Kadiri Yolu

 

El-Mâide Sûresi 35-50. Ayetlerin Tefsiri


El-Mâide Sûresi 35-50. Ayetlerin Tefsiri

Tarih: 8.10.2024

بِسْمِ ‬‮اللّٰهِ ‬‮الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يم


Maide suresinin 35 ile 50. ayeti kerimeleri, yeryüzünde kafirlerle Cihad edilmesinin ve hırsızın elinin kesilmesi suretiyle fesadın kökünün kazınılması emri verilmektedir. Yine cihad emri verilerek yüce Allah (CC) kıyamet günü kafirlerin göreceği azabın cihad sebebiyle başlarına gelen musibetten daha çok fazla olduğunu hatırlatmaktadır. İşledikleri suçlar büyük ve korkunçtur. Allah (Celle Celalühü) suçlulara adil bir ceza olmak üzere hırsızın elinin kesilmesini emrederken yine hırsız için tövbe kapısına da açık tutmaktadır.

Tevrat'ın ve İncil'in indirilmesindeki ana gayenin içindekilerle hükmetmek hayattaki anlaşmazlıkların çözülmesi için hükümlere başvurmak olduğu anlatılmaktadır. Kitap ile hükmetmeyenlerin kafir, zalim ve fasık oldukları bildirilmektedir. Tevrat'ta ve İncil'de durumun böyle olduğuna göre Kur’an'da da durum aynıdır. Allah'ın hükümleri dışındaki şeylere başvurmanın sapıklığa müstahak olmuş bir fasıklık olduğu ortaya çıkmaktadır. Allah'ın hükmüne başvurmayı reddetmek yahut başkasının hükmünü arzulamamak ya da ondan başkası ile hükmetmek gibi davranışlar ahdi bozmanın Allah'ın birleştirilmesini emrettiği şeylerin önünü kesmenin ve yeryüzünde fesad çıkarmanın kapsamı içindedir.

رُسُلًا مُبَشِّر۪ينَ وَمُنْذِر۪ينَ لِئَلَّا يَكُونَ لِلنَّاسِ عَلَى اللّٰهِ حُجَّةٌ بَعْدَ الرُّسُلِۜ وَكَانَ اللّٰهُ عَز۪يزًا حَك۪يمًا


35- “Ey iman edenler! Allah'tan sakının ve ona yaklaşmak için yol arayın ve onun yolunda cihad edin ki felaha eresiniz.”

“Ey iman edenler” yasakladığı şeylerden uzak kalmak suretiyle “Allah’tan sakının ve O’na yaklaşmak için vesile arayın” Müfessirlerin ittifak ettikleri; “O’nu razı edecek işler yapmak suretiyle Allah’a yakınlık kazanın demek olduğu kaydetmektedirler.” demektir. Ve mallarınızla, canlarınızla, dillerinizle “Onun yolunda cihad edin ki, felaha eresiniz. Allah takva, salih amel ve cihadı felaha getiren yol olarak belirlemiştir. Bunlardan herhangi birisinin hatalı olması bizzat felaha ulaşma hususunda hatalı bir davranışın oluşmasına sebeptir. Aranılması gereken yol Allah’a yakınlık yoludur. Yol aramak O’na sevgi yaklaşmak için yol arayın.

 

لٰكِنِ اللّٰهُ يَشْهَدُ بِمَٓا اَنْزَلَ اِلَيْكَ اَنْزَلَهُ بِعِلْمِه۪ۚ وَالْمَلٰٓئِكَةُ اِنَّ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا وَصَدُّوا عَنْ سَب۪يلِ اللّٰهِ قَدْ ضَلُّوا ضَلَالًا بَع۪يدًا

يَشْهَدُونَۜ وَكَفٰى بِاللّٰهِ شَه۪يدًا


36-37. “Muhakkak ki, yeryüzündeki bütün şeyler ve onlarla birlikte olanların bir katı daha kafirlerin olsa da kıyamet gününün azabından kurtulmak için onu fidye olarak verseler, onlardan kabul olunmaz ve onlara elim bir azap vardır. Ateşten çıkmak isterler, ama oradan çıkacak değillerdir ve onlar için sürekli bir azap vardır.” 

