Kadiri Yolu

 

Bakara Suresi 275-286. Ayetlerin Tefsiri

Bakara Suresi 275-286. Ayetlerin Tefsiri

Tarih: 07.05.2024

بِسْمِ ‬‮اللّٰهِ ‬‮الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يم



İslam'ın mali düzeni hakkında bana özelliklerinden bahsedilmektedir. İslam, faiz değil bir zekat düzenidir. Bu düzende karşılıklı ilişkiler belli ve sağlam esaslara göre yapılır. Bu Bölümde genel bir şekilde bunu göstermekle birlikte belirli bir sıralamayı da göz önünde bulundurarak bunları arz etmektedir.

Allah iman edip salih ameller İşleyen kimselere içinde bulundukları bataklıktan faizciyi kurtarabilmesi için seslenmekte ve faize dair yapılan açıklamalar, ahiret günü hatırlatılarak son bulmaktadır.

Bugünün modern olarak görülen toplumlarında faiz; cimrilik, kirlilik, pislik, bencillik ve ferdilik içermektedir. Onların hiçbirinden sadaka çıkmaz, dolayısıyla toplumsal yapı içerisinde büyük bir kangren oluşturan bu müessese bankalar aracılığıyla işletilmekte küresel sermayenin kirli eli ile yürütülmektedir. Hazırdan yemek ve geçinme, devleti sömürme alabildiğince yaygınlaşmıştır. Ticaret helal faiz ise haramdır. Buyurun başlayalım İnş.



Bakara Suresi 275-286. Ayetlerin Tefsiri

اَلَّذ۪ينَ يَأْكُلُونَ الرِّبٰوا لَا يَقُومُونَ اِلَّا كَمَا يَقُومُ الَّذ۪ي يَتَخَبَّطُهُ الشَّيْطَانُ مِنَ الْمَسِّۜ ذٰلِكَ بِاَنَّهُمْ قَالُٓوا اِنَّمَا الْبَيْعُ مِثْلُ الرِّبٰواۢ وَاَحَلَّ اللّٰهُ الْبَيْعَ وَحَرَّمَ الرِّبٰواۜ فَمَنْ جَٓاءَهُ مَوْعِظَةٌ مِنْ رَبِّه۪ فَانْتَهٰى فَلَهُ مَا سَلَفَۜ وَاَمْرُهُٓ اِلَى اللّٰهِۜ وَمَنْ عَادَ فَاُو۬لٰٓئِكَ اَصْحَابُ النَّارِۚ هُمْ ف۪يهَا خَالِدُونَ

275- “Faiz yiyenler ancak şeytan çarpmasından dolayı ne yapacağını bilmeyen ve ayakta da duramayan kimsenin kalktığı gibi kalkarlar. Bu onların; “zaten alış-veriş de ancak faiz gibidir” demelerinden dolayıdır. Halbuki Allah alışverişi helal, faizi haram kılmıştır. Kime Rabbinden bir öğüt gelir de (faizcilikten) vazgeçerse geçmiş olanlar kendisine; hakkındaki hüküm de Allah’a aittir. Kim de tekrar (faize) dönerse onlar cehennemliklerdir, orada temelli kalacakdır.”

“Faiz yiyenler” Faizi almak vermek ve yemek suretiyle faizle muamele yapanlar, kıyamet gününde kabirlerinden, ancak şeytanın çarptığı, sara hastalığına yakalanarak kendini yerden yere atan kişinin kalktığı gibi kalkarlar.

“Bu onların; “zaten alış-veriş de ancak faiz gibidir” demelerinden dolayıdır.” Onların, kabirlerinden bu şekilde kalkmalarının sebebi, inkâr etmeleri ve iftirada bulunarak "Alışverişte faiz gibidir. Niçin bu haram olsun?" demelerindendir.

Halbuki Allah, alış veriş suretiyle ticari kazancı helal, faizi ise bütün çeşitleriyle haram kılmıştır. Helal ve haram birbirinin zıddı şeylerdir, asla birbirine benzemezler.

Kime, rabbinden bir öğüt ve korkutma geldikten sonra faiz yemekten vaz geçerse, haram hükmü gelmeden önce geçmişte almış olduğu faizlerden dolayı sorumlu tutulmayacaktır. Ve onun hakkında Allah hüküm verecektir. O kişi hakkında hüküm vermek size düşmez. Nasın haram kılınışından evvel almış olduğu faizleri ondan istemeyin. İsterse onu affeder, isterse azab eder.

Kim de haram kılındıktan sonra tekrar faiz yerse onlar cehennemliktirler. Orada ebedi olarak kalacaklardır.

Peygamber (ﷺ) efedimiz de hadis-i şerifinde şöyle buyurmuştur: "Allah, faizi yiyene de yedirene de şahidine de kâtibine de lanet eder.” (Nesâî K. ez-Ziynet, bab: 25 / Ebû Davud K. el-Buyü bab: 4, Hadis No: 3333 Müslim. K. el-Müsakat bab: 105,106, Hadis No. 1597, 1598)

يَمْحَقُ اللّٰهُ الرِّبٰوا وَيُرْبِي الصَّدَقَاتِۜ وَاللّٰهُ لَا يُحِبُّ كُلَّ كَفَّارٍ اَث۪يمٍ

276- “Allah, faizi mahveder. Sadakaları ise artırır ve Allah hiçbir günahkar kafiri sevmez.”

Allah faizi mahveder. Onun bereketini giderir, ve faizin katıldığı malı yok eder. Allah sadakaları ise arttırır, geliştirir zekatı verilen malı ziyadeleştirir ona bereket ihsan eder ve Allah hiçbir günahkar kafiri sevmez. Faizi helal kılarak, faiz yiyerek günah işlemeye devam etmek suretiyle küfrü gittikçe büyüyen hiçbir kimseyi sevmez.

