Kadiri Yolu

Âl-i İmrân Suresi 156-179. Ayetlerin Tefsiri


Âl-i İmrân Suresi 156-179. Ayetlerin Tefsiri

Tarih: 25.06.2024

بِسْمِ ‬‮اللّٰهِ ‬‮الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يم

يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا لَا تَكُونُوا كَالَّذ۪ينَ كَفَرُوا وَقَالُوا لِاِخْوَانِهِمْ اِذَا ضَرَبُوا فِي الْاَرْضِ اَوْ كَانُوا غُزًّى لَوْ كَانُوا عِنْدَنَا مَا مَاتُوا وَمَا قُتِلُواۚ لِيَجْعَلَ اللّٰهُ ذٰلِكَ حَسْرَةً ف۪ي قُلُوبِهِمْۜ وَاللّٰهُ يُحْي۪ وَيُم۪يتُۜ وَاللّٰهُ بِمَا تَعْمَلُونَ بَص۪يرٌ




156- “Ey iman edenler! Siz küfredip de yeryüzünde dolaşan veya savaşta bulunan kardeşleri hakkında: “Onlar yanımızda olsalardı ölmezler veya öldürülmezlerdi.” diyen kafirler gibi olmayın. Allah bunu onların kalplerinde bir hasret olarak koydu. Halbuki öldüren de dirilten de Allah'tır ve Allah yaptığınız şeyleri görür.”



Siz; neseben yahut inanç ve izledikleri yol bakımından kardeşleri durumunda olup da ticaret ya da başka sebeplerden dolayısıyla yolculuğa çıkan, yahut savaşta bulundukları sırada ölen veya öldürülen kimseler için bozuk inançlarının bir göstergesi olarak bunlar bizim gibi ikamet etmiş olsalar idi yolculukta ölmez ve savaşta öldürülmezlerdi diyen kafirlere benzemeyin. Kısaca bu şekilde söylemeyin ve inanmayın ki bu gibi kimseler gibi olmayasınız.


Yani Abdullah b. Selül ve arkadaşları olan münafıklar gibi olunmaması gerektiğini ifade edilmektedir. Bundan önceki ayeti kerimelerde nerede olursanız olun yine öleceğiniz yere gidip orada düşüp öleceksiniz ifadesi ayetlerde kullanılmıştır. 


Allah azze ve celle müminler olarak sizlerin Allah'ın kaza ve kaderi hakkında zahir bir itikat sahibi olmak suretiyle kalplerinizi yanlış bir inanıştan korunmanızı ister. 


“Halbuki öldüren ve dirilten Allah’tır”  ister savaşta olsa, isterse eceliyle bir şekilde onun önü kesilir ve Allah'ın emri yerine gelir. Allah'ın iradesi kaza ve kaderi kişi üzerinde tecelli edeceği zamana kadar ne kimsenin ömrü uzar ne ömründen bir şey eksiltilir ve o kimse hayat bulur ne de ölür. Aslında bu ayeti kerime müminleri cihada teşvik etmek de münafıkları da cihad etmekten korktuklarını beyan etmektedir. Burada münafıkların müminleri kendilerine benzetmemeleri veya müminlerin münafıklara benzememeleri için bir ikazda vardır.



وَلَئِنْ قُتِلْتُمْ ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِ اَوْ مُتُّمْ لَمَغْفِرَةٌ مِنَ اللّٰهِ وَرَحْمَةٌ خَيْرٌ مِمَّا يَجْمَعُونَ




157- “Andolsun ki Allah yolunda öldürülür veya ölürseniz Allah'ın bağışlaması ve rahmeti onların toplayacağı şeylerden daha iyidir.”


Ey müminler! Şüphesiz ki ölüm mutlaka gerçekleşecektir. Ancak Allah yolunda ölmek veya öldürülmek kazançlı bir ölümdür. Böyle bir ölüm insanlar için biriktirecekleri geçici dünya mallarından elbette ki daha hayırlıdır. Allah’ın mağfiret ve rahmetine nail olma vardır. O halde sizlerde münafıklar gibi Allah yolunda cihad etmekte tereddüt etmeyin.



وَلَئِنْ مُتُّمْ اَوْ قُتِلْتُمْ لَاِلَى اللّٰهِ تُحْشَرُونَ



158- “Andolsun ki ölseniz de öldürülseniz de Allah'ın huzurunda toplanacaksınız.”


Ey müminler! Dönüş ve varılacak yer Allah'ın huzurudur bunu çok iyi biliniz ve davranışlarınızı ona göre güzelleştiriniz. Hayatta kalmak ve benzeri bütün hususlarda işlerinizi bütünüyle Allah'a havale ediniz. Allah sizlere amellerinizin karşılığını verecektir. O halde sizler Allah'a yaklaştıracak olan cihad etme ve Allah'a itaatte bulunma gibi amelleri dünyaya gönül verme diye ve geçici dünya malıyla meşgul olmaya tercih edin sakın dünya hayatı sizi aldatmasın.