Kafirlik edenlere gelince yeryüzünde olan her şey misliyle onların olsa da kıyamet günü azabından kurtulmak için fidye olarak verseler kabul edilmez. Yani Allah'ın birliğini kabul etmeyerek kafirliklerine ve düşmanlıklarla ısrarla devam edenler, dünyadaki bütün hazinelere mislisi ile beraber sahip olsalar, İdaresi ve tasarrufu da onlara ait olsa ve o hazineleri fidye olarak vererek kıyamet gününde kendilerine uygulanması Mukadder olan azaptan kurtulmak isteseler suçlarının ve günahlarının büyüklüğünden dolayı kabul edilmez onlar için elim bir azap vardır o azabı ebediyen çekecekler ve asla kurtulamayacaklardır. 

Yahudiler Allah'a karşı yalan uydurarak ve kendilerini aldatarak "Bize Cehennem azabı sadece sayılı birkaç gün isabet edecektir." diyorlardı. Allah Teâlâ bu ayeti ve bundan sonra gelen ayetleri göndererek Yahudilerin bu iddialarını yalanladı, onların ümitlerini kesti.

Ahirette hiçbir maddi varlığın kıymeti olmayacaktır. Kişi sadece bu dün­yada işlemiş olduğu amellerine göre muameleye tabi tutulacaktır. Orada, bu dünyada bulunan her şey bir kimsenin olsa da o kimse bunları kendisini cehen­nemden kurtarmak için verse asla kabul edilmez. Orada kişiyi kurtaracak ve kendisini cennete götürecek olan tek şey, onun bu dünyadayken işlemiş olduğu salih amellerdir. 

Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu ki; (Kıyamet günü) Cehennemliklerden olan bir kişi getirilir, ona: 

- Ey Adem evladı, kaldığın yeri nasıl buldun? diye sorulur. O: 

- Ondan daha kötüsü olmaz, diye cevap verir. Ona: 

- Yeryüzü dolusu altını fidye olarak verir misin? denilir, O: 

- Evet veririm Rabbim, der. Ancak yüce Allah ona: 

- Yalan söyledin. Ben senden bundan daha az şeyler istedim, fakat yapmadın, diye buyurur ve Cehenneme atılması emredilir. (Müslim ve Nesai Enes b. Malik’ten)



اِنَّ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا وَظَلَمُوا لَمْ يَكُنِ اللّٰهُ لِيَغْفِرَ لَهُمْ وَلَا لِيَهْدِيَهُمْ طَر۪يقًاۙ


38- “Hırsız erkek ve hırsız kadının yaptıklarına karşılık Allah tarafından ibret verici bir ceza olarak ellerini kesin ve Allah azizdir hakimdir.”

Kadın veya erkek hırsızın ellerini yaptıklarının karşılığı ve Allah'ın cezalandırması olarak kesiniz. Eğer çaldıkları üzerlerinde çıkarsa yaptıklarının bedeli olarak ve Allah'ın cezası olarak ve başkalarına ait mallar üzerinde tasarrufta bulundukları için hırsızların sağ ellerini kesiniz. Allah güçlüdür. Hikmet sahibidir. Kendi mülkünde tek tasarruf sahibi olan Allah intikam almaya kadirdir ve koyduğu ölçüleri en iyi bilendir. Sizler bu hükümler hususunda ifrat ve tefrite kaçmayın. El kesme 3 dirhem değere ulaşan mallar için uygulanır. İmam Şafii ve bazı alimler çeyrek dinar ve yukarısı değerde bulunan çalınan için el kesme cezası uygulanır der. İmam Ebu Hanife ise 10 dirhem ve daha fazla çalan kimse ayette zikredilen hırsız kavramına girer delil olarakta; Abdullah b. Abbas demiştir ki: Resulullah bir adamın elini bir dinar veya on dirhem değerinde olan bir kalkanı çalması karşılığında kesti. 

*** 


اِلَّا طَر۪يقَ جَهَنَّمَ خَالِد۪ينَ ف۪يهَٓا اَبَدًاۜ وَكَانَ ذٰلِكَ عَلَى اللّٰهِ يَس۪يرًا

39- “Kim de zulmettikten sonra tövbe eder ve kendini ıslah ederse muhakkak ki Allah onun tövbesini kabul eder. Gerçekten Allah Gafurdur, Rahimdir.”

Bu hırsızlar, hırsızlık yaptıktan sonra tevbe eder ve amellerini ıslah edip düzeltirse şüphesiz ki Allah, onun tevbesini kabul eder. Çünkü Allah çok affeden ve çok merhamet edendir. 

