Kadiri Yolu

Receb-i Şerifin Diğer Adları

Receb-i Şerifin Diğer Adları

Receb ayının başka isimleri de vardır: Receb-i Mudir, Muttasil-ül esne, Şehrü'l-asem, Şehrullahil ehab, Şehrü'l-Mutahhar, Şehrü's-sâbık, ve Şehrü'l-Ferd gibi.

Receb-i Mudır denmesi, Resûlüllah'dan ( صلى الله عليه و سلم) bir hutbesinde: «Zaman, Allahü Teâlâ gökleri ve yeri yarattığından beri, aynı şekilde devretmektedir. Sene on iki aydır. Dördü haram aylardır. Bunlardan üçü ard arda gelmektedir. Bunlar Zilkade, Zilhicce ve Muharrem aylarıdır. Birisi de fert yani tekdir. O da, iki Cemazil ile Şaban arasında olan Receb-i Mudırdır» buyurdu.

Peygamber efendimizin ( صلى الله عليه و سلم), Receb'in yerini, iki Cemâz ile Şaban ayları arasında bildirmesi, müşrik ve arap kâfirlerinin cahiliyet zamanında işlemiş oldukları (tehir etme işini), yani bir ayın hürmetini diğer aya geçirmelerini ortadan kaldırmak içindir. Çünkü Allahü Teala bu çirkin değiştirme ve geciktirme işini Tevbe sûresinin 37. ayeti kerimesinde:

«Bir ayın hürmetini diğer aya tehir etmede küfür fazladır. Kâfirler o tehir ile daha çok dalâlette, sapıklıkta bulundular. Allahü Teâlâ'nın haram ettiği ayların sayısı tamam olsun diye, bu aylardan birini bir sene helâl edip, yerine başkasını koyarlar. Bir sene yine onu haram ederler. Allahü Teâlâ'nın haram ettiğini, helâl etmeleriyle, çirkin amelleri süslendirip dalâlette, sapıklıkta kaldılar. Allahü Teâlâ kafirlere bu amelleri sebebiyle hidayet vermez» buyurarak bildiriyor.

Onların ayların yerini değiştirmesi şöyle oluyordu: Cahiliye zamanındaki insanların yağmacı, kavgacı ve bozguncu olmaları sebebi ile geçimleri bu yoldandı. Üç ay artarda bu işten geri kalmaları kendilerine ağır gelirdi. Bu yüzden Mina'daki Cemre zamanında Akabe cemresinden dönerken, Beni Kinane'den kavminin reisi olan Nuaym bin Sa'lebe adındaki kimse devesine binip yüksek sesle: Ben, duası kabul olan, dua ve isteği ayıplanmayan, hüküm, kaza ve isteği geri çevrilmez mukaddes ve duası makbul bir kimseyim» diye, orada bulunanlara karşı bağırınca, oradakilerin hepsi: «Doğru söyledin» diyerek, sözünün doğruluğunu tasdik edip:  «Bize bir ay'ı tehir eyle» diye rica ederler. Bununla Muharrem ayındaki hürmetin, Safer ayına tehirini ve Muharrem'in kendilerine helâl kılınmasını isterlerdi. Nuaym bin Sa'lebe de onların ricalarını helâl edip, Muharrem'in hürmetini Safer'e tehir eylerdi. Gelecek yıl ise, Muharrem'i haram, Safer'i helâl eylerdi. Halkın tümü onun sözünü kabul ile dağılıp yerlerine gider, gereği ile amel ederlerdi.

Resûlüllah ( صلى الله عليه و سلم) Receb ayını, iki sıfatla tavsif ve iki methiye ile kuvvetlendirmiştir. Bunlardan biri Resûlüllah'ın ( صلى الله عليه و سلم) ona Receb-i mudır adını vermesidir. Zira Mudır kabilesi, Receb ayına tazim ve hürmette, onu büyük bilmekte pek ileri gitmişlerdi. İkincisi Resûlüllah'ın ( صلى الله عليه و سلم). Receb ayının iki cemaz ile Şaban arasında bulunmasıyla tespit eylemesidir. Bu da Muharrem ayının hürmetinin Safer ayına tehir edilmesi gibi. Öne ve sonraya alma korkusu sebebiyledir. Receb ayını özel olarak tespit etti. Hürmetini daimî ve kuvvetli kıldı.

