Kadiri Yolu

El Fatiha Suresi

El Fatiha suresi

Bismillahirrahmanirrahim


Rahman ve rahim olan Allah'ın adıyla Hamd Allah'a mahsustur salata selam Allah'ın Resulüne aile halkına ve ashabına olsun Rabb'imiz yapacağımız bu çalışmayı bizden Kabul buyur Çünkü sen duaları işten her şeyi bilensin…


Kur'an-ı Kerim'deki sıralamaya göre birinci suredir. Yedi ayettir. Mekke'de nazil olmuştur. Fatiha suresi besmele dahil üç bölümden oluşur. Birinci bölüm üç ayet, ikinci bölüm bir ayet, üçüncü bölüm ise üç ayettir.


Sürenin Meali


1- Rahman Rahim olan Allah'ın adıyla

2,3,4- Hamd alemlerin rabbi, Rahman, Rahim, din gününün Maliki olan Allah'a mahsustur.

5- Yalnız sana ibadet eder ve yalnız senden yardım dileriz.

6- Bizi doğru yola ilet;

7- Nimete erdirdiklerinin yoluna,  gazaba uğrayanların ve dalalete düşenlerinkine değil.  “amin”  icma ile sureden değildir.


El Fatiha suresi

Bu sureye “Fatiha” denilir. Yani yazılış itibari ile kitabın başlangıcı demektir. Cumhura göre “Ummu’l-kitab (Kitabın anası)”’da denilmektedir. Ona “el-Hamd” adı verilir. “es-Salat” da denilir. Çünkü Peygamber Efendimiz aleyhissalatu vesselam'dan şöyle bir rivayetle şöyle buyurmuştur: “Ben namazı (es-salat) benimle kulum arasında ikiye ayırdım. Kulum: “Hamd alemlerin Rabbi Allah'a mahsustur” dediği zaman Allah, “Kulum bana hamdetti der…”


Yine bu süreye "eş-Şifa" da denilir. Çünkü Dârimî Ebû Saîd'den merfu olarak, "Fâtihatü'l-Kitab, bütün zehirlere karşı bir şifadır" diye buyurmuştur.


"er-Rukye" de denilir. Çünkü Ebû Said'in Sahih(-i Buhari) deki hadisine göre yılanın soktuğu kabile reisini bu süreyi okuyarak tedavi edince Rasûlullah (s.a.) kendisine "Onun bir tedavi (aracı) olduğunu nerden biliyordun?" diye sormuştur…


Şa'bi Ibn Abbâs'in bu sureyi "Esâsu'l-Kur'an (= Kur'an'ın temeli)" diye adlandırdığını ve: "Onun da esâsı Rahmân ve Rahîm olan Allah'in adıdır." dediğini rivâyet eder.


Süfyân b. Uyeyne bu sûreye "el-Vâkıye (= Koruyucu)"


Yahyâ b. Ebi Kesîr ise "el-Kâfiye (=Yeterli)" adını vermiştir. Çünkü bu sûre başkasının yerine yeterli geldiği halde başkası onun yerini tutmamaktadır. Nitekim mürsel hadislerin birinde şöyle denilmektedir: "Kur'ân'ın anası (Ummu'l-Kur'an, Fâtiha) başkasının yerine geçer. Fakat başkası onun yerini tutmaz..."


Yine bu sûreye "Suretu's-salat (= Namaz suresi)", "el-Kenz (=Hazine)" adları da verilmektedir. Bunları ez-Zemahşerî Keşşâf adlı eserinde zikretmiştir."


Fâtiha sûresi tercih edilen görüşe göre, Mekke'de nâzil olmuştur ve ihtilâfsız olarak yedi âyettir. İhtilâf ise besmele sûrenin başında bağımsız bir âyet midir, bir âyetin bir kısmı mıdır, yoksa bütünüyle sûreden değil midir konusu etrafındadır.