Mücahid ve İbn-i Abbas diyorlar ki: "Burada hırsızın tevbesinden mak­sat, kendisine hırsızlık cezasının tatbik edilmesidir.

Abdullah b. Amr ise bu âyetin nüzul sebebi hakkında şunları söylemiştir: Bir kadın süs eşyası çaldı. Eşyaları çalınan insanlar Resulullaha geldiler ve ona: "Ey Allah'ın Resulü, bu kadın bizim malımızı çaldı." dediler. Resulullah da: "´Sağ elini kesin." dedi. Bunun üzerine kadın: "Tevbe kabul edilir mi " dedi. Resulullah da ona: "Sen bugün, günahların bakımından annenin seni doğurduğu gündeki gibisin." dedi. İşte bunun üzerine Allah Teâlâ bu âyeti indirdi.



يَٓا اَيُّهَا النَّاسُ قَدْ جَٓاءَكُمُ الرَّسُولُ بِالْحَقِّ مِنْ رَبِّكُمْ فَاٰمِنُوا خَيْرًا لَكُمْۜ وَاِنْ تَكْفُرُوا فَاِنَّ لِلّٰهِ مَا فِي السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۜ وَكَانَ اللّٰهُ عَل۪يمًا حَك۪يمًا


40- “Bilmez misin ki, göklerin ve yerin mülkü Allah'ındır. Dilediğine azap eder. Dilediğini bağışlar ve Allah her şeye kadirdir.”

Göklerin ve yerin hükümranlığının Allah’a mahsus olduğunu bilmiyor musun? Dilediğine azap eder, dilediğini affeder. Ey İnsanları Allah’a çağıran peygamber, ilahlık ve tasarruf tek başına ve müstakilen kendine ait olan Allah, gelmiş geçmiş bütün kâinatın hakimidir. Yerde ve yeryüzünde meydana gelen her şeyi o idare eder. Yer ile gökler arasındaki mükemmellikler de onundur. O mükellef olanlardan dilediklerine, yaptıkları günahların karşılığını adilce vermek için azap eder, dileklerini de lütfu ve keremiyle bağışlar. Allah her şeye kadirdir. Kendi mülkünü tek başına idare  eden Allah her türlü nimeti vermeye veya her çeşit cezayı tatbik etmeye kadirdir. Gerçek irade onundur. Dilediğini yapar, dilediği hükmü uygular.


***




يَٓا اَهْلَ الْكِتَابِ لَا تَغْلُوا ف۪ي د۪ينِكُمْ وَلَا تَقُولُوا عَلَى اللّٰهِ اِلَّا الْحَقَّۜ اِنَّمَا الْمَس۪يحُ ع۪يسَى ابْنُ مَرْيَمَ رَسُولُ اللّٰهِ وَكَلِمَتُهُۚ اَلْقٰيهَٓا اِلٰى مَرْيَمَ وَرُوحٌ مِنْهُۘ فَاٰمِنُوا بِاللّٰهِ وَرُسُلِه۪ۚ وَلَا تَقُولُوا ثَلٰثَةٌۜ اِنْتَهُوا خَيْرًا لَكُمْۜ اِنَّمَا اللّٰهُ اِلٰهٌ وَاحِدٌۜ سُبْحَانَهُٓ اَنْ يَكُونَ لَهُ وَلَدٌۢ لَهُ مَا فِي السَّمٰوَاتِ وَمَا فِي الْاَرْضِۜ وَكَفٰى بِاللّٰهِ وَك۪يلًا۟

 

41- "Ey peygamber! Ağızlarıyla ”inandık” dedikleri halde kalpleriyle inanmayan ve küfür içinde koşanlar seni üzmesin. Yahudilerden de yalana kulak verenler ve sana gelmeyen bir başka kavmin lehine senin sözünü dinleyenler vardır. Sözleri yerlerine konulduktan sonra değiştirirler de; “Size bu verilirse alın, verilmezse kaçının” derler. Kimin de Allah fitneye düşmesini isterse Onun için senin Allah'a karşı hiçbir şey yapmaya gücün yetmez, işte onlar Allah'ın kalplerini temizlemek istemediği kimselerdir. Dünyada onlara rüsvaylık vardır ve ahirette de onlar için büyük bir azap vardır.”