*** 



فَبِمَا رَحْمَةٍ مِنَ اللّٰهِ لِنْتَ لَهُمْۚ وَلَوْ كُنْتَ فَظًّا غَل۪يظَ الْقَلْبِ لَانْفَضُّوا مِنْ حَوْلِكَۖ فَاعْفُ عَنْهُمْ وَاسْتَغْفِرْ لَهُمْ وَشَاوِرْهُمْ فِي الْاَمْرِۚ فَاِذَا عَزَمْتَ فَتَوَكَّلْ عَلَى اللّٰهِۜ اِنَّ اللّٰهَ يُحِبُّ الْمُتَوَكِّل۪ينَ




159- “Allah'ın rahmeti sayesinde sen onlara karşı yumuşak davrandın. Eğer katı ve kötü kalpli davransaydın Şüphesiz çevrenden dağılır, giderlerdi. Öyleyse onları bağışla ve yargılanmalarını dile. işler hakkında onlara müşaveret et. Bir kere de azmettin mi artık Allah'a tevekkül et. Çünkü Allah tevekkül edenleri sever.”



Müminlere karşı yumuşak davranman Allah'ın rahmetinin bir tecellisidir. Eğer kaba ve katı kalpli olsaydın, şüphesiz çevrenden dağılıp giderlerdi. Kötü sözlü ve katı kalpli birisi olsaydın, etrafında hiç kimse kalmamak üzere dağılır giderdi. İnsanların ona tabi olmaları farz olmakla birlikte, o bu durumda olmuş olsaydı, insanlar onun etrafından dağılacak olurdu, hükmü verildiğine göre; ya ondan başkalarının hali ne olur? Dolayısıyla yüce Allah'ın bir önderlik yahut müslümanlara iman olma imkanı verdiği kimse onlara yumuşak davranmama gibi bir davranış konusunda Allah'tan korkmalıdır.


Öyleyse onları bağışla ve yargılanmalarını dile kötülük işleyenlere iyilik yapmaya devam etmek suretiyle onları affet. Onlara karşı şefkatini tamamlamak üzere Allah'tan kendisine ait haklarını bağışlamasını dile. 


İşler hakkında onlarla müşavere et! Savaş, barış ve daha buna benzer konular hakkında sana herhangi bir vahiy nazil olmamış olanlarında, onlara ait bütün işlerde, onlarla nefislerini hoş tutmak, gönüllerini almak, değer ve kıymetlerini yükseltmek, kendi meselelerinin önemine dikkatlerini çekmek, maslahat olduğuna kani oldukları şeylerin doğrultusunda yol almak ve tümü için hayırlı olacak konularda akli güçlerini ortaya çıkarmak için onlarla istişare et. 


“Bir kerede azmettin mi artık Allah'a tevekkül et.” İstişareden sonra herhangi bir görüş hakkında kesin hüküm ve karar verdikten sonra da onu uygulamakta Allah'a tevekkül et. 


“Çünkü Allah kendisine tevekkül edenleri sever.” kendisine dayananları, sever, işlerini kendisine havale edenleri sever. Sebeplere sarılarak Allah'ın hakkını yerine getirenleri, onun emrini, bütün güçlerini ortaya koyarak imkanlarını harcayarak uygulayanları ve Allah'tan başkasına güvenip dayanmayanları Allah sever. 



اِنْ يَنْصُرْكُمُ اللّٰهُ فَلَا غَالِبَ لَكُمْۚ وَاِنْ يَخْذُلْكُمْ فَمَنْ ذَا الَّذ۪ي يَنْصُرُكُمْ مِنْ بَعْدِه۪ۜ وَعَلَى اللّٰهِ فَلْيَتَوَكَّلِ الْمُؤْمِنُونَ




160- “Allah size yardım ederse artık sizi yenecek yoktur. Sizi yardımsız bırakırsa da ondan başka size yardım edecek kimdir? O halde Müminler sadece Allah'a tevekkül etsinler.” 



Ey iman edenler, eğer Allah, düşmanlarınıza karşı size yardım ederse, onlar aleyhinizde birleşseler dahi size galip gelecek hiçbir kimse yoktur. Şayet Allah sizi yardımsız bırakırsa ondan başka size kim yardım edebilir. Bütün dünya ittifak etse sizin aleyhinize, size galip gelemezler. O halde Müminler, insanlara değil yalnızca Allah'a güvensinler ki Allah, yardım ve zaferi ile onları kurtarsın kimseye muhtaç etmesin. Müslümanlara düşen görev amellerin sonuçlarının Allah'ın elinde olduğunu bilmesidir. Her ne olursa olsun her şey onun emriyle olmaktadır. O halde her durumda O’na tevekkül etmek icab eder. İster yardım almak, ister yardımsız bırakılmak ve ister öldürülmek, isterse de esenlik halinde Allah'a tevekkül gereklidir.    



وَمَا كَانَ لِنَبِيٍّ اَنْ يَغُلَّۜ وَمَنْ يَغْلُلْ يَأْتِ بِمَا غَلَّ يَوْمَ الْقِيٰمَةِۚ ثُمَّ تُوَفّٰى كُلُّ نَفْسٍ مَا كَسَبَتْ وَهُمْ لَا يُظْلَمُونَ




161- “Bir peygamber için emanete hıyanet olur şey değildir. Kim böyle hainlik ederse kıyamet günü hainlik ettiği şey ile gelir. Sonra herkese kazandığı ödenir ve onlara zulmedilmez.”


Münafıklar resulullah (ﷺ) hakkında iftira ederek onun hainlik ve hırsızlık ettiğini söylediler. Halbuki peygamberin oturdukları peygamberlik makamlarını Allah bu gibi fiilleri yapmaktan arındırmıştır. Allah her şeyi kapsamı içine alan hikmet-i Külliyesi ile bütün peygamberleri bir korumanın içerisine almıştır. Peygamberlik makamı kesinlikle bu tür hurafelerden arınmış bir makamdır. Peygamberlerin hiç birisinin hıyanet içinde olması, özellikle de son peygamberin herhangi bir kimseye hainlik etmiş olması doğru değildir, olamaz. Kim böyle bir hainliği bir kimseye yaparak ölürse kıyamet günü hainlik ettiği şeyle herkesin gözü önüne gelir. 