Peygamber (ﷺ) efendimiz de bu hususta şöyle buyuruyor: "Kim, helal kazancından bir hurma kadarını sadaka olarak verirse ki - Allah, ancak helal maldan olan sadakayı kabul eder. - Allah onu sağ eliyle (güzelce) kabul eder. Sonra onu, sizden birinin atının tayını beslediği gibi besler. Öyle ki, o dağ gibi Buhari, K. ez-Zekat, bab: 8 / Müslim, K. ez-Zekât bab: 63,64 Hadis No. 1014

اِنَّ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ وَاَقَامُوا الصَّلٰوةَ وَاٰتَوُا الزَّكٰوةَ لَهُمْ اَجْرُهُمْ عِنْدَ رَبِّهِمْۚ وَلَا خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلَا هُمْ يَحْزَنُونَ

277- “İman edip salih amel işleyenlerin, namaz kılıp zekat verenlerin rableri katında mükafatları vardır. Onlar için korku yoktur ve onlar üzülecek de değillerdir.”

Allah ve resulünü tasdik eden ve Allah'ın kendilerine emrettikleriyle amel eden, namazı erkanına göre kılan mallarının zekatını verenlerin ahirette rableri katında mükafatları vardır. Onlar için korku yoktur. Dünya hayatında bıraktıklarına, da üzülmeyeceklerdir.

يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا اتَّقُوا اللّٰهَ وَذَرُوا مَا بَقِيَ مِنَ الرِّبٰٓوا اِنْ كُنْتُمْ مُؤْمِن۪ينَ

278- “Ey iman edenler Allah’tan korkun ve eğer mü’minlerden iseniz, faizden kalanı bırakın.”

Ey iman edenler Allah'tan korkun faizin geri kalan kısmını terk edin istemeyin şayet haram kılınmadan önce henüz geriye alınacak faiz kalmış ise bunların terk edilmesi gerekir. O halde faiz ile ilgili bütün hususların kökünden silinmesi ve ebediyen tekrar ona yeniden dönülmemesi öncelikle söz konusudur. Eğer imanı kamil Müminler iseniz sizin yapacağınız budur. Çünkü kamil bir imana sahip olmanın en büyük delili emredilen şeyleri aynen yerine getirmektir.

Zeyd Bin Eslem belirttiğine göre bu buyruklar Amr b. Umeyr b. sakif oğulları ile Mahzum oğullarından Beni Muğire hakkında nazil olmuştur. Cahiliye döneminde bunlar arasında faizli muamele sözkonusuydu. İslam gelip de bunlar İslam'a girince sakifliler onlardan alacaklarını istediler. Kendi aralarında istişare yaptıktan sonra muğire oğulları şöyle dedi. Biz İslam döneminde sağladığımız kazançla İslam'da faiz ödemeyiz. Bunun üzerine Mekke'de Hz. Peygamberin Valisi bulunan Attab b. Esid, Resulullah (ﷺ) 'e konuyu bildiren bir mektup yazdı. İşte bu ayet bu sebeple nazil olmuştur. Resulullah (ﷺ) inen ayetleri yazıp Attab b. Esid’e gönderdi. Bunun üzerine “Allah'a tövbe ediyor ve faizin arta kalanını da bırakıyoruz.” dediler. Bu rivayeti İbni Cüreyc, Mukatil, İbni Hibban ve Süddi zikretmiştir.

فَاِنْ لَمْ تَفْعَلُوا فَأْذَنُوا بِحَرْبٍ مِنَ اللّٰهِ وَرَسُولِه۪ۚ وَاِنْ تُبْتُمْ فَلَكُمْ رُؤُ۫سُ اَمْوَالِكُمْۚ لَا تَظْلِمُونَ وَلَا تُظْلَمُونَ

279- “Böyle yapmazsanız, Allah’a ve peygamberine karşı bir savaş açmış olduğunuzu bilin. Şayet tevbe ederseniz sermayeniz sizindir. Hem zulüm yapmamış, hem de zulme uğratılmamış olursunuz.”

Allah'a ve Resulüne karşı savaşta olduğunuzu kesinlikle bilin. Yüce Allah onların anlayacakları bir dille nerede olurlarsa olsunlar kanlarını heder ve değersiz kılmaktadır sakın şu faiz türü alışverişlere bulaşmayınız Çünkü Yüce Allah helal dairesini genişletmiş ve onu hoş ve iyi bırakmıştır sakın ihtiyaç sizleri herhangi bir günah işlemek zorunda bırakmasın. Allah ve resulünün ilan ettiği büyük bir savaşa girmiş olduğunuzu bilin.

Şayet faiz alıp vermekten tevbe ederseniz sermayeniz sizindir daha fazlasını istemek suretiyle borçlulara zulüm yapmamış hem de, daha azını almak suretiyle de zulme uğratılmamış olursunuz.

Veda haccındaki hutbesinde Resulullah (ﷺ) şöyle buyurmuşlardır: “Haberiniz olsun ki cahiliye dönemindeki bütün faizler üzerinizden tümüyle kaldırılmıştır. Ancak ana mallarını sizindir. Ne zulmediniz ne zulme uğrayınız. İlk kaldırılan faiz Abbas b. Abdülmuttalib'in faizidir tümüyle kaldırılmıştır.”

وَاِنْ كَانَ ذُو عُسْرَةٍ فَنَظِرَةٌ اِلٰى مَيْسَرَةٍۜ وَاَنْ تَصَدَّقُوا خَيْرٌ لَكُمْ اِنْ كُنْتُمْ تَعْلَمُونَ

280-“Eğer borçlu darda ise kolaya çıkıncaya (eli genişleyince) kadar mühlet verin. Eğer bilirseniz sadaka olarak bağışlamanız sizin için daha hayırlıdır.”

Borçlunuz olan kimse borcunu ödeyemeyecek kadar zor durumda olursa ona mallarınızı veya bir kısmını sadaka olarak bağışlamanız kıyamet gününde sizin için daha hayırlıdır. Böyle bir kimse için verilecek olan hüküm onun borcunu rahatlıkla ödeyebileceği zamana kadar aynı zamanda mühlet tanımak gerekir. Burada “eğer bilirseniz” şartının getirilmesi ile: “Şayet sizler, bunun Allah katında hayırlı olduğunu bilerek gereğince amel edecek olursanız, alacağınızı sadaka olarak bağışlamanız sizin için daha hayırlıdır.”