İbn Kesîr der ki: "Müfessirler şöyle der: Fâtiha'nın kelime sayısı 25'tir. Harf sayısı 113'tür. Buhârî Kitabu't-Tefsir'in başında şöyle der: Bu süreye ümmü'l-kitab adı verilmiştir. Çünkü mushafların başında bu sûre yazılıdır. Namaza da bu sure ile başlanır. Kur'ân-ı Kerim'in bütün manaları onun ihtivâ ettiği manalarda kaynağını bulduğu için bu adın verildiği de söylenmiştir."


FATIHA HAKKINDA BAZI RİVAYETLER


Buhârî ve başkaları Ebu Saîd b. el-Mualla (r.a)'ın şöyle dediğini rivayet eder: Namaz kılmakta idim. Allah Rasûlü beni çağırdı. Namazımı bitirinceye kadar ona cevap vermedim. Yanına gittiğimde bana: Seni yanıma gelmekten alıkoyan nedir?" dedi. Ben de ona: Ey Allah'ın Rasûlü, namaz kılıyordum, deyince şunu söyledi: "Yüce Allah; "Ey iman edenler! Size hayat verecek şeylere çağırdıkları zaman Allah'ın ve Rasûlünün çağrısına koşun" (el-Enfâl, 8/24) diye buyurmuyor mu?" Arkasından şöyle devam etti:

- “Mescidden çıkmadan önce Kur'ân'ın en büyük süresini sana öğreteceğim" deyip elimden yakaladı. Mescidden çıkmak isteyince ben:

- Ey Allah'ın Rasûlü, sen bana Kur'ân'ın en büyük suresini öğreteceğim demiştin. Şöyle buyurdu: 

- "Evet, o "el-Hamdu lillahi Rabbi'l-âlemîn..."dir. Bu, es-Seb'u'l-mesânî ve bana verilen Kur'ân-ı Azîm'dir."

Bu hadisi Imam Ahmed b. Hanbel rivayet etmiştir.


Buharî Ebû Said el-Hudrî'nin şöyle dediğini rivayet eder: Bir yolculukta idik. Konaklayınca bir cariye gelerek: Buranın efendisini yılan soktu. Erkeklerimizde yanımızda yok. Aranızda rukye (okuma yoluyla tedavi) yapan var mı? Rukye yaptığını bilemediğimiz bir adam kalkıp onunla gitti, ona rukye yaptı ve o kişi iyileşti. Yılanın soktuğu adam ona otuz

koyun verilmesini emretti ve bize de süt ikram etti. Dönünce ona: 

Sen bu işi yapar (ya da becerir) miydin? Bize: 

- Hayır, ben sadece Ümmü'l-Kitabı okuyarak rukye yaptım. Kendi aramızda:

- Allah Rasûlünün yanına varıp ona durumu sormadan koyunlara el sürmeyiniz, dedik. Medine'ye varınca durumu Peygamber (s.a)'e açtık, şöyle buyurdu:

- Ümmü'l-Kitabın bir rukye olduğunu nereden biliyordun, koyunları paylaştırınız ve bana da bir pay ayırınız."


İmam Müslim ve Nesaî da İbn Abbâs'dan şu lafızla gelen rivayeti kaydederler: İbn Abbâs dedi ki: Rasûlullah (s.a)'ın yanında Cebrail'in de bulunduğu bir sırada, üstünden bir ses işitti. Cebrail göğe doğru bakınca şunları söyledi:

- Göğün şu kapısı şimdiye kadar asla açılmış değildir. (İbn Abbâs devamla)dedi ki: O kapıdan bir melek inip Peygamber (s.a)'e gelerek dedi ki: Senden önce hiçbir peygambere verilmemiş iki nûrun müjdesini veriyorum. Bunlar biri Fâtiha Sûresi, diğeri de Bakara Sûresi'nin sonlarıdır. Bunlardan okuduğun her bir harf mutlaka sana verilecektir.