Bu ayetin nazil olma sebebi hakkında şöyle söylenmiştir Abdullah b. Abbas ve Said b. Cübeyr bu ayeti kerime Bedir savaşında ki ganimet mallarından, kırmızı renkli bir kadife kumaşın kaybolması üzerine, bir kısım insanların “Belki de onu Resulullah almıştır.” demeleri üzerine indirilmiştir. Kim ganimette hainlik edip bir şey alacak olursa gizliden kıyamet günü almış olduğu bu şeyi birçok hadiste varit olduğu üzere yüklenmiş olarak gelecektir. Yahut bu hainlik dolayısıyla kazanmış olduğu vebal ve günahı yüklenmiş olarak gelecektir. Her nefis kazanmış olduğunun amelinin karşılığını eksiksiz olarak tastamam kendisine ödenecektir. Herkes kazandığı amelinin karşılığında ceza varsa onuda görecektir. Allah lütuf sahibidir. Hainlik eden ve buna benzer yollara tevessül edip kazanç sağlamaya çalışanların şiddetle cezalandırılacağı görülmektedir.


İmam Ahmed, Peygamber (s.a.)'ın şöyle buyurduğunu rivâyet etmektedir: "Allah katındaki en büyük hıyanet yeryüzünden bir arşınlık hıyanettir. İki kişinin bir toprak parçasında yahut ev komşusu olduklarını görürsünüz. Birisi arkadaşının sınırından bir arşın aldığı takdirde, (o yer) Kıyamet gününde yerin dibindeki yedi katıyla birlikte boynuna dolanacaktır."


İmam Ahmed, Peygamber (s.a.)'in şöyle buyurduğunu rivâyet etmiştir: "Her kim bir işin başına getirilecek olursa, onun evi yoksa ev edinsin, eşi yoksa evlensin, hizmetçisi yoksa hizmetçi edinsin, bineği yoksa binek edinsin ve her kim bunun dışında bir şeye el uzatacak olursa, o takdirde o hırsızlık etmiş olur."

Tabii bunu izinsiz olarak aldığı takdirde böyledir.


İmam Ahmed, Buhârî ve Müslim, Ebû Humeyd es-Sâidî'nin şöyle dediğini rivâyet etmişlerdir: Rasûlullah (s.a.) İbnü'l-Lutebiyye adında Ezdlilerden bir adamı zekât toplamak üzere görevlendirdi. Bu kişi dönünce:

- Bu sizin, bu da bana hediye edildi, deyince Rasûlullah (s.a.) minbere çıkıp şöyle buyurdu:

"-Bir işi görmek üzere görevlendirdiğimiz şu kişiye ne oluyor ki bu sizin, bu da bana hediye edildi, diyor? Babasının, annesinin evinde otursaydı da kendisine hediye gelir miydi, gelmezmi miydi baksaydı ya! Muhammed'in nefsi elinde olan Allah'a yemin ederim ki, sizden biriniz o sadakadan bir şey ele geçirirse kıyamet günü onu boynunda taşıyarak gelecektir. Böğürmesi olan bir deve, öğürmesi olan bir inek veya meleyen bir koyun." Arkasından koltuklarının beyazını görünceye kadar ellerini kaldırdı, sonra da üç defa: "-Allahım tebliğ ettim mi?" diye buyurdu.


Tirmizî, Muâz b. Cebel'in şöyle dediğini rivâyet etmektedir: Rasûlullah (s.a.) beni Yemen'e gönderdi. Yola koyulduktan sonra arkamdan birisini gönderdi, ben de geri döndüm. Bana şöyle dedi:

"-Arkandan niçin gönderdiğimi biliyor musun? Benim iznim olmaksızın hiçbir şey almayasın. O bir ğulül’dür (hainliktir) ve kim ğulûl ederse Kıyamet günü hainlik ettiği şey ile gelir."


İmam Ahmed, Rasûlullah (s.a.)'ın şu buyruğunu rivâyet etmektedir: "Ey insanlar, sizden herhangi bir kimse bizim bir görevimizi yerine getirecek olursa ve bir iğne ve daha fazlası kadar bizden bir şey gizleyecek olursa o, Kıyamet günü beraberinde getireceği bir hırsızlıktır." Bunun üzerine Ensardan siyah tenli birisi ayağa kalktı. Mücahid der ki: O Sa'd b. Ubâde'dir. Şu anda onu görüyor gibiyim.

- Ey Allah'ın Rasûlü görevimi bırakmama izin ver. Hz. Peygamber:

"-Bu da neden?" deyince şöyle dedi: Senin söylediğini dinledim. Hz Peygamber şöyle buyurdu:

-  Şu anda da aynı şeyi söylüyorum. Her kimi herhangi bir görevin başına getirilirse topladığı şeyi az çok bütünüyle getirsin. o maldan kendisine bir şey verilirse onu alsın, alıkoyunu verilmeyenden de vazgeçsin.”