Ey Peygamber, dilleriyle "İman ettik" dedikleri halde kalpleriyle seni ya­lanlayarak iman etmeyenlerden ve Yahudilerden kâfirliğe koşuşanlar sakın seni üzmesin. Onlar, hem Medine’de bulunan hahamlarından yalanlar dinlerler hem de senin yanına hiç gelmemiş olan Yahudilerin yalanlarını dinlerler. Bu Yahu­diler, Allah’ın Tevrat’ta kendilerine indirdiği hükmü değiştirirler. Zina yapana verilen ve taşlanarak öldürme olan recm cezasını kaldırıp yerine, sopa vurma ve yüzünü kömürle siyaha boyama cezasına çevirdiler. Ey Muhammed, bunların âdileri şöyle derler: "Eğer Muhammed, zina yapan arkadaşınıza sopa vurma ce­zası verirse sözünü kabul edin. Şayet recmedilmesine hükmederse ondan kaçı­nın, fetvasını kabul etmeyin." Allah kimin sapmasını dilerse sen onu sapıklığın­dan kurtaramazsın. Bu itibarla hak yola dönmedikleri için kendini üzme. Çünkü Allah onların kalplerini, kâfirlik ve Allah'a ortak koşma kirlerinden temizlemek istememiştir. Bunlar için dünyada zelil ve rüsvay olmak vardır. Âhirette de bun­lara, büyük bir azap olan cehennem azabı vardır.


لَنْ يَسْتَنْكِفَ الْمَس۪يحُ اَنْ يَكُونَ عَبْدًا لِلّٰهِ وَلَا الْمَلٰٓئِكَةُ الْمُقَرَّبُونَۜ وَمَنْ يَسْتَنْكِفْ عَنْ عِبَادَتِه۪ وَيَسْتَكْبِرْ فَسَيَحْشُرُهُمْ اِلَيْهِ جَم۪يعًا


42- “Yalana, kulak verici olanlar alabildiğine yalan dinlerler. Haram ve rüşveti boyuna yerler. Sana gelirlerse ister aralarında hükmet, ister onlardan yüz çevir. Eğer onlardan yüz çevirirsen sana bir zarar veremezler. Şayet hükmedersen de aralarında adaletle hükmet. Çünkü Allah Adil olanları sever.”

Yalana kulak verenler Yahudilerle münafıklardır. Onlar yalanı kabul ve gereğini yerine getirmek üzere dinlerler. Senden dinlediklerine bir şeyler ekleyerek veya ondan eksilterek hakkında yalan uydurmak için veyahut değiştirip tahrif etmek suretiyle senin söylediklerine kulak verenler, haram yiyicidirler. Bu Yahudiler, Allah’a karşı yalan uydurmaları mukabilinde rüşvet yer ve batıl hükümler verirler. Sana gelirlerse Ister aralarında hükümet ister onlardan yüz çevir kitap ehli Resulullah (Sav)'in hükmüne başvurdukları takdirde o aralarında hüküm vermek veya vermemekte serbest bırakılmıştır yüce Allah kendisine ve aralarında Allah'ın indirdiği ile Hükmet buyruğu ile de mest edilmiş olduğu kanaatindedirler Eğer onlardan yüz çevirirsen aralarında hüküm vermeyecek olursan sana bir zarar veremezler.”  herhangi bir şekilde sana zarar verme güçleri yetmez Çünkü Yüce Allah seni insanların kötülüklerinden korur şayet hüküm edersen de aralarında adaletle Hükmet Çünkü Allah Adil olanları sever. 

*** 


فَاَمَّا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ فَيُوَفّ۪يهِمْ اُجُورَهُمْ وَيَز۪يدُهُمْ مِنْ فَضْلِه۪ۚ وَاَمَّا الَّذ۪ينَ اسْتَنْكَفُوا وَاسْتَكْبَرُوا فَيُعَذِّبُهُمْ عَذَابًا اَل۪يمًاۙ وَلَا يَجِدُونَ لَهُمْ مِنْ دُونِ اللّٰهِ وَلِيًّا وَلَا نَص۪يرًا



43- “Hem nasıl olur da seni hakem yapıyorlar? Halbuki Tevrat yanlarındadır. Onda Allah'ın hükmü vardır. Yine de bundan sonra yüz çevirirler. Onlar Mümin kimseler değildir.” 