Bu manada pek çok hadis vardır.

1. Taberânî, Ebû Umâme (r.a.)'den dedi ki: Rasûlullah (ﷺ) şöyle buyurdu:

"Kendi gölgesinden başka hiçbir gölgenin bulunmayacağı bir günde Allah'ın kendisini gölgelendirmesini arzu eden bir kimse, zor durumda kalmış olana kolaylık sağlasın veya onun borcunu indirsin."

2. Buhârî'nin Ebû Hureyre'den rivâyet ettiğine göre; Peygamber (ﷺ) şöyle buyurdu: "İnsanlara borç veren bir tüccar vardı. Zor durumda kalmış birisini görünce delikanlılarına onun borcunu affedin, derdi. Belki Allah bizi bağışlar. Nihayet Allah da onu bağışladı."

3. İmam Ahmed'in rivâyetine göre, İbn Ömer şöyle dedi: Rasûlullah (ﷺ) şöyle buyurdu: "Duası kabul olunsun, kederleri açılsın isteyen kimse, borcunu ödeyemeyen zorda kalmış kimseyi, bu durumundan kurtarsın."

4. Taberânî, Ibn Abbas'dan şöyle dediğini rivâyet etmektedir: Rasûlullah (ﷺ) şöyle buyurdu: "Borcunu ödemekte zorluk çeken birisine kolaylıkla ödeyeceği zamana kadar mühlet veren bir kimseye, Allah da günahı sebebiyle tevbe edinceye kadar mühlet verir."

İbn Abbas'ın rivâyet edip Imam Ahmed'in kaydetmiş olduğu hadise göre, Rasûlullah (ﷺ) şöyle buyurmuştur: "Borcunu ödemekte zorluk çeken birisine mühlet veren veya borcunun bir kısmını bağışlayan kimseyi yüce Allah, Cehennem hararetinden muhafaza eder."

5. İmâm Ahmed, Bureyde'den rivâyetle dediki: Peygamber (ﷺ)'in şöyle buyurduğunu dinledim: "Borcunu ödemekte zorluk çeken birisine mühlet veren bir kimse her gün için onun gibi bir sadaka vermiş gibi olur." Bureyde devamla dediki: Sonra da onun şöyle buyurduğunu dinledim: "Borcunu ödemekte zorluk çeken birisine mühlet veren bir kimseye mühlet verdiği her gün için iki katı sadaka yazılır." Bunun üzerine ben:

- Ey Allah'ın Rasûlü seni borcunu ödemekte zorluk çeken birisine her gün

için onun gibi sadaka vardır, derken dinledim. Sonra da yine senin borcunu ödemekte zorluk çeken birisine mühlet veren kişiye her gün için iki kat sadaka vermiş gibi ecir vardır, buyurduğunu işittim? Hz. Peygamber ona şu cevabı verdi:

-"Borcun vadesi gelmeden önce verdiği her bir mühlet için onun gibi bir sadaka vardır, borcun vadesi geldiğinde ona mühlet verecek olursa, iki katı kadar sadaka vermiş gibi olur."

وَاتَّقُوا يَوْمًا تُرْجَعُونَ ف۪يهِ اِلَى اللّٰهِ ثُمَّ تُوَفّٰى كُلُّ نَفْسٍ مَا كَسَبَتْ وَهُمْ لَا يُظْلَمُونَ۟

281-“Hem öyle bir günden sakının ki, o gün Allah’a döndürüleceksiniz. Sonra herkese kazandığı tamamıyla ödenecek onlara haksızlık edilmeyecektir.

"Hem öyle bir günden sakının ki o gün Allah'a döndürüleceksiniz. Sonra herkese kazandığı tamamıyla ödenecek, onlara haksızlık edilmeyecektir." O günde her kişiye yapmış olduklarının karşılığı tastamam verilecektir. Hasenâtının eksiltilmesi veya seyiâtının artırılması suretiyle o nefse aslâ zulmedilmeyecektir.

İlim adamlarının tercih ettikleri görüşe göre bu âyet-i kerime, Allah Kitabının en son nâzil olan âyetidir. İbn Cüreye şöyle demektedir Denildiğine göre Peygamber (ﷺ) bu âyetten sonra dokuz gün yaşamıştır. Bu âyet, cumartesi günü nâzil olmuş, kendisi ise (ondan sonraki hafta) pazartesi günü vefat etmiştir.

Bunun bir benzeri Said b. Cübeyr'den de rivâyet edilmiştir. İbn Abbas'dan gelen bir rivâyete göre de o, bu âyet-i kerimenin son nâzil olan âyet olduğunu beyân ettikten sonra, bu âyet ile Peygamber (ﷺ)'in vefatı arasında 31 günlük bir süre olduğunu belirtmiştir.