Ömer Bin El Hattab Şöyle dediği rivayet edilmektedir Hayber gününde Resulullah sallallahu aleyhi ve sellemin ashabından üç beş kişi gelerek:

-  Filan şehittir filan şehittir dediler Nihayet bir kişinin adı da zikrederek:

-  Filan şehit oldu deyince; Resulullah aleyhissalatu vesselam şöyle buyurdu:

-  Hayır, ben onu ganimetten çalmış olduğu bir cübbe- Yahuda bir Abba- sebebiyle ateşte gördüm.” Ondan sonra resulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu;

-  Git ve halka şunları ilan et: cennete ancak müminler girecektir. Ben de çıktın ve aynı şekilde; 

-  Cennete ancak Müminler girecektir diye nida ettim. (Müslim İmam Ahmed)



اَفَمَنِ اتَّبَعَ رِضْوَانَ اللّٰهِ كَمَنْ بَٓاءَ بِسَخَطٍ مِنَ اللّٰهِ وَمَأْوٰيهُ جَهَنَّمُۜ وَبِئْسَ الْمَص۪يرُ



162- “Allah'ın rızasına uyan kimse hiç Allah'ın hışmına uğrayan ve varacağı yer cehennem olan gibi midir? O ne kötü dönüş yeridir!”


Allah'ın emirlerini tutup yasaklarından kaçınarak O’nun rızasını kazananla onun gazabına uğrayan hiçbir olur mu? Gazaba uğrayanın yeri cehennemdir. O ne kötü bir varılacak yerdir. Bu ayeti kerime bir üstteki ayeti kerime ile irtibatlıdır. İnsan hoşuna gitse de gitmese de Allah'ın rızasını hatalı olan kimseyle sırf insanları razı etmek ve onları kızdırmamak için Allah'ın gazabına uğrayan kimse bir midir. Hayır Allah'ın gazabına uğrayanın sığınacağı yer cehennemdir orasını kötü yerdir.



هُمْ دَرَجَاتٌ عِنْدَ اللّٰهِۜ وَاللّٰهُ بَص۪يرٌ بِمَا يَعْمَلُونَ۟  



163- “Onlar Allah katında derece derecedir. Allah yaptıklarını görmektedir.”


Hayır ve şer ehli değişik mevkilere ve derecelere sahiptir bunların mevkileri birbirinden farklıdır cennetliklerin dereceleri cennette cehennemliklerin aşağılık basamakları da cehennemdedir yahut sevap kazananların mevkileri farklı olduğu gibi cezaya uğrayanların da mevki ve dereceleri de farklıdır Allah yapılan amelleri bilir ve bunların karşılığını onlara tas tamam verir ne karşılıksız bir hayır bırakarak onlara zulmeder ne de şerlerini arttırarak fazla ceza vermek suretiyle zulmeder. Aksine herkesin amelinin karşılığını verir.


***


لَقَدْ مَنَّ اللّٰهُ عَلَى الْمُؤْمِن۪ينَ اِذْ بَعَثَ ف۪يهِمْ رَسُولًا مِنْ اَنْفُسِهِمْ يَتْلُوا عَلَيْهِمْ اٰيَاتِه۪ وَيُزَكّ۪يهِمْ وَيُعَلِّمُهُمُ الْكِتَابَ وَالْحِكْمَةَۚ وَاِنْ كَانُوا مِنْ قَبْلُ لَف۪ي ضَلَالٍ مُب۪ينٍ



164- "Andolsun ki Allah müminlere büyük bir lütufta bulunmuştur. Zira onlara kendi içlerinden, onlara Allah'ın ayetlerini okuyan, onları tezkiye eden, onlara İlim ve hikmeti öğreten bir peygamber göndermiştir. Halbuki Onlar daha önce apaçık bir delalet içinde idiler.”



Genel olarak bütün müminlere ve özellikle de Araplara lütuf ve ihsanda bulunmuştur. Çünkü Allah onlara kendi İçlerinden bir peygamber göndermiştir. O peygamber müminlere Allah'ın ayetlerini okur, onları manevi kirler olan günahlardan temizler. Onlara Allah'ın kitabını ve resulullah'ın hikmet kaynağı olan sünnetini öğretir halbuki onlar peygamber gönderilmeden önce apaçık bir sapkınlık ve koyu bir cehalet içerisinde idiler.  Allahu Teala kullarına büyük bir lütuf olarak aydınlatıcı bir nur olarak peygamber efendimizi göndermiştir . 



اَوَلَمَّٓا اَصَابَتْكُمْ مُص۪يبَةٌ قَدْ اَصَبْتُمْ مِثْلَيْهَاۙ قُلْتُمْ اَنّٰى هٰذَاۜ قُلْ هُوَ مِنْ عِنْدِ اَنْفُسِكُمْۜ اِنَّ اللّٰهَ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ قَد۪يرٌ



165- “Onları iki misline uğrattığınız bir musibete kendiniz uğrayınca: “Bu nereden?” dediniz. Deki: “O kendinizdendir.” Doğrusu Allah her şeye kadirdir.”


Bedir Savaşında 70 kişiyi öldürüp 70 kişiyi de esir aldınız bir musibete kendiniz uğrayınca Uhud günü sizden 70 kişi öldürülünce bu da nereden dediniz. Yani bu musibet bizim başımıza nereden geldi dediniz asıl sebep sizlersiniz yani başınıza gelen bu musibet sizin resulullah'ın emrine karşı gelişinizdendir. O sizlere yerinizden ayrılmamanızı emretmiş siz ise buna baş kaldırmıştınız. Bununla tepeye yerleştirilen okçular kastedilmektedir. Allah dilediğini yapar dilediği hükmü koyar. Onun hükmünü hiç kimse kovuşturup geri çeviremez yardım etmeye de yardımsız bırakmaya da o kadar değildir. Uhud günü size yardım etmedi buna karşılık Bedir günü size yardım etti. Şu anda sizi yardımsız bırakması onun adaletinin bir tecellisi daha önce de size yardım etmesi onun lütfunun tecellisidir buradan maksat müslüman topluluğun Uhud savaşı ışığında savaşın ve onun olumsuz etkileri konusunda müslüman toplumda yer alan yanlış tasavvurların düzeltilmesi olduğunu görüyoruz.