Nesaî'nin şu rivayetini imam Müslim ve başkaları da rivayet etmiştir: Ebû Hureyre, Peygamber (s.a)'in şöyle dediğini rivayet eder: "Kim bir namaz kılar, onda Fatihayı okumazsa o namaz (üç defa tekrarlayarak) eksiktir, tamam değildir." Ebu Hureyre'ye: 

- Biz İmam arkasında namaz kılarsak nasıl yapacağız, denilince şu cevabı verdi: 

- Kendi kendine sessizce onu oku. Çünkü ben Allah Rasûlünü şöyle buyururken duydum:

- "Yüce Allah buyurdu ki: Ben namazı kendimle kulum arasında iki yarıya böldüm ve kuluma istediği verilecektir. O "Âlemlerin Rabbi Allah'a hamdolsun" dediğinde Allah: "Kulum bana hamdetti" der. Kul: "Rahman, Rahîm", deyince Allah: "kulum beni övdü" der. Kul: "Din gününün mâliki", dediğinde Allah: "Kulum benim şanımı yüceltti" der. Bir defasında da: "Kulum işini bana havale etti" der, şeklindedir. Kul: "Yalnız sana ibadet eder ve yalnız senden yardım dileriz" dediğinde Allah: "Bu benim ile kulum arasındadır ve kuluma istediği verilecektir" der. Kul: "Bizi dosdoğru yola ilet, nimete erdirdiklerinin yoluna, gazaba uğrayanların ve dalâlete düşenlerinkine değil", dediği zaman yüce Allah: "İşte bu da kulumdur ve kuluma da istediği verilecektir," der.


Ebû Hureyre'nin hadisini dinleyen kimselerin: Biz imam arkasında namaz kılarsak ne yapalım? diye sormaları ve Ebû Hureyre'nin:

Kendi kendine oku diye cevap vermesi şunu göstermektedir: Sahabe döneminde imamın arkasında kılınan namazın kıraat konusunda kendine has hükümleri bulunmakta idi. Bu, Hanefî mezhebinin bu konudaki görüşü lehine değerlendirilebilir. Çünkü onlar imamın arkasında hiçbir şey okumazlar.  


el-Bezzâr, Enes (r.a) dan şöyle dediğini rivayet eder: Allah Rasûlü (s.a) buyurdu ki:

- (Uyumak üzere sağ) yanını yatağa koyup Fâtiha'yı ve "kul huvellahû ahâd"’ı okuduğun takdirde ölüm dışında her şeyden emin olursun."


UMUMİ MANA


Fâtiha sûresi Kur'ân'ın mukaddimesi olduğuna göre Kur'ân'ın maksat ve manaları onda toplanmış demektir. Kur'ân-ı Kerim'in açıklamaları inanç, ibadet ve hayat düzeni ile ilgilidir. 


1- Sûre inanç düzeninden söz ederek başlar: 

"Hamd Alemlerin Rabbi Rahman rahim ve din gününün Maliki olan Allah'ım mahsustur.

2-  Sonra ibadet düzeninden bahseder: 

“ Yalnız sana ibadet eder ve yalnız senden yardım dileriz.”

3- Son olarak da Hayat düzeninden bahseder;

“ Bizi doğru yola ilet nimete erdirdiklerinin yoluna gazaba uğrayanların ve dalalete düşenlerinkine değil.”


Kur'an Öncelikle bir akideye davettir, sonra ibadet sonra belli bir hayat düzenine işte bu manalar bu sürede bu sıra ile sıralanmış bulunmaktadır. Bu bakımdan sure önce hamd ile başlamış arkasından bize ibadeti yardım istemeyi hidayeti dilemeyi ve aziz ve delil olan Allah'ın yolunda yürümeyi bize öğretmektedir.


Sure bize Allah'ı ve rububiyetini tanıtmakta bizim maksadımızın Allah'a Ubudiyet makamı olduğunu öğretmekte; Ubudiyet makamının kapsamında yalnız Allah'a hamd edip ona ibadet etmeyi, yalnız ondan yardım istemeyi ve onun hayat düzenine uygun olarak yaşamayı öğretmektedir. 