Hakkında anlaşmazlığa düştükleri hususun hükmü, ilan ettiklerini iddia ettikleri kitaplarında açıkça bulunmasına rağmen, iman etmedikleri kişiye ve ona bir indirilen kitabın hükmüne başvurmalarının hayret edilecek bir durum olduğu ifade edilmektedir. Senin hükmüne başvurmalarından sonra kitaplarında bulunan hükme uygun hükmü kabul etmiyorlar, ona razı olmuyorlar. O bakımdan sen bu işe hayret etme. İman ettiklerini ileri sürdükleri kitaplarına karşı bu durumlarına da aldırma. 


يَٓا اَيُّهَا النَّاسُ قَدْ جَٓاءَكُمْ بُرْهَانٌ مِنْ رَبِّكُمْ وَاَنْزَلْنَٓا اِلَيْكُمْ نُورًا مُب۪ينًا


44- “Doğrusu Tevrat'ı biz indirdik. Onda hidayet ve nur vardır. Kendilerini Allah'a teslim etmiş peygamberler, rabbanilerle bilginler de Allah'ın kitabını korumaları istendiğinde Yahudilere onunla hükmederlerdi. Hepsi de ona şahit idiler. İnsanlardan korkmayın da benden korkun ve ayetlerimi az bir değerle değiştirmeyin. Kim Allah'ın indirdiğiyle hükmetmezse işte onlar kafirlerin kendileridir.”

Şüphesiz ki biz Tevrat’ı indirdik. Onda insanları doğru yola ileten hidayet ve karanlıkları aydınlatan nur vardır. Allah’a boyun eğen Peygamberler, kendi­lerine tabi olan Yahudilere Tevrat ile hükmederler, âlimleri de Allah’ın kitabını muhafaza etmekle görevlendirildikleri için Tevratla hükmederlerdi. Yahudi alimleri, Peygamberlerin, Allah'ın kitabıyla hükmettiklerine dair şahitlerdir. Ey Yahudi alimleri, insanlardan korkmayın, benden korkun. Çünkü fayda ve zarar verme ancak benim elimdedir. Âyetlerimle hükmetmeyi bırakıp karşılığında ge­çici ve az bir değeri almayın. Allah’ın göndermiş olduğu kitabın hükmüyle hük­metmeyenler, kafirlerin ta kendileridir. Kim önemsemeyerek, inkar ederek, başka bir hükmü ona üstün tutarak veya bu işi helal kabul ederek, Allah’ın indirdiğiyle hükmetmezse, işte onlar kafirlerin kendileridir. Bu zaman dilimizde bu tiplerle doludur.

Ayette, Allah'a teslim oldukları zikredilen Peygamberlerden maksat, evli oldukları halde zina eden iki Yahudi hakkında recmedilme cezasını veren ve Kureyza oğullarıyla Nadr oğullarının öldürülenlerinin diyetlerinin eşit olduğuna hüküm veren Hz. Muhammed’dir ve Hz. Muhammed’den önce geçen ve Al­lah’ın indirdiği hükümlerle hükmeden diğer Peygamberlerdir.


فَاَمَّا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا بِاللّٰهِ وَاعْتَصَمُوا بِه۪ فَسَيُدْخِلُهُمْ ف۪ي رَحْمَةٍ مِنْهُ وَفَضْلٍۙ وَيَهْد۪يهِمْ اِلَيْهِ صِرَاطًا مُسْتَق۪يمًاۜ


45- “Orada onlara yazdık ki: “Muhakkak cana can, göze göz buruna burun, kulağa kulak, dişe diştir. Yaralamalara da kısas vardır. Kim onu bağışlarsa kendisi için kefaret olur. Kim Allah'ın indirdiği ile hükmetmezse işte onlar zalimlerin ta kendileridir,. ”