وَمَٓا اَصَابَكُمْ يَوْمَ الْتَقَى الْجَمْعَانِ فَبِاِذْنِ اللّٰهِ وَلِيَعْلَمَ الْمُؤْمِن۪ينَۙ



166- “İki ordu karşılaştığı gün size gelen musibet Allah'ın emriyle idi. Ve bu müminleri belirtmek içindi.” 


Sizin ordunuz ile müşriklerin ordusu karşılaştığı gün size gelen musibet düşmanınızın önünden kaçışmanız. Sizden bir grubun öldürülmesi başkalarının da yaralanması musibeti Allah'ın emriyle idi. Onun bilgisi, kazası ve kaderi ile idi. O bakımdan bu konuda Allah'a teslim olunuz. Çünkü onun bütün fiilleri hikmetten ibarettir. Ve bu müminleri belirtmek içindi



وَلِيَعْلَمَ الَّذ۪ينَ نَافَقُواۚ وَق۪يلَ لَهُمْ تَعَالَوْا قَاتِلُوا ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِ اَوِ ادْفَعُواۜ قَالُوا لَوْ نَعْلَمُ قِتَالًا لَاتَّبَعْنَاكُمْۜ هُمْ لِلْكُفْرِ يَوْمَئِذٍ اَقْرَبُ مِنْهُمْ لِلْا۪يمَانِۚ يَقُولُونَ بِاَفْوَاهِهِمْ مَا لَيْسَ ف۪ي قُلُوبِهِمْۜ وَاللّٰهُ اَعْلَمُ بِمَا يَكْتُمُونَۚ



167- “Bir de münafıklık edenleri açığa vurmak içindi. Kendilerine:    “Gelin Allah yolunda savaşın veya savunun.” dendiği zaman: onlar; “Şayet savaşmayı bilseydik peşinizden gelirdik.” dediler. O gün onlar imandan çok küfre yakın idiler. Kalplerinde olmayan şeyi ağızlarıyla söylüyorlardı. Onların gizlediği şeyi Allah çok iyi bilir.”


Size gelen musibet, Allah’ın izni ile olmuş ve müminleri münafıklardan ayırdetmek, müminlerin imanını ötekilerin de nifakını açığa çıkartmak içindi. Müminlerin imanı, iman üzere sabır ve sebatlarıyla asla sarsıntı geçirmemeleri ile ortaya çıkarken, münafıkların nifakı ve takındıkları tavırlarıyla “Kendilerine: “Gelin Allah yolunda savaşın veya sabunun dendiği zaman “;  cevap olarak verdikleri sözleriyle ortaya çıkmaktadır; “Onlar şayet savaşmayı bilseydik peşinizden gelirdik” bu sözleri'nin iki manaya gelme ihtimali vardır; Ya onlar kesinlikle savaş olmayacağını anlatmak istiyorlar yahut da onları bu tip çarpışmalara savaş denilmeyeceğini bunun olsa olsa kişinin kendisini tehlikeye atmak olacağını anlatmak istiyorlardı. 


Bu ayeti kerime Abdullah Bin ubey b. Selül ve arkadaşlarından oluşan ve Uhud savaşında Allah resulünden geri kalan bu münafıklar o savaş günü inkara imandan daha yakınlardı, ağızlarıyla kalplerinde olmayan şeyi söylüyorlardı. Allah onların gizledikleri şeyleri çok iyi bilendir. 



اَلَّذ۪ينَ قَالُوا لِاِخْوَانِهِمْ وَقَعَدُوا لَوْ اَطَاعُونَا مَا قُتِلُواۜ قُلْ فَادْرَؤُ۫ا عَنْ اَنْفُسِكُمُ الْمَوْتَ اِنْ كُنْتُمْ صَادِق۪ينَ



168- “Kendileri oturarak kardeşleri için: “Bize uysalardı ölmezlerdi.” diyenlere de ki: “Şayet sadıklar iseniz kendi nefislerinizden ölümü geri çevirin.”


Uhud günü öldürülen kardeşleri için kendileri savaşmayıp yerlerinde oturdukları halde kardeşlerimiz bizim kendilerine emretmiş olduğumuz şekilde peygamberle birlikte gitmeyip yerlerinde oturma emrimize itaat etseler ve bu konuda bize aykırı düşmemiş olsalardı, biz öldürülmediğimiz gibi onlar da öldürülmezdi. Görüldüğü kadarıyla Allahu alem onlar burada sözü geçen kardeşleriyle ensar'dan öldürülen kimseleri kastediyorlar. Yüce Allah onları reddetmek üzere şöyle buyuruyor diyenlere de ki: Şayet sadıklardan iseniz kendi nefislerinizden ölümü geri çeviriniz kişi eğer oturmakla kurtulunabiliyorsa ölümden o zaman sizin asla ölmemeniz gerekirdi. Halbuki ölüm kaçınılmaz bir şeydir haydi söylediğiniz bu söz doğru ise Kendinizden ölümü geri çevirin ve uzaklaştırın.