***

يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُٓوا اِذَا تَدَايَنْتُمْ بِدَيْنٍ اِلٰٓى اَجَلٍ مُسَمًّى فَاكْتُبُوهُۜ وَلْيَكْتُبْ بَيْنَكُمْ كَاتِبٌ بِالْعَدْلِۖ وَلَا يَأْبَ كَاتِبٌ اَنْ يَكْتُبَ كَمَا عَلَّمَهُ اللّٰهُ فَلْيَكْتُبْۚ وَلْيُمْلِلِ الَّذ۪ي عَلَيْهِ الْحَقُّ وَلْيَتَّقِ اللّٰهَ رَبَّهُ وَلَا يَبْخَسْ مِنْهُ شَيْـًٔاۜ فَاِنْ كَانَ الَّذ۪ي عَلَيْهِ الْحَقُّ سَف۪يهًا اَوْ ضَع۪يفًا اَوْ لَا يَسْتَط۪يعُ اَنْ يُمِلَّ هُوَ فَلْيُمْلِلْ وَلِيُّهُ بِالْعَدْلِۜ وَاسْتَشْهِدُوا شَه۪يدَيْنِ مِنْ رِجَالِكُمْۚ فَاِنْ لَمْ يَكُونَا رَجُلَيْنِ فَرَجُلٌ وَامْرَاَتَانِ مِمَّنْ تَرْضَوْنَ مِنَ الشُّهَدَٓاءِ اَنْ تَضِلَّ اِحْدٰيهُمَا فَتُذَكِّرَ اِحْدٰيهُمَا الْاُخْرٰىۜ وَلَا يَأْبَ الشُّهَدَٓاءُ اِذَا مَا دُعُواۜ وَلَا تَسْـَٔمُٓوا اَنْ تَكْتُبُوهُ صَغ۪يرًا اَوْ كَب۪يرًا اِلٰٓى اَجَلِه۪ۜ ذٰلِكُمْ اَقْسَطُ عِنْدَ اللّٰهِ وَاَقْوَمُ لِلشَّهَادَةِ وَاَدْنٰٓى اَلَّا تَرْتَابُٓوا اِلَّٓا اَنْ تَكُونَ تِجَارَةً حَاضِرَةً تُد۪يرُونَهَا بَيْنَكُمْ فَلَيْسَ عَلَيْكُمْ جُنَاحٌ اَلَّا تَكْتُبُوهَاۜ وَاَشْهِدُٓوا اِذَا تَبَايَعْتُمْۖ وَلَا يُضَٓارَّ كَاتِبٌ وَلَا شَه۪يدٌۜ وَاِنْ تَفْعَلُوا فَاِنَّهُ فُسُوقٌ بِكُمْۜ وَاتَّقُوا اللّٰهَۜ وَيُعَلِّمُكُمُ اللّٰهُۜ وَاللّٰهُ بِكُلِّ شَيْءٍ عَل۪يمٌ

282- “Ey iman edenler! Muayyen bir vade ile borçlandığınız zaman onu yazın. Aranızda bir katip de adaletle yazsın. Yazan Allah’ın kendisine öğrettiği gibi yazmaktan çekinmesin. Yazsın. Hak kendi üzerinde olan da yazdırsın. Rabbi olan Allah’tan korksun, da ondan bir şey eksiltmesin. Şayet borçlu sefih veya kendisi söyleyip yazdıramayacak durumda ise velisi adaletle yazdırsın. erkeklerinizden iki şahit yapın. Eğer iki erkek bulunmazsa şahitlerden razı olacağınız bir erkek ve iki kadın olabilir. Böylece biri unuttuğunda diğeri ona hatırlatacak. Şahitler çağrıldığında çekinmesinler. Borç büyük ve veya küçük olsun, onun müddeti ile beraber yazmaktan çekinmeyin. Bu Allah yanında adalete daha uygun şahitlik için daha sağlam, şüpheye düşmemenize de daha yakındır. ancak aranızda peşin alışveriş olursa onun yazmamanız da size bir günah yoktur. Alışveriş yaptığınızda şahit tutun. Yazana da şehadet edene de zarar verilmesin. Şayet böyle yaparsanız o zaman kendinize dokunacak bir kötülük olur. Allah'tan korkun Allah size öğretiyor Allah her şeyi bilir.”

Ey iman edenler belli bir süre sonra ödenmek üzere birbirinize borç veya ödünç verdiğiniz takdirde bunları borcu yazınız. Bunun sebebi sağlam olması unutmaya karşı güvenilir bir teminat ve borcun inkarı ihtimalinden uzak kalmak dolayısıyladır.

Taksitli alışverişlerde veresiye alışverişte de bu kapsamın içerisine alınmalıdır. Hanefi mezhebi alimleri bu ayeti kerimeyi alışverişte süre tayinine şart olduğunun delili olarak göstermişlerdir Peygamber (ﷺ) in şu buyruğunu da kendi görüşlerinin delil olarak göstermektedirler: “Kim Selef (Selem) alışverişi yapacak olursa, bilinen miktar ve bilinen ölçüde belli bir süreye kadar yapsın.” Bu hadisi Buhari ve Müslim de rivayet etmiştir.

“Aranızda bir katip de adaletle yazsın” borç alıp veren kişiler arasında yazdığı şeyler konusunda kendisine güvenilir bir katip bu işi yapmalı ve ihtiyatla da yazmalıdır yazması gerekenin dışında fazladan bir şey yazmasın ve bir şey de eksiltmesin. Bu nasda, yazanın fıkıh sahibi, şartları bilen güvenilir bir kişi olmasına dair delil vardır.

“Yazan Allah'ın kendisine öğrettiği gibi yazmaktan çekinmesin. Yazın.” bunu belgelendirilebilecek ve yazabilecek yapıda olan imtina ederek değiştirmeden bu yazma işini yapsın ve yüz çevirmesin.

“Hak kendi üzerinde olan da yazdırsın” yazdıracak olan kimse ancak üzerinde hak olan kişi olmalıdır. Çünkü bu şekilde o yazdırma suretiyle bu hakkın zimmetinde sabit olduğuna tanıklık edecek ve bunu ikrar etmiş olacaktır. Böylelikle bu kendi diliyle kendisi hakkındaki bir ikrarı durumuna gelecektir.

“Rabbi olan Allah'tan korksun” borçlu kimse Allah'tan korksun yazdırmaktan çekinmesin ve böylelikle başkalarının hakkını inkar etmek durumuna düşmesin.

“Ondan bir şey eksiltmesin” üzerinde bulunan haktan yazdırdığı esnada herhangi bir şeyi eksiltmek suretiyle hakkın bir kısmını inkar etmeye kalkışmasın.

“Sayet borçlu Sefih, küçük veya kendisi söyleyip yazdırmayacak durumda ise velisi adaletle yazdırsın!” Sefih hafif akıllı demektir. Küçüklerin velisi olanlar adaletle bu işle ilgilenmeli ve yazdırmalı. Velisi (vekaletini aldığı) olduğu kişinin adına onun işlerini çekip çeviren kişi doğrulukla hak ile bu yazdırma işini üstlenmelidir. Doğru dürüst konuşamayan, yada dilsiz olan, veya o dili bilmeyenlerin işlerini üstlenenler de bu kapsama girer.