Tevrat'ta Yahudilere farz olarak yazdık ki cana Can haksız yere bir kimse birisini öldürecek olursa ona karşılık O da öldürülür göze göz çıkartılan göz karşılığında çıkartanın gözü çıkartılır buruna burun burun kesenin karşılığında burnu kesilir Kulağa kulak kulak kesenin ceza olarak kulağı kesilir dişe diş kim bir diş çıkartırsa Onun da dişi çıkartılır yaralanmalara da kısas vardır yani kısası uygulanabilecek yaralanmalarda kısas yapılır kısas karşılıklı olarak takas etmek demektir yani kısas yapılması mümkün olan yaralamalarda hüküm kısaştır yok Eğer değilse adaletli kişilerin vereceği hükme itibar edilir. kimde onu bağışlarsa yani kısasta hak sahibi olanlar her bir kısası bağışlar ve cani affederse O kendisi için kefaret olur böyle bir bağışlamada bulunan kimsenin Bu iyiliği onun günahlarını Örter kimde Allah'ın indirdiği ile hükmetmezse işte onlar zalimlerin ta kendileridir Çünkü Adalet ancak Allah'ın hükmünün uygulanmasıyla gerçekleşebilir Allah'ın indirdiği ile hükmetmekten kim imtina eder Kim o hükme yanaşmazsa o zulmetmiş olur. 

*** 



يَسْتَفْتُونَكَۜ قُلِ اللّٰهُ يُفْت۪يكُمْ فِي الْكَلَالَةِۜ اِنِ امْرُؤٌا هَلَكَ لَيْسَ لَهُ وَلَدٌ وَلَهُٓ اُخْتٌ فَلَهَا نِصْفُ مَا تَرَكَۚ وَهُوَ يَرِثُهَٓا اِنْ لَمْ يَكُنْ لَهَا وَلَدٌۜ فَاِنْ كَانَتَا اثْنَتَيْنِ فَلَهُمَا الثُّلُثَانِ مِمَّا تَرَكَۜ وَاِنْ كَانُٓوا اِخْوَةً رِجَالًا وَنِسَٓاءً فَلِلذَّكَرِ مِثْلُ حَظِّ الْاُنْثَيَيْنِۜ يُبَيِّنُ اللّٰهُ لَكُمْ اَنْ تَضِلُّواۜ وَاللّٰهُ بِكُلِّ شَيْءٍ عَل۪يمٌ


46- “ Onların izinden Meryem oğlu İsa'yı elindeki kendinden önce indirdiğimiz Tevrat'ı doğrulayıcı olarak gönderdik ve ona İncil'i verdik. Onda Hidayet ve Nur vardır. kendinden önceki Tevrat'ı doğrulayıcı, Hidayet ve takva sahipleri için bir öğüt olarak.”

Ve onların izinden İslam'a temsil etmiş peygamberlerin izinden Meryem oğlu İsa'yı elindeki kendisinden önce indirdiği Tevrat'ı doğru onayıcı olarak gönderdik İsa'yı Tevrat'a iman eden onun hükümleri ile hükmeden ve Tevrat'ı esas alarak hareket eden bir peygamber olarak gönderdik ve ona İncil'i verdik onda Hidayet ve Nur vardır kendisinden önceki Tevrat'ı doğrulayıcı Hidayet ve takva sahipleri için bir öğüt olarak İncil'de hem Hidayet hem de Nur vardır.  İncil Tevrat'ı doğrulayıcıdır ve İncil Hem bir yol gösterme hem de bir öğüt söz konusudur ve bu Takva sahipleri içindir Çünkü İncil'in öğüt ve hidayetinden yararlanabilecek kimseler onlardır



فَاَمَّا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا بِاللّٰهِ وَاعْتَصَمُوا بِه۪ فَسَيُدْخِلُهُمْ ف۪ي رَحْمَةٍ مِنْهُ وَفَضْلٍۙ وَيَهْد۪يهِمْ اِلَيْهِ صِرَاطًا مُسْتَق۪يمًاۜ


47- “ İncil ehli Allah'ın onda indirdikleri ile hükmetsinler. kimde Allah'ın indirdiği ile hükmetmezse işte onlar fasıkların ta kendileridir. ”

 İncil ehli Allah'ın onda indirdikleri ile hükmetsinler bu Emir verildi verildi kimdi Allah'ın indirdikleri hükmetmezse işte onlar fasıkların kendileridir Yani Allah'a itaatin çerçevesi dışına çıkanların ta kendileridir.


