Kadiri Yolu

Bakara Suresi 1-7. Ayetler

Bakara Suresi

Bakara Suresi Kur'an-ı Kerim'in ikinci suresidir en uzun süre olarak bilinir 286 ayettir. Çoğunlukla kabul gören görüşe göre Medine'de nazil olmuştur. 281. ayet için veda haccında mina'da nazil olduğu rivayet edilir. 


Bakara Suresinin İsmi


Hz. Musa (a.s.) zamanımda vuku bulan parlak bir mucizenin hatırasını yaşatmak için bu mübarek sûreye "Bakara sûresi" adı verilmiştir. Olay şöyle cereyan etmiştir: îsrailoğullarmdan bir şahıs öldürülmüş, fakat katili bu'unamamıştı. Belki katili bulabilirler diye durumu Hz. Musa (a.s.)'ya itz ettiler. Bunun üzerine Allah Teâlâ Musa (a.s.)'ya onların bir sığır kesin ve sığırın bir parçasını maktule vurmaları emrini bildirdi.


Böylece Allah'ın izniyle maktul dirilecek ve katilin kim olduğunu on­lara bildirecekti. Bu da, mahlukatın öldükten sonra tekrar diri İtileceklerine dair, Yüce Allah'ın kudretini gösteren bir delil olacaktı. Bu kıssa ileride nasipse yeri geldiğinde inşaallah genişçe ele alırız.


Bakara Suresi Hakkında Rivayetler 


İmam Ahmed ve İmam Müslim Ebû Umâme'nin şöyle dediğini rivayet ederler: Rasûlullah (s.a)'ı şöyle buyururken dinledim "Kur'ân'ı okuyunuz. Çünkü o kendi ehline kıyamet gününde şefaat edecektir. Işık saçan iki sûreyi Bakara ve Âl-i İmrân sûrelerini okuyunuz. Kıyamet günü bu iki sûre iki bulut veya iki gölgelik, ya da sıra sıra olmuş iki bölük kuş gibi gelecekler ve bu surelerin ehlini savunacaklardır." Sonra şöyle buyurdu: "Bakara suresini okuyunuz. Onu öğrenmek bereket, terketmek pişmanlıktır. Bâtılcılar onun altından kalkamazlar."


İbn Kesir'in söylediğine göre "bâtılcılar"dan maksat sihirbazlardır. "Altından kalkamayacaklarının" anlamı da onların bu sûreyi ezberlemelerine imkân olmadığını, bir görüşe göre ise bu sûreyi okuyanlara nüfuz edip etkileyemeyecekleri anlamına geldiğini söyler.


İmam Ahmed, Ma'kil b. Yesâr'dan Rasûlullah (s.a)'ın şöyle buyurduğunu rivâyet eder: "Bakara Sûresi Kur'ân'ın tepesi ve zirvesidir. Onun her bir âyeti ile seksen melek inmiş, "Allah O'dur ki O'ndan başka hiçbir ilah yoktur, Hayydır, Kayyum'dur" ayeti Arşın altından çıkartılarak bu sûreye eklenmiştir. Yâsîn ise Kur'ân'ın kalbidir. Allah'ın rızasını ve âhiret yurdunu dileyerek okuyan her bir kimseye mutlaka mağfiret olunur. Ölülerinize de bu sûreyi okuyunuz."


İmam Ahmed'in Müsned'inde, Müslim'in Sahîh'inde, Tirmizî ve Nesâî'de Ebû Hureyre (r.a)'den gelen rivayete göre Rasûlullah (s.a) şöyle buyurmuştur: "Evlerinizi kabirlere benzetmeyiniz. İçinde Bakara Sûresinin okunduğu eve şeytan giremez." Tirmizî, "bu hadis hasen-sahihdir" demiştir.


İbn Merdûye ve Nesâî, Abdullah b. Mes'ûd'un şöyle dediğini rivâyet ederler: Rasûlullah (s.a) şöyle buyurdu: "Birinizin bacak bacak üstüne atıp kendisini müstağni görerek Bakara Sûresini okumayı terkettiğini görmeyeyim. Çünkü şeytan içinde Bakara Sûresinin okunduğu evden kaçar. En boş ev Allah'ın Kitabından hiçbir şeyin bulunmadığı evdir."