*** 



وَلَا تَحْسَبَنَّ الَّذ۪ينَ قُتِلُوا ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِ اَمْوَاتًاۜ بَلْ اَحْيَٓاءٌ عِنْدَ رَبِّهِمْ يُرْزَقُونَۙ



169- “Allah yolunda öldürülenleri sakın ölüler sanmayın. Bilakis onlar rableri katında diridirler, rızıklanırlar.”


Burada hitap resulullahla olmakla birlikte herkes için geçerlidir Allah yolunda öldürülenleri sakın ölüler sanmayın. Bilakis onların rableri katında ona çok yakınlaştırılmış olarak diridirler ve diğer canlıların rızıklandırıldığı gibi onlar da rızıklandırılırlar Yerler içerler hayattan sonra rızıktan da söz edilerek hayatta oluşları daha bir pekiştirilmek istenmiştir bu aynı zamanda onların içinde bulundukları Allah'ın rızkı ile nimete Mazhar olma hallerinin bir vasfıdır o hala mazhar olmanın şartı ise öldürülmenin Allah yolunda olmaz peygamber aleyhisselatu vesselam şu şekilde işaret buyurduğu gibi Allah'ın adı en yüce olsun diye savaşırken ölmüş olmalıdır 



فَرِح۪ينَ بِمَٓا اٰتٰيهُمُ اللّٰهُ مِنْ فَضْلِه۪ۙ وَيَسْتَبْشِرُونَ بِالَّذ۪ينَ لَمْ يَلْحَقُوا بِهِمْ مِنْ خَلْفِهِمْۙ اَلَّا خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلَا هُمْ يَحْزَنُونَۢ



170- “ Allah'ın keremiyle kendilerine verdiklerinden sevinerek arkalarından henüz kendilerine katılmayanlara: “Kendilerine korku olmadığını ve üzülmeyeceklerini” müjdelemek isterler.”


Allah'ın keremi ile kendilerine verdiklerinden sevinerek onlara bağışlanan ve diğerlerine verilmemiş olan hayatta olmaktan, yakınlaştırılmak suretiyle cennetin rızık ve nimetlerinin erkenden kendilerine ihsan edilmesi, bu nimetle lütufların başkalarına verilmemiş olması sebebiyle sevinç içerisindedirler. 


Henüz öldürülmedikleri için kendilerine katılmamış bulunan, aksine geride kalarak cihatlarına devam eden mücahit kardeşlerinede İleride karşılaşacakları şeyleri müjdelemek isterler. Onlar kendileri adına sevinirler hem de arkalarında bıraktıkları kardeşleri adına, kardeşlerine müjde vermeleri yüce Allah'ın kendilerini müjdelemesi iledir. Şehitlerin geride kalanlarına müjde vermek istemelerinden söz edilirken geriye kalan kimselerin cihatta gayretli olmaları ve şehitlerin sahip oldukları makamları arzulamalarını sağlamak ve bu noktada onları harekete geçirmek maksadı vardır.



يَسْتَبْشِرُونَ بِنِعْمَةٍ مِنَ اللّٰهِ وَفَضْلٍۙ وَاَنَّ اللّٰهَ لَا يُض۪يعُ اَجْرَ الْمُؤْمِن۪ينَۚۛ۟



171- “Onlar Allah'tan gelen bir nimet ve kerem ile ve Allah'ın müminlerin mükafatını zayi etmeyeceği müjdesi ile sevinirler.”


Allah yolunda öldürülenler Allah'ın nimetini lütfunu ve Allah'ın müminlerin mükafatını asla zayi etmeyeceğini diğer müminlere müjdelerler kendileri de bunlara sevinirler.  Allah'ın kendilerine vermiş olduğu nimetler Allah'ın kendilerine bağışladığı lütfettiği bol ve sonsuz ikramlar ve Yüce Allah'ın müminlere ecirlerini tam ve eksiksiz olarak vermez işte Uhud günü öldürülenlerin hali budur şimdi geriye kalmış olan vasıflar gelmekte



اَلَّذ۪ينَ اسْتَجَابُوا لِلّٰهِ وَالرَّسُولِ مِنْ بَعْدِ مَٓا اَصَابَهُمُ الْقَرْحُۜۛ لِلَّذ۪ينَ اَحْسَنُوا مِنْهُمْ وَاتَّقَوْا اَجْرٌ عَظ۪يمٌۚ



172- “Kendileri yara aldıktan sonra yine Allah'ın ve peygamberinin davetine koşanlar, onlardan iyilik edenler, sakınanlar için pek büyük mükafat vardır.”


Burada zikredilen Müminler Uhud Savaşı bittikten sonra “Hamraul Esed” denilen yerde Resulullah'ın çağrısına uyup ona tabi olanlardır. Çünkü düşmandan yere almalarına rağmen birincisinden daha istekli ve azimli olarak tembellik göstermeden davete icabet etmişlerdir. 


Uhud Savaşında Peygamber Efendimiz yaralandıktan sonra Müşrikler oradan uzaklaşınca Peygamber Efendimiz düşmanın tekrar geri dönebileceğini düşünerek bunların üzerine Kim takip edecek dedi Hz Ebubekir ve Zübeyr b. Avvam da içinde bulunduğu 70 kişi kadar olan bir grup Resulullah'ın bu çağrısına uydular “Hamraul Esed” denilen yere kadar yürüdüler bunları gören müşriklerin kalbine Allah bir korku saldı ve mağlup bir şekilde kaçıp gittiler ve müslümanlar emniyet içerisinde de Medine'ye geri döndüler.