İslam'ın ana ekseni Allah'ı tanımaktır, marifetullah'tır. Bu bakımdan sure bize Allah'ı tanıtmakta ortasında ve sonunda ise alemlerin rabbi ve rahmet sahibi olduğunu, gerçek yardımcı ve doğru yola ileticinin kendisi olduğunu anlatmaktadır.


İslam'ın inancının temeli Allah'a ve ahiret gününe imandır. Bu bakımdan sure bundan “Alemlerin Rabb'i… Din gününün Maliki” diye söz eder. 


İbadetin temelinde Allah'a ihlasla yapılmasıdır. Bu bakımdan sure; “Yalnız sana ibadet ederiz” buyruğunu ile buna işaret etmiştir. 


Allah'a giden yolun temeli ise, peygamberler sıddıklar şehitler ve salihler müşahhas ifadesini bulan güzel örneklerdir. Sure buna da işaret etmiştir. 

Sapmanın temeli ise, kötü örneklerdir, sure buna da işaret etmiştir. 


Sure hamd ve övgülere gerçek anlamıyla kimin layık olduğunu hatırlatarak başlar. Onu azametli sıfatlarla niteler, şanı büyük olan zatın bilinmesi, onun övgüye ve tam anlamıyla boyun eğilmeye, işlerinde yardımı ondan dilemeye hak sahibi olduğunu gösterir. İşte bu azametli sıfatlar ile ayrı özelliklere sahip olduğu bilinen bu zata seslenilerek “Yalnız sana” denilir. Yani, ey bu sıfatlara sahip olan, biz senden başkasına ibadet etmiyor ve yardım dilemiyoruz.


Ondan sonra “bizi ilet” denilerek istenecek ilk yardımın ne olduğu açıklanmıştır. Adeta onlara istedikleri yardımın mahiyeti sorulmuş da onlar: “Bizi dosdoğru yola ilet…” demişlerdir. 


O halde dosdoğru yolu bulmak, ancak Allah'ın göstermesiyle mümkündür. Allah'ın hidayeti ihsan etmesi ise ancak bu ihtiyacın ona arz edilmesi ile elde edilebilir. Bunun görünür şekli ise Ondan yardım istemekle ortaya çıkar. Sürekli ibadete devam kadar, hiçbir şey, Allah'a ihtiyaç noktasına ulaştırmaz; marifetsiz ibadet de olmaz. Hamdin tümünün Allah'a verilmediği bir marifet de eksik bir marifettir.


Kul kendisine verilenlere bakarak “Hamd Allah'a mahsustur” der. Bu şekilde marifeti yerleştirdikten sonra Rabbisine: “Yalnız sana ibadet eder ve yalnız senden dileriz” diye seslenir. Sonra da ona en önemli ve en büyük duasını yapar. O da: Her konuda hidayete iletilmektir. 


İslam'da en önemli hususlardan bir tanesi de cemaatten ayrılmama konusudur. Çünkü Hz. Peygamber “Müslüman cemaatten de onların imamlarından ayrılmamayı” emretmiştir ve: “Bir karış kadar cemaatten ayrılan kimse İslam'ın boyunduruğunu boynundan çıkartmış olur…” diye buyurmuştur. 


Bu bakımdan sure topluluk ifade eden: “Yanlız sana ibadet ederiz…” ve “Bizi ilet…” buyruğu ile müslümanda aslolanın İslam cemaatinin bir parçası olması, İslami eğitimde esasın da cemaat terbiyesi üzerinde yükselmesi gerektiğini göstermektedir. 