Bazıları da Receb ayına Receb-i mudır denirdi. Çünkü kâfirlerden bazısı Recebde, kabilelerden bir kabile için beddua ettiklerinde Allahü Teâlâ o kabileyi helak etmişti dediler. Bunun için Cahiliyyet devresindekiler kendilerine zulmeden kimse için beddualarını Receb'e tehir ederler ve o anda o zalimin helaki için dua ederlerdi. Duaları reddedilmezdi.

Muttasil-ül Esne adı verilmesi, Câhiliyye insanları Receb ayı gelince, kılıcı kınına, okları kılıfına koyarak, Receb ayına hürmet etmek, çarpışmayı terk ve tehîr ile, alet ve silâhlarını kaldırmaları sebebi iledir.

Şehrü'l-Asem adı verilmesi, Osman bin Affan'dan (radıyallahu anh) bildirilene bağlıdır. Hazret-i Osman (radıyallahu anh) Receb-i şerifin başlangıcına rastlayan bir cuma günü minbere çıkıp, hutbe okudu. Sonra: «Uyanınız ve biliniz ki, bu ay Şehrüllahi'l-Asem'dir. Sizin zekât ayınız, günahlardan pâk ve temiz olma ayınızdır. Birinizin borcu varsa, önce borcunu ödesin, kalanının, zekâtını versin» buyurdu.

İbn-i Enbârî, Receb ayına Asem (yani sağır, duymaz) denilmesi, şunun içindir ki, araplar her zaman birbirleri ile kavga, harb ve cenk üzere bulunmakta iken, Receb ayının hilâli gökte görülünce, hemen silahlarını bırakırlar, mızraklarını kaldırır, harbelerini çıkarırlardı. O ayda silâh sesi asla duyulmazdı. Bir kimse babasını öldüreni bulup öldürmek için çıkmış, atına binmiş iken, Receb ayında babasını öldüreni görmüş olsa, güya onu görmemiş gibi, asla ona saldırmazdı. Onun semt ve tarafından verilecek haberi de işitmezdi. Bunun için bu aya Şehr-i Asem (sağır ay) denmiştir; dedi.

Bazıları da Receb ayına Asem (sağır) denilmesi, bu ayda Allahü Teâlânın hiçbir kavmi helâk ettiği duyulmamıştır. Çünkü Allahü teâlâ geçmiş ümmetlere diğer aylarda da azâb etmiştir. Ancak Receb ayında hiçbir ümmet ve cemâat üzerine Allahü teâlânın azâbı gelmemiştir, dediler.

Allahü teâlâ Nûh aleyhisselâmı Receb ayında gemiye bindirmiş.. kendisiyle beraber bulunanlar ile Nûh aleyhisselâmın gemisini altı ay su üzerinde yüzdürmüştür.

İbrâhim Nehâî (rahimehullah): «Receb ayı, Allahü Teâlâ'nın ayıdır. Allahü Teâlâ Nûh aleyhisselâmı Receb ayında gemiye bindirdi, Nûh aleyhisselâm gemide Receb-i şerifi oruç tutup, kendisi ile beraber gemide bulunanlara da oruç tutmalarını emrettiğinden Allahü Teâlâ, Nûh aleyhisselâma ve beraberinde bulunanlara tufandan emin ve kurtuluş verdi. Yeryüzünü şirk ve düşmanlıktan temizledi» buyurdu.

İbrâhim Nehâi'den başkası bunu Resûlüllah'a ( صلى الله عليه و سلم) şöyle ulaştırmıştır: Hibbetullah isnâd ile Ebû Hâzim'den, o da Sehl bin Sa'd'den (radıyallahu anhüm), o da Resûlüllah'dan ( صلى الله عليه و سلم) bildirerek, Resûlüllah efendimizin: «Uyanınız ve biliniz ki, Receb ayı haram aylardandır. Allahü teâlâ bu ayda Nûh aleyhisselâmı gemiye bindirdi. Nûh aleyhisselâm gemide oruç tuttu ve yanında olanların tutmasını emretti. Allahü Teâlâ onları kurtardı, boğulmaktan korudu. Ve Allahü Teâlâ yeryüzünü tufan sebebi ile küfür ve taşkınlıklardan temizledi» buyurduğunu haber vermiştir.