Taberânî, Ebû Hatem ve Sahîh'inde İbn Hibbân, İbn Merdûye, Sehl b. Sa'd'in şöyle dediğini rivayet ederler: Rasûlullah (s.a) şöyle buyurdu: "Her bir şeyin bir tepesi vardır. Kur'ân'ın tepesi de Bakara sûresidir. Gece evinde onu okuyanın evine üç gece şeytan girmez. Gündüzün evinde onu okuyanın evine de şeytan üç gün girmez."


Dârimî Müsnet (Sünen)'inde Şa'bî yoluyla şu rivayeti yapar: Abdullah b. Mes'ûd dedi ki: "Bir gecede Bakara Sûresi'nden kim on âyet okursa o gece o eve hiçbir şeytan girmez: Başından dört âyet, Ayete'l-Kürsî ve ondan sonraki iki âyet ve bir de sonundan üç âyet." Bir başka rivayette: "O gün ona da aile halkına da hiçbir şeytan ve hoşuna gitmeyecek bir şey yaklaşmaz, bir deli üzerine bunlar okunursa mutlaka kendisine gelir."


Nesâî, İbn Mâce ve Tirmizî Ebû Hureyre (r.a)'ın şöyle dediğini rivâyet ederler: Rasûlullah (s.a) bir tarafa birkaç kişilik bir grup gönderdi. Onlardan Kur'ân'dan neyi bildiklerini sordu. Her birisine Kur'ân'dan neyi bildiğini ayrı ayrı sorunca yaşça en küçükleri olana, "Ey filân Kur'ân'dan ne biliyorsun?" diye sorunca o kişi: Şunu şunu ve Bakara Sûresini biliyorum dedi. Hz. Peygamber; "Bakara Sûresini de biliyor musun?" diye sorunca o kişinin: "Evet" demesi üzerine Hz. Peygamber: "Git, sen onların emîrisin" dedi. Aralarından en şereflilerinden birisi de şunları söyledi: "Allah'a yemin ederim onun gereğini yerine getiremem korkusundan başka, Bakara Sûresini öğrenmekten beni alıkoyan bir şey yoktur." Bunun üzerine Râsulullah (s.a) şöyle buyurdu: "Kur'ân'ı öğreniniz ve okuyunuz. Kur'ân'ı öğrenip okuyan ve onun hükümlerinin gereğini yerine getiren (veya gece namazında onu okuyan) bir kimse içi misk dolu ve kokusu her tarafa yayılan bir tuluğa benzer. Onu öğrenip ezberinde olduğu halde uyuyan bir kimse ise içi misk dolu ve ağzı kapatılmış bir tuluğa benzer." Bu Tirmizî'nin lafzıdır ve Tirmizî "hasen bir hadistir" demiştir.


Buhârî, Useyd b. Hudayr (r.a)'ın şöyle dediğini rivâyet eder: Yanıbaşında atı bağlı olduğu sırada geceleyin Bakara Sûresini okumakta iken at aniden hareket etmeye başladı. Kendisi okumayı kesince at da sükûnet buldu. O okudu at yerinde duramamaya başladı, susunca at da hareketi kesti. Yine okudu, tekrar at hareket etmeye başladı. Okumayı kesti. Oğlu Yahya atın yakınında duruyordu, atın oğlunu çiğnenmesinden korktu. Oğlunu atın yanından alınca başını göğe kaldırmış ve bir de ne görmüş… Sabah olunca Peygamber (s.a)'e durumu anlatınca Hz. Peygamber ona şöyle demiş: "Okumaya devam et ey Hudayr oğlu." Useyd b. Hudayr şöyle dedi: Ey Allah'ın Rasûlü Yahya'ya bir zarar vereceğimden korktum. Çünkü ona çok yakındı. Okumayı kesip onun yanına gittim. Göğe doğru başımı kaldırınca gölge gibi bir şey gördüm. Onun içinde kandilleri andıran şeyler vardı ve ondan sonra da ben onları göremeyinceye kadar çekip gittiler. Hz. Peygamber: "Onun ne olduğunu biliyor musun?" diye sorunca Useyd; Hayır dedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber şöyle buyurdu: "Onlar sesine gelen meleklerdi. Okumaya devam etseydin sabahleyin insanların onlara baktıklarını ve insanlardan gizlenmediklerini görecektin."


