondan başka ilah yoktur, O Aziz’dir, Hakim’dir.”


Allah, yarattıkları arasında adaleti ayakta tutarak, kendisinden başka ilah olmadığına, bütün varlıkların yaratıcısı olması hasebiyle kendisinden başka hiç­bir şeyin gerçek ibadete layık olmadığına şahitlik etmiştir. 


Melekler ve ilim sa­hipleri de Allah'tan başka ilah olmadığına, Allah'tan başkasını rab edinenlerin yalancı olduklarına şahitlik etmişlerdir. Melekler onun büyük kudretine şahit oldukları için, onun vahdaniyetine, peygamberler ve ilim adamları da; şahit oldukları alamet, ayet ve eserleri dolayısı ile Allah’ın ettiği şahitliğin aynısını yaptılar:


Allah, kendisinden başka ilah olmayandır dediler. O, her şeye galiptir mağlup edilmez, onun üzerine gidilmez, yaptıklarında hüküm ve hikmet sahibidir.



Post a Comment

İçinizde olan güzellik her zaman yazılarınıza ve dilinize aşkla dökülsün...

Daha yeni Daha eski

Öne Çıkanlar

Nefs