Bazıları da, Receb'e (Sağır ay) denildi. Zira ey mü'min! Receb-i şerif ayı, senin bu ay içinde kötülük ve eziyetlerinden sağırdır. Halbuki fadl ve şerefini duyucudur. Allahü Teâlâ onu senin cefa ve zilletinden sağır etmesi, kıyamet gününde senin cefa ve zilletine şahitlik etmeyip, ancak senin faydan için senin o aydaki fazilet ve iyi işlerinden duyduğu şeye şahitlik etmesi içindir, dediler.

Receb ayına Ehab denmesi, bu ay içinde kullar üzerine rahmet saçılmasına, gözlerin görmediği, kulakların duymadığı ihsan ve sevapların, insanların gönlüne gelmeyen şeylerin verilmesi olduğundandır.

Şeyhü'l-imam Hibbetullah bin Mübarek Sekâti'nin (ra) isnâd ile A'meş'den, o da İbrâhim'den, o da Alkame'den, o da Ebû Hudri'den (ra. anhüm), onun da Resûlüllah'dan ( صلى الله عليه و سلم) haber verdiği hadis-i şerif şöyledir: «Allahü Teâlâ gökleri ve yeri, ince ve kalın şeyleri yarattığı zamandan beri, Levh-i mahfuz indinde ayların sayısı on ikidir. Dördü haram aylardır. Onlarda çarpışma haram edilmiştir. O haram aylardan biri de Receb-i ferddir ki, ona Şehrullahi asem denir. Üçü de Zilkade, Zilhicce ve Muharrem'dir ki, bunların üçü birbiri ardından gelir. Ancak Receb şehrullahdır [yani Allahü Teâlâ'nın, ayıdır] Şaban benim ayımdır. Ramazan benim ümmetimin ayıdır.»

Demek ki, bir kimse iman ederek ve sevabını Allahü Teâlâ'dan bekleyerek Receb-i şerifte bir gün oruç tutsa, Allahü Teâlâ'nın pek büyük rızasına layık ve müstahak olur. Allahü Teâlâ o kimseye, Firdevs-i a'lâda makam verir.

Bir kimse Receb-i şeriften iki gün oruç tutsa, kat kat öyle sevap ve karşılık verilir ki, her sevabın katı, dünya dağı gibidir.

Bir kimse Receb-i şerifte üç gün oruç tutsa, Allahü Teâlâ Cehennem ile o kimse arasında perde olarak bir hendek yapar ki, bu hendeğin uzunluğu bir yıllık mesafedir.

Bir kimse Receb-i şerifte dört gün oruç tutsa dünyada delilik, cüzzam ve bars hastalıkları belâsından kurtulur.

Bir kimse Receb-i şeriften beş gün oruç tutsa, kabir azabından emin olur.

Altı gün oruç tutsa, kıyamet günü kabrinden kalkarken yüzü on dördüncü gecedeki aydan daha parlak ve nurlu olarak kalkar.

Yedi gün oruç tutsa, Allahü Teâlâ ona her günü için Cehennem kapılarından birini bağlar.

Sekiz gün oruç tutarsa, her günü için Allahü Teâlâ Cennet kapılarından birini açar.

Dokuz gün oruç tutsa, kabrinden çıkarken «Eşhedü en lâ ilâhe illallah» diyerek çıkar. Yüzü Cennet tarafından başka tarafa döndürülmez.

On gün oruç tutsa, Allahü Teâlâ onun için Sırat'ın her milinde yatak ve yaygı yaratır. Sırattan geçerken onun üzerinde istirahat eder.

On bir gün oruç tutsa, kıyamet günü kendinden efdâl kimse görmez. Ancak kendisi gibi oruç tutanı yahut daha fazla tutanı görür.

On iki gün oruç tutsa, Allahü Teâlâ, kıyamet günü öyle iki hulle giydirir ki, birisinin kıymeti dünya ve içindekilerden hayırlıdır.

On üç gün oruç tutsa, kıyamet günü insanlar şiddet içinde bulundukları halde, ona Arş'ın gölgesinde sofra kurulur ve ondan yer.

On dört gün oruç tutsa Allahü Teâlâ ona göz görmemiş ve kulak işitmemiş ve asla insanların gönlünden geçmemiş olan nimetler verir.

On beş gün oruç tutsa, Allahü Teâlâ kıyamet günü onu, eminler ve selâmette olanlar mevkiinde durdurur. Onun yanından geçen mukarreb melek ve peygamber: «Sana müjdeler olsun ki, sen emin olanlardansın» diyerek geçer. Onun saadet ve şanını tebrik ve tes'id eder. Eminlerden olduğunu ona beyan eder.