فَاَمَّا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا بِاللّٰهِ وَاعْتَصَمُوا بِه۪ فَسَيُدْخِلُهُمْ ف۪ي رَحْمَةٍ مِنْهُ وَفَضْلٍۙ وَيَهْد۪يهِمْ اِلَيْهِ صِرَاطًا مُسْتَق۪يمًاۜ


48- “ Sana da kendinden önceki kitapları doğrulayıcı ve üzerlerine şahit olarak bu kitabı hak ile indirdik. Aralarında Allah'ın indirdiği ile Hükmet. Sana gelmiş olan Hakkı bırakıp onların hevalarına uyma. Sizden her biriniz için bir şeriat ve bir yol tayin ettik. Şayet Allah dileseydi sizi bir tek ümmet yapardı. Lakin sizi verdiği ile denemek istedi. Öyleyse hayırlarda yarışın. Hepinizin dönüşü Allah'adır. Size ayrılığa düştüğünüz şeyleri bildirecektir. ”

Ey Muhammed! Kur'an'ı sana hak ile indirdik. Sana bu kitabı indirmemizin sebebi haktır. Onu yerleştirmek, doğruyu hatadan ayırt etmek içindir ve Allah tarafından indirildiğine dair herhangi bir tereddüt söz konusu olmamak üzere doğrulukla indirdik demektir. “Kendisinden önceki kitaplar”dan kasıt nüzul itibariyle ondan önce indirilmiş kitaplar demektir. Kur'an-ı Kerim tahrif edilemeyen ve değiştirilemeyen taraflarına Allah'ın bütün kitaplarının uygun olduğundan dolayı onların hepsini tasdik edicidir. O kitaplarda yer alan Allah'ın Tevhid edilmesi ve yalnızca ihlasla ona ibadet edilmesi çağrısını aynen ortaya koymaktadır. 

Kur'an'da Allah'ın indirdiği ile  “Aralarında hükmet. Sana gelmiş olan Hakkı bırakıp da onların hevalarına uyma” onların sözlerine güvenerek, yönlendirmelerine kapılma, kitaplarında yaptıkları tahrifler ve değişiklikler ile hükmetmesi yasaklanmaktadır. o yüzden Allah “uyma” buyruğu sapma manasını ihtiva etmektedir. Onların hevalarına uymak suretiyle sana gelmiş olan Haktan sapma veya onların hevalarına uyarak sana gelmiş olan Hakkı dağıtıp sapma demektir. 

“Sizden her biriniz için” Ey insanlar “bir şeriat ve bir yol tayin ettik açık seçik bir yol belirledik eğer Allah dileseydi sizi tek bir ümmet yapardı.” tek bir şeriat üzere ittifak etmiş bir cemaat haline getirir dedi. “Lakin size verdiği ile denemek ister.”  Ancak size vermiş olduğu farklı şeriatlarla sizi deneyerek böylece size muamele etmek istedi. Bu bakımdan her bir ümmetten, hikmetine uygun bir taahhüt ve kulluk istedi. Nihayet kur'an-ı Kerim nazil oldu artık bütün insanlar Ancak ona bağlanarak kulluk edebilir. 

“Öyleyse hayırlarda yarışın” Hayır işlemekle elinizi çabuk tutun ölüm gelerek hayır yapma imkanınız ortadan kalkmadan hayırlara doğru koşun hayırlardan maksat ise Allah'ın Hz Muhammed Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e Şer'i ve dininde vermiş olduğu bütün emirlerdir. 

“Hepinizin dönüşü Allah'adır. Ayrılığa düştüğünüz her şeyleri size bildirecektir.” o davranışlarınıza öyle bir karşılık verecektir ki bu karşılığı verdikten sonra her şey açık seçik ortaya çıkacağından hanginiz haklı hanginizin batıl üzere, hanginizin yerli yerinde amel ettiği hanginizin bu konuda kusurlu olduğu konusunda hiçbir tereddüttünüz şüpheniz kalmayacak. 



فَاَمَّا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا بِاللّٰهِ وَاعْتَصَمُوا بِه۪ فَسَيُدْخِلُهُمْ ف۪ي رَحْمَةٍ مِنْهُ وَفَضْلٍۙ وَيَهْد۪يهِمْ اِلَيْهِ صِرَاطًا مُسْتَق۪يمًاۜ

49- “Ve aralarında Allah'ın indirdiği ile hükmet. Onların hevalarına uyma. Allah'ın sana indirdiğinin bir kısmından seni vazgeçirmelerinden sakın. Eğer yüz çevirirlerse ki, bir kısım günahları yüzünden Allah onları cezalandırmak istiyor. Gerçekten insanların bir çoğu fasıktırlar. ”