اَلَّذ۪ينَ قَالَ لَهُمُ النَّاسُ اِنَّ النَّاسَ قَدْ جَمَعُوا لَكُمْ فَاخْشَوْهُمْ فَزَادَهُمْ ا۪يمَانًاۗ وَقَالُوا حَسْبُنَا اللّٰهُ وَنِعْمَ الْوَك۪يلُ



173- “Onlar ki birtakım kimseler kendilerine:  “insanlar sizin için kuvvetlerini topladılar, onlardan korkun.” dedikleri zaman, bu haber onların imanını  artırdı da: “Allah bize kafidir, O ne güzel vekildir” dediler.”


Bazı insanların kendilerine iyilik olsun diye Ebu Süfyan ve arkadaşlarının kendilerine hücum etmek ve köklerini kazımak için Ordu topladıklarını başlarına ikinci kere bir musibet gelmesini istemedikleri için onlardan korkunuz diye uyarılan insanların imanlarını itaatlerini teslimiyetlerini ve ihsanlarını bu muhbirlerin sözleri arttırdı onlara gönül rızasıyla ve mütevekkil bir eda ile verdikleri cevap hasbinallahu ve niğmel vekil Allah bize yeter O ne güzel vekildir dediler bu olay Müşrikler Uhud Savaşı'nın sona ermesinden sonra Mekke'ye doğru yola çıktıklarında bu Süfyan: “ Medine'ye dönüp Müslümanların kökünü kazımadan niçin geri dönüyoruz”  diyerek geri dönüp tekrar hücum etmek istemiş ve yanlarından geçen bir bedeviye bahşiş vererek “Git Muhammed'e söyle tekrar geliyoruz.” demişti o sırada Allahu Teala durumu Peygamberimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e bildirmiş O da ordusunu hazırlayarak “hamraul Esed’e” doğru yürümüş ve orada o bedeviyle karşılaşmış. Bedevi kendisine söyleneni onlara iletmiştir, işte gelen bu haber üzerine müminlerin aldıkları tavır ayeti kerimede şöyle beyan edilmektedir: “... Allah bize yeter Allah kendisini Dost edinenlere ne güzel bir vekildir.” diye cevap verdiler.



فَانْقَلَبُوا بِنِعْمَةٍ مِنَ اللّٰهِ وَفَضْلٍ لَمْ يَمْسَسْهُمْ سُٓوءٌۙ وَاتَّبَعُوا رِضْوَانَ اللّٰهِۜ وَاللّٰهُ ذُو فَضْلٍ عَظ۪يمٍ



174- “Sonra da kendilerine hiçbir kötülük dokunmadan Allah'tan bir nimet ve bollukla geri döndüler. Allah'ın rızasına uydular ve Allah çok büyük lütuf sahibidir.”


Resulullah ve sahabeleri düşmanı hamraul Esed'e kadar takip ettikten sonra kendilerine hiçbir eziyet ve kötülük dokunmadan, Allah'ın nimeti ve lütfuyla evlerine geri döndüler. ve Allah'ın peygamberine itaat ederek Allah'ın rızasına uydular. Allah, yarattıklarına karşı büyük lütuf sahibidir.



اِنَّمَا ذٰلِكُمُ الشَّيْطَانُ يُخَوِّفُ اَوْلِيَٓاءَهُۖ فَلَا تَخَافُوهُمْ وَخَافُونِ اِنْ كُنْتُمْ مُؤْمِن۪ينَ



175- “O şeytan ancak kendi dostlarını korkutur. O halde Mümin iseniz onlardan korkmayın, benden korkun.”


Kendi dostlarıyla sizleri korkutan da onların güç ve kuvvet sahibi olduğunu ileri süren şu şeytan sizi korkutmaya çalışıyor. bedevinin söyledikleri ancak kendisini dost edinenler vasıtasıyla korku salmak isteyen şeytanın bir işidir. Siz onların topluluğundan korkmayın çünkü şeytan ancak kendisine dostluk eden münafıkları korkuttur size zaferi Garanti edecek olan Allah'tır fakat sizleri hakkıyla iman edenler denseniz ve benim Ömrüme karşı gelmekten de o bakımdan Yüce Allah azze ve celle:



وَلَا يَحْزُنْكَ الَّذ۪ينَ يُسَارِعُونَ فِي الْكُفْرِۚ اِنَّهُمْ لَنْ يَضُرُّوا اللّٰهَ شَيْـًٔاۜ يُر۪يدُ اللّٰهُ اَلَّا يَجْعَلَ لَهُمْ حَظًّا فِي الْاٰخِرَةِۚ وَلَهُمْ عَذَابٌ عَظ۪يمٌ



176- “Küfürde yarışanlar seni üzmesin. Şüphesiz onlar Allah'a zarar veremezler. Allah onlara ahirette hiçbir nasip vermemek istiyor. Onlar için büyük bir azap vardır.”


Ey Muhammed inkara koşanlar şu münafık kafirler sizi üzmesin onların Küfür de yarışmaları ve koşuşmaları asla Allah'ın dinine ya da dostlarına zarar veremez ancak kendilerine zarar verirler Allah bunlara ahiret sevabından bir pay vermemek istiyor Onlar için büyük bir azap vardır O da cehennem ateşidir 



اِنَّ الَّذ۪ينَ اشْتَرَوُا الْكُفْرَ بِالْا۪يمَانِ لَنْ يَضُرُّوا اللّٰهَ شَيْـًٔاۚ وَلَهُمْ عَذَابٌ اَل۪يمٌ



177- “İman karşılığında küfrü satın alanlar, Allah'a hiçbir şeyle zarar veremezler. Onlar için elem verici bir azap vardır.”