“Erkeklerinizden iki de şahit yapın” Bu borçlanma işlemini hür ve baliğ Müslüman iki şahidin de şahitlik etmesini isteyin. Kafirlerin, birbirlerine karşı yaptıkları şahitlik de makbuldür.

“Eğer iki erkek bulamazsa şahitlerden razı olacağınız bir erkek ve iki kadın olabilir” Şehadette bulunacak kişiler erkek olmazsa o zaman bir erkek ve iki kadın şahitlik etsin. Razı olunacaktan kasıt ise adil oldukları bilinen şahitler demektir.

Müslim'in Sahîh'inde Peygamber (ﷺ)'ın şöyle buyurduğu rivâyet edilmektedir: "Ey kadınlar topluluğu, sadaka veriniz ve çokça istiğfâr ediniz. Çünkü ben sizlerin cehennem ehlinin çoğunluğunu teşkil ettiğinizi gördüm!"

-Bunun üzerine aralarından iri-yarı bir kadın kalkarak:

-Neden ey Allah'ın Rasulü cehennem ehlinin çoğunluğunu teşkil edecekmişiz? Peygamber (ﷺ) şöyle buyurdu:

-"Çokça lanet eder ve kocalarınıza karşı da nankörlük edersiniz. Aklı başında olan birisini sizden daha çok mağlup eden aklı kıt ve dini eksik kimseler görmedim."

-Bu kadın tekrar:
-Peki ey Allah'ın Rasûlü, aklın ve dinin eksikliği ne demektir? Şöyle buyurdu:
- "Kadının eksik akıllılığı şudur: İki kadının şahitliği bir erkeğin şahitliğine
denktir. İşte bu aklın eksikliğidir. Günler durur namaz kılmaz, Ramazan ayında da oruç açar. İşte bu da dindeki eksikliğidir."

“Böylece biri unuttuğunda diğeri ona, hatırlatacak” İşte burada şehadet konusunda iki kadının bir erkeğin yerini tutmasının hikmeti izah edilmektedir. O zaman şu mana çıkar: Bunun sebebi kadınlardan birisi şahitliği unutacak olursa öteki ona hatırlatacaktır.

“Şahitler çağrıldıklarında çekinmesinler” Şahitlik etmek üzere çağrılan şahitler bunu reddetmemelidirler ki haklar kaybolmasın.

“Borç büyük veya küçük olsun onu müddeti ile beraber yazmaktan üşenmeyin” Bu borcu veya hakkı küçüklük ya da büyüklük dolayısıyla her ne hal olursa olsun yazmaktan üşenmeyin.

“Bu, Allah yanında adaletle daha uygun şahitlik için daha sağlam şüpheye düşmemenize daha yakındır.” Bu şekilde yazmanız, Allah katında adalete daha uygundur. Şehadetin dosdoğru ifa edilmesine daha çok yardımcıdır. Hem şahidin, hem hakimin hem de hak sahibinin tereddüte düşmemesine daha yakındır. Çünkü miktarda ve niteliklerde şüphe edilebilir. Fakat yazılı belgeye müracaat edilince o zaman şüphe ortadan kalkar.

“Ancak aranızda peşin alışveriş olursa onu yazmamanız da size bir günah yoktur.” Peşin ve bedelleri hemen ödenmesi ile yapılan alışverişte bunu yazmamanızda bir sakınca yoktur. Zira borç işleminde söz konusu olan endişeler peşin alışverişte söz konusu değildir.

“Alışveriş yaptığınızda şahit tutun.” Burada şahit tutmak emri ister peşin isterse de veresiye olsun mutlak olarak alışveriş için söz konusudur. Çünkü böylesi hem daha ihtiyatlı, hem de anlaşmazlığı daha çok önleyicidir.

“Yazana da şehadet edene de zarar verilmesin.” Bu yazanın ve şahitlik edenin kendilerinden istenenleri kabul etmemelerine karşı bir nehiydir. Ayrıca yazarken ve şahitlik ederken herhangi bir tahrif, fazlalık, eksiklik yapmaları da yasaklanmaktadır. Veya daha önemli işleri aksatmak, onlara ısrar edilmek suretiyle zarar vermekten nehyetmektedir. Ya da yazma işi ücretle yapılıyor ise yazana ücretini vermemek veya bir beldeden bir başka beldeye gelmenin külfet ve masraflarını ona yüklemek suretiyle zarar vermekten bir nehiydir.

“Şayet böyle yaparsanız o zaman kendinize dokunacak bir kötülük olur.” Zarar verdiğiniz takdirde günahkar olursunuz. Allah'ın emirlerine aykırı hareket etmekten, “Allah'tan korkun, Allah size” dininin şerri hükümlerini “öğretiyor.”

“Allah her şeyi bilir.” Ne yanılır, ne de bilgi eksikliği söz konusudur.

وَاِنْ كُنْتُمْ عَلٰى سَفَرٍ وَلَمْ تَجِدُوا كَاتِبًا فَرِهَانٌ مَقْبُوضَةٌۜ فَاِنْ اَمِنَ بَعْضُكُمْ بَعْضًا فَلْيُؤَدِّ الَّذِي اؤْتُمِنَ اَمَانَتَهُ وَلْيَتَّقِ اللّٰهَ رَبَّهُۜ وَلَا تَكْتُمُوا الشَّهَادَةَۜ وَمَنْ يَكْتُمْهَا فَاِنَّهُٓ اٰثِمٌ قَلْبُهُۜ وَاللّٰهُ بِمَا تَعْمَلُونَ عَل۪يمٌ۟

283- "Eğer seferde olur da yazacak kimse bulamazsınız, alınan rehinler yeter. Şayet birbirinize güvenirseniz güvenilen kimse emanetin (borcunu) ödesin ve Rabbi olan Allah’tan korksun. Bir de şehadeti gizlemeyin. Onu gizleyenin kalbi günahkardır. Allah yaptıklarınızı bilir.”