Tefsir âlimleri Bakara Sûresinin ihtilâfsız olarak tümüyle Medenî olduğunu Medine'de ilk nâzil olan sûrelerden olduğunu belirtirler. Şu kadar var ki yüce Allah'ın: "Şu günden sakının ki o gün Allah'a döndürüleceksiniz sonra herkese kazandığı tastamam verilecek ve  onlara hiç haksızlık edilmeyecektir." (el-Bakara, 2/281) buyruğu Kur'ân'dan en son nâzil olan buyruklardandır. Aynı şekilde faiz ile ilgili âyetler de son inen buyruklar arasındadır. Hâlid b. Ma'dân Bakara Sûresine "Kur'ân'ın fustâtı (yâni Kur'ân'ın en önemli kısmı)" dermiş.


İbn Kesir bu sûreye Bakara Sûresi adını vermeyi yasaklayan rivâyeti reddeder ve bu rivayetin ravilerinden birisi hakkında, "Rivayeti zayıftır ve onun rivayeti delil gösterilmez." dedikten sonra şunları ekler: Buhârî ve Müslim'de İbn Mes'ûd'dan şu rivayet sabittir: "Hz. Peygamber Ka'be'yi soluna, Mina'yı da sağına alarak Cemreye taş atmış, ondan sonra da: "İşte bu üzerine Bakara sûresinin nâzil olduğu kişinin (taş atarken) durduğu yerdir..." demişti.


İbn Merduye de Utbe b. Mersed'in şöyle dediğini rivâyet eder: Peygamber (s.a) ashabının gerilediğini görünce "Ey Bakara Sûresi sahipleri" diye seslenmiştir.


İbn Kesîr der ki: "Sanırım bu ashabın geri kaçıştığı ve Hz. Peygamber'in amcası Abbâs'a emretmesi üzerine: "Ey ağaç altında Ridvan Bey'atinde bulunanlar." Bir başka rivayette ise "Ey Bakara sûresi sahipleri" diye seslendiği ve bununla onları gayrete getirmek istediği Huneyn günüdür. Bunun üzerine ashab dört bir yandan gelmeye koyulmuştu. Yemame günü Müseylime'nin askerleri ile savaşıldığı sırada da ashab Hanife oğulları askerlerinin çok kalabalık olması dolayısıyla kaçışırken muhacirler ve ensâr: "Ey Bakara sûresi sahipleri" diye seslenmeye başlamış ve sonunda Allah onları muzaffer kılmıştı.",


Ebû Ubeyd şu rivâyeti kaydeder: Adamın biri Bakara ve Âl-i İmran sûrelerini. namazda okur. Namazını bitirince Ka'b ona: Bakara ve Âl-i İmran sûrelerini mi okudun? diye sormuş, adam, "evet" demiş. Bunun üzerine Ka'b şöyle demiş: Nefsim elinde olana yemin ederim ki kendisi ile Allah'a duâ edildiği zaman duâları kabul ettiği Allah'ın İsm-i A'zam'ı bu iki Sûrededir, demiş. Adam; Bana onları söylesene! deyince Ka'b şu cevâbi vermiş: Hayır, Allah'a yemin ederim ki sana onları söylemeyeceğim. Şayet söyleyecek olursam belki seni de beni de helâk edecek bir dua yapı verirsin. Bu rivâyeti İbn Kesir zikreder.