İmanı şüphesiz ki küfre değiştirenler hiçbir şekilde Allah'a zarar veremezler sadece kendilerine zarar verebilirler. Onlara ceza olmak üzere azap edilecektir. Allahu Teala bundan önceki ayeti kerimede Mümin kullarını samimi olmaya bütün işlerinde kendisine yönelmeye ve emirlerine boyun eğmeye teşvik etmekte ve onları düşmanlarına karşı cihad etmeye, dostlarını yalnız bırakmayıp onlara yardım etmeye davet etmektedir. Bu ayetlerde ise münafıkların halleri tasvir edilmekte onların Allah'a hiçbir zarar veremeyecekleri beyan edilmekte ve onların cehenneme girecekleri haber verilmektedir. 



وَلَا يَحْسَبَنَّ الَّذ۪ينَ كَفَرُٓوا اَنَّمَا نُمْل۪ي لَهُمْ خَيْرٌ لِاَنْفُسِهِمْۜ اِنَّمَا نُمْل۪ي لَهُمْ لِيَزْدَادُٓوا اِثْمًاۚ وَلَهُمْ عَذَابٌ مُه۪ينٌ


178. -“Küfredenler kendilerine mühlet verişimizi sakın kendileri için hayırlı sanmasınlar. Biz onlara sırf günahları çoğalsın diye mühlet veriyoruz. Onlar için alçaltıcı bir azap vardır.” 

Kafirler kendilerine mühlet verişimizin haklarında hayırlı olduğunu zannetmesinler. Onlara mühlet vermek, azaplarını ertelemek, ömürlerini uzatmak, genişlik, bolluk vermek, darlığa düşürmemek şeklinde olabilir. Bundan sonra bu mühlet verişin haklarında hayırlı olmayışının sebebi de şu şekilde ifade edilmektedir. Sırf onların günahları çoğalsın diye mühlet veriyoruz. Zelil kılıcı ile bir azab var, arkasından azabın zilletin geleceği bir mühlet elbette ki o zilleti alan için hayırlı değildir. 



مَا كَانَ اللّٰهُ لِيَذَرَ الْمُؤْمِن۪ينَ عَلٰى مَٓا اَنْتُمْ عَلَيْهِ حَتّٰى يَم۪يزَ الْخَب۪يثَ مِنَ الطَّيِّبِۜ وَمَا كَانَ اللّٰهُ لِيُطْلِعَكُمْ عَلَى الْغَيْبِ وَلٰكِنَّ اللّٰهَ يَجْتَب۪ي مِنْ رُسُلِه۪ مَنْ يَشَٓاءُ فَاٰمِنُوا بِاللّٰهِ وَرُسُلِه۪ۚ وَاِنْ تُؤْمِنُوا وَتَتَّقُوا فَلَكُمْ اَجْرٌ عَظ۪يمٌ



179. -“ Allah müminleri olduğunuz kadar bırakacak değildir. Nihayet murdarı temizden ayıracaktır. Allah sizi gayba muttali kılacak da değildir. Fakat Allah peygamberlerinden dilediğini seçer. Onun için siz Allah'a ve peygamberine inanın. İnanır ve sakınırsanız size çok büyük bir mükafat vardır.”


Münafık olanı ihlaslı müminden uzaklaştıracaktır. Katıksız müminleri münafıklar ile bir arada, onlarla karmakarışık bir halde bırakmayacaktır. Allah Münafıkları ihlaslı olan müminlerden ayırmış olacaklardır. Nihayette sizin ihlaslı olanlarınızı böyle olmayanlardan ayıracaktır. Bu da mihnet üzere gerçekleşecektir. 


Allah'ın sünneti bütün mahlukatını gayblara muttali kılmamak şeklinde uygulana gelmiştir. İman ve nifak, bir gayb olduğuna göre bu konuda Yüce Allah sünneti şöylece şeyler ele gelmiştir: İman ehli için Mümin ile münafık birbirinden ayırt edilecektir. Bu da Yüce Allah’ın bunu açıkça ortaya koyacak açıklayıcı sebepleri takdiri ile gerçekleşecektir.  Bu açıklayıcı sebepler imtihanlar ve iptilalardır. 


Tek başına gaybı Allah bilir ve o mümin kullarını sever o bakımdan ona güveniniz imtihan hallerinde ona tevekkül ediniz. Çünkü sonuç olarak bu imtihanlar sizin için daha hayırlıdır. Doğrusunu daha iyi bilen Allah'tır. Allah kendi resullerinden dilediği kimseyi seçer. Ona vahiyde bulunur. Allah'a ve Resulüne siz ihlasla onlara güven ve itaat içerisinde arkasında durarak huzurlu bir kalp yapısıyla gelen imtihanlar karşısında Sebat ile İman ederek Takva üzerine durma vaat edilmiştir burada İnanır ve sakınırsanız size çok büyük bir mükafat vardır. 


Allah'a ve Resulüne iman eder, nifaktan uzak durur, Allah'ın cezasına götürecek şeylerden sakınırsanız, ahirette sizin için çok büyük bir ecir vardır. 


Post a Comment

İçinizde olan güzellik her zaman yazılarınıza ve dilinize aşkla dökülsün...

Daha yeni Daha eski

Öne Çıkanlar

Nefs