“Eğer seferde olur da yazacak kimse bulamazsanız alınan rehinler yeter” Ey borç alıp verenler yolculukta bulunduğunuz takdirde şahit tutmak ve yazmak yerine rehin alıp vermek suretiyle işinizi sağlama bağlayın.

“Eğer birbirinize güvenirseniz…” borç alıp verenlerin bir kısmı borç verdikleri bazı kimselere Hüsnü Zan sebebiyle güvenecek ve bu sebeple de yazmak şahit tutmak veya rehin ile belgelendirmeyecek olurlarsa “güvenilen kimse de borcunu ödesin.” Burada borca “emanet” adının verilmesinin emanetin hilafına olarak teminat altında olmakla birlikte bu isimle anılmasının sebebi borç verenin borçluya güvenmesi sebebiyle ondan rehin almak durumuna gitmemesidir. Bu nassda borçlu kimseye, alacaklısının zannına ve güvenine layık olması ve kendisine güvendiğinden rehin almaksızın borç vermesine karşılık hakkını tastamam ödemesi için bir teşvik vardır.

“Ve Rabbi olan Allah'tan korksun!” Hakkı inkar etmemek, borcunu gereğince ödemek suretiyle Allah'tan korksun! Bundan sonra Yüce Allah şahitlere yönelerek şöyle buyurmaktadır:

“Bir de şehadeti gizlemeyin onu gizleyenin kalbi günahkardır.” Burada günahın kalbe İsnat edilmesinin sebebi şahitliği gizleme kalpte olmaktadır ve olduğu gibi söylenmemektedir. Bu kalp yoluyla işlenen ve kazanılan bir günah olduğu için bu günah kalbe isnat edilmiştir. Diğer taraftan şahitliğin gizlenmesi kalplerin günahlarındandır. Bu sebeple böyle bir günahın büyük günahlardan olduğu belirtilmiş oluyor. Zira kalplerin fiilleri diğer organların fiillerinden daha büyüktür. Çünkü bilindiği gibi iman, küfür, kıskançlık gibi bütün fiiller kalplerin fiilidir. Kalbin bizim şeriatımızda ne kadar önemli olduğu bilinen bir husustur.

“Allah yaptıklarınızı bilir.” ister şehadeti gizleyin, ister açıklayın, bunları da, sizin bunların dışında kalan diğer amellerinizi de bilir.

لِلّٰهِ مَا فِي السَّمٰوَاتِ وَمَا فِي الْاَرْضِۜ وَاِنْ تُبْدُوا مَا ف۪ٓي اَنْفُسِكُمْ اَوْ تُخْفُوهُ يُحَاسِبْكُمْ بِهِ اللّٰهُۜ فَيَغْفِرُ لِمَنْ يَشَٓاءُ وَيُعَذِّبُ مَنْ يَشَٓاءُۜ وَاللّٰهُ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ قَد۪يرٌ

284- “Göklerde ve yerde olanların hepsi yalnız Allah’ındır. İçinizdekileri açıklasanız da gizleseniz de Allah sizi onunla hesaba çeker. Sonra dilediğini bağışlar, dilediğini azablandırır ve Allah her şeye kadirdir.”

Hem yaratma hemde malikiyet itibarıyla hepsi yalnız Allah'ındır. Nefislerinizdekini açıklasanızda gizlesenizde Allah sizi hesaba çekecek, mükafatlandıracak veya cezalandıracaktır.

اٰمَنَ الرَّسُولُ بِمَٓا اُنْزِلَ اِلَيْهِ مِنْ رَبِّه۪ وَالْمُؤْمِنُونَۜ كُلٌّ اٰمَنَ بِاللّٰهِ وَمَلٰٓئِكَتِه۪ وَكُتُبِه۪ وَرُسُلِه۪ۜ لَا نُفَرِّقُ بَيْنَ اَحَدٍ مِنْ رُسُلِه۪۠ وَقَالُوا سَمِعْنَا وَاَطَعْنَا غُفْرَانَكَ رَبَّنَا وَاِلَيْكَ الْمَص۪يرُ

285- “Peygamber de iman edenler de ona Rabbinden indirilene iman etti. Hepsi de Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine iman etti. Onun peygamberlerinden hiçbirinin arasını tefrik etmeyiz. İşittik ve itaat ettik dediler. Affını dileriz ey Rabbimiz, dönüş sanadır dediler.”

"Peygamber de iman edenler de ona Rabbinden indirilene iman etti." Tasdik ettiler.

Hâkim'in Enes'den rivâyetine göre bu ayet nâzil olunca Peygamber (s.a.); "Zaten iman etmesi de gerekir" diye buyurdu. Bu buyrukla Peygamberin imân ettiği haber verilmektedir.

Müminlerin de iman ettikleri aynı şekilde bildirilmektedir. Bu haberin arkasından hepsini kapsayan: "Hepsi de Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine iman etti" diye buyurulmuştur.

Müminler Allah'ın bir, tek, ferd ve samed olduğuna, Ondan başka hiçbir ilâh ve Rab bulunmadığına iman ederler. Bütün peygamberleri, rasûlleri tasdik ettikleri gibi, Allah'ın semâdan Rasullerine indirmiş olduğu kitaplara da iman ederler.

"Onun Peygamberlerinden hiçbirisinin arasını tefrîk etmeyiz."
Müminler böyle söyler. Onlar hiçbir Rasûl arasında ayrım gözetmez, kimine iman ederken, kimini inkâr etmezler. Müminlere göre bütün bu rasûller ve peygamberler sâdıktırlar, iyilik ehlidirler, dosdoğrudurlar, kendileri hidâyet buldukları gibi, doğru yola da iletirler.