Bir başka rivayette, on beş günden fazla oruç tutan için beyan olunmuş ki; bir kimse Recep'ten on altı gün oruç tutsa, o kimse Allahü Teâlâ'yı gören ve kelâmını duyanların evvelkilerinden olur.

On yedi gün oruç tutsa, Allahü Teâlâ Sırattaki her milde bir, rahatlanacak bir yer yapar. O kimse o yerde rahat olur.

On dokuz gün tutsa, Allahü Teâlâ ona Cennette İbrâhim ve Dâvûd (as)'ın köşkleri karşısında köşk yapar. O kimse İbrâhim ve Adem aleyhimesselama selâm verir. Onlar da ona selâm verirler.

Yirmi gün oruç tutsa, gökten bir ses: «Ey Allah'ın kulu! Allahü Teâlâ senin geçmişte olan bütün günahlarını afv ve mağfiret etti. Bundan sonra olan ömrün için iyi amele uğraş» der.

Receb-i şerife Şehrü'l-mutahhar denmesi, Receb-i şerifin içinde oruç tutanları günah ve hatalardan temizlemesi sebebi iledir. Aynı zamanda Receb-i şerifte oruç tutanların kavuşacakları büyük sevaplar ve yüksek dereceler sebebiyledir.

Şeyhü'l-İmâm Hibbetullah bin Mübârek Sekati'nin Hasan bin Ahmed bin Abdullah'ın isnadı ile, Hârûn bin Antere'den, onun da babasından, babasının da Ali bin Ebû Tâlib'den (radiyallahu anhüm) bildirdiğini bize haber verdi. Hazret-i Ali'nin (radıyallahü anh) bildirdiği hadis-i şerif şudur: «Receb-i şerif öyle bir büyük aydır ki, bir kimse bu ayda bir gün oruç tutsa, Allahü Teâlâ ona bin yıl oruç tutmuş kadar sevap yazar. İki gün oruç tutsa, iki bin yıl oruç tutmuş kadar sevap yazar, Yedi gün oruç tutsa, Cehennem kapıları ona kapanır, sekiz gün oruç tutsa, Cennetin sekiz kapısı ona açılır, hangisinden isterse Cennete girer. On beş gün oruç tutsa, günahları sevaba döner. Semadan bir ses: Allahü Teâlâ senin geçmişte olan günahını afv ve mağfiret etti. Bundan sonraki ömrün için amelini iyi yap» der. Bunlardan çok tutarsa, Allahü Teâlâ da onun sevap ve karşılığını artırır» buyurdu.

Şeyhü'l-İslâm Hibbetullah bin Mübarek'in isnadı ile Yûnus'dan, onun da Hasan'dan (radıyallahü anhüm) bildirdiğini bize haber verip Hazret-i Hasan (radıyallahü anh) Resûlüllah'dan (صلى الله عليه و سلم) bildirdi: «Receb-i şerifte bir kimsenin tuttuğu bir gün orucun sevabı o kimsenin otuz sene oruç tutması sevabına eşittir.»

Şeyhü'l-İslâm Hibbetullah'ın Hasan bin Ahmed bin Abdullah isnadı ile, onun da Alâ' bin Kesir'den, onun da Mekhül'den (rahimehullah) bildirerek bize verdiği haberinde, Mekhûl'ün (rahimehullah) bir kimsenin Receb-i şerifteki orucu hakkında Ebû Derdâ'ya (radıyallahü anh) sorduğu sorusuna, Ebû Derdâ (radıyallahu anh): «Sen bir aydan sual ediyorsun ki, cahiliye halkı, cahillik zamanında da o aya tazim ve hürmet ederdi. İslam dini ona bir katkıda bulunmadı.. Ancak fadl ve tazimi ziyade eyledi.

Bir kimse bu ayda Allahü Teâlâ'dan sevaba kavuşmak, hâlis ve muhlis olarak Allah rızasını dileyici olarak nafile bir gün oruç tutsa, o kimsenin o bir günlük orucu, Allahü Teâlâ'nın gazabını söndürür. Cehennem kapılarından bir kapıyı ona kapar. O kimse dünya dolusu mal ve para sadaka verse, bir günlük orucunun sevabına eşit olamaz. Dünyada hiç bir şeyin ecir ve sevabı onu karşılamaz. Akşam olunca o kimsenin makbul on duası vardır. Eğer geçici dünya için dua etse, Allahü Teâlâ o şeyi, ona ihsan eder. Dünyada vermez ise, Allahü Teâlâ'nın veli, safi ve sadık bir kulunun dua edip istediği şeyin üstünlüğü gibi hayır ve fazileti o kimsenin ahireti için hazırlar.