Ey Muhammed, sen o Yahudilerin arasında, Allah’ın sana kitabında indir­diği hükümlerle hüküm ver. Öldürülenleri ve fuhuş işleyenleri hakkında senin hakemliğine başvuran Yahudilerin heva ve heveslerine uyma. Onların, seni, Al­lah´ın sana indireceği hükümlerin bazılarından saptırıp heva ve heveslerine alet etmelerinden kaçın. Şayet senin hakemliğine başvuran o Yahudiler, senin verdi­ğin hükmü reddedip onunla amel etmeyecek olurlarsa bil ki, onların böyle sap­maları Allah´ın onları, daha dünyada iken, işledikleri bazı günahlar yüzünden cezalandırmak istemesindendir. Şüphesi ki Yahudilerin çoğu, Allah'ın kitabıyla amel etmenin dışına çıkan ve ona itaatten ayrılıp isyana düşenlerdir.

Bu âyet-i kerimenin nüzul sebebi hakkında Abdullah b. Abbas’ın şöyle dediği rivayet ediliyor: "Yahudilerden Ka´b b. Esed, ibn-i Salûba, Abdullah b. Siijiya, Şa´s b. Kays, aralarında şöyle konuştular: "Haydin gidelim Muhammed’i, belki dini hususunda onu yoldan çıkarırız." Kalkıp Resululah’a geldiler ve ona şöyle dediler: "Biliyorsun ki bizler, Yahudilerin âlimleri, ileri gelenleri ve efendileriyiz. Eğer biz sana tabi olursak bil ki Yahudiler de bize tabi olur ve bize karşı gelmezler. Ancak şu anda kavmimizle aramızda bir anlaşmazlık var. Bu hususta seni aramızda hakem tayin edelim. Fakat sen bizim lehimize onların aleyhine hüküm ver. Böyle yaparsan sana iman eder ve seni tasdik ederiz."

Peygamber efendimiz, Yahudilerin bu tekliflerini reddetti ve bunun üze­rine de bu âyet nazil oldu. İbn-i Zeyd diyor ki: "Yahudilerin, Resulullah’ı, Allah’ın indirdiği hüküm­lerden saptırmaya çalışmaları "Bu mesele Tevrat’ta böyledir." şeklindeki sözle­riyle olur. Yahudiler buna imkân bulamamışlardır. Zira Allah Teâlâ, Tevrat'ta ne olduğunu bildirmemişti.


فَاَمَّا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا بِاللّٰهِ وَاعْتَصَمُوا بِه۪ فَسَيُدْخِلُهُمْ ف۪ي رَحْمَةٍ مِنْهُ وَفَضْلٍۙ وَيَهْد۪يهِمْ اِلَيْهِ صِرَاطًا مُسْتَق۪يمًاۜ



50- “Onlar cahiliye hükmünü mü istiyorlar? Ama yakine sahip bir kavim için Allah'tan daha iyi kim hüküm verebilir?. ”

Onun ilminin tecellisi olan Allah'ın adil hükmünü reddederek küfür Bilgisizlik ve hevanın bir sonucu olarak ortaya çıkan Beşer hükmünü mü arzuluyorlar ama ona yakine sahip olan bir kavim için Allah'tan daha iyi hüküm kim verebilir hiç kimse ondan daha güzel daha iyi hüküm veremez işte yakın sahibi kimseler Allah'ın hükmünden daha Adil ve Daha Güzel Hüküm bulunmadığını açık seçik bir şekilde anlarlar. bu buyruk aynı zamanda yakinin faziletine delalet etmektedir bundan İslam ümmetinin tekrar Kur'an İslam ve şeriatın öngördüğü Hayat düzenine dönüş yolunun yakin eğitimi olduğunu anlıyoruz. 

Abdullah b. Abbas Radıyallahu anh'dan şu hadis-i Şerif rivayet edilmektedir Allah katında İnsanların en sevinmeyeni Şu üç kimsedir Harem bölgesi içerisinde zulüm ve haksızlık yapan, İslam döneminde cahiliye devri adet ve hükümlerini araştırıp Yaşatmaya çalışan, bir de bir kimsenin haksız yere kanını dökmek için çalışandır.”

Post a Comment

İçinizde olan güzellik her zaman yazılarınıza ve dilinize aşkla dökülsün...

Daha yeni Daha eski

Öne Çıkanlar

Nefs