Kadiri Yolu
VUSLATI MEVT ÖLÜMÜN SIRLARINA SEYRÜSEFER


VUSLAT-I MEVT: ÖLÜMÜN SIRLARINA SEYRÜSEFER 

Bir Üstad ile Tâlib Arasında Ölüm Üzerine Mükâleme 

Tâlib: 

Üstadım, bana ölümden bahseder misiniz? Zira kalbimde, ne zaman ölüm kelimesi geçse, hem bir ürperti hem de garip bir huzur duyuyorum. Lâkin bu hakikate dair kalbimle kavrayamadığım pek çok şey var.

Üstad :

Ey tâlib-i hakikat… Bil ki ölüm, sadece bir son değildir. Ölüm, bir eşiğin adıdır. O eşiği geçenler ya vuslata erer ya da hasrette kalır. İnsan bu dünyada neye meylettiyse, oraya akacaktır. Gel, şimdi sana “ölümün vuslata giden yollarını” anlatayım.

FİRKATİN İLK NEFESİ: TEN KAFESİNDEN AZADE OLUŞ 

İnsan ölürken ne hisseder bilir misin evlâdım? Ten kafesinden bir kuş gibi sıyrılır ruh… Dünya, bir perde gibi arkada kalır. Ölüm anı, bir çöküş değil, bir doğuştur aslında. Ruh, mecbur olduğu uykudan uyanır da kendini hakikatin sabahında bulur.

Geride kalanlar ağlarken, sen bir hafiflik hissedersin. Çünkü yıllarca üzerine giydiğin “benlik zırhı” soyulmuştur. Artık eşin, evlâdın, servetin… hepsi bir gölgeler âlemine karışır. Ruh, eşyânın vehmî bağlarından kurtulup, “mutlak hakikatin” kokusunu duymaya başlar.

Ey evlâdım, o an anlarsın ki, dünyada sevdiğini sandıkların aslında seni oyalayan birer gölgeydi.

TECHİZ-İ MEVT: NEFSİN SON PERDESİNİN YIRTILIŞI 

Gasilhanede bedenin yıkanırken, su sadece kiri değil; ömür boyu biriktirdiğin vehimleri de siler. Elbiseler çıkarılır, bu çıkarılış, “benliğin kabuklarının” soyulmasıdır. Geriye kalan, hakiki senindir. Ne unvan, ne makam, ne güzellik kalır…

Su akar; nefsin karanlık aynasında biriken tozlar dökülür. Orada bir sır fısıldar: “Mâsivâ, bir seraptı.”

Bedenin çıplaklığı, ruhun yalınlığına ayna olur. Her damla su, ilâhî bir rahmettir. Sanki Rabbin sana şöyle fısıldar: "Artık huzuruma layık bir suretle gel."

MÜRÂKABE-İ MEVT: RUHUN Mİ‘RÂCI 

Namazın kılınır. Cenazende insanlar saf tutar, dualar eder. Lâkin asıl namaz, senin ruhunun secdesidir. Son secde... O secdede dünya kapanır, bâkî kapılar aralanır.

O esnada ruhun, bir nur gibi kabir yoluna düşer. Her bir dua, sana kanat olur. Mevlâna der ya: "Benim ölümüm, sevgilime kavuştuğum gecedir." İşte o an, bir şeb-i arûs olur sana.

Toprak sana şöyle der:

“Ey benden ayrıldığını sanan, sen bendendin. Aramızda ayrılık yoktu ki kavuşma olsun. Şimdi sadece sırra erdin.”

DEFN-İ ESRÂR: SIRR-I EZELÎYE GÖMÜLÜŞ 

Kabir, dıştan bakınca karanlık bir çukurdur. Lâkin içyüzü, sadık olanlara bir nur bahçesidir. Gafil olanlara ise nâr bahçesi. Seni kabre indirirler, bedeninle toprağın arasına bir perde serilir. Ve orada o büyük soru yankılanır:

“Men Rabbüke?” 

Rabbin kim? Bu soru, dilin değil kalbin cevabını bekler. Dünya boyunca zikirle, ibadetle yoğrulmuş bir kalp, bu suale “Allah” diye cevap verirken, melekler tebessüm eder.

Lâkin gafletle dolu bir kalp... O kalp tereddüt ederse, işte o zaman azap başlar. Çünkü o kalp, dünyada Rabbini unuttu. Orada da o unutulur.

Ey evlâdım, bu sorgu bir hesap değil, bir mahşer provasıdır.

SIRRU’L-ESMÂ: HAKİKAT-İ MEVTİN İNKİŞÂFI 

Ölümle birlikte, Esmâ-i Hüsnâ’nın hakikatleri ruhta tecellî eder. El-Hayy, “ölümden sonra bile diri olan” olarak sana nefes verir. El-Bâis, seni mahşerde yeniden diriltmek üzere kodlar. 

Artık ruh, zamanın dışına çıkar. Ne dün vardır ne yarın... Sadece hakikat vardır. Fenâya ulaşan her ruh, bekā ile buluşur.

Fenâ fillâh olmadan bekā billâh olmaz. Ölüm, işte bu yolun başlangıcıdır. Her kim ki ölmeden önce ölürse, o kimse kabirde yeniden doğar.

HÂTİMETÜ’L-KELÂM 

Ey tâlib-i hakikat… Ölüm, dıştan bir yokluk gibi görünse de, içten bir vuslattır. O vuslat, sadece Rabb’ine değil, aslî cevherine de kavuşmadır.

Sen yaşarken ölümle dost ol. Çünkü ölüm, düşman değil, hakikate götüren bir refiktir. Her namazda okuduğun “Maliki yevmiddîn”, işte o gün içindir.

"Küllü nefsin zâikatü’l-mevt" (Her nefis ölümü tadacaktır) âyeti, bir tehdid değil; bir müjde, bir haber, bir davettir.

Ölüm, vuslattır. Ve vuslat, sırra erenlerindir.

Tâlib :

(Gözlerinden bir damla yaş süzülür) Şimdi anlıyorum üstadım... Ölümden kaçmak değil, ona hazırlanmak gerek.

Üstad :

(Elini tâlibin omzuna koyar) Hazırlan evlâdım… Zira ölüm kapı değil, kapının ardıdır. Sen yaşarken anahtarı elinde tutarsan, orada karanlık değil nur bulursun.

Rabıta ehline kolaylık, murakabe ehlinde tefekkür niyazıyla…

1 Yorumlar

İçinizde olan güzellik her zaman yazılarınıza ve dilinize aşkla dökülsün...

  1. Allah razı olsun Rabbim cümlemizi o sııra erenlerden eylesin

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

İçinizde olan güzellik her zaman yazılarınıza ve dilinize aşkla dökülsün...

Daha yeni Daha eski

Öne Çıkanlar