Yine Ebû Ubeyd, Saîd b. Cubeyr'in şöyle dediğini rivayet eder: Ömer b. Hattâb (r.a) demiş ki: "Kim bir gecede Bakara ve Âl-i İmran sûrelerini okursa o kânitlerden olur -veya yazılır-" İbn Kesir der ki: "Bunun senedinde bir inkitâ' vardır, fakat Buhârî ve Müslim'de Rasûlullah (s.a)'ın her iki sûreyi bir rek'atte okuduğu sabittir."


1. Elif Lam Mim


Bu harfleri bazıları ayet olarak kabul etmektedir. Mücahit der ki Bakara suresinin başındaki dört ayet müminleri sonraki iki ayet kafirleri onüç ayette münafıkların nitelikleri hakkındadır.


İnsanlar takva sahipleri, kafirler ve münafıklar olmak üzere üç sınıfa ayrılmış bulunuyor. İman ehlinin gayba iman, namaz kılmak, infak etmek her konuda Allah'ın kitabının gösterdiği yola uyarak hidayeti bulmak gibi temel niteliklerinden söz edilmiştir. 


İslam'a davet eden kimselerin uyarıları kafirlere etki etmeyeceği ve küfrün açık görüntüsünü en net şekilde ortaya koyar. Nifakın hakikatini de, münafıkların Allah'a ve ahiret gününe iman iddiasında bulunurken yalan söylediklerini, bunun sebebinin ise aldatmak olduğunu, bu aldatmanın sebebinin de kalbi hastalık olduğu belirterek nifakın hakikati zikredilmektedir. Arkasından onların konumlarına üç örnek getirilmektedir. Bu örnekler sayesinde onları tanıyabilmekteyiz. Sonra onların durumlarına dair iki misal verilmektedir. Bu misallerin birincisi katıksız münafık hakkında, İkincisi ise kalbinde imanın bir kalıntısının halen devam ettiği münafık hakkındadır.


Elif Lam Mim hurufu mukatta için şunları söyleyebiliriz. Bu harfler yemin ifadesi olarak kullanılması mümkündür. Elif Lam Mim hakkında değişik görüşler ileri sürülmüştür. Abdullah bin Abbas (ra) Şöyle dediği rivayet edilmiştir: “Elif Lam Mim “Ben Allah'ım en iyi bilenim” demektir. Bunun yanısıra Allah'ın bir yemin ifadesi olduğu söylendiği gibi bazı surelerin başından yer alan bu tür Elif ba harflerinin surelerin başlangıç kısımlarını teşkil ettiği de söylenmiştir. Bir başka görüşe göre de bu harflerin her biri Allah'ın isimlerinden birinin örtülü olarak anlatılmasıdır. Yani Elif “Allah” lam “lütfu” Mim de “mülkü” ifade eder. Yahut Elif “Allah”'ın nimetlerini lam “lütfuna” Mim’de “yüceliğine” veya Elif “Allah'a” lam “Cibril'e” Mim’de “Muhammed” Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e tekabül etmektedir denilmektedir.


2. “O (bu) kitab” eksiksiz ve mükemmel bir kitaptır. “Onda hiçbir şüphe yoktur.” kitap hakkında en ufak bir tereddüdün bulunamayacağı belirtilmektedir. “Bu kitaba ne önünden, nede arkasından batıl yaklaşmaz.” (Fussilet-42) O müttakiler yapmak ya da yapmamak (korunmak) suretiyle, ceza görmeye sebep teşkil edecek şeyleri işlemekten kendisini koruyan (sakınan) kimseler için hidayete ulaştıran bir yol göstericidir. Takva sahiplerinden özellikle söz edilmesi Allah'ın kitabıyla hidayet bulanların yalnızca Takva sahiplerinin olmasındandır.


3. “Onlar ki gayba iman ederler namazı kılarlar ve kendilerine rızık olarak verdiğimiz şeylerden de İnfak ederler” Takva sahiplerinin yol gösterici kitaba yönelmeleri iman etmeleri, namaz kılmaları ve sadaka vermeleriyle nitelendirilmektedir. “İman” her hayrın esasıdır. Namaz ve sadaka ise bedeni ve mali ibadetlerin ölçüsüdür. O halde diğer ibadetler bunlara tabidir. İman tasdik etmekten ibarettir. “Gayb” ise kişilerin kendilerinin görmedikleri ve bilmedikleri konularda Peygamber sallallahu aleyhi ve sellemin haberini getirdiği şeylerdir. Öldükten sonra dirilmek, hesap vermek, yaratmak ve benzeri hususlar hepsi gayp kapsamına girer.