Receb-i şeriften iki gün oruç tutsa, o kimseye bu sevapların iki katı ve bunun yanında Sıddıklardan on kişinin bütün ömründe yaptıkları amellerinin sevap ve karşılığının bir misli de ona verilir. Sıddıkların şefaat ettiği miktar kadar kimselere, onun da şefaati olur. Kendisi Sıddıklar zümresinden olur. Onlarla beraber Cennete girip, Cennette onların arkadaşlarından olur.

Üç gün oruç tutsa, yine bir misli daha sevap verilir. Bunun yanında, onun iftar zamanında Allahü Teâlâ: «Şu kulumun hakkı sabit oldu. Benim vilâyet ve muhabbetime lâyık ve müstahak oldu. Ey meleklerim, şahit olunuz ki, onun geçmiş ve gelecek günahlarını mağfiret eyledim.» buyurur.

Bir kimse Recep'ten dört gün oruç tutsa, birincinin dört katı ve bunun yanında, tevbe edenlerden âlimlerin sevabı verilir. Amel defteri, kurtulan kimselerin evvelinde verilir.

Beş gün oruç tutsa, beş katı sevabı yanında kıyamette yüzü, on dördüncü gecedeki ay gibi nurlu ve ziyalı olur. Sahrada (âlıç) dedikleri yerin kumları kadar sevap yazılır. Cennete girer. Kendisine Allahü Teâlâ'dan: «Dilediğin şeyi iste» denir.

Recep'ten altı gün oruç tutsa, altı katı yazılmakla beraber, kıyamette ona mahşerdekileri pür nur edecek, aydınlatacak bir nur verilir. Kabrinden eminler zümresinden olarak kalkar. Hatta hesapsız Sıratı geçer. Kıyamet gününde Cenâb-ı Hakk'a mülakatta, Allahü Teâlâ'nın teveccüh ve ikbaline mazhar olur.

Recep'ten yedi gün oruç tutsa, yedi katı yazılır. Bunun yanında ona Cehennemin yedi kapısı kapanır. Allahü Teâlâ onun vücudunu ateşe haram eder. Cennete girip, dilediği yerinde yerleşir.

Sekiz gün oruç tutsa, sekiz katı yazılır. Cennetin sekiz kapısı ona açılır. Dilediği kapıdan Cennete girer.

Dokuz gün oruç tutsa, dokuz katı sevap verilir. Amel defteri illiyyine yükseltilir. Kıyamette emin olanlar zümresinden olarak kalkar. Kabrinden çıktığı zaman yüzünün nuru parlar. Mahşer yerindekileri aydınlatır. Hatta mahşerdekiler: «Bu kimse Mustafa'dır (صلى الله عليه و سلم) derler. Ona kıyamet günündeki en küçük ihsan, onu hesapsız Cennete sokmak olur.

On gün oruç tutsa, devlet, seddet ve ta'li' onun içindir. Ona on kat sevap verilir. Bundan da on kat fazla verilir. O kimse, Allahü Teâlâ'nın, (Azze ve celle) günahlarını sevaplara çevirdiği kimselerden ve dünyada adâlet ile vasfedilmiş mukarrebler zümresinden ve Allahü Teâlâ'ya bin sene geceleri namaz kılan, gündüzleri oruç tutan ve sabreden kimse gibi olur.

Yirmi gün oruç tutsa, yirmi katı verilmekle beraber, yirmi kat daha fazla yazılır. O kimse, Cennette İbrâhim aleyhisselama yakın olanlardan olur. Rabia ve Mudir kabileleri gibi hata ve günahı çok olanlara şefaat eder.

Bir kimse Receb-i şerifte otuz gün oruç tutsa, otuz katı ve ayrıca otuz katı daha verilir. Gökyüzü tarafından bir ses: «Ey Allah'ın veli kulu, sen büyük ihsan ve kerametle müjdelenirsin» der.