"İşittik ve itaat ettik, dediler." Rabbimiz senin buyruğunu işittik, anladık, emrine itaat ettik, onu yerine getirdik, emrin gereğince amel ettik. Böylelikle onlar hem dil ile iman ikrarını ve itaati birlikte yapmış oluyorlar. İşitmek indirileni bilmeyi gerektirdiği gibi, itaat Allah'a ve Rasûlüne teslimiyetin bir sonucudur. Onların, "İşittik, itaat ettik" sözlerinin devamı, yüce Allah'ın bize belirttiği şekilde şöyledir:

"Affını dileriz ey Rabbimiz. Dönüş Sanadır" Bize günahlarımızı bağışla ey Rabbimiz. Çünkü dönüşümüz sanadır ve sana varacağız. İman ve amelden sonra mağfiret, rahmet ve iyi muâmeleyi dilemekte, öldükten sonra dirilmeyi, amellerin karşılığının görülmesini ikrâr ederler. Bu ikrârları korkan, endişe eden ve bu korkuyu içinde duyan müminin ifadesi ile dile getirirler.

Bu âyet-i kerime ile yüce Allah, müminleri görmüş olduğumuz gibi kapsamlı bir şekilde nitelendirmiş bulunuyor. Onlar hem tasdik ediyorlar, hem işitiyorlar, itaat ediyorlar. Bununla birlikte kusurlu olduklarının farkındadırlar. Mağfiret isterler ve dönüşten yana da korkmaktadırlar. Bu âyet-i kerime kapsamlı ve etraflı bir şekilde müminlerin niteliklerini arzetmektedir.

İbn Cerîr'in zikrettiğine göre, bu âyet-i kerime, Rasûlullah (s.a.)'ın üzerine nâzil olunca Cebrâil şöyle demiştir: "Yüce Allah seni de ümmetini de güzel bir şekilde övmüş bulunuyor. Dilekte bulun, dileğin sana verilecektir..."

Bu âyet-i kerimede yüce Allah böyle kapsamlı bir şekilde müminleri vasfettiği gibi, bundan sonraki âyette de kendisini ve adâletini nitelendirmektedir.

Arkasından müminlere hem kendi konumlarına, hem de Rablerinin celâline uygun şekilde duâ etmelerini öğretmek üzere şöyle buyurmaktadır:

لَا يُكَلِّفُ اللّٰهُ نَفْسًا اِلَّا وُسْعَهَاۜ لَهَا مَا كَسَبَتْ وَعَلَيْهَا مَا اكْتَسَبَتْۜ رَبَّنَا لَا تُؤَاخِذْنَٓا اِنْ نَس۪ينَٓا اَوْ اَخْطَأْنَاۚ رَبَّنَا وَلَا تَحْمِلْ عَلَيْنَٓا اِصْرًا كَمَا حَمَلْتَهُ عَلَى الَّذ۪ينَ مِنْ قَبْلِنَاۚ رَبَّنَا وَلَا تُحَمِّلْنَا مَا لَا طَاقَةَ لَنَا بِه۪ۚ وَاعْفُ عَنَّا۠ وَاغْفِرْ لَنَا۠ وَارْحَمْنَا۠ اَنْتَ مَوْلٰينَا فَانْصُرْنَا عَلَى الْقَوْمِ الْكَافِر۪ينَ

286- “Allah kimseye gücünün fazlasını yüklemez. Kazandığı lehine, yüklendiği aleyhinedir. “Ey Rabbimiz, unuttuk veya yanıldıysak sorumlu tutma bizi! Ey Rabbimiz, bizden öncekilere yüklediğin gibi bize de ağır yük yükleme! Ey Rabbimiz, bize gücümüzün yetmeyeceğini yükleme! Affet bizi, bağışla bize. Acı bize. Sen Mevlamızsın, kafirler güruhuna karşı yardım et bize!”

"Allah kimseye gücünün yeteceğinden fazlasını yüklemez." Allah kimseye takatından fazla bir şey yüklemez. Bu Onun yaratıklarına karşı lütuf kârlığının, onlara merhametinin, onlara iyiliğinin bir tecellisidir. Bu sebeple onun teklifi, kudret ve insan tarafından kolaylıkla yapılabilen takatin ve gayretin son noktasını zorlamayan bir çerçeve içerisindedir. Bu nass, daha önce geçen yüce Allah'ın: "İçinizdekini açıklasanız da, gizleseniz de Allah sizi onunla hesaba çeker" buyruğunu bir görüşe göre beyan eden, bir görüşe göre de nesheden nassdır. Bu konudaki açıklamayı da az önce görmüş bulunuyoruz. Buna göre yüce Allah hesaba çekecek ve soracak olsa bile, ancak kişinin yapmamak imkânına sahip olduğu şeyler dolayısıyla azap edecektir. İnsanın, kendisinden kurtulmasına imkân bulunmayan, nefsin, şeytanın vesveseleri veya onların telkinlerine gelince, işte insan bunları yapmamakla mükellef tutulmamış, fakat bunlar geldiği zaman, reddetmek, kabul etmemek ve bunlardan tiksinmekle mükelleftir. Çünkü bunlar onun gücünün çerçevesi içerisindedir.

Bu nassın kendisinden önceki buyrukla ilişkisi gayet açıktır. Müminler, Rablerinin hakkını yerine getirdiler. Rableri de onları ancak güçleri çerçevesi içerisinde onları yükümlü tutmuştur. Onlar şayet rablerinin lütfu olmasaydı, Allah'ın hakkını yerine getiremiyeceklerdi ve Allah isteseydi onları zora koşardı. Fakat O çok merhametli ve latiftir. Bundan sonra yüce Allah, kullarının nefislerine karşı muamelesindeki adâletini açıklamak üzere şöyle buyurmuştur:

"Kazandığı lehine yüklendiği de aleyhinedir." Her nefis hayırdan ne kazanırsa kendi lehine, şerden ne yüklenirse kendi aleyhinedir. Bu hüküm teklifin sınırları içerisine giren ameller hakkındadır. Zira yüce Allah lütfunu ve adâletini açıklamış, bundan sonra da kullarına kendisine dua etmek yolunu göstermiş, dualarını da kabul edeceğine dair onlara teminat vermiştir. Şu duayı yapmalarını öğretmiştir:

"Ey Rabbimiz, bizden öncekilere yüklediğin gibi bize de ağır yük yükleme!"