Namazın dosdoğru kılınması” ise onun hem şekle hem de manen gereği gibi eda edilmesi demektir. Rükûunun, Secdelerin, tilavetinin, huşunun tam yapıldığını ve namaz esnasında sadece namazla ilgilenmesi, vaktinde namazı kılması, güzelce abdest almayı, namaz esnasında şehadet getirip peygamber aleyhissalatu vessellema, Salat ve selam getirmeyi kapsamına aldığı gibi namazın farzı da nafilesi de bu buyruğun kapsamı içerisindedir. “Ve kendilerine rızık olarak verdiğimiz şeylerden de İnfak ederler.” Yani onlara verdiklerimizden tasaddukta bulunurlar. Yüce Allah'ın yolunda kendilerine verilen rızıktan zekatı ve sadakayı çeşitli şekillerde fakirlere ulaştırmaları ifade edilmektedir. Daha sonra takva sahiplerinin özellikleri anlatmaktadır.


4. “Onlar ki sana indirilene de” yani Kur'an'a “senden önce indirilmişlere de iman ederler” Peygamberleri indirilmiş diğer kitaplara da inanırlar vurularak takva sahiplerinin özellikleri tamamlanmış olunur. Ahirete iman hususu gaybi mesele olmasına rağmen “ve onlar ahirete de yakinen inanırlar.” “Yakin” en ufak Bir şüphe ve tereddüt olmaksızın kesin bir bilginin kişide yerleşmiş olması demektir.


5. “İşte onlar rablerinden bir hidayet üzerindedirler. Ve onlar felaha erenlerdir.” Hidayete sımsıkı sarılmış olanların, üzerlerinde taşıdıkları alametler yaptıkları korunma ve arınma amelleri istikamet üzere tutmaktadır. Bu şekilde devam etmeleri neticesinde istediklerini elde etmiş, korkup kaçındıklarından da kurtulmuş kimselerdir.

Felah arzu edilen şeyi elde etmek, Muflih arzuladığını eline geçirmiş kimsedir.


6. “Şüphesiz ki kafirleri uyarsan da uyarmasan da birdir. Onlar iman etmezler.” Küfür inkar ile birlikte hakkı örtmektir. İnzar (uyarma) ise masiyetten uzak kalmayı anlatarak Allah'ın cezası ile korkutmaktır.


Israr edeceklerinin bilinmesine rağmen İnzarın hikmeti ise, onlara karşı delil ikame edilmesi, Hz. Peygamber’in gönderilişinin umumi olması ve Resulullah'ın mükafatlandırılmasıdır.


7. “Allah Onların kalplerini ve kulaklarının mühürlemiştir. Gözlerinin üzerinde de bir perde vardır.” İşitme organı olan kulaklar perdelenme kapsamında değil mühürlenme hükmünün kapsamındadır. Kalp ve kulak mühürlenince üzerlerine perde çekilmiştir. “Ve Onlar için büyük bir azap vardır.” İman etmeyeceklerini Yüce Allah'ın bildiği kimseler bu kafirler bu gibi kimseler hakkında uyarmak ile uyarılmamak bir şeyi değiştirmiyor.


İmam maturidi der ki: “Kafir, hakkın sözünü işitmeyip yaradılışın etkilerini görmek için, kendisine ve diğer mahluklara bakmadığı ve böylelikle kendisinin mutlaka bir yaratıcısının olması gerektiğini bilmekten uzak kaldığı için gözünün üzerinde bir perde varmış gibi ondan söz edilmiştir.”


Post a Comment

İçinizde olan güzellik her zaman yazılarınıza ve dilinize aşkla dökülsün...

Daha yeni Daha eski

Öne Çıkanlar