Surede “Dosdoğru yol (sırat-ı müstakim)” un  yansıyan kısmının iki şey olduğu dikkati çekmektedir: Kendilerine nimet verilmişlerin yolundan gidip gazaba uğrayanların ve dalalete düşenlerin yolundan uzak kalmaktır. Kendilerine nimet verilenleri yüce Allah şu ayette etraflı bir şekilde belirtmiş bulunuyor: “İşte onlar Allah'ın kendilerine nimet verdiği peygamberler, sıddıklar, şehitler ve salihlerle birliktedir” Nisa/69  


Sonra ki nasta, gazaba uğrayanların yahudiler, delalete düşenlerin de hristiyanlar olduğunu belirtilmektedir. Müslüman gazaba uğrayanların ve sapkınların hatalarından uzak kalmalıdır. Hatta kesinlikle onlara yakınlaşmamalıdır. 


Fatiha suresi için, özetle şunu söyleyebiliriz. Yedi ayetten ibaret olan bu şerefli sure yüce Allah'a hamd etmek, O’nun şanına layık bir şekilde yüce sıfatlarından ayrılmayan güzel isimlerle anıp övmeyi, din günü olan, öldükten sonra dirilmeyi, Allah'ın kullarını kendisinden istemeye ve ondan dilemeye irşad etmeyi, kendi güç ve kuvvetlerine güvenmemeyi, ibadeti yalnızca Allah'a halis kılmayı, yalnızca onun uluhiyetini kabul etmeyi, ortak, denk ve benzeri bulunmaktan tenzih etmeyi, dosdoğru din olan sırat-ı müstakime iletmesini ondan işlemeyi ve bu dosdoğru yol üzerinde kendilerini sabit kılmasını dilemeye ihtiva etmektedir. Ta ki bu dosdoğru yol; Kıyamet gününde Naim cennetlerinde bulunan, dünyada kendilerinin önderi peygamberlerin, sıddıkların, şehitlerin ve Salihlerin yanına ulaştırsın. Böylelikle bu sure kıyamet günü kendileriyle beraber olabilmesi için insanı salih amellere teşvik ederken, yine aynı günde batıl yolu izleyenlerle birlikte haşrolunmamak için onların yolundan sakındırmaktadır.


Abdulkadir Geylani Fatiha nasıl okunmalıyı güzelce anlatmış, geylani tefsirinde şu şekilde ifade etmiştir: 

https://kadiriyolu.blogspot.com/2022/07/fatiha-namazda-nasl-okunmal.html


Besmele


İlim adamları besmelenin Neml suresinin bir ayeti olduğu üzerinde ittifak etmişlerdir. Ancak her bir surenin başında bağımsız bir ayet midir, başında yer aldığı sureden bir parça mıdır, her surenin bir ayetinden bir parça mıdır, yoksa sadece Fatiha'da mı böyledir başkalarında değil midir, yahut ayet olduğu için değil sureleri birbirinden ayırmak için mi yazılmıştır? Konusunda, geçmiş ve sonraki ilim adamları arasında farklı görüşler vardır. 


Bu farklı görüşler namazda bu ayetin açıktan okunup okumaması konusunda itilafın da kaynağıdır. Besmelenin Fatiha'dan olmadığı görüşünde olan onu açıktan okumaz. Fatiha'nın başında onun bir ayet olduğu görüşünde olanlar da böyledir. 


Besmeleyi sürenin başından kabul edenler ise farklı görüşlere sahiptirler. İmam Şafi fatiha ve diğer sureler ile birlikte besmelenin açıktan okunacağı görüşüncedir. Ebu Hanife, Sevri ve Ahmed bu görüştedirler. İbn Kesir bu meselede imamların dediklerini sunduktan sonra şöyle der: “Aslında bu görüşler birbiriyle oldukça yakındır. Çünkü hepsi de besmeleyi açıktan okuyanın da gizli okuyanında namazının sahibi olacağında görüş birliğine sahiptirler. 


İstihaze 


Cumhur-i Ulema istihazenin müstehap olduğu, mutlaka söylenmesi gerekmediği, terkedenin günaha girmediği görüşündedir.” 


İmam Şafii “el-İmla” adlı eserinde istihazenin açıktan okunacağını, gizli okunduğu takdirde de zarar vermeyeceğini söylemiştir. İmam Şafii “el-Umm” eserinde de okuyan muhayyerdir, demiştir. İstihaze çeken kimse (اَعُوذُ بِاللّٰهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّج۪يمِ) diyecek olsa bu, Şafii ve Ebu Hanife'ye göre yeterlidir. 