Soru soran Ebû Derdâ'ya (radıyallahü anh) tekrar sual sorup, keramet nasıl şeydir? dediğinde Ebû Derdâ (radıyallahü anh): «Büyük keramet Allahü Teâlâ'nın vechine bakmak, peygamberler, Sıddıklar, şehitler ve Salihler ile arkadaş olmak: «Onlar güzel arkadaşlardır» sırrına kavuşmaktır. Yarın, kıyamet gününde perde açılıp, hakikatler meydana çıkınca, rabbinden (celle ve alâ), büyük sevaplara kavuşup, ebedî saadet ve sonsuz kurtuluş senin içindir.

Receb ayını tamamen oruç tutan kimseye, can alıcı melek geldiği ve canını aldığı zaman, Allahü Teâlâ ona Firdevs ve Cennet havuzlarından su verir. Can çekişmeyi ona kolay eder. Hatta ölüm acısını bile duymaz. Haşre varıp Resûlüllah'ın (صلى الله عليه و سلم) havzına gidinceye kadar kanmış olarak bulunur. Susuzluktan emin olur. Kabrinden kalkınca, yanında inci ve yakuttan yaratılmış burak ve binekler çadır ve hulleler bulunan yetmiş bin melek kendisini teşyi' edip uğurlarlar. Ona: Ey Allahü Teâlâ'nın veli kulu, bir an önce rabbine (azze ve celle) kavuşmak için acele et ki, onun rızası için gündüzleri susuz durmuştun. Onun için bedenini eritmiştin derler. O kimse kıyamet gününde Mâide sûresinin 109. ayet-i kerimesinde bildirilen: «Allahü Teâlâ onlardan razıdır, onlar da Allahü Teâlâ'dan razıdır. Bu büyük kurtuluştur» sırrına kavuşan kurtulmuşlar ile beraber, Cennete ilk önce girenlerle Adn Cennetine girenlerden olur» diye cevap verdi.

Soru soran tekrar sorup: Her gün oruç tutan o kimse, bunun yanında elinden geldiği kadar sadaka da verirse, ne olur? dediğinde. Ebû Derdâ (radıyallahu anh), üç kere: «Heyhat, heyhat» diyerek. «Eğer yeryüzünde bulunan bütün insanlar, Allahü Teâlâ'nın o kimseye vereceği sevabı takdir ve tayin için bir yere toplansalar, yüzde birini beyan edemezler» cevabını vermiştir.

Abdullah bin Abbas'ın (radıyallahu anhümâ) bildirdiği hadis-i şerifte Resûlüllah (صلى الله عليه و سلم): «Bir kimse, Allahü Teâlâ'nın ayı olan Receb ayında bir mü'min kardeşini gam ve üzüntüden kurtarsa, Allahü Teâlâ, ona Firdevs'te gözünün görebildiği kadar büyük bir köşk ihsan eder. Uyanınız, kendinize geliniz ve Receb ayına hürmet ve ikram ediniz ki, Allahü Teâlâ da size, bin türlü kerametle ikram ve ihsan etsin» buyurdu.

Akime bin Selâm bin Kays'ın bildirdiği hadis-i şerifte: «Bir kimse Receb ayında sadaka verse, onu yuvasından uçup giden ve ihtiyarlık zamanına kadar uzaklaşan karganın yuvasından uzaklaştığı kadar Cehennemden uzak eder» buyurdu. Bâzıları karga beşyüz yıl yaşar demişlerdir.

Receb ayına Şehr-i Sâbik denmesi, Receb ayının, haram ayların birincisi olmasındandır.

Receb ayına Şehr-i Ferd denmesi, birbiri ardından gelen diğer haram aylardan ayrı olmasındandır. Nitekim Sevr bin Yezid bildiriyor ki, Peygamber efendimiz (صلى الله عليه و سلم) veda' haccındaki hutbesinde: «Dikkat ediniz. Şu anda zaman, ya'ni aylar, Allahü Teâlâ'nın gökleri ve yeri yarattığı zamanki sırasındadırlar. Senede on iki ay vardır. Dördü haram aylardır. Üçü birbiri ardınca gelir. Zilkade, Zilhicce ve Muharrem'dir. Biri de tek'dir. Receb-i mudir'dır. Bu ise Cemâzi'l-evvel ve ahir ve Şaban ayları arasındadır» buyurduğunu bildirmiştir.




Post a Comment

İçinizde olan güzellik her zaman yazılarınıza ve dilinize aşkla dökülsün...

Daha yeni Daha eski

Öne Çıkanlar

Nefs