Ayette zikredilen (!) kişiye ağır gelen, yerinden kıpırdatmayan yük demektir. Buna göre âyetin manası şöyle olur: "Yapabilecek olsak dahi geçmiş ümmetlere teşrî' buyurduğun gibi ağır yüklerle, meşakkatli işlerle bizi yükümlü tutma!"

"Ey Rabbimiz, bize gücümüzün yetmeyeceğini yükleme!" Altından kalkamayacağımız, tahammül gösteremeyeceğimiz yükümlülük, musibet ve belâlarla bizi imtihan etme!

"Affet bizi!" Sana karşı işlediğimiz günahlarımızı, senin bilmiş olduğun kusurlarımızı, hatalarımızı sil!

"Bağışla bizi!" Seninle kulların arasında bulunan günahlarımızı da ört. Onları kötülüklerimize ve çirkin işlerimize de muttali' kılma.

"Acı bize!" Gelecekte, bize muvaffakiyet vererek bir başka günaha düşürmemek suretiyle, bize acı! Hiçbir iyiliğimizin bulunmamasına rağmen, sen terazilerimizi ağırlaştırarak bize merhamet eyle! Bu bakımdan şöyle denilmiştir: Günahkârın üç şeye ihtiyacı vardır: Allah'ın kendisine karşı işlemiş olduğu günahlarını bağışlaması, kullarından onu setredip bu günahı ile kulları arasında onu rezil etmemesi ve onu muhafaza buyurarak benzeri bir günaha düşürmemesi.

"Sen Mevlâmızsın!" Bizim velimiz, bizim yardımcımız Sensin, Sana tevekkül ettik, Senden yardım isteriz. Sen bizim Mevla'mız olduğuna göre; "kafirler güruhuna karşı yardım et bize!" Senin dinini reddeden, birliğini ve peygamberinin risâletini inkâr eden, Senden başkasına ibadet eden, Senin kullarından bazılarını Sana şirk koşan kimselere karşı bizlere yardım eyle! Dünyada da, âhirette de onlara karşı bize zafer ver.

Muâz b. Cebel Bakara Suresini bitirince: "Amin Allahım, Amin" dermiş.

Bu sonuçtan daha büyük bir sonuç nasıl olabilir? Bu Sonuç iman ehlinin niteliklerini ortaya koyduğu gibi, yüce Allah'ı da lütuf ve adâlet gibi zâtına yakışan sıfatlarla vasfetmiştir. Bu, hayrın tümünü kuşatan duâlarla Allah'a nasıl ubudiyet etmemizi öğretmiştir.

Bakara Sûresinin ilk âyetleri takvâ sahiplerini vasfettiği gibi, bu Sûre müminlerin halini beyan buyurmakla sona ermiştir. Şimdi başlangıç ile sonuç arasındaki ilişkiye dikkat ediniz. Yüce Allah başlangıç kısmında; "Onlar ki gayba iman ederler..." buyururken, burada sonuç kısmında: "Hepsi de Allah'a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine iman etti." diye buyurmaktadır.

Başlangıç kısmında: "Onlar ki sana indirilenlere de senden önce indirilenlere de iman ederler" buyruğu ile sonuç kısmında yer alan: "Peygamber de, iman edenler de Ona rabbından indirilene iman etti" buyruğu arasındaki ilişkiye;

Başlangıçta yer alan: "Bu kitap onda hiç şüphe yoktur. Takvâ sahipleri için bir hidâyettir" buyruğu ile sonuçta yer alan müminlerin şu: "İşittik ve itaat ettik, dediler" buyruğu arasındaki ilişkiye dikkat ediniz.

Aynı şekilde Sûrenin bütünü ile yüce Allah'ın; "Allah kimseye gücünün yeteceğinden fazlasını yüklemez. Kazandığı lehine, yüklendiği aleyhinedir" buyruğu arasındaki ilişkiye dikkat ediniz. İşte bu Sûrede yer alan bütün bu tekliflerden sonra Sûrenin son kısmında yer alan bu duâlara dikkat ediniz.

Bakara Suresi ilk 21 ayet Rabbani ayrıma göre insanların muttakiler kafirler ve münafıklar diye ayrıldıklarını bunların her birinin de niteliklerinin belirtildiğini gördük.

Surenin 21 ayetle 167 ayete kadar bütün insanlara bir davet yönetilmiş ve insanların Allah'tan korkmaya ulaştıran yolu izlemeleri ve bundan uzaklaştıran her şeyi terk etmeleri istenmiştir.

168 ayetten başlayarak 207 ayetin sonuna kadar Takva yolunu göstermesi, takvaya dair açıklamalarda bulunması, rükünlerini, şartlarını ve onun kapsamına giren şeyleri beyan etmesi konusunda etraflı bilgiler verdiği gibi, takvaya karşı insanların konumlarını ve buna benzer daha başka bir takım hususları da ele almaktadır.

208 ayet ile 284 ayetin sonuna kadar İslam'a bütünüyle girme çağırısı, İslam'ın şerri hükümlerinin çoğuna dair açıklamalar, bütünüyle İslamı uygulayabilmek için gerekenlere dair açıklamalar yer aldığı gibi; mali meselelerde temel birçok bir şartlarda yer almaktadır. Aynı zamanda bu kısımda İslam'da ekonomik düzenin temel çizgileri de yer almaktadır. Sadakalar üzerine ve faizsizlik temeli üzerinde yükselen, aynı zamanda sağlam karşılıklı ilişkiler üzerine kurulan bir düzen ve bütün bunlardan önce her şeyin malikiyetinin Allah'a ait olduğunun vurgulanması, bütün bu hususların temel kaynağının iman olmasıdır. Dinleyip itaat etmektir. Hatalardan tövbe etmektir.

Sonuç kısmındaki dualar müminlerin arzuladığı ümit ettiği her şeyi bir arada toplamış bulunuyor.






Post a Comment

İçinizde olan güzellik her zaman yazılarınıza ve dilinize aşkla dökülsün...

Daha yeni Daha eski

Öne Çıkanlar