Namazda istihaze çekmek kur’an okumak içindir. Bu Ebu Hanife ve Muhammed'in görüşüdür. Ebu Yusuf'a ise namaz için olduğu görüşündedir. Buna göre İmam'a uyan bir kimse okumayacak dahi olsa istihaze çeker. 


İstihazenin incelikleri; İnsanın boş ve çirkin sözlerinden ağzını temizler, namazını kılmada kendisinde bir güç bulmasını sağlar, Allah'ın kelamını okumak üzere iken ağıza özel bir hoşluk gelir, aynı zamanda Allah'tan bir yardım dilemektir, onun kudretini itiraf etmektir, onun Şeytana karşı koymaya, zararını defetmeye ancak onu yaratan Allah'ın gücünün yetebileceğini, batıni ve açık düşmana karşı acz ve zaaf içerisinde olduğunu itiraftır. Apaçık düşman ki hiçbir şekilde hoşnut edilemiyor, iyilikle idare edilemiyor. Halbuki insan türünden olan düşmanlar hiç de böyle değildir. 


Hamd


Zikrin faziletlisi “la ilahe illallah”, duanın en faziletlisi “elhamdülillahtır” Tirimizi rivayet etmiş ve hasen-garib bir hadis olduğunu söylemiştir. 


Hamd duadan daha faziletlidir. Çünkü şükrün başı odur. Şanı yüce Allah “Eğer şükrederseniz size (olan nimetlerimi) elbetteki artırırım.” İbrahim/7 buyurmuştur. 


Bir hadis-i şerifte İbni Cerir rivayet ettiği hadis de şu şekildedir: “Sen alemlerin Rabbi Allah'a hamdolsun dediğin zaman Allah'a şükretmiş, O da sana olan nimetini arttırmış olur.” 


Amin 


Fatiha Suresini okuyan bir kimsenin sureyi bitirdiğinde amin demesi müstehabtır. “Allah'ım kabul buyur” anlamındadır. 


Bu süreyi okuyan bir kimse ister namazda ister namazın dışında olsun “amin” der. İster münferit ister İmam, isterse cemaat olsun Fatiha suresini namazda okuyanın, bunu bilhassa söylemesi gerekir. 


İmam Malik’in mezheb alimleri ise, imam “amin” demez, cemaat “amin” der, demişlerdir. Açıktan okunan namazda amin’in açıktan söylenmesi konusunda fukuha itilaf etmişlerdir. Şafi mezhebi açıktan imam amin unutacak olsa cemaat açıktan amin der. İmam açıktan amin derse cemaat demez bir görüşe görede cemaatta açıktan amin der. Hanefi mezhebi iman açıktan amin demez. Hanbeli mezhebine göre ise İmam açıktan amin söylenir. 


Fatiha suresinin sonunda amin demesinin müstehap olduğunun delili İmam Ahmed, Ebu Davud ve Tirmizi’nin yaptıkları Vail b. Hucr’dan yaptıkları şu rivayettir: Vail dedi ki: “Ben Allah'ın Resulünün “Gazaba uğrayanların ve dalalete düşenlerinkine değil” buyruğunu okuduktan sonra amin dediğini ve sesini uzattığını duydum.” 


Buhari ve Müslim de Ebu Hureyre'den rivayet ile Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “İmam amin dediği zaman siz de amin deyiniz. Çünkü amin demesi meleklerin amin deyişine uygun düşen kimsenin geçmiş günahları mağfiret oluyor.” 


İbni Mace’nin rivayetinde ise; “Mescit ondan sarsılırdı” ziyadesiyle rivayet etmişlerdir.

Post a Comment

İçinizde olan güzellik her zaman yazılarınıza ve dilinize aşkla dökülsün...

Daha yeni Daha eski

Öne Çıkanlar

Nefs